• Sonuç bulunamadı

4. KITA AVRUPA'SININDA HUKUKİ VE SİYASİ DURUM

2.2. DOĞAL HAL, DOĞAL HAK VE DOĞAL HUKUK

3.4.6. Direnme Hakkı ve Devrim

Haksız ya da kanunsuz güç kullanan kim olursa olsun, bu haksız ve kanunsuz uygulamalara muhatap olan herkesle kendisini savaş durumuna sokarlar. Böylece siyasal toplumdaki bütün bağlar çözülür, haklar sona erer ve herkes saldırgana karşı direnme hakkına sahip olur. Kendilerine güven duyulan, tüm ayrıcalık ve avantajları kullanan yöneticiler, mülkiyetin korunmasına ve kendilerine duyulan güvene uygun hareket etmediklerinde halka oranla sorumlulukları daha fazla olur (Locke, 2012: 149). İnsanlar, doğal halden sivil siyasal topluma geçerken toplumsal sözleşmeyle doğal haklarını değil, sadece güvenliği sağlama, yargılama ve cezalandırma haklarını devrederler. Zaten Locke, devletin kuruluş amacını insanların can, mal ve özgürlüklerini korumak olarak açıklar. Bundan dolayı yöneticilerin yetkilerinin sınırsız olması düşünülemez. Şayet yöneticiler bu hakları güvence altına alma yerine bu haklarını ihlal ederlerse direnme hakkı doğar (Kışlalı, 2006: 87, 241-242).

Locke, krala karşı hangi durumlarda direnme hakkının kullanılacağını ve kendisine haksızlık yapıldığına inanan bir kişinin direnme hakkının olup olmadığını sorgular. Eğer bir kişi kanunsuz ve haksız uygulamalara maruz kalmış ise direnme hakkını kullanabileceğini belirtir, ancak bu şartlar gerçekleşmeden direnme hakkını

kullanma Tanrı'nın ve insanların kınamasına muhatap olur (Locke, 2012: 133). Locke, yönetim gücünü kullananlara karşı hangi durumlarda direnme hakkının kullanacağını şöyle tespit eder:

1- Bazı ülkelerde krallar yasal güvenceye ya da dokunulmazlığa sahiptirler. Yaptıkları ve emrettikleri hiç bir şey sorgulanmaz, hukuki denetime tabi tutulamaz ve mahkûm edilemezler. Ancak onların görevlendirdiği üst düzey yöneticilerin haksız eylemlerine karşı direnme hakkı kullanılabilir (Locke, 2012: 134).

2-Kralın kamu güvenliği ve barışın korunması adına birtakım ayrıcalıklara sahip olması, haksız karar verdiğinde ya da eylemde bulunduğunda kendisine karşı direnme hakkının kullanılmasına engel değildir. Kralın yetkisi de kanuna dayandığından herhangi bir kral herhangi bir kimseye kanunun aksine emir ve talimat veremez, görevlendirme yapamaz. Yetkisiz emir ve görevlendirme olamayacağından böyle bir durum oluştuğunda direnme hakkı kullanabilir (Locke, 2012: 135).

3- Yöneticinin şahsının kanuni güvence altına alınmadığı bir yönetim biçiminde de yöneticilerin kanuna aykırı olarak yaptıkları icraatlara karşı direnme hakkının kullanılması yönetim biçimini ve yöneticiyi tehlikeye sürüklemez. Eğer mağdur, hukuki yollara başvurarak hakkını arayabiliyorsa direnme hakkını kullanmasının hiçbir anlamı yoktur. Ayrıca bir kişinin canına kastedilir ve hukuki olarak yapılabilecek başka bir imkânı da olmaz ise saldırgan doğal hukuk gereği öldürülebilir (Locke, 2012: 135-136). Hukuk düzeni insanların savunma içgüdüsüyle yaptıkları davranışları görmezlikten gelemez, kendisini öldürmeye çalışan bir kişiyi hayatta kalmak için öldürmek bir doğal kanundur. Türk Ceza Kanunu'nun 25. Maddesi bu durumu şöyle açıklar: "gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı bir biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fillerden dolayı faile ceza verilemez. Türk Borçlar Kanunu 64. maddesinde de " meşru müdafaa da bulunan kişi, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz" hükmü ile meşru müdafaayı kabul eder (Gözler, 2014: 413).

4-Yönetici sahip olduğu güce dayanarak kanuni olmayan davranışlarda bulunur ve kanuna uygun olan çözüm yollarını kapatırsa, yöneticinin bu tiranca davranışlarına karşı direnme hakkının kullanılması yönetimi bozmaz (Locke, 2012: 136).

Yöneticinin kanuna aykırı eylemleri ister halkın çoğunluğunu etkilesin ister ise belli sayıda kişileri etkilesin, bu aykırı davranışların sonuçları emsal teşkil eder ve insanlar can, mal ve özgürlüklerini tehlikede görürler ise kullanılan kanunsuz güce karşı direnirler. Bu durum halkın yöneticilerden kuşku duyduğunda tüm yönetim biçimlerinin karşı karşıya kalacağı bir durumdur. Sadece kanunlara riayet eden ve halkın iyiliğini isteyen bir yönetim böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalmaz (Locke, 2012: 136). Halk, yöneticilerin söylemlerinin eylemlerinden farklı olduğunu, hukuku askıya aldıklarını, kamu yararına kullanmaları gereken ayrıcalıkları amaçları dışında kullandıklarını; ast ve üst yöneticileri liyakat ilkelerine göre seçip terfi ettirmediklerini, kamuoyunun desteklemediği bir dini ve din adamlarını el altından desteklediklerini gözlemlerse olayların akışını kendince okur ve ona göre hareket eder (Locke, 2012: 137). Locke, direnme hakkını doğal bir hak olarak görür ve ister bireysel ister toplumsal olsun yönetimlerin kanunsuz ve haksız eylemlerine karşı direnme hakkının kullanılmasının gerekliliğini ifade eder. Direnme hakkının kullanmasını kral ya da devletin üstün gücünü kullananların dokunulmazlığa sahip olup olmamalarına göre farklı değerlendirir ve dokunulmazlığa sahip olan yöneticilere karşı direnme hakkını uygun görmez. Dokunulmazlık doğal haklarla dayanmadığından oluşturduğu bu istisna genel düşünceleriyle bağdaşmaz. Locke, direnme hakkını yöneticileri yasal sınırlar içerisinde kalmaya ve hareket etmeye zorlayan bir güç olarak planlar.

Locke, yasama ve yürütme güçlerinin halkın kendilerine duyduğu güvene ve verdiği yetkiye aykırı olarak hareket etmeye başladığında, çözümün halkta aranması gerektiğini şöyle ifade eder: İster kralın kendine tanınan ayrıcalıkları kullanırken karşılaştığı haksız eleştiriler ister halkın bir bölümüyle arasında oluşan uyuşmazlıklar konusunda başvurulacak yargıç halk olmalıdır. Halk, yönetimin kendisine verilen yetkiye uygun hareket edip etmediğini sorgulama hakkına sahiptir (Locke, 2012:155). Eğer krallar halkın yargıçlığını kabul etmezlerse, halkın öteki dünyaya başvurma hakkından başka bir çaresi kalmaz. Bu üst merciin olmaması veya bir yargıca başvurma hakkı verilmeyen kişiler tam bir savaş durumundadırlar, mağdur taraf devrimin ne zaman olacağına da kendisi karar verir ( Locke, 2012: 155-156).

Locke, hak ihlallerinin ve hukuk dışı uygulamaların yaygınlaştığında ayaklanmaların önüne nasıl geçileceğini ise şöyle açıklar: Kanun koyanlar halkın mülkiyetine el koyarak, onların güvenine aykırı hareket ettiğinde, halkın yeni bir

yasama gücü oluşturma hakkının olması ayaklanmalara karşı en iyi siperdir. İnsanlar, şahıslara karşı değil, anayasa ve kanunlarla oluşan güce karşı direnirler. Anayasa ve kanunları ihlal eden, bunlara aykırı eylemleri meşrulaştıran kim olursa olsun asidir ve siyasi topluma girerek kaba kuvveti dışlayan, diğerleriyle savaş durumuna girmiş olur (Locke, 2012: 146-147). Eğer toplum yasama gücünü belirli bir süreyle kısıtlamışsa ya da üstün gücü kullanan yaptığı yanlışlarla hakkını kaybederse bu üstün güç, tekrar halka döner. Böylece halk üst güç olarak yasama gücünü kullanabilir, yeni bir yönetim biçimi kurabilir ya da eski yönetimi iyi şekilde işletecek yeni kişilere verebilir (Locke, 2012: 156). Halkın üstün güç olarak yönetim biçimini yeniden belirlemesi ve yöneticileri seçmesi engellenirse halkın devrim yapmaktan başka çaresi kalmaz.

Yasama gücü, insanların topluma katılma amaçları olan mülkiyetlerinin korunması ve güvenlik içerisinde yaşamalarını sağlayamaz, aksine bunları tehlikeye atarsa, halkın güvenini kaybeder. Halkın da artık böyle bir yasamaya itaat etme yükümlülüğünden bahsedilemez ve onların direnme hakları doğar. Yasama gücü, halkın can, mal ve özgürlüklerine çeşitli nedenlerle el uzattığında ya da başka birine bu temel hakların ihlal edilmesine mutlak yetki verdiğinde, yasama halktan aldığı üstün gücü kaybeder. Bu güven bunalımı nedeniyle güven ve emniyetin tesisi için yasama gücü halka döner (Locke, 2012: 143). Halk yürütmenin de keyfi uygulamalarıyla karşı karşıya kaldığında ve koşulların daha da fazla kötüleştiğini gördüğünde, yöneticileri ne kadar kutsarsanız kutsayın, hatta tanrısal güç atfedin ya da gökten indirip yetkilendirin, ilk fırsatta bu haksız ve kötü yönetimden kurtulmaya çalışır (Locke, 2012: 145).

Yönetimin yanlış eylemlerinin bir sonucu olarak halk açıkça özgürlüklerinin sınırlandığını ve yönetimin iyi niyetle hareket etmediğini hissederse ayaklanmaktan başka bir çaresi kalmaz. Bu durum yönetimin yapmış olduğu basit yönetsel yanılgılardan değil, yöneticilerin yaptığı halkın hoşnut olmadığı yaygın ve sürekli hukuk dışı uygulamalardan kaynaklanır. Halkın bunları görmemezlikten gelmesi düşünülemez. Halk, yönetimin bu gayrimeşru gidişatını durdurur. Locke, direnişi bir taraftan ahlaki temellere dayandırırken bir taraftan da sosyolojik bir zemine oturtur. Ona göre bir ya da birkaç kişinin devlete karşı direnmesinden bir sonuç alınamaz. Devrimin toplum tarafından yapılması gerekir (Hampsher-Monk, 2004: 149-150). Halkın büyük bir bölümünün yönetimin aşırı baskısı alında kalması sonucunda halkın devrim hakkı Bağımsızlık Bildirisi'nde şu şekilde yer alır: Kötülükler tahammül edilir

olduğu sürece insanlar düzeni değiştirmektense onlara acı çekerek katlanmayı tercih ederler(Arnhart, 2005: 267). Burada bir suçlu aramak gerekirse özgürlükleri kısıtlayan, kötü niyetle hareket eden olmalıdır. Yoksa bu haksızlıklar karşısında hakkını arayan halk suçlu olmamalıdır (Locke 2012: 148).

Direnme hakkının kullanılmasıyla keyfi ve hukuka dayanmayan uygulamalar sonlanmaz ve halkın büyük bir bölümü de bu uygulamalardan zarar görürse devrim kaçınılmaz olur. Direnme hakkına bireysel mağduriyetlerde de başvurulabilirken devrimin gerçekleşebilmesi içim halkın ya da halkın büyük bir çoğunluğunun bu hukuk dışı uygulamalardan muzdarip olması gerekir. Devrim, yasama ve yürütme güçlerinin yanlış uygulamalarının bir sonucudur ve şartları oluştuğunda da gerçekleşir.

Locke, genel olarak İngiltere'deki 17. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan iç savaş ve devrimleri göz önünde bulundurarak değerlendirmelerini yapar (Hampsher-Monk, 2004: 148-149). Yönetimlerin yıkılmış kabul edilmesi ya da devrimi gerektiren durumları yasama, yürütme ya da kralın tutumlarıyla ilişkilendirerek açıklar. Onun bu zaman diliminde yaşanan olayları hem doğal hukuku ölçüt olarak değerlendirdiği hem de kişi hak ve hürriyetlerini ve devletin temel organlarını anayasal bir düzlemde şekillendirerek olması gerekenleri ortaya koymaya çalıştığı söylenebilir. Ancak onun aktif siyasi meseleleri bu şekilde ele alması, bazı yazarlar tarafından İkinci İnceleme'nin Şanlı Devrimi haklı göstermek için yazdığı şeklinde okumalarına sebep olmuştur.