• Sonuç bulunamadı

4. KITA AVRUPA'SININDA HUKUKİ VE SİYASİ DURUM

1.4. SİYASET FELSEFESİ

1.4.2. Devrim

Grotius, kralın halka söz verebileceğini, ama halkla kral arasında karşılıklı sözlü ya da yazılı antlaşma yapılamayacağını belirtir. Halk krala sadece yönetimi iyi kullandığı sürece itaat etme gibi bir koşul da ileri süremez. Eğer Kralla halk arasında böyle bir bağlantı olsaydı, halk egemen gücü kralla paylaşmak istemiş olurdu ve karşılıklı olarak yetki alanlarının da belirlenmesi gerekirdi. Devlet işlerine yönelik neyin iyi neyin kötü olduğunu belirlemek için halkın ve kralın yetki alanlarını tam olarak belirlemek de mümkün değildir. Halkla kralın ortak karar vermeleri söz konusu olduğunda, hem halk ve hem de kral eylemde bulunma hakkının sadece kendinde olmasını ister (Grotius, 2011: 50). Sadece kral egemenliğini yitirdiği durumlarda halkın ileri gelenleri iktidara ortak olabilir. Böylece kralın elinde olan devlet otoritesi kralla halk arasında paylaşılmış olur (Grotius, 2011: 105). Grotius'un 17. yüzyılın ilk yarısında egemeni doğal ve tanrısal hukukla sınırlandırması ve egemenliğin kaynağını halka dayandırmasını önemli bir gelişme olarak değerlendirebiliriz. Ancak egemenin

kanunlara riayet etmediğinde bağımsız bir güç tarafından denetime tabi tutulması sisteminde yer almaz.

Grotius, egemenliği mülkiyet hakkı olarak değerlendirdiğinden sınıflandırmasını da buna uygun olarak yapar. İster somut ister soyut olsun bir şeyle, o şeyi elde etme biçimi arasında fark olması gerekir. Bundan dolayı edinim biçimlerine göre egemenliği; geçici bir süreliğine, yararlanma hakkı ve tam mülkiyet hakkı olmak üzere üç türe ayırır. Ona göre Roma'da diktatörler egemen gücü belirli bir süreliğine, kralların çoğu ise yararlanma hakkı olarak ellerinde tutarlardı. Egemenliği haklı bir savaşta elde eden ya da bir halkın koşulsuz olarak teslim olduğu krallar tam mülkiyet hakkı olarak egemenliği ellerinde bulundururlar. Halk ise ancak daha büyük kötülükten kurtulmak için krallara boyun eğer ( 2011: 51-52). Bir de halk tarafından her an geri alınabilecek şekilde egemenlik tanınan krallar vardır. Halk bu tür egemenliği gönüllü olarak kurmaz. Şartlı olarak tahta geçen kralların yapmış oldukları icraatlar ya da verdikleri kararlar, kendilerini yetkilendiren halk tarafından bozulabilir. Grotius, egemenlikleri dayanaklarına göre sınıflandırarak, egemenlik haklarının kullanımını ve sınırlarını da ona göre belirlemeye çalışır. Çünkü hak aynı değilse, sonuçlarının aynı olması da beklenemez (2011: 52).

Egemenin haksız buyruk ya da eylemlerine karşı halkın direnmesini, doğal hak olarak görür. Ona göre devlet, kamusal düzeni sağlama ve vatandaşların haklarını koruma husussusunda üstün bir hakka sahiptir. Devlet bu amacını gerçekleştirmek için doğal hukukça tanınan direnme hakkını sınırlayabilir. Bu direnme hakkını sınırlamadan, devletin kuruluş amacını gerçekleştirmesi ve vatandaşları bir arada tutması mümkün değildir. Herkesin sınırsız direnme hakkının olması, devletin dağılmasına sebep olacağı gibi, herhangi bir bağla topluma aidiyeti olmayan kalabalıkların ortaya çıkmasına da sebep olur (Grotius, 2011: 60). Haklı dahi olsa kral hakkında kötü söz söylemenin devlete zarar vereceğinden bu tür yaklaşımlardan kaçınılması gerekir. Kralı fikirle eleştirmemenin haklı nedenlerinden daha çok, fiili olarak direnmemenin daha güçlü nedenleri olabilir. Egemenlik düzenlenirken kral halka karşı sorumlu tutulmuş ise bu sorumluluğu üzerine alan kral, yasaları çiğnediğinde buna karşı direnme hakkı kullanılabilir, hatta öldürülebilir. Kralla halk arasında karşılıklı bir taahhüdün olmadığı egemenlik biçiminde "bıçak kemiğe dayanmadan" kamu yararını göz önünde bulundurarak doğal direnme hakkı kullanılmamalıdır. Bıçak kemiğe dayanmış ise

halkın tamamı ya da bir kısmı son çare olarak direnme hakkını kullanabilir. Böyle bir durumda dahi kralın canına kıymamak gerekir. Son bir çare olarak direnme hakkına cevaz verse de, genel olarak egemen gücü kullananlara karşı direnme hakkının kullanılmasının haklı olmayacağını belirtir (Grotius, 2011: 62).

Grotius, aşağıda belirtilen istisnai durumlarda direnme hakkının meşru olduğunu belirtir: "Egemen gücü elinden bırak[an]" , "ülkesini bir başkasına geçirmeye çalışan", "kendini bütün halka açıkça düşman gösteren", şarta bağlı başa geçmiş olanlardan şartları yerine getirmeyen, "egemen gücün tümünü değil de bir parçasını elinde bulundururken kendisinin olmayan öteki parçasını da ele geçirmeye çalışan" ve "kendisine [karşı] direnme özgürlüğünün saklı tutulduğu" durumda halka krala karşı direnme ya da savaşma hakkı tanır (Grotius, 2011: 62-65).

Egemenliği, yalnız ona sahip olanlar el değiştirebilir. Egemenlik soydan geliyorsa kral tarafından başkasına devredilebilir. Egemenlik soydan gelmediği durumlarda egemenliği başkasına devreden halkın, kralın onayını da alınması gerekir. Kralın onayının alınmasının sebebi, yaşadığı sürece kralın yararlanma hakkının olmasından kaynaklanır. Bu durumda kralın yararlanma hakkı göz önünde bulundurularak yaşadığı sürece egemenliğin elinden alınmaması gerekir. Halkın bir kısmı seçme hakkını elinde bulundurduğundan egemenliğin başkasına devredilmesine karşı çıkma hakkını da elinde bulundurur. "Ülke ortaklaşa ve bölünmez bir biçimde halkındır; bu yüzden de halkın iradesine bağlı" olmalıdır (Grotius, 2011: 109-111). Ülkenin bir bölgesi üzerideki egemenlik bir başkasına aktarılırken mutlaka o yerde yaşayan halkın oyuna başvurulması gerekir. Zaten kral ya da egemenin yetkileri sınırsız olmadığından ülkenin bir parçasının egemenliğini bir başkasına aktarma hakkına sahip değildir (Grotius, 2011: 111). Egemen, yetkilerini aşarak ülkenin tamamını ya da bir kısmını bir başkasına devretmeyi öngördüğü sözleşmeler geçersizdir. Egemenin bunu yapmaya hakkı olmadığından, yapmış olduğu işlem başkalarının mülkiyetinde olan şeyler üzerinde işlem yapmaya benzetilebilir. Egemenlik halka ait olduğundan, egemenin böyle bir sözleşme yapmaya ve uygulamaya hakkı yoktur (Grotius, 2011: 135).

Hukuka uygun olmayan ya da saçma kanunların vatandaşlar üzerinde bağlayıcılığı olmadığı gibi, kralın yapmış olduğu sözleşmeler de akla uygun değilse bağlayıcı değillerdir. Sadece akla uygun olarak yapılan sözleşmeler vatandaşlar için bağlayıcıdır.

Bir sözleşme, sağlayacağı yararlara göre değil, amacının akla uygun olup olmadığına göre değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca kral, yapmış olduğu sözleşmelerde kamu yararını da göz önünde bulundurması gerekir. Bir sözleşme halka zarar vermekle kalmayıp, devlete de zarar vererek onun yok olmasına sebep olacak bir hal alırsa, bağlayıcılığını kaybeder. Yine kralın kamu hazinesinden başkaları lehine mal aktarımında da akla uygunluk ilkesine göre davranması gerekir. Şayet akla uygun davranmaz ise yaptığı işlemlerin geçerliliğinden de bahsedilemez (Grotius, 2011: 134- 135).

Savaş açma ve barış yapma hakkı egemene aittir. Devlet düzeni monarşi ve kralın yetkileri de kısıtlanmamış ise barış yapma hakkı krala aittir. Bu şartla birlikte kralın başlangıçta yetkilerini halktan alması gerekir. Ancak kral tutsak, yaş olarak olgunluk çağına gelmemiş ve akıl sağlığı yerinde değil ise bu hakkı kullanamaz. "Aristokrasilerde halkın ileri gelenlerinin üye olduğu kurulun"; demokrasilerde ise "… oy vermeye yetkili vatandaşların çoğunluğunun kararı ile antlaşma yapılır." Yapılan antlaşmalar, karşı oy kullananlar için de bağlayıcıdır. Karşı oy kullanalar da antlaşmanın sağladığı menfaatlerden faydalanırlar (Grotius, 2011: 326-327 ).

Halk arasında ya da halklar arasında belirli bir yöntemle kamusal birlikler kurulur. Bu kamusal birliğin kuruluş amacıyla ilgili konularda çoğunluğun kararı, toplumun tüm fertleri için bağlayıcıdır. Yapılan sözleşmelere ve kanunlara uyan birlikte, "… doğal hukuk uyarınca çoğunluğun oyunun bütün birliğin oyu sayılması yerindedir." Mülkiyete dayanan birliklerde mülkler eşit olamadığından oyların da mülklere oranla düzenlenmesi gerekir (Grotius, 2011:106- 107).

Cicero'ya göre bir devlete adil olmayan bir kişi kral olmuş ya da soylular ve halk adaletten uzaklaşmış ise devletin varlığından bahsedilmez. Grotius, bu yaklaşımı eleştirir: Bir beden hasta olmakla beden olmaktan çıkmadığı gibi bir devlet de ne kadar hasta olursa olsun vatandaşların ve yabancıların haklarını aramak için başvuracakları kanunlar, mahkemeler ve gerekli kurumlar var ise devlet olmaktan çıkmaz (2011: 242). Grotius, vatandaşların kanuni yolardan mahkemelerde haklarını aramaları ve bunun da devlet kurumları aracılığıyla gerçekleşmesini devletin varlığının delili olarak değerlendirir. Eğer kanuni yollardan hak arama sağlayamıyor ise devletin varlığından da bahsedilemez. Bu durum da devletin kuruluş amacını gerçekleştiremediğini gösterir.