• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Siyasal Değişim ve Savaş

3. BÖLÜM

4.3. Neo-Realizm’in Kapsamı

4.3.4. Uluslararası Siyasal Değişim ve Savaş

“Realizm, sürekliliği açıklamaya ‘ayarlanmış’ bir teoridir. Realistler uluslararası ilişkilerde aktör ve etkileşimlerin inkâr edilemez tarihsel ve kültürel çeşitliliğinden değil, belirli örüntülerin zaman içinde tekrar tekrar meydana gelmesinden daha çok etkilenir. Sürekliliğe tesadüfî değil, bilinçli teorik bir tercihin sonucu olarak vurgu yaparlar.” (Donnelly, 2015: 75).

Realistler, uluslararası ilişkilerin devamlılığını vurgulamışlardır. Thukydides’ten bu yana Güç Dengesi olgusu, devletler arası ilişkilerde sürekli tekrar eden bir sonuç olarak görülmüştür. Fakat devamlılık Realistler için bir parola olsa da değişim konusuyla da ilgilenmektedirler. Uluslararası sistemin oluşumunu anlayıp geleceğini tahmin etmek Realistler için de temel bir araştırma hedefidir (Viotti ve Kauppi, 2016: 68).

157

Değişim konusunda en göze çarpan Realist düşünür Robert Gilpin’dir. “War and Change in World Politics” adlı eserinde büyük güçlerin savaşı üzerine bir taslak geliştirmeye çalışmıştır. Gilpin, uluslararası tarihteki tekrar eden oluşumların yanı sıra büyük kırılma noktalarındaki genel eğilimleri tanımlamanın da mümkün olduğuna inanıyordu. Gilpin’e göre, bir devlet eğer beklenen faydalar beklenen zararları aşarsa uluslararası sistemi değiştirmeye çalışacaktır (Aktaran Viotti ve Kauppi, 2016: 68-69).

“Tarih boyunca değişimin ana mekanizması ne oldu? Savaş, çünkü savaşlar hangi devletlerin sistemi yöneteceğini belirler. Savaş sonrası kurulan barış düzeni yeni statükoyu düzenler. Denge, en sonunda devletlerin gücündeki ayrımsal gelişme, sistemi değiştirmede başka bir girişime daha yol açana kadar uluslararası sistemdeki güç dağılımını yansıtır.” (Viotti ve Kauppi, 2016: 69).

Tıpkı Güç Dengesi Teorisi gibi güç değişimi teorisi de sistem düzeyinde bir teoridir. Realistlere göre, uluslararası ilişkileri anlamada devletler arasındaki güç dağılımı kilit önemdedir. Yükselen bir güç, egemen konumdaki güce yakın bir seviyeye ulaşınca savaş çıkma olasılığı bir hayli fazladır. Dolayısıyla, güç dengesinin bozulması savaş olasılığı yaratır ve savaş da uluslararası sistemde değişimi getirir (Viotti ve Kauppi, 2016: 69).

1980’lerin başında kaleme aldığı “War and Change in World Politics” adlı çalışmasında Robert Gilpin, 1970’lerden itibaren popülarite kazanan Karşılıklı Bağımlılık Teorisi’nin öngördüğü, savaş ihtimalinin çok daha düşük olduğu bir düzene geçildiği savına karşı çıkmıştır. Ona göre, Thukydides’ten beri var olan uluslararası sistemin ilkeleri gereği değişim hep olacaktır ve bu da savaşla gerçekleşecektir. Maliyet-kâr hesabı yaparak hareket eden devletler şayet statükodan memnunsa sistem istikrarlıdır ve sistemik değişimi başlatacak bir motivasyon yoktur. Elde edilecek kâr, maliyetlerden fazlaysa devletler, sistemi değiştirme teşebbüsünde bulunacaklardır (Balcı, 2016: 136-137).

Realizm, uluslararası sisteme büyük güçler açısından bakmaktadır, yani sistemi büyük güçler karakterize etmektedir. Robert Gilpin ise uluslararası sistemdeki değişimin ancak hegemonik bir savaş ile olabileceğini öne sürmektedir. Hangi devletin ya da devletlerin sistemde egemen konumda olacağını belirleyen hegemonik savaş sonrasında imzalanan bir barış anlaşması yeni sistemi, savaşı kazanan büyük güçler lehine dizayn edecektir. Bununla birlikte, bir hegemonik savaşın değişimle sonuçlanacağı da kesin değildir.

158

Aksine, sonuçta sistem eski halinde de kalabilir. Ne var ki, Gilpin’in yaklaşımı Soğuk Savaş sisteminin ABD ve SSCB arasında bir savaş olmadan sona ermesini açıklamakta yetersiz kalmıştır (Balcı, 2016: 137).

Tarih-dışı bir perspektife sahip olan Realistler, uluslararası yapının süreklilik gösterdiğini düşündükleri için aslında değişim konusuna derin bir biçimde eğilmemişlerdir. Waltz, Neo-Realizm’in tarihselcilik yerine yapısalcı bir yaklaşımı benimsediğini vurgulamaktadır. Değişimi tamamen reddetmeyen Waltz, devletler arasındaki güç dağılımında bir değişim olabileceğini fakat sistemin anarşik özelliğinde bir değişiklik olamayacağını, dolayısıyla da yapısal anlamda bir süreklilik söz konusu olduğunu belirtmektedir. Sistemin anarşik niteliğinde, yani özünde bir değişim olamaz, güç dengesinde değişiklikler yaşanabilirse de bu durum sistemin temel özelliği olan anarşik yapıyı değiştirmeyecektir (Arı, 2011: 197).

Gilpin’e göre, uluslararası sistemin değişmesinde çıkarı olan aktörler sistemsel değişim için teşebbüste bulunurlar. Sistemsel değişimler, yeni güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda bir değişimi gerçekleştirmek istemelerinden kaynaklanır. Sistemdeki değişiklik bir anlamda güç dengesindeki değişikliktir. Aktörlerin sistemi kendi çıkarlarını artırmak için dönüştürmek istemeleri ile ilgilidir (Arı, 2011: 198).

Gilpin, sistemin değişmesini isteyen devletlerin çıkar algılamalarındaki farklılıkların içsel değişimlerden de kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Bir devletin iç yapısındaki değişim, ulusal çıkar tanımlamasını değiştirebilir. Dolayısıyla, ulusal yapıdaki bir değişiklik de uluslararası statükonun değişmesine yol açabilir. Ulusal yapıdaki söz konusu değişiklik ekonomik, teknolojik ve siyasal gelişmelerden kaynaklanabilir (Arı, 2011: 199).

Gilpin, uluslararası siyasal değişim konusunda beş varsayım ileri sürmüştür. İlk olarak, aktörler sistemin değişiminden çıkar elde edemeyeceklerini düşündüklerinde sistem istikrara sahip olmaktadır. İkincisi, herhangi bir aktör elde edeceği faydanın katlanacağı zararı aşması durumunda sistemi değiştirmek isteyecektir. Üçüncüsü, bir devlet ülkesel, iktisadi ya da siyasi genişlemesinin getireceği ek marjinal maliyet marjinal faydaya eşit veya fazla olduğu noktaya kadar genişlemek ister ve bu da bir değişim arzusu yaratır. Dördüncüsü, yeni değişimin doğurduğu fayda ile maliyet arasındaki dengeye ulaşıldığında genişleme durur. Son olarak, uluslararası sistemdeki

159

istikrarsızlık çözülemezse sistem değişecek ve bu da yeni bir güç dağılımını yansıtacaktır (Aktaran Arı, 2011: 198).

Realizm’in tek barış kuramı olan Güç Dengesi, devletler sistemini ve uluslararası politikayı açıklayan, zaman ve mekândan bağımsız ve kendi kendini düzenleyen bir mekanizma olarak kuramsallaştırılmıştır. Uluslararası sistemde belli bir askeri gücün hâkimiyetinin yokluğunu ifade etmekte, bir güç dengesinin bozulması ve yeni bir güç dengesinin oluşması ise savaşa bağlanmaktadır. Savaş bazen gerekli ve hatta istenebilecek bir araç olarak görülmekte, bu anlamda Güç Dengesi, savaş pahasına bile olsa devletler sistemini korumaya dönük bir politikayı ifade etmektedir. Yani savaş aslında devletler sistemini korumanın bir maliyetidir. Realist varsayımlar açısından barış esas olarak olanaksız bir durumdur. Anarşik sistemin değişemeyeceği varsayıldığı için savaşın da vazgeçilmez olduğu tezi Realizm’deki temel varsayımlardan biridir. Dolayısıyla, Realizm, kuramsal parametreleri sınırlı ve muhafazakâr bir ideolojinin, kötümser bir modernist anlayışın temsilcisi durumundadır (Yalvaç, 2011a: 263-264).

Uluslararası siyasal değişimi temel olarak savaşlara bağlamış olan Neo- Realizm, düzen ve istikrarı Güç Dengesi Teorisi ile açıklamakta, ne var ki, bir evrensel barış formülasyonu sunmamaktadır.