• Sonuç bulunamadı

Niccolo Machiavelli: Ahlakdışı Bir Devlet Algısı

3. BÖLÜM

3.1. Realist Teorinin Tarihsel-Entelektüel Öncülleri

3.1.2. Niccolo Machiavelli: Ahlakdışı Bir Devlet Algısı

“Tüm siyaset bilimi literatüründe ilk modern siyasal bilimci ve ilk büyük güç kuramcısı olarak nitelendirilip, Siyasal Realizm’in kurucularından birisi olarak kabul edilebilecek olan Niccolo Machiavelli (1469-1527),

70

Rönesans dönemine damgasını vuran en önemli kişilik olmuştur. Uluslararası İlişkiler disiplini ile ilgilenenler açısından da bir mihenk taşı olan Machiavelli, pratik siyasette yaşadığı deneyimleri teorik alana yansıtarak, yüzyıllar sonrasında bile önemini koruyan düşüncelerini bu dönemde ortaya koymuştur.” (Arıboğan, 1998: 77).

Niccolo Machiavelli, Floransalı bir devlet adamı, yazar ve siyaset kuramcısıdır. 1469-1527 yılları arasında yaşamış, “Prens” adlı başyapıtını 1513’te yazmıştır. Ölümünden sonra 1532’de yayınlanan bu kitabında, siyaset alanında devlet çıkarlarının belirleyici olması gerektiğini savunmuş ve gerçekçi siyaset kuramının öncüleri arasına girmiştir. Aslında cumhuriyetten yana olmasına rağmen söz konusu dönemde İtalya’nın parçalı jeopolitiği ve zayıf yapısı nedeniyle İtalya’yı kurtaracak yeni bir hükümdar arayışında olmuş, “Prens” adlı eserinde ise bu hükümdara yönetim konusunda yol göstermeyi amaçlamıştır.

Machiavelli döneminde İtalya, Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından beri prenslikler ve yarı-devletlerden oluşan istikrarsız bir bölgeydi. Bölünmüş bir yapı arz ediyordu. Şehir devletleri arasında statik bir güç dengesi vardı ve bu durum İtalyan ulusal birliğinin kurulmasını zorlaştırıyordu. İtalya coğrafyası sürekli işgallere uğruyor, birliğin sağlanması zorunlu hale geliyor ve güçlü bir siyasi yapı arayışı ortaya çıkıyordu. Machiavelli de bu yönde çaba göstermişti. Güçlü bir İtalya’nın ancak güçlü bir prensin yönetimi altında birleşebileceğine inanmış; “Prens” adlı eserinde, bir hükümdarın nasıl hareket etmesi gerektiği, iktidarını nasıl sürdürebileceği ve çevre devletler ile olan ilişkilerini nasıl düzenlemesinin uygun olduğu gibi konularda tavsiyelerde bulunmuştur (Arıboğan, 1998: 78).

Hükümdarların temel amacının, sahip oldukları devletin hayatta kalması olduğunu belirten Machiavelli, bunun ahlaki ilkelere göre hareket etmekten değil, aksine, gerektiğinde kötü davranmayı da normalleştiren Reelpolitik’ten geçtiğini savunmuştur. Machiavelli’ye göre, devletler arası ilişkilerin temel mantığı nedeniyle bir devlet ne kadar iyi niyetli davransa bile uzun süre barış içinde kalamaz. Uluslararası sistemin anarşik bir yapıya sahip olduğu görüşünün öncülüğünü yapan Machiavelli, bireylerin hayatında geçerli olan ahlaki ilkeler üzerinden hareket edecek devletlerin ayakta kalamayacağını iddia etmiştir. Temel kaygı, devletin hayatta kalabilmesi olduğuna göre bir

71

hükümdar, olması gereken ideallere değil, olana bakıp Reelpolitik ilkelere göre hareket etmelidir (Balcı, 2016: 121-122).

“Prens” adlı eserinde Machiavelli’nin devlet ve devlet yönetimine bakışı son derece aykırıdır. Devlet kavramı özerk ve kendine yeterli bir nitelik kazanmış, Batı’nın Hıristiyan ahlakına dayalı geleneksel kavrayışından arındırılmış ve kendi içinde bir amaç haline gelmiştir. Meşruluğu bir dış gücün onayını gerektirmeyen devlet, bağımsız olduğu gibi özerktir de; o ne dindir ne ahlak ne de bilim. Bütün yabancı öğelerden arınır, kendine özgü amaç ve araçlar edinir. Böylece bir anlamda devlet bilimi de ortaya çıkmış olur. Prens’te devlet kavramı o kadar mutlaklaştırılmıştır ki gerek yönetenler gerekse yönetilenler bu kavram için adeta birer araç olarak görülmüştür. Devlet kavramı merkeze yerleştirilmiş ve ardından da tüm diğer öğeler ona göre belirlenmiştir. Machiavelli’nin yurttaş tanımı, Aristoteles’in tanımından bir hayli farklıdır. Özgür yurttaşı devletin varlığının temel nedeni olarak gören Aristoteles’in tersine Machiavelli, sıradan yurttaşları basit ve önemsiz kimseler olarak görmekte, ortak bir politik hayatın kurucu öğeleri olmaktan çok, prensin iradesine bağımlı bir kitle olarak algılamaktadır. Dolayısıyla, yönetimin amacı da halkın mutluluğu değil, devletin istikrarı ve mevcut düzenin bekasıdır. İstikrarlı bir yönetimin yurttaşların desteğine dayanması gerektiğini belirtse de, Machiavelli’nin odak noktası dış güçler ve işgal tehdidinin önlenmesidir, bu doğrultuda diplomasi ve savaşa ayrıcalıklı bir işlev yüklemiştir (Atakay, 2016: 23-24).

Machiavelli, bir rekabet alanı olan siyasette rekabetin hukukla ya da güçle sürdürülebileceğini, birinci yöntemin insanlar için, ikincisinin ise hayvanlar için uygun olduğunu ancak, ilk yöntem genellikle yetersiz olduğu için iyi bir yönetici açısından ikinci yönteme başvurmanın da gerekli olduğunu öne sürmektedir. Machiavelli’nin yöneticilere önerisi şu şekildedir: “Bir prensin hayvan doğasını iyi kullanabilmesi gerektiğine göre, hayvanlardan tilki ile aslanı seçmelidir; çünkü aslan kendini tuzaklardan koruyamaz, tilki de kendini kurtlardan koruyamaz. Öyleyse, tuzakları tanımak için tilki, kurtları korkutmak için de aslan olmak gerekir.” (Machiavelli, 2016: 102).

Devlet yöneticilerine aslan gibi güçlü ama aynı zamanda tilki gibi kurnaz olmalarını salık veren Machiavelli’ye göre yöneticiler ideal olana göre değil, gerçek olana göre hareket etmelidir. Machiavelli, yöneticilerin geleneksel ahlak

72

ilkeleri dışında da davranabileceğini, hatta dine aykırı davranmalarının da çoğu zaman zorunlu olduğunu, devletin bekası için gerekirse kötülük de yapabileceklerini belirtmektedir. Bu son derece aykırı yaklaşımları ile Machiavelli, Realist paradigmanın devlet algısını oluşturan entelektüel öncüllerden biri olarak kabul edilmektedir.

Geleneksel ahlak ilkeleri yerine yeni bir laik etik öneren Machiavelli’nin “Prens” adlı eseri ahlaki açıdan çok eleştirilmiştir. Zira Prens’te geleneksel ahlakın aykırı gördüğü şiddet ya da ahlakdışı tutumlar, istikrarlı ve kendine yeterli bir devletin kuruluşu amacına dönükse haklı görülmektedir. Floransa Cumhuriyeti’nin diplomatik görevlisi olarak Avrupa saraylarındaki iktidar siyasetine odaklanan Machiavelli, gözlemlerinin sonucunda yeni bir laik anlayış ile, “tilki ve aslan” niteliklerine sahip bir prens tasvir etmiş, devlet yönetimini Hıristiyan ahlakından arındırarak siyaseti laik bir etik üzerinden tanımlamaya çalışmıştır (Atakay, 2016: 24).

Böylece Machiavelli, devleti önceleyen bir yönetim anlayışının yanı sıra laik bir siyaset felsefesinin de temellerini atmış oluyordu. Machiavelli’nin bu konudaki katkılarını A. Nuri Yurdusev şöyle değerlendirmiştir: “Machiavelli’nin modern siyaset teorisine en büyük katkısının politikanın sekülerleşerek kamusal ve özel moralite alanlarının kesin olarak ayrılmasında ve teşkilatlanmış ve egemen bir güç olan modern devlet tanımının yerleşmesinde olduğu söylenir…. Politikanın sekülerleşerek kamusal ve özel moralite alanlarının ayrılması ve devletin, öncelikle kendisi olan bir birim olarak tanımlanması, devlet ve siyasetin kişilerarası ahlak kurallarından soyutlanıp salt politikanın gereklerine göre değerlendirilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu da, tahmin edilebileceği gibi, devletlerarası ilişkiler anlamında bir Uluslararası İlişkiler anlayışına yol açmıştır.” (Yurdusev, 2010: 41-42).

Devlet yönetiminde uygulanacak yöntemlerin, sonuçları ile değerlendirilmesi gerektiğini savunan Machiavelli’ye göre, amaca giden yolda kullanılacak her tür araç geçerli olabilmektedir, yeter ki devletin bekası sağlanabilsin. Bu, adeta kutsanmış bir devlet anlayışına işaret etmektedir.

Amaç için her araç ya da yolun geçerli olduğu görüşü, kaynağını Prens’in XVIII. bölümündeki şu sözlerden almaktadır: “İnsanların eylemlerinde, özellikle de başvurulacak bir üst mahkemenin olmadığı prenslerin

73

eylemlerinde, sonuca bakılır. Bu yüzden, bir prens devleti ele geçirecek ve elinde tutacak şekilde hareket etsin; araçları her zaman saygıdeğer bulunacak ve herkesçe övülecektir.”(Machiavelli, 2016: 103). Fakat Machiavelli acımasızlığı veya diğer kötü tutumları, kendi adlarına asla savunmamıştır. Bunları sadece devleti korumaya yönelik tutumlar olarak savunmuştur; Machiavelli için devletin esenliği, başlı başına bir tür nihai amaçtır (Atakay, 2016: 24-25).

Devlet odaklı siyaset algısı ile Machiavelli, devletin bekasını öncelikli amaç olarak görmekte ve bunun için ahlakdışı yöntemlerin de kullanılabileceğini vurgulamaktadır. Devletin bekası adına tüm yöntemleri meşru sayan Machiavelli açısından geleneksel ahlak ve erdem gibi kavramlar tali önemde kalmaktadır. Zaten, “Prens” adlı eseri, maruz kaldığı eleştirilerin çoğunu da bu nedenle almıştır. Machiavelli, son derece cüretkâr bir yaklaşımla etik ile siyaset alanlarını birbirlerinden tamamen ayırmıştır.

Machiavelli’nin Prens’te önerdiği yöntemler, çoğu kez ahlaksız olarak nitelendirilmiştir. Zira Machiavelli’nin bazı önerileri acımasız, kötü ve vahşicedir. Önceki hükümdarın ailesini öldürme, devrim ve isyanları şiddetle bastırma gibi önerileri açıkça ahlakdışı bir yaklaşıma işaret etmektedir. Etik ve siyaset arasında yakın bir ilişki gören Eski Yunanlıların tersine Machiavelli, bu iki alanı birbirinden ayırmıştır. Machiavelli’nin yaklaşımında “erdem”, dindeki ya da ahlaktaki anlamının ötesinde bir anlama kavuşmakta, amaca ulaşmak için gerekli araçları kullanma yetisi olarak görülmektedir. Erdem kavramı güç, beceri, yetenek ve kararlılık gibi anlamları içermektedir. Devlet yararı için bir prens, dürüst olmayan ve acımasız yollara başvurabilir; cömertlik ve merhamet gibi ahlaki erdemlere sahipmiş gibi görünmeli ama sırf erdem uğruna erdemli davranarak prensliğe zarar vermemelidir. Bununla birlikte, erdem gibi erdemsiz davranışlar da kendi içinde bir amaç değil, amaca götüren birer araçtır. Prensin eylemleri, taşıdığı ahlaki değer açısından değil, devlete olan yararı temelinde değerlendirilmelidir. Machiavelli’de “erdem”, başkalarının övgüsünü kazanan şeydir (Atakay, 2016: 25-26).

Prens, yayınlandığı andan itibaren son derece hararetli tartışmalara yol açmış, özellikle İngiltere ve Fransa’da ahlakçıların saldırısına uğramıştır. Bazı din adamları kitabı “Şeytanın eseri” olarak nitelemişler, Machiavelli’yi pagan bir anlayışa sahip olmakla ve kötülük kaynağı olmakla suçlamışlardır. Bu

74

doğrultuda, süreç içinde Makyavelci, Makyavelcilik gibi terimler ortaya çıkmıştır. Makyavelcilik, günümüz sözlüklerinde de “her türlü ahlak yasasının hiçe sayıldığı siyaset anlayışı; dürüstlükten yoksun siyaset” veya “siyasette amaca ulaşmak için her tür aracı meşru sayan görüş” olarak tanımlanmaktadır (Atakay, 2016: 28).

Prens’i düşkün insan doğası üzerine yazılmış, umutsuzluk ve kaygı ürünü bir kitap olarak değerlendirenler olduğu gibi, Machiavelli’nin siyasete gerçekçi bir biçimde yaklaşan keskin bir gözlemci olduğunu öne sürenler de vardır. Bazılarına göre, Prens’in görünürdeki ahlakdışılığı aslında ahlaken tarafsız olmanın, siyaseti bilimsel bir gözle değerlendirmenin sonucudur. Prens’i totaliter rejimler için bir rehber olarak değerlendirenler de vardır. Örneğin, Bertrand Russell, Prens’i “gangsterlerin elkitabı” olarak eleştirmiştir (Atakay, 2016: 29).

Niccolo Machiavelli’nin düşüncesinde devlet o kadar merkezdedir ki insanlık, ahlak ve erdem gibi tüm kavramlar tali önemde kalmaktadır. Adeta devleti kutsayan Machiavelli’nin bu cüretkâr tutumu dönemin İtalya’sının olumsuz koşullarından kaynaklanmıştır. Bununla birlikte, devlet merkezli seküler siyaset anlayışı ile modern siyaset teorisine önemli katkılar yapmış olan Machiavelli, Uluslararası İlişkiler disiplinindeki Realist teorinin ve teori geleneğinin de öncüllerinden biri olarak kabul edilmektedir. Devlet merkezli bir teori olarak Realizm, tarihsel süreçteki entelektüel kökenlerini diğer birçok düşünürün yanı sıra Machiavelli’de de bulmaktadır.