• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

4.4. Realist Teorinin Revizyonu ile Oluşan Diğer Teoriler

4.4.3. Neo-Klasik Realizm

“Klasik Realizm’in ve Neo-Realizm’in yanı sıra Fareed Zakaria, Thomas J. Christensen, Randall L. Schweller ve Steven E. Lobell gibi yazarların başını çektiği Neo-Klasik Realizm, Realizm’in üçüncü türü olarak değerlendirilmektedir. Temel olarak Neo-Klasik Realizm, isminden de anlaşılacağı üzere Klasik Realizm ve Neo-Realizm’in bir karışımı şeklinde algılanabilir. Sisteme ve kapasite dağılımına yaptığı vurgunun yanında gücü,

170

denge politikalarını ve devletlerin birbirlerine olan güvensizliğini konu almasıyla her iki ana Realizm türünün savlarını kapsamaktadır.” (Çıtak, 2014: 31).

“Realist gelenek içinde son dönemdeki en yenilikçi ve ilgi çekici çalışmaları üreten üçüncü strateji, Yapısal Realizm’i tasfiye etmek yerine, eksikliklerini kapatmaktır. Neo-Klasik Realistler, ne kadar sofistike olursa olsun pür yapısal teorinin, yeterli açıklama sunabilecek kafi derecede net ve belirgin öngörülerde nadiren bulunduğunu iddia etmiştir…. Realistler yapısal teoride ‘kara kutu’ gibi görülen devleti ‘açmak’ zorundadır. Neo-Klasik tasarı, yapısal kuvvetlerle etkileşim içinde olan devlet davranışlarındaki örüntüleri incelemektedir.” (Donnelly, 2015: 70).

Gideon Rose tarafından 1998 yılında yazılan “Neoclassical Realism and Theories of Foreign Policy” adlı makale ile Uluslararası İlişkiler literatüründe yeni bir teori olarak konumlanan Neo-Klasik Realizm, Realist araştırma programı içinde ortaya çıkan ve mevcut teoriler ile açıklanamayan durumlara bir tepki olarak da değerlendirilebilir (Yılmaz, 2015: 9).

“Neo-Klasik Realizm” kavramı göreceli olarak yeni bir kavram olsa da, Neo-Klasik Realist çalışmalar, Realist teori geleneğinde müstakil bir akım oluşturacak şekilde, aslında bu kavram ile ifade edilmelerinin öncesinde ortaya konulmaya başlanmıştır (Ersoy, 2016: 180).

Neo-Klasik Realizm, uluslararası ilişkileri belirleyen en önemli etkenin devletin yapısı olduğu kabulünden hareket ederek devletlerin dış politikasını ve devletlerin birbirleriyle ilişkilerini incelemektedir (Ersoy, 2016: 178). Neo- Klasik Realizm, devletin yapısını, uluslararası sistemin etkileri ile devletin dış politikası arasında bir dönüşüm mekanizması olarak değerlendirmektedir (Ersoy, 2016: 179).

Neo-Klasik Realist teoride devletler, Neo-Realizm’in ileri sürdüğünün aksine, bilardo topu ya da kara kutu gibi görülmemektedir. Devletlerin iç siyasal yapıları ve bu yapılardaki aktörler de dikkate alınmaktadır. Bu nedenle Neo-Klasik Realizm, Liberal teorinin Realizm içine sızmış bir uzantısı olarak da değerlendirilmiştir. Liberal teorinin temel iddiası olan, devletin bütüncül bir aktör olmadığı tezine kapı araladığı için Neo-Klasik Realizm, Realist paradigma içinde güçlü bir eleştiri almaktadır. Son tahlilde, uluslararası siyasette aktörlere daha fazla ağırlık veriyor olması nedeniyle, Neo-Klasik

171

Realizm’in Klasik Realizm’e ya da Liberallere daha yakın duran bir yaklaşım olduğu söylenebilir (Balcı, 2016: 141-142).

Bununla birlikte, Fareed Zakaria, “devletlerin değil, devlet adamlarının uluslararası ilişkilerdeki temel aktörler olduklarını” söylemiş, devleti oluşturan bireyleri ve bunlar arasındaki davranış biçimlerini devletin kendisinden daha önemli bir kategoriye koymuştur (Aktaran Balcı, 2016: 142). Bu ise, Klasik Realizm’den daha farklı bir yaklaşım olmakta ve aslında Neo-Klasik Realizm’i Liberal paradigmaya yaklaştırmaktadır.

Klasik Realizm ile Neo-Realizm’deki farklı değişkenleri bünyesinde bir araya getiren Neo-Klasik Realizm’i Gideon Rose şu şekilde tanımlamıştır:

“Neo-Klasik Realizm, Klasik Realist düşüncenin bazı temellerini yeniden düzenleyerek, içsel ve dışsal değişkenleri açık bir şekilde bir araya getirmektedir. Neo-Klasik siyaset bilimciler bir devletin dış politikasını belirleyen en önemli kriterin, o devletin uluslararası sistem içindeki konumu ve sistem içindeki göreli güç dağılımı olduğunu kabul ederler. Bu yüzden onlar Realisttir. Bununla birlikte bu yazarlar, güç kapasitelerinin dış politika üzerindeki etkilerinin dolaylı ve karmaşık olduğunu ileri sürerler. Zira sistemik baskılar, aktör düzeyindeki müdahaleci değişken aracılığıyla anlamlandırılırlar. Bu yüzden bunlar Neo- Klasiktir.” (Aktaran Yılmaz, 2015: 10).

Neo-Klasik Realizm, Realist araştırma programının çetin özünü oluşturan unsurları bünyesinde barındırmaktadır. Temel analiz birimi devlettir, dış politika belirlenirken gücün birincil öneme sahip olduğu kabul edilmektedir ve uluslararası sistemin anarşik bir yapıdan meydana geldiği, bu yapı altında tüm devletlerin kendi güvenliklerini sağlamaları gerektiği ileri sürülmektedir (Yılmaz, 2015: 10-11). Böylece, Neo-Klasik Realizm, Realist paradigma kapsamındaki bir teori olmaktadır.

Neo-Klasik Realizm’de, Waltz’un yapısal analizi göz ardı edilmeden birinci ve ikinci imge değişkenleri dış politikadaki karar alma süreçlerine uygulanmıştır. Neo-Realizm’deki uluslararası sistem yaklaşımı terk edilmeden sistem yaklaşımına ulusal politik unsurlar da eklenerek devletlerin dış politika eylemleri açıklanmak istenmiştir (Yılmaz, 2015: 14).

Gideon Rose, Neo-Klasik Realizm’in bir dış politika teorisi olduğunu belirtmektedir. Bir devletin iç siyaset alanındaki değişiklikler hem dış

172

siyasetini etkileyebilir hem de uluslararası sonuçlar doğurabilir. Ancak bu etkiler sistem mantığının değişimini getirmez (Gideon Rose’dan Aktaran Yılmaz, 2015: 14).

Neo-Klasik Realizm, Yapısal Realizm’in temel varsayımlarını kabul etmektedir. Bununla birlikte, Neo-Klasik Realizm’i Yapısal Realizm’den farklı kılan iki temel neden vardır. Öncelikle, Yapısal Realizm devletlerin dâhili dengeleme politikalarına dair bir açıklama ortaya koymazken Neo-Klasik Realizm bu konuyu detaylandırabilmektedir. İkincisi, Yapısal Realizm, Güç Dengesi ilkelerine uymayan devlet davranışlarını açıklayamamaktadır. Örneğin, peşine takılma politikası ya da düşük dengeleme gibi konularda Yapısal Realizm bir açıklama sunamamaktadır. Oysa Neo-Klasik Realizm bu konuları detaylı olarak açıklayabilmektedir (Ersoy, 2016: 179-180).

Neo-Klasik Realistler uluslararası sonuçların analizinde maddi yeteneklerin ve güç dağılımının bir başlangıç noktası olduğunu kabul etmektedirler. Bununla birlikte, devletlerin karakterinin ve liderlerin gücü nasıl kullanacaklarına dair bakış açılarının devlet davranışı ile yapısal baskılar arasındaki müdahalesi üzerinde de durmaktadırlar. Dış politika hedeflerine ulaşmak için politika yapıcılarının kaynakları kullanabilmesi noktasında devletlerin iç politik özelliklerini sorgulamaktadırlar (Elman, 2007: 16).

Neo-Klasik Realizm’in devlet seviyesinde ele aldığı başlıca faktörler; devlet ile toplum arasındaki ilişkiler, toplumsal aktörlerin ya da çıkar gruplarının dış politika üzerindeki etkisi, devlet içindeki siyasi ve askeri kurumların kapasiteleri, ülkenin elitleri arasındaki uyum, devlet adamlarının ulusal ve uluslararası siyasete dair fırsat ve tehdit değerlendirmeleri olarak sayılabilir. Uluslararası anarşik sistemdeki devlet davranışlarını devlet ve devlet adamı seviyesindeki etkenler ile açıklayan Neo-Klasik Realizm sistemik bir uluslararası ilişkiler teorisi değil, bir dış politika teorisidir (Ersoy, 2016: 179).

Randall L. Schweller’a göre, devletler sıklıkla benzer sistemik baskılara karşı farklı tepkiler verirler ve tepkileri sistem düzeyindeki faktörlerden daha çok iç politik faktörler tarafından güdümlenmektedir. Karmaşık iç politika süreçleri, dış etkilere karşı verilen tepkilerde bir “Geçiş Alanı” işlevi görmektedir. Devletler, dış çevrelerindeki değişikliklere iç yapılarının ve

173

politikalarının bir sonucu olarak uyum sağlayabilmektedirler (Randall L. Schweller’dan Aktaran Elman, 2007: 16).

Neo-Klasik Realizm’de, devletlerin dış politika eylemleri ile ilgili olarak ulusal kaynakların dış politikaya yönlendirilmesi meselesine büyük önem verilmiştir. Örneğin, Thomas J. Christensen ulusal güç ile devletin gücü arasında bir ayrıma giderek “Ulusal Politik Güç” kavramından bahsetmekte ve bunu devlet adamlarının toplumun maddi ve insani kaynaklarını mobilize etme yeteneği olarak tanımlamaktadır (Aktaran Yılmaz, 2015: 13).

Uluslararası ilişkileri bir güç mücadelesi olarak gören Realist paradigma kapsamında, devletlerin güçlenme arzusuna yönelik farklı açıklamalar yapılmıştır. Klasik Realistler, devletlerin güçlenme yönelimini insan doğasına bağlarken Neo-Realistler uluslararası sistemdeki anarşi ve gücün göreli dağılımı ile açıklamaktadırlar. Neo-Klasik Realistler ise bunu birey ve devlet düzeyinde analizler yaparak açıklamışlardır. Bu anlamda, Realist paradigma monolitik bir yapı arz etmemekte, içerisinde çeşitli Realist pozisyonlar barındıran bir teori geleneği olmaktadır (Schmidt, 2005: 547).

Güç kavramını merkeze alan Realizm geleneğinde devlet davranışları ve güçlenme motivasyonları üzerinden de teorik ayrışmalar yaşanmıştır. Gücün algılanmasındaki ve ölçülmesi konusundaki farklı yaklaşımlar Realizm içindeki ayrışmaların temel nedenlerinden biridir. Neo-Klasik Realizm, devletlerin dış politika davranışları ile maddi yetenekleri arasında doğrudan bir bağlantı olmadığını vurgulamakta ve güçlenme eğilimini kendi içinde bir amaç olarak görmemektedir. Gücü, devletlerin kendilerini sınırlayan çevreyi biçimlendirmek ve bu çevre üzerinde denetim kurmak için bir araç olarak algılamaktadır (Schmidt, 2005: 546). Devletlerin “güç maksimizasyonu” temelinde hareket ettikleri varsayımında bulunan Klasik Realizm’den ya da “güvenlik maksimizasyonu” esasıyla hareket ettiklerini öne süren Neo- Realizm’den farklı olarak Neo-Klasik Realizm, devletleri “etki maksimizasyonu” hedefi ile davranan aktörler olarak görmektedir. Maliyet- kazanç hesabı ile dış politikalar geliştiren devletler için güç, ulaşmak istedikleri hedeflere yönelik araçsal bir mekanizma biçiminde tanımlanmıştır (Schmidt, 2005: 546).

Kendilerine yönelen tehditlere karşı harici ya da dâhili dengeleme politikaları ile tepki veren devletler, bazen etkin bir dengeleme yapamazlar.

174

Bunun nedenlerinden biri, iktidarın ve dış politika alanındaki karar alıcıların devlet sistemi içindeki konumlarıdır. Siyasi elitlerin uzlaşması ya da toplumsal mutabakat yeterli düzeyde gerçekleşmemişse rakip devletlere karşı yeterli bir dengeleme de yapılamaz. Bu duruma Schweller, “Düşük Dengeleme” (Underbalancing) adını vermiştir (Aktaran Yılmaz, 2015: 13).

Dünya siyasetinde devletlerin zaman zaman “Güç Dengesi” ya da “Tehdit Dengesi” teorilerine uygun olarak hareket etmediği, “Peşine Takılma” politikası izleyerek revizyonist devletin lehine bir dengelemeyi de tercih edebildiği, güç ya da tehdit dengesini yeniden kurmak yerine çıkarlarını ön plana alarak dengenin daha da bozulmasına yol açabildiği görülmektedir. Bu gerçeklik üzerinden Neo-Klasik Realizm kapsamında “Çıkarlar Dengesi” (Balance of Interests) kavramı/teorisi geliştirilmiştir. Devletlerin sistemik belirleyicilikten kurtarılması sonucunda, dengelemenin güç ekseninde değil, çıkar ekseninde açıklanmasının da önü açılmıştır (Balcı, 2016: 143).

Yapısalcı Realizm, uluslararası sistemin yapısını açıklamaya çalışan bir teoridir ve devletlerin dış politika eylemlerini açıklama iddiasında değildir. Dolayısıyla uluslararası politikadaki birçok hususu açıklayamamaktadır. Bu eksiklik, Soğuk Savaş dönemi sonrasında daha belirgin hale gelmiş, Neo- Klasik Realizm ise Yapısalcı Realizm’in açıklayamadığı hususlara tepki olarak ortaya çıkmıştır. Eklektik bir teori olan Neo-Klasik Realizm, Realist yaklaşımın açıklayıcılık kapasitesini arttırmıştır (Yılmaz, 2015: 15).

Sonuç olarak, “Realizm’in çetin özüne dokunmaması, bir önceki versiyon olan Yapısalcı Realizm’e kıyasla açıklayıcılık kapasitesinin daha fazla olması ve daha çok vakaya uygulanabilmesi açısından Neo-Klasik Realizm, Realist araştırma programı içerisinde bir ilerlemeyi temsil etmektedir.” (Yılmaz, 2015: 15).