• Sonuç bulunamadı

Thomas Hobbes: “Doğa Hali” ve Uluslararası Anarşi

3. BÖLÜM

3.1. Realist Teorinin Tarihsel-Entelektüel Öncülleri

3.1.3. Thomas Hobbes: “Doğa Hali” ve Uluslararası Anarşi

“Thomas Hobbes (1588-1679), 17. yüzyıl İngiltere’sinde iç siyasette Kraliyetçi görüşleri ile tanınmış, Thukydides’in Peloponnesos Savaşları’nı ilk defa Yunancadan İngilizceye çevirmiş, meşhur eseri ‘Leviathan’ ile İngilizcede ilk genel siyaset teorisini ortaya koymuş bir İngiliz filozofudur.” (Ersoy, 2016: 168). “Hobbes’un Modern Batı felsefesinin kurucu metinlerinden biri olan Leviathan’ı çok farklı okumalara açık olsa da, Realizm’in temel metinlerinden biri olarak kabul edilir.” (Balcı, 2016: 122).

Thomas Hobbes’un 1651’de yazdığı söz konusu eserinde, bir deniz canavarı olan Leviathan, İngiltere’nin büyüyen deniz gücünü sembolize

75

etmektedir. Bu canavar, yasaları yapan ve değiştiren bir otoritedir fakat kendisi bu yasalara uymakla yükümlü değildir. Kendisinden önceki Realistler gibi Hobbes da insanların öz itibariyle saldırgan ve güç arzusu ile rekabet ederek çatışan yaratıklar olduğuna inanmakta, Leviathan’ın sembolize ettiği otoriteyi ise insanları saldırı ve haksızlıklardan koruyacak bir egemen güç biçiminde değerlendirmekte, bu otoritenin düzeni ve insanların gelişmesini sağlayacağını öngörmektedir (Arıboğan, 1998: 84).

Hobbes’un bu eserindeki temel varsayımları şunlardır (Hobbes, 2017: 99- 100-101):

1- İnsanlar doğuştan eşittir.

2- Eşitlikten güvensizlik, güvensizlikten savaş doğar.

3- İnsan doğasındaki rekabet, güvensizlik ve şan-şeref gibi unsurlar üç temel kavga nedenidir.

Hobbes’a göre, bu üç koşulun birleşmesiyle ve devletin olmadığı bir durumda herkes herkese karşı daima savaş halindedir. (Hobbes, 2017: 99-100- 101).

Hobbes, insanlığın “doğal durumu”nu şöyle tanımlar: “Hepsinden kötüsü, hep şiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi vardır; ve insan hayatı yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa sürer.” (Hobbes, 2017: 101). İnsanlığın “doğal durumu” kavramını varsayımsal olarak tanımlayan Hobbes, iddialarını şu şekilde sürdürmüştür:

“Böyle bir savaş zamanı veya durumunun hiç var olmadığı belki düşünülebilir; ve ben de, dünyanın her yerinde durumun hep böyle olduğuna inanmıyorum: ancak, günümüzde bile, dünyada insanların böyle bir durumda yaşadığı pek çok yerler vardır. Amerika’nın birçok yerlerindeki vahşiler, doğal istekler sayesinde bir arada yaşayan küçük ailelerin yönetimi dışında, hiçbir yönetim şekline sahip değildirler; ve bugün bile, daha önce belirttiğim o vahşi durumda yaşarlar. Korkulacak genel bir güç olmasaydı hayatın nasıl olacağı, önceden barışçı bir yönetim altında yaşamış olan insanların bir iç savaş durumunda içine düştükleri hayata bakarak anlaşılabilir.” (Hobbes, 2017: 102).

Hobbes’un düşüncesinde, insan doğası değiştirilebilir değildir, ancak daha üst bir egemen güçle yani devlet mekanizması ile dizginlenebilen bir özelliğe sahiptir. Devletin temel işlevi, insan doğasından kaynaklanan arzuları

76

bastırmak ve ertelemektir, bu şekilde insanın insana karşı savaşı engellenebilecektir. Doğa durumundaki insanın insana karşı sonsuz savaşı insanların güç yolu ile egemenlik altına alınmasıyla önlenebileceği için devlet olgusu oluşmuştur. Devletin olmaması, insanın insana karşı sonsuz savaşının olması demektir. Devlet; doğru ve yanlış, adalet ve adaletsizlik gibi kavramları tanımlayıp anlamlı hale getirmekte, bunları herkes için aynı kılacak yasa ve kuralların uygulanmasını sağlamaktadır (Balcı, 2016: 122-123).

Bununla birlikte, Hobbes devletlerin kendi egemenlik yetkilerini bir üst otoriteye, bir dünya devletine devretmelerinin imkânsız olduğunu öne sürmüştür. Çünkü bu durumda devletlerin kendi varlıklarını sona erdirmeleri gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır ve hiçbir devlet bunu istemez. Devletlerin kendi aralarındaki sürekli rekabet hali vatandaşlarının daha iyiye ulaştırılması noktasında devletleri motive ettiğinden Hobbes da bir dünya devleti önermemektedir. Doğa durumunun özelliklerini yansıtan uluslararası sistemdeki sorunları bir dünya devleti kurarak çözmek Hobbes’un anlayışında mümkün görülmemektedir (Balcı, 2016: 123).

“Hobbes, bir toplumun üstün bir otorite olmaksızın neye benzeyeceğini gösterme niyetiyle tabii hali kabaca tanımlamıştır. Anarşi ya da savaştan - herkesin herkese karşı olduğu bir savaş- kaynaklanan bir şiddet koşulunu tasvir etmiştir. Üstün bir otoritenin bulunmaması durumundaki uluslararası ilişkileri tanımlayan ve böylece uluslararası politikayı bir anarşi toplumundaki etkileşim olarak gören uluslararası ilişkiler teorisyenleri, uluslararası sistemin önemli bir analojisi olarak sık sık Hobbes’un tabii haline atıfta bulunmaktadırlar.” (Knutsen, 2015: 143). Zira Hobbes’un yaklaşımına göre, uluslararası ilişkiler bir “doğa hali” niteliği arz etmektedir (Yurdusev, 2010: 44).

Odak noktası iç politika olan Hobbes, dış politika alanında şu tespitte bulunmuştur: “Rastgele insanların bir diğerine karşı savaş durumunda bulundukları bir dönem hiç olmamasına rağmen; bütün dönemlerde, krallar ve hükümranlık sahibi kişiler, bağımsız oluşları nedeniyle, sürekli kıskançlık içinde olup birbirlerine silahlarını doğrultmuş ve gözlerini dikmiş gladyatörler gibidirler; yani, krallıklarının sınırlarına kalelerini, ordularını ve toplarını dikmişler ve komşularına sürekli casuslar göndermişlerdir; bu bir savaş duruşudur.” (Hobbes, 2017: 102).

77

Hobbes, Leviathan’da yerel toplumlara odaklanmış olsa da gözlemleri uluslararası politika ile de ilgilidir. Devletleri doğal durumdaki bireyler gibi gören Hobbes’un değerlendirmeleri Uluslararası İlişkiler’deki Realist yaklaşım üzerinde büyük etki yapmıştır. Merkezi bir egemen otoritenin yokluğunda Hobbes, oldukça kasvetli bir anarşik dünya tasvir etmiştir. Realizm’deki anarşi olgusu, Hobbes’un doğa durumunun bir benzeridir. Devletler güç kullanmakta, başı çeken bir egemen otoritenin olmadığı durumda çatışma ve savaş kaçınılmaz hale gelmektedir. Uluslararası politikanın Machiavelli’de olduğu gibi Hobbes’un anlayışında da bulunan bu olumsuz görüntüsü Realist düşüncenin merkezinde yer almaktadır (Viotti ve Kauppi, 2016: 48).

Kendisini “korkunun ikizi” olarak gördüğünü belirten Thomas Hobbes’un depresif görüşlerinin kaynağı yaşadığı hayattaki ve sosyal-politik ortamdaki olumsuzluklarla ilgilidir. İngiltere İç Savaşları’na ve Otuz Yıl Savaşları’na şahit olan Hobbes, şiddet, güvensizlik ve korku atmosferinde yaşadığı için, hakeza kendi hayatındaki kişisel olumsuzluklar nedeniyle insan yaşamını yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa olarak niteliyordu. Psikolojisi entelektüel üretimine de yansımıştı. Örneğin, ürettiği varsayımsal “doğa hali” kavramı onun depresif psikolojisinden ve hayatı algılama biçiminden kaynaklanmıştı. Hobbes, “doğa hali” kavramı ile günümüz Realist geleneğindeki “uluslararası anarşi” kavramının da temellerini atıyordu. Realist ekole olan yatkınlığı 1629 yılında Thukydides’in “Peloponnesos Savaşları” adlı eserini Yunancadan İngilizceye tercüme etmiş olmasında da görülmektedir.