• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Finans Kurumlarının Artan Etkinliğ

ŞEMA 3: GELİR DAĞILIMINDA YAPISAL DEĞİŞİM

3. Uluslararası Finans Kurumlarının Artan Etkinliğ

Bu kurumlar belli başlı olarak Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankasıdır. IMF ve Dünya Bankası 1944 yılının Temmuz ayında ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods şehrinde yapılan BM Para ve Maliye Konferansında kurulmuştur. Amaç, İkinci Dünya Savaşının yol açtığı yıkımın etkilerinden Avrupa’yı düzlüğe çıkarabilmek, dünyayı ekonomik bunalımlara karşı kullanabileceği finans kaynaklarını sağlayan bir sistemi tesis etmektir339.

Uluslararası finans kuruluşları, uluslararası ticaret, yatırım, yardım ve borçlarla ilgili kuralların konulması, yürütülmesi işlevlerini yerine getirirler. Dünya Bankası ve IMF özellikle 1980 sonrasında verdikleri borçları şartlar ileri sürerek vermektedir. “yapısal uyum programı” denilen bu borç programları ile borç verilen ülkelerde yatırım ve ticaretle ilgili bütün ulusal sınırlama ve kurallar kaldırtılmakta, kamu hizmetleri özelleştirilmekte, emeği koruyan yasalar zayıflatılmakta, sosyal hizmetler kesintiye uğratılmaktadır. Kuralsızlaştırma ve işçi haklarını zayıflatma yönündeki bu politikalar sayesinde büyük şirketler, yüksek karlar sağlamaktadır340.

Bu bağlamda uluslararası finans kuruluşları tarafından verilecek finansal yardımların koşulu olarak dayatılan “yapısal uyum programları” serbest piyasa yönelimli ekonomi politikaları olarak tanımlanabilir. Bu politikalarla IMF ve Dünya Bankası gibi temel uluslarararası finansal kuruluşlarca gelişmekte olan ülkelere kredi verme koşulları dayatılırken, aynı zamanda mevcut borçların geri ödenebileceği ekonomik ortam da yapılandırılmaktadır. Örneğin IMF,şartlılık ilkesi gereği verdiği kredilerin geri dönüş koşullarını hazırlama gerekçesiyle pek çok şartı borçlu ülkelere dayatmakta, bu şartlar yerine getirildikçe kredileri taksitle ödemektedir. Borçlanan ülkeler borcu borçla öder hale gelirken bağımlılıkları artmaktadır. Bu süreç işletilirken uluslarararası ticaret ve yatırımlara yönelik

339 Eğilmez, Kumcu; s.64-65.

340 American Federation of Labor - Congress of Industrial Organizations ( AFL-CIO) “Global Economy World Bank

düzenlemelerle yabancı yatırımlar için uygun ortam yaratılması amaçlanmakta, esas amaç ise ulusal kalkınma modellerinin yerine dışa dönük bütünleşme modellerine geçişi sağlamak olmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerin aksine gelişmekte olan ülkelerde yapısal uyum programları, kamunun liderliğindeki modernleşme ve sanayileşme politikalarından kopuş anlamına gelmektedir341.

Bu kapsamda IMF ve Dünya Bankasının 26 ülke ile yaptığı borçlanma anlaşmalarına ilişkin araştırmalar, bu anlaşmaların emeğin haklarını, gücünü ve on milyonlarca insanın yaşam standartlarını yıkıcı etkilerini yansıtmaktadırlar. Bunlar arasında sosyal hizmetlerin kısılması, kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi ve bu özelleştirme öncesi çalışanların değişen ölçülerde işten çıkarılması, hükümet veya özel işverenlere işçi çıkarma veya toplu işten uzaklaştırmalarını kolaylaştırıcı yasal düzenlemelerin getirilmesi, ücret düzeyi, asgari ücret düzeyinin düşürülmesi, yönetici ve çalışanların arasındaki ücret makasının açılması yönünde koşulların sağlanması, emeklilik sistemlerinin özelleştirilmesi, işçilerin sosyal haklarını azaltan zorlayıcı önlemler sayılabilir342. Çünkü bu kuruluşların karar mekanizmaları Merkez ülkelerin egemenliğindedir (örneğin IMF’de oyların %17.35’i ABD’nin, %5.02’i İngiltere’nin, %6.08’i Almanya’nın, %5.02’i Fransa’nın, %6.22’i Japonya’nın elindedir)343.

Diğer taraftan, 1980’ler sonrasında küreselleşmeye uyum, birçok ülke için varlığını sürdürebilmenin temel koşulu olarak gösterilmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından küreselleşme sürecine uyum, IMF ve Dünya Bankası kaynaklı yapısal uyum politikalarının yaşama geçirilmesi anlamını taşımaktadır. Küreselleşme süreci ile birlikte artan istikrarsızlık ortamlarında sıkıntıya düşen ülkelere IMF ve Dünya Bankası tarafından 1980’li yıllarda dayatılan uyum programlarının temel mantığı yeni-liberal politikaların yaşama geçirilmesidir. 1980’lerde uyum programları uygulayan gelişmekte olan ülkelerin çoğunluğunda hızlı bir küreselleşme süreci yaşanmıştır344.

Uluslararası finans kurumları, görünen amaçlarının ötesinde, ulusal ve uluslararası ekonomileri sermaye kesiminin istekleri doğrultusunda yapılandıran, serbestleştiren ve sermayenin özgürleşmesi girişimlerini sürükleyen kuruluşlardır. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nün yönlendirdiği ekonomik politikaların ana fikri "devletin ekonomik hayattan elini çekmesi" olarak ifade edilen yeni-liberalizmi esas almaktadır. Temel yaklaşım

341 Soyak, Alkan; “Yapısal Uyum Programları ve Yoksulluk İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme”,Bilim ve Ütopya,

Sayı 125, Kasım, Ankara, 2004, s. 37-38

342 Lloyd, Vincent- Weissman, Robert; “Against the Workers, How IMF and World Bank Policies Undermine Labor

Power and Rights” Multinational Monitor, Washigton D.C., September 2001, s.1-2.

343 Değirmenci, Koray; IMF Nedir? Ulus Yayınları, Ankara, 2001, s. 7-8. 344 Şenses, s. 257.

devleti küçülterek daha fazla kar sağlamaktır. Daha fazla kar, daha ucuz üretim mantığından hareket eden yeni-liberal sistemde, gerek ücret politikaları, gerekse kamu sektörünü daraltma ve ücretleri düşürmede baskı aracı olmaktadır. Daha fazla kar yaklaşımı ücretleri düşürmenin yanında kamunun elindeki karlı sektörleri kendi karını arttıracak araç olarak özel sektöre devrini istemektedir. Bundaki zamanlama da önemlidir. Çünkü ancak bugün gelinen aşamada özel sermaye anılan sektörleri ele geçirebilecek büyüklüğe erişmiştir345.

IMF ile Dünya Bankası arasındaki görev paylaşımına göre; Dünya Bankası ekonomik reformları, IMF ise yapısal reformları üstlenmiştir. Bu başlık altında, Dünya Bankası sorumluluk alanı, ticari liberalizasyon, bankacılık sektörünün kuralsızlaştırılması, devlet işletmelerinin özelleştirilmesi, maden yataklarının özelleştirilmesi, vergi reformu ve tarım alanlarının özelleştirilmesi vb. olarak özetlenebilir. IMF tarafından yürütülen yapısal uyum programları’nın işlevi de; altyapısı Dünya Bankası tarafından hazırlanan bu planın son adımını atarak ülkelerin gerçek varlıklarına el konulmasını mümkün hale getirmektir346.

Bir başka nokta IMF’nin ülkelerin borç ödeme sorunlarına bakış açısıyla ilgilidir. Görünüşte ülkelerin ödemeler dengesindeki bozuklukları gidermesi için verilen borçlar, ekonominin borç veren kurumlara bağımlılığını artırmaktadır. IMF’den ve Dünya Bankasından borç almanın temel karşılığı ülkelerin bu kurumların özelleştirme programlarını uygulama mecburiyetidir. Bugüne kadar IMF’den borç alan bütün ülkeler sonuçta daha fazla kamusal değerini özelleştirmiştir. Diğer dikkat çeken nokta IMF özelleştirme programlarının yoğunluğunun artmasına paralel olarak, kamusal varlıkların daha ucuz el değiştirmeye başlamış olmasıdır. Çünkü veriler 1985’den önceki dönemde IMF’ye borçlu ülkelerin kamusal varlıklarının satışından elde edilen gelirin 2003’e göre daha fazla olduğunu işaret etmektedir. IMF’ye borç alınan her dolar için yapılan özelleştirmede bir dolarlık kamusal değer yaklaşık 50 sente satılmaktadır. Dünya Bankasında alınan borçlar için de aynı durum söz konudur. Değinilen bu iki yorum birbiriyle uyumludur. Çünkü IMF’nin öne sürdüğü koşullarla borç alan hükümetler daha fazla kamusal varlığı elden çıkarmaya zorlanır. Küresel sermayenin elindeki eşdeğer varlıklar ise çok daha pahalı değerlerden işlem görürler347.

IMF destekli özelleştirme programlarının işletme bazında verimlilik konusuna ilişkin araştırmalarda, kamu işletmelerinin satışlarından önceki son üç yılda (hükümetlerin kendilerini satışa hazırlamaları nedeniyle) daha iyi performans sergiledikleri saptanmıştır.

345 Chossudovsky, Michel; Yoksulluğun Küreselleşmesi, (Çev. Domaniç Neşenur), Çivi Yayınları, İstanbul, 1999,

s.48-49.

346 a.g.e, s.49

Ancak özelleştirme sonrası bunların daha yüksek verimliliği yakaladığı görülmemektedir. Bu açıdan bakıldığında IMF programlarının gelişmekte olan ülkelere sermaye akışı sağlamaktan çok, kamusal varlıkların satış yoluyla ele geçirilmesi gibi özel bir amaca yönelik olduğu ifade edilebilir348.

IMF’nin yapısal uyum programlarını uygulayan ülkeleri konu alan bir araştırmada IMF politikalarını uygulayan 89 az gelişmiş ülkenin 1965’den 1995’e kadar olan ekonomik büyümesi incelenmiştir. Bu ülkelerden 48’i borç aldığı yıla göre kişi başına düşen zenginlik açısından bir ilerleme kaydetmemiş, yine 48 ülkeden 32’si daha fakirleşmiş, 14’ünün ekonomisi borç aldığı yıla oranla en az %15 küçülmüştür. Örneğin IMF, 1989-1991’de Doğu Avrupa rejimlerinin yıkılmasıyla dünyanın bu parçasına da kendi iradesini dayatma fırsatı bulmuştur. IMF stili “şok terapi”yi uygulayan Rusya’da 1992-1996 arasında üretim yarı yarıya düşmüş, aynı durum Ukrayna, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın da başına gelmiştir. Bu sürede Rusya’da, yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı 2 milyondan, 60 milyona fırlamıştır. Hızla gerçekleştirilen özelleştirmeler ile bir “özelleştirme mafyası” doğmuş, iktidar ve medyayı tamamen kontrolleri altına almıştır349.

IMF’nin 1997 Asya krizi sonrasında diğer Asya ülkelerine önerdiği ve uygulattığı programın özellikle finansal kesimde güven sağlamaya yönelik bölümünde aksamalar olmuş, iç talep çöküntüsü nedeniyle reel ekonomide önemli gerileme görülmüştür350. Örneğin Güney Kore 1997 Asya ekonomik krizinde o güne dek kaydettiği sınai-teknolojik ilerlemeleri kaybetmiş, Güney Kore, Filipinler, Malezya ve Tayland para birimleri %65-70’lik düşüş yaşamıştır351. G.Kore hükümetine kredi karşılığı, kurallarını harfiyen uygulattırılan IMF politikalarıyla iki yıl içinde ekonomi küçülüp, halkın alım gücü büyük ölçüde düşerken, işsizlik %2.5’tan %6.8’e yükselmiş, yüz binlerce işçi işten çıkarılmıştır352.

Diğer bir uluslararası finans kurumu Dünya Ticaret Örgütü kendi görev tanımına göre ülkelerarası ticaret akımlarının mümkün olduğunca öngörülebilir, serbest ve olağan olabilmesi için gereken çerçeveyi oluşturmak ve kuralları koymak ve uygulamak amacıyla kurulmuş uluslararası bir kurumdur353. Belirtilen amaç bu olmakla birlikte, Dünya Ticaret

348 a.g.e, s 18-20.

349 Enerji ve Yol Yapı Sendikası Yayın Kurulu; “IMF Politikalarının Çeşitli Ülkelerdeki Sonuçları”,

http://www.antimai.org/eko/eyapiyol1.htm (20.05.2004).

350 Uygur, Ercan; “Krizden Krize Türkiye, 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri” Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma

Metni 2001/1, Ankara , 2001, s. 32 .

351 Allan, H. Meltzer; “Asian Problems And the IMF”,The CATO Journal, Vol.17 No.3 , Washington D.C.,

February 24, 1998, s.27.

352 Gan, Ivan; “Asian Crisis, Social Fallout Clouds Asia's Emerging Recovery” Asia Times, New York, 23 June

1999, s.190.

Örgütünün Merkez ülkelerin uluslarüstü bir ticari icra organı ve yargı mercii olarak işlev gördüğü ve ülkelerin bir aparatı olduğu kanaati kabul görmektedir. Çünkü 20. yüzyılda iyice akışkanlık kazanan sermaye, ülkelerin milli hukuk sistemlerine tabi olmak istememekte, kendi kural ve kurumlarını dayatmaktadır. Dünya Ticaret Örgütünün ticari anlaşmaların uygulaması ve sorunları çözümleme sistemi, gelişmiş ülkelerin çıkarlarına göre düzenlenmekte, gelişmekte olan ülkeler dikkate alınmamakta, esas sorun artan ticaretin kar dağılımındaki adaletsizlik olmaktadır. Çünkü dünya ticaret hacmi son dört yılda %25 artmasına karşın nüfusları dünya nüfusunun %20’sini kapsayan en yoksul ülkeler, bu ticaret akışından ancak % 0.03 pay alabilmektedir354.

Yine 10. yılında Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (North American Free Trade Agremeent-NAFTA) ülkeleri içerisinde her aile ve kesimden milyonlarca kişi uygun işlerini kaybetmenin sıkıntısını yaşamışlardır. İmalat sektöründe çalışan işçilerden işini kaybedenler hizmet sektöründe eski ücretlerinin %23’ü ile %77’si arasında değişen kısmını alabilmektedirler. 1998 yılı sonrasında 3 milyon Amerikalı NAFTA veya Dünya Ticaret Örgütü bağlantılı fabrika kapanmaları sonucu işlerinden olmuşlardır. ABD Çalışma Bakanlığının bu durumdaki işçilere yardım programlarından sadece birinde 525.094 işçi devlet yardımına muhtaç kaldığı için belgelendirilmiştir355.

Uluslararası finans kuruluşları küreselleşme ile ortaya çıkan yeni düzenin ekonomik yaptırım gücü olarak faaliyet göstermekte ve işçiler üzerinde çeşitli etkileri bulunmaktadır. Bunlardan birisi işçi haklarını geriye götürmektir. Örneğin Arjantin’de sendikaların daha güçlü konumda oldukları sektör olarak toplu pazarlık sistemi yıkılarak, yalnız işletme bazında toplu pazarlık düzeni getirilmiş, Meksika’daki uygulamalarda kıdem tazminatı, iş kıdemliliği ödemesi kaldırtılmıştır. ABD’de sendikal haklara çeşitli sınırlamalar getirilmektedir. Gerçek ücretlerin düşürülmesi diğer bir etki alanını oluşturmaktadır. Nijerya’da IMF kaynaklı ücret dondurma ve ücret azaltma politikaları, işçileri sendikasız, düşük ücretli, sosyal ödemesiz işlere zorlamıştır. Tabi ücret düşüşleri gelirin azalmasına ve işçilerin yaşam koşullarının bozulmasına yol açmıştır. Gana’da uluslararası finans kurumlarının baskısı ile su dağıtım hizmeti özelleştirilince, suyun fiyatı %95 oranında artmış olup, asgari ücretli bir kişinin ücreti üç kova suya ancak yetebilmektedir. Amerika’da ise her yıl 100 hastaneden biri kapanmakta, ikisi özelleştirilmektedir. Bu durum işçiler açısından sağlık sektöründeki işlerinin kaybı, daha kalitesiz ve sürekliliği olmayan sağlık hizmeti anlamına gelmektedir. Ayrıca yoksul ve borcu

354

Kwa, Aileen; “ WTO and Developing Countries” Foreign Policy Infocus, Vol. 3, No. 37, Washington D.C.,

November 1998, s.1.

355 “Free Trade Area of Americas and Workers’ Rights and Jobs” Global Trade Watch

artan ülkeler ödeme zorlukları karşısında daha düşük ücret politikaları uygulamaya zorlanmakta ve ücret gelirleri azalmaktadır356.

Çeşitli ülkelerden derlenen bu örnekler uluslararası finans kuruluşlarının izlediği politikaların sosyal açıdan olumsuz etkilerini sergilemektedir. Anılan kurumlar kamu düzenlerinin yıpratıldığı ve sermaye yayılmasının hızlandığı ortamda geliştirdiği mekanizmalarla ücretleri düşük düzeye çeken koşulları hazırlamakta ve bunların işleyişini doğrudan kontrol etmektedirler. Bu gelişmelerin bir yönü işletmelerin yapısını etkilemesi olmaktadır.