• Sonuç bulunamadı

GRAFİK 3: KURULDUKLARI ÜLKELER İTİBARİYLE ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER (2000)

C. Ücret Kuramları

3. Güncel Ücret Kuramları

Yirminci yüzyılında ortalarından itibaren ekonomistler, işgücü piyasalarına ilişkin değişken ekonomik modelleri geliştirerek bunları pratikte denemişlerdir. Güncel ücret kuramları emek arzı, emek talebi, araştırma süreci, toplu pazarlık, farklı ücret yapıları, ilave avantajlar ve parasal ücretin genel düzeyleri üzerine inşa edilmektedir222.

a. Yeni-Liberal Ücret Kuramı (Arz Talep Çözümlemesi)

Keynes’in geliştirdiği Satın Alma Gücü Kuramı, 1950-70 döneminde altın çağını yaşamış ve büyük ekonomik büyüme ve ücret eşitsizliklerini giderici rol oynamıştır. Ancak bu olumlu süreç 1970’lerin ikinci yarısından sonra hızlı artan fiyatlar ve yükselen işsizlik

216 Zaim, s.229.

217 Talas, 1972, s.348-349.

218 Reynolds, Masters, Moser, s. 282-284. 219 Levitan, Mangum, Marshal, s.264-265 .

220 Fossum John A. Labor Relations, Industrial Relations Center, Universiy of Minnesota, Illinois, 1989. s.162-

163.

221 Öztürk, s. 39

222 Atchison, Thomas J.-Belcher, David W.-Thomsen, David J.; “Internet based Benefit & Compansation

Administration”, Chapter 3, Economic Theories of Compensation, Distance Learning Center Overview Textbook, Economic Research Institute,Tennesee, 2000, s.37-38.

nedeniyle sekteye uğramıştır. Bütün bu gelişmeler Yeni-liberal Ücret Kuramının ortaya çıkışına uygun şartları hazırlamıştır223.

Yeni-liberal Ücret Kuramı, 1973 Dünya Petrol Krizinin şoku sonrasında önceki kuramların ekonomik konuları açıklamakta yetersiz kalması sonucu geliştirilmiştir. 20. yüzyılın sonundan itibaren geçmiş dönemlerin referanslarından örneğin Marjinal Verimlilik Kuramına ilişkin deneye dayalı bulguların, teknolojik ilerlemenin hızlandığı bir dönemde artık bu kuramı destekleyemediği görülmüştür. Çünkü üretimde tam kapasitenin ötesinde bir artış ancak son teknolojiye uyarlı teçhizata yeni yatırım yapmakla mümkündür. Bu teknolojik değişiklik ise verimliliği daha arttırıcı yönde gelişme sağladığından, talep ve üretimin eş zamanlı büyüme trendini izlediği süreçte kullanılma sunulmakta, bu durumda yeni teknoloji ile üretime katılan ek emeğin girdisi Marjinal Verimlilik Kuramına göre azalmamakta, bilakis verimlilik artmaktadır. Bu durumda daha fazla üretim sağlayan emeğin, daha fazla ücret alabilme olanağı doğmaktadır224. Böylece Marjinal Verimlilik Kuramındaki istihdam daralırsa ücretlerin düşeceği savı geçerliliğini koruyamamaktadır.

Yine Ücret Fonu Kuramı güncel koşullarda değerlendirildiğinde, bu kuramın temel esprisi olan, istihdam arttığında ücret için tahsis edilebilecek fonun sınırlı olması nedeniyle ücretler düşmelidir savı geçerliliğini koruyamamaktadır. Çünkü artık ücretler emek verimliliğine endekslidir, verimlilik artışı ise, karı artan işverenin ücrete tahsis edeceği imkânları da arttırmaktadır. Diğer taraftan sosyal güvenlik sistemlerinin işlediği toplumlarda sosyal yardımların mevcudiyeti nedeniyle, ücretlerin aşağı çekilmesi şeklindeki müdahaleler işsizliği azaltmamakta, bilakis arttırmaktadır. Her iki kuram da teknolojinin nispeten yavaş geliştiği döneme rastladığından, hızlı teknolojik gelişimin emek verimliliğini arttırıcı etkisi karşısında yeterli olamamaktadırlar. 19.yüzyılın liberal ekonomi anlayışının 20.yüzyıla uyarlanması şeklinde yorumlanabilecek yeni-liberal kuramın dayandığı esaslar;

i) Ekonomik yaşamda kişi ve kurumların tam bir rasyonalite ile hareket ettiği, ii) Bu ortamda duyguların rolünün olmadığı,

iii) Sistemin çalışmasının sentezci ve matematiksel olduğu, iv) Ekonomik ilkelerin işlerlilik boyutlarının evrensel olduğu, v) Bu kuramda deneye dayalı kanıt ve verilerin rolünün sınırlı olduğu, vi) Piyasaların hesaba katılan tek etmeni oluşturduğu şeklindedir225.

Sıralanan varsayımlara göre ücret oluşumu, arz-talep faktörlerine dayanır ve işgücü arz-talebinin kesiştiği yerde denge ücret düzeyi oluşur. Bu ücret ve istihdamın buluştuğu noktada işsizlik kalmamaktadır. İşgücü piyasasında işgücü fazlalığı oluştuğunda ise, bu ücretleri aşağı hareket ettirerek talebi arttıracak ve yeni denge düzeyine ulaşıldığında işsizlik yine kalmayacaktır. Eğer işsizlik varsa bu daha yüksek ücret beklentisinden oluşan iradi işsizliktir.

Diğer taraftan yeni-liberal kuramda, ücretlerin oluşumunda işgücü piyasasında var olan dengesizliklerden yararlanılmaktadır. Düzgün işlemeyen işgücü piyasalarının en büyük özelliği parçalanmış olmalarıdır. Bu tarz piyasalarda, kadınlara, etnik azınlıklara, çocuklara, yaşlı işçilere ve diğer ekonomik ve sosyal açıdan dezavantajlı durumda ve pazarlık gücü bulunmayanlara öncelik tanınır ve istismar edilirler. Düşük pazarlık gücü düşük ücretlerin yükselmesini önleyerek, daha yüksek kar ve düşük fiyat oluşumuna imkân sağlar226.

Ancak bütün bu savlar ekonomik yaşamın açıklanmasında yetersiz kalmaktadır. Bunun başlıca nedenleri; ekonomik öznelerin tam rasyonel davranmamaları, evrensel ilkelerin az olması, gerçekçi kanıtların ve kurallar sisteminin zaman ve mekâna göre farklılık göstermesi ve belki en önemlisi ise işgücü piyasası kurumları, toplumların sosyal, ekonomik politika ve ideolojilerinin ekonomik olaylar

ve işgücü piyasalarında belirleyici rol oynamalarıdır. Bunu biraz açarsak aşağıdaki bulgularla karşılaşılmaktadır.

223 Wilkinson, Frank ; “The Theory And Practice of Wage Subsidisation: Some Historical Reflections”, Centre for

Business Research, University of Cambridge. Working Paper No. 201, London, June 2001, s 19.

224 Bulutay, Tuncer; Ücretler, Gelir ve Ücret Dağılımları, DİE Yayını, Ankara, 1999 s.11-12. 225 a.g.e, s.12.

Yeni-liberalizm 1970’lerden sonra gelişen bir şekilde para mekanizması kontrol sistemleri ile enflasyonu kontrol altına almayı, vergi indirimleri ile bağlantılı olarak sosyal yardımları azaltmayı ve bu yolla tam istihdam sağlama şeklinde bir politikayı izlemiştir. Bundaki beklenti, gelir dağılımındaki eşitsizliğin artması ve piyasaların serbestleştirilmesi yoluyla ekonominin büyük performans kazanacağı ve yüksek hızda büyüyen bir ekonominin bir noktadan sonra gelir adaletsizliğini çözerek herkese yarar sağlayacağı şeklindedir. Ancak ücretlerin göreceli olarak düşürülmesi, aşırı boyuttaki kuralsızlaştırma, sendikaların zayıflatılması, sosyal yardımlarının kısılması ve bunlardan yararlanma koşullarının iyice zorlaştırılması tarzındaki uygulamalarla hayata geçirilen yeni-liberal çözüm, vaat ettiği hiçbir gelişmeyi gerçekleştirememiştir. Bilakis yüksek işsizlik kalıcılığını arttırarak sürdürmüş ve yoksulluk büyük boyutlarda artış göstermiştir. Bu bağlamda endüstrinin zayıflatılması ve artan kuralsızlaştırmayla ufaltılan firmalar orta direk denilebilecek sosyal sınıfın elindeki işleri alarak, onları ya düşük ücretli işleri kabul etmeye, ya da işsiz kalmaya mahkûm etmiştir. Bunun yanı sıra iş fırsatlarından yararlanma konusunda kutuplaşma artmış, kazancın dağılımında büyük eşitsizlik ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda yoksulluğun yaygınlaşması, işsizliğin arttırdığı becerilerin yok olması, geleneksel becerilerin bulunmaması, düşük düzeyde eğitim, az iş deneyimi vb. nedenlerle daha da hızlanmış, kapitalizmin geçmişteki yaygın yoksulluk ortamı yeni-liberal karşı reform sürecinin sonucu olarak geri dönmüştür227.

Emeğin engellerine karşılık yeni-liberal çözümlemede bilişim teknolojisinin de desteği ile mali piyasaların

kuralsızlaştırılması, sermayeye benzeri görülmemiş akışkanlık sağlamıştır. İşletme yöneticileri de emek kiralama ve ücret politikalarını, akışkan sermayenin kısa dönemli kar isteğine göre şekillendirilmektedirler. Bu bağlamda işçiler esnek çalışma usullerinin egemenliği kullanılarak, belirli süreli hizmet akitleriyle veya kısmi süreli istihdam edilerek işsizlik endişesinin artan stresinde koşullandırılmakta, ortak dayanışma ve kolektif standartların dışına itilmektedirler228

.

Sonuç olarak Yeni-liberal Ücret Kuramında, teknolojinin hızla gelişen potansiyeli, yeni-klasik görüşlerin tüm ülkelere dayatılması, siyasi konjonktürün de uygun ortam sağlaması nedeniyle günümüzde boyutları giderek genişleyen küreselleşme ile ulusal sınırlara karşı serbestlik ve akışkanlık kazanan sermaye hareketlerinin uluslararası boyutlarda ekonomik krizlere açık belirsizlik ortamını artırdığı ifade edilebilir. Bu ortamda ücretleri koruyan ve ulusal ölçekteki ekonomilerde büyük özveri ve mücadelelerle kazanılan ezeli emek-sermaye rekabetindeki denge, sermaye lehine değiştirilmiştir. Yeni-liberal Ücret Kuramının ücret oluşumu çözümlemesi, kamunun dışarıda bırakıldığı işgücü piyasasında salt olarak arz talep dengesi olmaktadır. Örgütlenme olanağını kaybeden ücretler bundan olumsuz yönde etkilenmektedir.

b. Tamamlayıcı Yeni-Liberal Ücret Kuramları

Yeni-liberal ücret kuramını takviye etmek, bu kuramın uygulamasında ücret farklılaşması gibi güncel gelişmelere açıklık getirme amaçlı tamamlayıcı bazı kuramlar geliştirilmiştir.

(1) Beşeri Sermaye Kuramı ( Human Capital Theory)

Kuramın fikri gelişmesi İngiliz ekonomistleri William Petty (1623-1687), Adam Smith’e (1723-1790) kadar uzanmakla birlikte, esas olarak Amerikalı ekonomistler Gary Berker ve Theodore Shultz tarafından geliştirilmiştir.

Kurama göre personel için artış gösteren bir gelir, işveren için bir yatırım aracı olarak görülen kuramsal ve deneyime dayalı eğitimin masrafları pahalı olmaktadır. İlave eğitim katkısı doğal bir kabiliyet olmadığından çalışanlar arasında yarattığı gelir farklılıkları doğal karşılanmalıdır. Çok genel hatlarıyla beşeri sermaye, okuyup yazma yeterliliği, özelde ise endüstri dallarından birinde belirli beceri kazanılması olarak görülebilir. Ancak insani yatırım ile personelin normal tüketimi arasında kesin çizgilerle ayırım yapmak kolay değildir229

.

Ayrıca yükselen ekonomik bilgi kapsamında beceri ve bilgi sermayesi, artan bir sermaye türünü oluşturmaktadır. İşletmelerin rekabet gücü, sosyal kurumlar ve ülkeler artık fiziki varlık veya kaynaklara kesin çizgilerle bağımlı olma durumunda değildirler. Burada denkliği sağlayan fiziki olmayan değerlerdir. Bu durum işletmeleri beşeri sermaye yatırımının önemine yaklaşımları ve bugün yatırım yaparak deneyim gücü ile karlarını en uygun düzeye çıkarma konusundaki duyarlılıklarını arttırmaya yönlendirmektedir. Beşeri Sermaye Kuramı; ilave tecrübe, eğitim ve görev başı eğitiminin iş gücünün kalitesi üzerindeki etkilerini inceler. Ayrıca işçi ve işverenin beşeri sermaye yatırım kararları, farklı eğitim görmüş kişilerin yaşa göre kazanç profilleri araştırılır. Yaşam boyunca kazancın, ilave eğitim maliyetinden fazla olması beklenir. Örneklerde devamlılık gösteren eğitimin düşük ücretlerde daha çok getirisi olduğu görülmektedir. Sonuçta bu kuram ilave tecrübe, eğitim ve görev başı eğitiminin iş gücünün kalitesi üzerindeki etkilerini inceler. Ayrıca işçi ve işverenin beşeri sermaye yatırım kararlarını analiz eder. Farklı eğitim görmüş kişilerin, yaşa göre kazanç profillerinin ne olduğu araştırılır ve yaşam boyunca kazancın ilave eğitimin maliyetinin karşılığından fazla olması beklenir. Bu tarz devamlılık gösteren eğitimin düşük ücretlerde daha çok getirisi olduğu görülmektedir. Beşeri Sermaye Kuramı tam bir ücret kuramı olmaktan çok gelişen teknoloji ile bilgi toplumuna dönüşüm sürecindeki ücret farklılaşmasına ağırlık veren görüşleri içermektedir denilebilir230

. (2) Kolektif Bireyselci Ücret Kuramı

Yeni-klasik görüşlerin amacının genelde ABD’nin ekonomik yaklaşımlarını diğer uluslara yayma olduğu söylenebilir. Bu kuram Amerikan Endüstrisinin önünde hiçbir engel ve limit olmadığı, kapitalizmin hiçbir rakip sistemle karşı karşıya olmadığı bir ortamı öngörmektedir. Kuramın geliştiricisi Francis Walker, sanayinin getireceği nihai bolluktan şüphe edilmemesi gerektiğini savunmakta, emek ve sermaye arasında çatışmaların olabileceği şeklindeki korkuların yersizliğini ileri sürmektedir. Walker’e göre endüstrinin direksiyonundakiler emeği zora koşanlar şeklinde algılanmamalıdır. Çünkü ekonomik bolluğa ulaşılınca doğal olarak karın sağlayıcısı işçi de emekteki payı oranında hakkını fazlasıyla alacaktır. Bu nedenle Ricardo’dan Marks’a kadar her zaman girişimcileri kazançlı gösteren ekonomik kuram ve analizler sağlıklı değildir. Ayrıca Ücret Fonu Kuramı da doğru bir yaklaşım değildir.

Walker’a göre ücret toplam üretimden kira, faiz ve kar gelirleri düşüldükten sonra kalan emeğin payı olmaktadır. Ancak buradaki büyük ve tehlikeli yanlış anlama çeşitli ortaklar (işçiler, sermayedarlar, rant ve faiz geliri sahipleri) arasında payları artan üretim oranında arttırmak olabilir. Bu nedenle özellikle karın üretimdeki payını almadan ücretler ile oynamak tehlikelidir. Kuramın bölüşüm konusuna yaklaşımı kısaca böyledir. Diğer taraftan karın alacağı pay belirleninceye kadar ücretler zayıf bir konumda

227 Wilkinson, s 26. 228 Bourdieu, s.34.

229 Reynolds, Masters, Moser, s.79-80. 230 Dunn, Rachel, s 47-48.

bulunmalıdır231

. Bu hususlar yeni-klasik kuramların karları korumaya endeksli özelliğini sergilemekte ve giderek emek aleyhine gelişen bir gelir dağılımına meşru zemin kazandırmaya amacı algılanmaktadır.

(3) Şok Kuramı (Shock-Based Theories of Cycle)

Yeni-liberal temele dayalı ekonomik kuramlardan biri Şok Kuramı olarak isimlendirilmektedir. Kuram bazı ekonomistlerce Ekonomik Devresel Değişim Kuramı (Real Business Cycle Theory) olarak da adlandırılmaktadır. Farklı isimler altında olmakla beraber bu kuram esas olarak kapitalist ekonomide meydana gelen devresel şok (veya krizleri) açıklamaya çalışmaktadır.

Kuram 1961 yılında John Muth ve birlikte çalıştığı Robert Lucas isimli ekonomistler tarafında geliştirilmiştir. Burada temel fikir ekonominin devresel özelliklerinin parasal kriz veya beklentilerdeki değişiklikler yerine teknolojik krizlerden kaynaklanabileceği varsayımını araştırmaktır. Diğer taraftan kamusal harcamalarda yaşanacak kısıtlamalar, ekonomik devresel özelliklere göre şokların ortaya çıkış nedenleri olabilir232.

Bu kurama göre pazardaki arz-talep dengesini referans alan kuramlar veya işletmecilik frekansı kuramları olarak sunulan görüşler ekonomik yaşamda birbirine uyumsuzluk gösterirler. Pazar ekonomisinde klasiklerin denge kuramı olarak adlandırdıkları yaklaşımlar süreklilik gösteren bir işleyiş mekanizması içersinde; üretim sürecinde üretim miktarını, fiyatları, ücret düzeyini ayarlayan gelişmelerin her aşamada durağan düzeylerde dengeye ulaşma eğiliminin olduğunu ileri sürerler. Bu denge noktaları oluşumu belirli bazı frekanslarda kendini tekrarlar. Bu frekanslar ise ekonominin sıkıntılı veya normal işleyişinden sapmaları çağrıştırır. Ekonominin normal faaliyetlerinin duraksamaya uğraması pek çok ekonomist tarafından “kriz” olarak isimlendirilmektedir. Şok (veya krizler) belirli bir döneme ait değil genel mahiyette olup, istatistikî bir dağılım göstermektedirler. Bu varsayıma göre şokların yarısı olumsuz, kalan yarısı ise olumlu olmak durumundadırlar. Mamafih her iki yönde büyük krizler seyrektir. Ancak büyük bir olumsuz şok(kriz) meydana gelmesi halinde bunu mutlaka olumlu bir şokun (düzelmenin) takip etmesi beklenmemelidir. Büyük olumsuz bir kriz oluşumu, ortalama üretim düzeyini aşağı bir denge noktasına çeker. Zaman içersindeki bir toparlanma sonrasında ise yavaş bir tempoda olumlu şok ortaya çıkar. Ancak bu şokun üretim dengesini olumsuz şok öncesindeki noktaya çıkarması gerekmez233.

Şok Kuramını, Marjinal Verimlilik Kuramı ile de ilişkilendirmek gerekmektedir. Çünkü Marjinal Ücret Kuramı talebi, ücret miktarından bağımsız olarak değerlendirir. Ancak talepteki gelişmenin ücretler düzeyinden bağımsız olduğu varsayımı özellikle gelişmiş ülkeler için fazla anlam taşımamaktadır. Marjinal verimliliğin bu yaklaşımına karşıt olarak geliştirilen “Şok Kuramı”, bütün işletmelerde gelecekteki riskleri karşılamak amacıyla bir miktar atıl kapasitenin elde bulundurulduğunu kabul eder. Bu durum marjinal verimlilik eğrisinin (marjinal verimlilikten beklenen üretim fonksiyonun) daha yukarı bir düzeye çeker. Şok Kuramı daha çok sendikasız işletmeler için geçerlidir234.

Marjinal ücret kuramı işveren açısından işçilik maliyeti olarak yalnız saatlik ücreti algılamaktadır. Bu varsayım bir kenara bırakılırsa, işçinin saat ücretine göre daha az olan ancak devamlılık gösteren sabit istihdam giderleri bulunmaktadır. Bu kapsamda işe alma, işçi seçimi, eğitim, kıdem tazminatı, işsizlik sigortası gibi işçi devir giderleri bulunmaktadır. Ayrıca istihdam vergileri sağlık ve refah payı saat ücreti kapsamında değildir. İşte bu nedenlerle işçi çıkarmak bir maliyeti gerektirmektedir. Ancak işgücü devir maliyeti işçinin beceri düzeyine bağlı olup, işverenler ehliyetli işçilerini kolay kaybetmek istemezler. Böylece işçinin marjinal üretiminin üzerinde ücret verebilirler. Bunun nedeni işçilerin marjinal üretimdeki verimliliğinin uzun dönemde ücret harcamalarının üzerine çıkacağı varsayımına dayanır235

. Sonuçta bu kuram, işverenlerin uzun dönmedeki karları için işgücü devrini düşürerek, işçileri daha uzun süre işinde tutarak, uzun dönemde işçilere o dönemdeki verimliliklerinin biraz üzerinde ücret ödeyebileceklerini ileri sürmektedir.

(4) Doğal İşsizlik Oranı Kuramı

Milton Friedman ve Edmund S. Phelps tarafından geliştirilen bu kuram 1970’li yıllarda enflasyonla işsizliğin birlikte artması sonucunda ortaya atılmış ve enflasyonu arttıran talep politikalarının işsizlikte azalma sağlamayacağı görüşü üzerine kurulmuştur. Burada işgücü piyasasında oluşan gerçek ücretin işsizliği ortadan kaldıracak bir ücret düzeyinin üzerinde olduğu savı vardır. Doğal işsizlik oranı işgücü piyasası dengede iken mevcut olan normal işgücü piyasası sürtünmeleri sonucu ortaya çıkmakta ve enflasyonu hızlandırmayan işsizlik oranı da denilmektedir . Tam istihdam koşullarında dahi mevcut olan doğal işsizlik oranı, mal ve işgücü piyasalarının yapısal özelliklerinden, piyasalardaki rekabetçi olmayan unsurlardan, iş değiştirme maliyetinin yüksekliğinden kaynaklanmaktadır. İşsizlik sigortası, asgari ücret uygulaması, kadınların ve gençlerin işgücüne katılımındaki artış doğal işsizlik oranını

231 Walker, Francis A.; “Where the Idea of Liberty Thrives”The School of Collective Individualism, Main Currents

in American Thought, Vol.3, Harcourt, Brace and Company, Chicago,1927,s.111-117.

232 Makin, s.21-22, 181-182 .

233 Shock-Based Theories of The Cycle,http://cepa.newschool.edu/het/essays/cycle/shock.htm(17.04.2005). 234 Atchison, Belcher, Thomsen, s.42.

arttırmaktadır. Ayrıca 1980’ler sonrası niteliksiz işgücüne olan talep azalması, teknolojij gelişme ve dış ticarete bağlı olarak işini kaybeden işçilerin başka sektörlerde istihdam edilememesi doğal işsizlik oranını yükseltmekte bu yapısal değişiklikler uzun dönemli işsizler havuzu yaratmaktadır236.

Doğal işsizlik oranı kuramı yeni-liberal yaklaşımın işsizliği, işgücü piyasasında ücret esnekliğinin olmaması gerekçesine bağlama gayreti olarak ifade edilebilir. Çünkü eğer işgücü piyasalarının düzenlenmesinde kamu müdahalesi olmasa işgücü piyasası kendiliğinden tam istihdam denge düzeyine gelme eğilimindedir237.

(5) İçerdekiler Dışardakiler Kuramı

Assar Lindbeck ve Dennis Snower isimli ekonomistlerce geliştirlen bu kuramda heterojen işgücü piyasasında farklı sektörlerdeki göreceli ücret yapısı ve işsizliğin dağılımına ilişkin görüşler yer almaktadır. İçerdekiler işletmede isdihdam edilen işçiler olup, deneyimli bu işçilerin değiştirilmesi önemli maliyetler yaratır. Dışarıdakiler ise işsiz veya ikincil sektörlerde çalışan işçileri kapsar. Bunların ücret düzeyi ve iş güvenceleri düşük olmasına karşın işverenler yasal maliyetlerden dolayı bunları içerdekilerle kolay değiştiremezler238.

Bu yaklaşımda istihdam edilen işçilerin ücret düzeyi büyük ölçüde piyasa koşullarından soyutlandığı için ücretlerin katılığı varsayımına dayandırılmakta ve bu nedenle işsizliğin süreklilik kazandığı ileri sürülmektedir. Burada sendikalar eleştirmekte, talebin düşmesine karşın istihdamda bir değişiklik olmaksızın etkin olmayan ücret pazarlığı ve sendikaların kayıtsızlığı nedeniyle işverenler, daha yüksek verimlilik için az sayıda işçiyi daha yüksek ücretle çalıştırmaktadırlar. Bu durumda işsizlik artarken, gerçek ücretlerde yükselme görülebilmektedir239.

(6) Etkin Ücret Kuramı

Geliştirilmesinde Harvey Leibenstein, G.Alex Akerlof’un büyük katkısı bulunan bu kuram gayrı iradi işsizlik varsayımı altında ücretlerin düşmeme nedenlerini araştırmaktadır.

236 Dornbusch, Rudiger-Fisher Stanley; Makro Ekonomi, (Çev. S. Ak, M.Fisunoğlu, E. Yıldırım, R. Yıldırım)

Akademi Yayınları, İstanbul, 1998, s. 515-50

237Öztürk,s.41-42

238 Parasız, İlker-Bildirici, Melike; Modern Emek Ekonomisi, Ezgi Kitapevi, Bursa, 2002, s.409 239 Lordoğlu, Törüner, Özkaplan; s.146-147

İşletmelerde işçiler arasında uzun dönemli iş bağlantısının olduğu durumlarda, işverenler açısından işgücü piyasasında ödenebilecek ücretten daha yüksek ücret düzeyi belirlemek karlı olabilir, göreceli yüksek ücret işverenler açısından karlılık oranını arttırıcı görülebilir. Çünkü bu yolla işveren işgücü devir maliyetleri, yeni işe alma, hizmet içi eğitim ve işten çıkarma maliyetlerini aşağı çekebilir. Yüksek ücret nitelikli işgücünün işletmeye kazandırılmasında rol oynar240.

Bu kuram marjinal verimlilik kuramına alternatif getirmekte, yalnız verimlilikten ücretlere doğru bir etkilenmenin değil, ücretlerden verimliliğe doğru da bir etkilenmenin olduğunu savunur. Emeğin verimliliği ile ücretler arasında pozitif bir ilişki söz konusu olup, çalışanlar daha yüksek ücret aldıklarında daha iyi yaşam koşullarına sahip olacaklarından yetenekleri artacaktır. Bu bağlamda ücret artışlarının istihdamı azaltacağı gözü ile bakılmamalı, ücret artışı sonunda eğer emeğin verimliliği ücretlerden daha fazla yükselmişse istihdam azalmamakta hatta artmaktadır. Ücretlerin verimliliği doğrudan arttırdığına inanan işverenler işgücü ödemelerinin artmasına karşın elde ettikleri verimlilik artışı ile karlarını arttırabilmektedirler241.

(7) Zımni Sözleşme Kuramı

Zımni sözleşme kuramı adını işletmelerle bunların çalışanları arasında resmen yapılmamış ancak müzakere edilmiş sözleşmelerden almaktadır. Bu kuram ücret katılığını ve işsizliği, riskden çekinen işçiler ile riske maruz işletmeler arasında yapılan uzun süreli zimni sözleşmelerle açıklamaya çalışmaktadır. Çağdaş iş ilişkileri büyük ölçüde sözleşmeler yoluyla gerçekleştirilmektedir. Sözleşmelerin uzun süreli olarak belirlenmesi, iş ilişkilerinin konjoktürel değişmelere rağmen konumunu muhafaza etmesi ekonomilerde ücret katılığına yol açmaktadır242.

Özellikle ürün talebi hakkında belirsizliğin olduğu koşullarda, işletmelerin ücret ve istihdama ilişkin stratejilerinin analiz edilmesi zimni sözleşmenin ortak özelliklerindendir. Ürün fiyatlarına ilişkin belirsizlik hallerinde işçiler işverenden garanti elde ederken, riskten kaçınma