• Sonuç bulunamadı

GRAFİK 3: KURULDUKLARI ÜLKELER İTİBARİYLE ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER (2000)

4. Kültürel Etkiler

Kültür son birkaç yüzyıldan beri şekillendirilmiş insan düşüncesi ve davranışları şeklinde algılanmaktadır. Kültür fikirler, semboller ve birbirleriyle bağlantılı davranış biçimleridir. Kültür anlayışı kişilerin yetiştikleri çevrelerine bağlı olarak sosyal veya fiziksel olarak sorunlarını çözme yaklaşımlarıdır. Bu bağlamda ekonomi ve politika da kültürün parçasıdırlar. Günümüzde kültürün muhatabı olan insanı, toplum kültürüne kazandırmanın iki unsurundan olan aile ve okul çevresinin yerini medya ile küresel endüstri almaktadır. Küresel endüstrinin hedefinde insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak bulunmamaktadır. Temelde yapılan tüketicileri gerçek ihtiyaçları olduğu yönünde ikna yöntemlerinin yardımıyla, yeni ihtiyaçlar yaratmayı teşvik etmektir. Tüketim toplumu yaratma yeni bir olgu olmamakla birlikte yenilik, medya tüketimi teşvik eden fikirler, değerler pazarlayarak küresel tüketim toplumunu yaratmada en büyük rolü oynamaktadır 129.

Bu bağlamda küresel ekonominin evrim sürecinde devletler ve iş dünyası geçmişle bağını ayırarak, küresel yönetim, şirket yapılanması ve ekonomiye yönelmektedir. Bu durumun devamında, bir geçiş döneminin arkasından küresel etkileşim içersinde farklı kültürler zayıflamaktadır. Gelişen küreselleşme olayının kültürel yansımalarını izleyen pek çok düşünür bu olguyu “kültürlerin kaynaşması” veya “sonucunda en azından her toplumun belirli bölümünü dünya kültürünün bir parçası haline getiren ve pek çok ülke ve farklı kültüre istem dışı dayatılan bir inanç ve entelektüel yaklaşım manzumesi” olarak ifade etmektedirler. Batının yaklaşım biçimi olan; devlet mekanizması, güç dengesi, pop kültürü, gümrük duvarlarının aşılması mantığı dünyanın her köşesine yönlendirilmektedir. Ancak küreselleşmenin kültür ekseni tek düze olmayıp, küreselleşme olgusu kapsamında egemen

129 Sergio, s. 57.

güçlerin çıkarlarına göre düzenlenebilen bölgesel, kültürel hatta kabilesel kimliklerin arasındaki karmaşık bir karşılıklı etkileşim söz konusudur130.

Örneğin Latin Amerika’nın yeniden kolonileştirilmesi süreci içersinde, ırk bazında Avrupalı, Kuzey Amerikalı lehine ayrıcalıklı, bürokratik ve din istismarı üzerine kurulu katmanlı sosyal yapının, halk ve insanların fikirleri üzerinde etkin olduğu dile getirilmektedir. Yeni dönemin diyalektiğinde, etnik ayrışımcılık ile demokratik evrensellik dünya politik ortamının iki kutupluluğu olarak kendini hissettirmektedir. Ancak bölgesellikle, küresellik arasındaki bu gerilim devamlı görülmeyip, küreselleşmeye geçiş tamamlandığında küresellik, bölgesellik karşısında kısmi bir başarı sağlamış olacak, böylece kültürel farklılıklar dünya siyasetinde arka plana geçmiş olacaktır. Çünkü küreselleşmenin teknoloji tarafından yaratılan dinamiği dünya olaylarını yönlendirmede başat konumda olup, alt örgütlenmeler bu genel çerçevede hareket etmektedirler. Sonuç olarak küreselleşme sürecinde Merkez ülkelerin kültür egemenliklerini yaygınlaştırdığı konusunda mevcut görüşler arasında yakınlık bulunmaktadır 131.

Bu çerçevede uluslararası tüketim markalarının oluşturulması, küresel egemenlik kazandırılmış kültürel simgeler ve bütün kıtalarda milyonlarca kişinin uydu aracılığı ile eş zamanlı olarak izlediği olaylar, ekonomik küreselleşmenin kültürel yansımalarıdır. Bazıları küreselleşmenin en belirgin simgeleri olarak Coca-Cola’yı, Madonna’yı ve CNN haberlerini görmektedir. Küreselleşmenin en fazla doğrudan algılanan boyutunun kültürel yönü olduğu söylenebilir.

Burada başta ABD olmak üzere egemen güçlerin kültürünü etkin kılma amaçlarını azımsamamak gerekir. Ulusal dillerin geri plana çekilmesi, kültürün yabancılaştırılması için iyi bir örnek olmaktadır. Bir çok ülkede gün geçtikçe kendi dillerinde reklâm, afiş bulmak zorlaşmaktadır. Egemen ülkelerin kullandıkları dil küresel bir dile dönüşmektedir. Gelişmiş ülkelerde olmamasına rağmen (örneğin Almanya’da veya Fransa’da okullarda başka dilde örneğin İngilizce eğitim verilmez), gelişmekte olan ülkelerde sömürge ve yarı sömürge döneminden miras kalan eğitimi yabancı dilde yürüten okul sayısı azımsanmayacak seviyededir132.

130 Mazarr, Michael; “Culture in International Relations”, Washington Quarterly, MIT Press, Vol. 19 Issue 2,

Washintong D.C.,Spring 1996, s.178-179.

131 Fanon, Frantz Omar; “Urgent Lessons for the Bolivarian Revolution”,

http://ambazonia.indymedia.org/en/2005/03/966.shtml (02.04.2005).

132 Sinanoğlu, Oktay; Bye-bye Türkçe, Otopsi Yayınevi,

Yeni dönem için dünyada küresel bir uygarlık yerine, yeni anlayışlar çerçevesinde bölünmeye doğru gidilmektedir denilebilir. Küreselleşme bir bütünleşmeyi değil, farklı kültürler, farklı uygarlıklar ya da bölgeler arasında yeni çatışmaları beraberinde getirecektir. Küreselleşmeyi eleştiren görüşler ise, dünya ekonomisi içerisindeki eşitsizliğe dikkat çekiyor ve bunun yeni-liberal iddiaların aksine, küresel bir uygarlığın doğuşundan çok, kökten dinciliğin ya da saldırgan milliyetçiliğin doğuşuna yol açacağını, küreselleşme sürecinin ekonomik ya da teknolojik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan bir olgu olmaktan ziyade, bir ideolojik tutum olduğunu savunmaktadırlar133.

Sonuçta küreselleşme için bir güç hiyerarşinin ortaya çıktığı, işleyişini uluslararası aktörlerin sağladığı, sermaye ağırlıklı siyasal, kültürel, ekonomik, hukuki yönleriyle lanse edilen yeni bir düzendir denilebilir.

II. Ücret; Kavram, Kuram ve Oluşumu

Ücret konusu toplumdaki bölüşüm ilişkilerinin bir parçasıdır. Bölüşüm, üretimi izleyen bir süreçtir. Tüketim, üretim faktörlerinin milli gelirden pay almaları demek olan bölüşümden sonra gerçekleşebilir. Bölüşüm gelir dağılımı ile gerçekleşmektedir. Bölüşüm uygulanan ekonomik sisteme bağlıdır. Piyasa ekonomisinin hâkim olduğu liberal sistemler ile sosyalist ekonomide bölüşüm aynı değildir. Günümüzde ise piyasa ekonomisi temeline dayalı bölüşüm ilişkileri söz konusudur. Bölüşüm üretimi izleyen bir süreç olup, gelir dağılımı olarak da isimlendirilebilir. Bir toplumda ürünlerin veya gelirlerin paylaşılmasını düzenleyen mekanizmaya bölüşüm, ürünlerin veya gelirlerin bireyler veya sosyal gruplar arasında paylaşılma tarzını belirleyen sosyal ilişkilere bölüşüm ilişkileri; bölüşüm ilişkileri sonucu olarak birey veya gruplara giden ürünlerden alınan payların ifadesine gelir dağılımı denilmektedir134.

Bölüşüm ilşkileri çerçevesinde ücret, üretime katılan üretim faktörlerinden emeğin karşılığı olan gelirdir. Gelir ise, bir üretim faaliyeti sonunda yaratılan yeni değer olup, katma değer olarak da isimlendirilebilir. Üretilen mal ve hizmetlerdir. Başka bir ifadeyle gelir belirli bir zaman sürecinde ekonominin kazandığı ilave değerlerdir.

Uluslararası yazında gelir, belirli bir zaman süresi içersinde kişi, işletme veya ekonomi tarafından elde edilen para, mal veya hizmet olarak tanımlanmaktadır135. Burada gelir dağılımında emeğin karşılığı ücret, nakit sermayenin payı faiz, toprak sahibinin payı getirim, girişimcinin payı kar olarak isimlendirilmektedir. Bu bölüşüm fonksiyonel gelir bölüşümü olarak isimlendirilmekte ve sosyal politika açısından ulusal gelirin toplumsal sınıflar arasındaki dağılımı istikrarlı bir toplum yapısı açısından önem kazanmaktadır. Fonksiyonel bölüşümünü çok genel olarak gelirin,

133 Bozkurt, 2000, b; s. 8.

134 Boratav, Korkut; 100 Soruda Gelir Dağılımı , Gerçek Yayınevi, İstanbul,1976, s. 8-9.

emek ve mülkiyet gelirleri arasında paylaşılmasıdır şeklinde anlayan iktisatçılar olmuştur. Emek gelirleri; fiziki çalışmanın karşılığı olarak alınan ücret, fikri olarak veya büro hizmetlerinde çalışmanın karşılığı maaş, üst düzey yönetim için yönetici geliri şeklinde ifade edilirken, mülk gelirleri rant, faiz ve kar payı olarak adlandılmaktadır. Fonksiyonel gelir dağılımı, çeşitli üretim faktörlerini milli gelirden aldıkları paylara göre inceleyen kavram olup, GSMH’nin gelir gruplarına bölünerek dağıtılmasını esas almaktadır136.

Ücretin günümüzün toplumsal yapısı içerisinde ağırlıklı bir yeri bulunmaktadır. Çünkü güncel toplumsal yapı büyük ölçüde insanların üretime katılmaları karşılığında, ücret alarak geçimlerini sağlamaları üzerine kurulmuştur. Günümüzde sanayileşmiş ülkelerdeki nüfusun büyük bölümü (örneğin ABD’de %90, İngiltere’de %80) ücret geliri ile yaşamlarını sürdürmektedir. Türkiye’de bu oran henüz %52’dir137. Bu hususlar ücretin gelir dağılımında adil pay almasının sağlıklı bir sosyal yapının oluşmasında büyük bir etken olduğunu göstermektedir.

A. Tanımı

Ücretin herkesin tam mutabakat sağladığı bir tanımı olduğunu ifade etmek mümkün görülmemektedir. Ücret tanımının değişik zaman süreçlerinde, farklı ekonomik görüş ve ideolojilerde farklı yapıldığı görülmektedir.

Ücret, belli bir yerde çalışan kimsenin emeğinin fiyatı veya geliridir. İşçi, emeğini bir ücret ödenmesi karşılığında girişimciye devreder. İşçi bir başkasına bağlı olarak çalışan kimsedir. Bu bağlılık hukuki ve teknik bakımdan olabilir. Hukuki yönden bağlılık bir sözleşmeyi ifade eder. Teknik yönden işçi ile makine karşı karşıya gelmektedir. İşçinin teknik bilgi ve formasyon sahibi olması gerekir, ayrıca kullanacağı araçları istediği gibi seçemez. Konunun ekonomik yönü ise işçiye bir ücret ödenmesidir. Ücret işçinin yaşam standardının belirleyicisidir138.

Ekonomik kaynakların dengeli olarak dağılmasında rasyonel bir ücret yapısının önemi büyüktür. Ücret yapısının genel ekonomi çerçevesinde değişik iş kategorilerinde emek arz ve talebinin eşitlenmesi işlevi kadar, işçiler arasında ücret adaleti konusunda güven ortamı yaratmak şeklinde tamamlayıcı önemli bir işlevi daha vardır.

136 Uysal,Yaşar; Bölüşüm İlişkileri ve Bu İlişkilerin Düzenlenmesinde Etkili Olabilecek İktisat Politikalarının

Değerlendirilmesi Türkiye Örneği, D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 1, İzmir, 1999, s.10.

137 DİE, Türkiye İstatistik Yıllığı 2004, s.373.

138 Dunn, J.D.-Rachel, Frank M.; Wage and Salary Administration, McGraw Book Company, London, 1971,

Ücret konusunu ilgilendiren çağdaş ekonomik yaşam ise üretim üzerine kurulmuştur denilebilir. En basit şekliyle ifade etmek gerekirse kapitalist ekonomik sistemde ücret, emeğin üretim sürecinde elde ettiği gelirdir139.

Türk hukukunda ücret, “genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır” şeklinde tanımlanmaktadır140. Ücret işverene tabi ve belli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmetleri karşılığında verilen para ve mallar ile sağlanan, para ile ifade edilebilen çıkarlardır. Ödenek, tazminat, tahsisat, zam, avans aidat, huzur hakkı prim, ikramiye, gider karşılıkları vb. ödemeler ücret sayılır141.

Konuya ilişkin yabancı iş hukuku kitaplarındaki bazı temel kavramlara göre ise ücret; (i)hak edilmiş, periyodik olarak ödenen bir varlık, farklı ifadeyle çalışmanın geliridir. Bu durum belirli şartlardaki mali ve sosyal yapıyla yakından ilgilidir.(ii)hak edilen miktardan amaç işçinin yaşam ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Yasal olarak tam açık olmamakla beraber, işverenin hısımlık veya evlenme alanı içersindeki borç veya yükümlülükleri ücreti kapsamaz. Ücret işçinin kendi salt ihtiyaçları içindir.(iii)ücret yapılmış bir pazarlığın götürüsüdür. Ücret girişimcinin riski ve gerçekleştirdiği kara endekslidir142.

Ücret, işletmenin kar veya zararına bağlı olmadan ve üretilen malın satışı beklenmeden girişimci tarafından emek sahibine, bedeni veya fikri olarak üretime katkısı karşılığında ödenen, miktarı önceden belirlenmiş bedeldir143. İngiltere Çalışma Bakanlığının bir tanımına göre, işçilerin teknik bilgilerini ve enerjilerini işverenin emrine vermelerine karşılık elde ettikleri her türlü kazanç ücreti teşkil eder144. Ekonomist Charles Gide ise ücreti şöyle tanımlamaktadır. “Ücret girişimci tarafından kiralanan işin fiyatıdır”145.

Ücret için bir diğer tanım“emek veya hizmet nedeniyle işçiye, özellikle saatlik, günlük, haftalık olarak veya parça başına yapılan ödemedir” şeklindedir. Burada bir iş için belirli bir zaman periyodu veya üretim birimi başına yapılan ödeme kastedilmektedir. Ücret, iş için ödenen ve bazen yerine getirilen yükümlülük yerine çalışılan saat temel alınarak yapılan ödemedir146

. Yani ücret çalışılan bir zaman periyodu için belirlenen emeğin fiyatıdır. Görüldüğü gibi tanımlarda ücretin ağırlıklı olarak yapılan iş karşılığı ve zaman esaslı olarak verildiği vurgulanmaktadır.

Klasik ekonomik görüşlerde ücret, rekabet kuralları içinde serbestçe belirlenebilen bir gelirdir. Bu açıdan işgücü üretim faktörleri içersinde yer almaktadır. Ücret emeğin fiyatı olarak anlaşılmaktadır147. Buna göre ücretin tutarı arz ve talep yasalarına göre belirlenir, ücretin tutarında işçinin ve ailesinin ihtiyaçları değil, işçinin yaptığı iş dikkate alınmaktadır.

Ancak bu önermenin karşıtı görüşlere göre kapitalist ekonomide emeğin bedelinin serbest olarak belirlenmesinden bahsetmek zordur. Gerçekte kapitalistler işçilerin emek güçlerini satın almakla, üretim sürecinde işçileri yönetme hakkını ve ürettiklerinin tümüne sahip olma hakkını elde ederler. Bu üretim ilişkileri işçilerin, üretim sürecinde kendi

139 Çavdar, Tevfik; İktisat Kılavuzu, Milliyet Yayınları Bilim Kitaplığı:2, İstanbul, 1972, s.38.

140 4857 Sayılı İş Kanunu (Kabul Tarihi 22.5.2003- Resmi Gazetede Yayın Tarihi 10.06.2003). mad.32 141 Gelir Vergisi Kanunu (31.12.60 tarih ve 193 sayılı) mad. 61

142 Gerard, Lyon-Caen , Les Salaires, Soufflot Empreinte, Paris, 1967, s.3. 143 Zaim, Sabahaddin; Çalışma Ekonomisi, Filiz Kitapevi, İstanbul,1997, s.196-197.

144 Talas, Cahit ; Sosyal Ekonomi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No.337 Ankara,1972,

s.5.

145 Talas, Cahit; Toplu Müzakere Müessesesi ve Milli Ücret Politikası, Türkiye’de İşçi Ücretleri Semineri, Milli

Prodüktivite Merkezi, Cilt 2, Ankara, 1965, s.196.

146 Dunn, Rachel, s.16 .

147 Karadenizli, Konca; “Türk İşçi Sendikalarının İş ve Performans Değerlendirme Yoluyla Ücret Farklılaştırma

kendilerini yönettikleri ve kendi ürettikleri üzerinde mülkiyet hakkına sahip oldukları kolektif ve işbirliğine dayalı yapılanmalardan oldukça farklıdır. Bu bağlamda sermayedar; işçilere yaklaşık olarak, alışılagelmiş ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri kadarını öder, fakat işçileri kendisine olan maliyetlerinden daha fazlasını üretmeye zorlama hakkını elde eder148.

Ücretlerin genel olarak işletmelerin işçilerine kendi üretimlerinin bir kısmını vermekle ödenmesi soyut olarak mümkün gibi görülebilirse de pratikte uygun olmayan bir uygulamadır ve konumuzun dışındadır. Ücretler para (yani genel satın alma gücü) cinsinden ödenmeli ki, işçiler çok sayıda firmanın mallarını satın alabilsinler. Parasal ücretle satın alınabilen mal miktarı olarak tanımlanabilen ücret, işçi gözüyle bakıldığında, onların satın almak istedikleri malların fiyatına bağlıdır. İşveren için emek maliyeti, ürettiği malların fiyatları ile parasal ücret oranı arasındaki ilişkiye bağlıdır149

.

Ücret kavramına personel yönetimi açısından yaklaşıldığında, konu ücretlendirme olarak adlandırılarak, tanımlama bu doğrultuda geliştirilmektedir. “Ücretleme, doğrudan ve/veya dolaylı olarak kazançların eşit dağıtımını sağlamak için personelin katkılarının değerlendirmeye tabi tutulmasıdır. Bu yaklaşımda işçilerin katkılarının adil değerlendirilmesi gerekmektedir. Kazanç kavramında işçiye belirli dönemlerde yapılan ödemelere ilave olarak kurumun ikramiye, prim gibi parasal veya parasal olmayan değerler şeklindeki ödemeleri düşünülmektedir150

.

Ücretle ilgili gelişmeler kapsamında son dönemlerde çeşitli yaklaşımları karşılayacak şekilde geliştirilmiş bir “İnsan Kaynakları” kavramı benimsenmektedir. Özellikle sosyal güvenlik sistemlerinin zayıf olduğu bir çok gelişen ekonomide olduğu gibi, eski ücret sistemlerinin temeli çalışan açısından ele geçen net değer, yani çoklukla net maaş ya da varsa ikramiye/prim iken, işverenler açısından çalışanın giydirilmiş ücreti ve diğer maliyelerden oluşmakta idi. İnsan kaynakları kavramı özellikle gelişen ekonomilerde hem çalışanlar hem de işverenler açısından sadece maddi unsurlar değil, içsel değerler olarak tanımlanacak şirket değerleri, şirketin imajı, kişilerin ait olmaktan ya da bulunmaktan zevk aldıkları bir kurum kültürü olarak tanımlanabilecek unsurlar yer almaktadır. Özellikle kar amacı gütmeyen kuruluşlar başta olmak üzere bazı şirketlerde bu unsurlar ücret paketinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Burada artan verimlilik, hızlı gelişen teknolojinin etkilerinin ücretlere yansıtılması söz konusudur151. Ancak bu yaklaşımın sadece yüksek nitelikli işgücüne yönelik olduğu belirtilmelidir.

Buraya kadar değinilen ücret tanımlarının ortaya koyduğu ücret kavramında iki tarafın olduğu söylenebilir. Bunlardan birisi işin yapılmasını talep eden taraf ki buna işveren denmektedir, diğeri ise işverenin talebini yerine getirerek işi yapan işçidir. Kapitalist ekonomik düzende üretilen birçok ücret tanımının hala geçmişte emeği meta olarak gören anlayışı yansıttığını görmek mümkündür. Ancak günümüzde ücret yalnız ekonomik kurallarla açıklanabilecek bir konu olmayıp, gelir dağılımı açısından adil bir bölüşüm, istikrarlı toplumun temelini oluşturmaktadır. Bu yönüyle ücrete ilişkin politika ve uygulamaların sosyal ve

148 Lebowitz, Michael A.; “Kapitalizmin Sürekliliğini Sağlayan Nedir?” (Çev: Emre Aydoğdu), http://www.ozguruniversite.org/guncel%20Emre.htm ,(28.12.2004).

149 Robinson, Joan- Eatwell, John; Çağdaş İktisada Giriş, (Çev. İçöz Coşkun) Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler

Akademisi Yayınları No.144 Akademi Basımevi, Eskişehir, 1975, s.114.

150 Atay, İsmail; Ücret Tatmini ve Ücret Sistemleri, BANKSİS Yayın No.110, İstanbul, 1985, s.85. 151 Levitan, Sar A.-Mangum, Garth L.,-Marshal Ray; Human Resources and Labor Markets, Haper&Row

ideolojik yönü ağırlıklı algılanmaktadır. Değişik ücret tanımlamaları sonrasında “ücret bedeni veya zihni emeğe üretim sürecindeki faaliyetler karşılığı ödenen bedel veya prensip itibariyle işletmenin kar veya zararına bağlı olmayan ve girişimci tarafından emek sahibine üretilen malın satışı beklemeden ödenen devamlı bir gelir olup, saptanmasında ekonomik faktörler kadar sosyal faktörler de etkilidir” şeklindeki bir tanım kabul edilebilir.