• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Liberalizm (Yeni-liberal Politikalar)

GRAFİK 1: KÜRESEL ÜRETİMİN (GSMH) PAYLAŞIMI ABD

3. Ekonomik Liberalizm (Yeni-liberal Politikalar)

Küreselleşme sürecinin en önemli unsurlarından bir diğeri de dünyadaki egemen politikalardaki değişimdir. 1970’li ve 1980’li yıllara kadar egemen konumdaki Keynesyen ekonomik politikalar yerini yeni-liberal ekonomi politikalarına bırakmıştır. Liberalizmin yeniden doğuşuna fikir olarak öncülük eden çağdaş liberal düşünce okullarının başlıcaları; Chicago İktisat Okulu, Virginia Politik İktisat Okulu, Freiburg Okulu, Neo-Avusturya İktisat Okulu’dur. Bu düşünce okulları klasik liberal okullarca geliştirilmiş bulunan liberal ekonomik düşünceyi kısmen yeniden yorumlayarak eleştirilen yönlerine yeni açıklamalar getirmişler ve dünyaya yeni liberal ekonomik reçeteler sunmuşlardır52.

Yeni-liberalizmin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi Milton Friedman’dır. Milton Friedman, klasik ekonomistlerde ifadesini bulmuş olan ve enflasyon olayının açıklamasında kullanılan “Miktar Teorisi”ni yeni bir anlayışla formüle etmiş ve parasal olayların enflasyon üzerindeki etkilerine dikkat çekmiştir. Tümü itibariyle laissez–faire düşüncesini savunmamakla birlikte, devlet faaliyetlerinin sınırlandırılması, ekonominin doğal işleyişine bırakılması, bireysel ve psikolojik beklentilerin ekonomik hayattaki büyük önemi üzerinde durmuştur. Friedman’ın ekonomik önerilerine göre; devletin ekonomik hayat üzerindeki ayrıntılı müdahaleleri ortadan kaldırılmalı, piyasanın işleyişini ve yeni yatırımları engelleyen sübvansiyonlara son verilmeli, parasal reformlar hükümetlerin inisiyatif kullanamayacakları sağlam esaslara bağlanmalı, devletin sosyal güvenlik kurumları ve bu amaçla toplanan fonlarla uğraşmamalı, destekleme alımlarına son verilmeli, ithal kotaları ve ihracat

51 Jones, Barry; The World Turned Upside Down? Globalization and the Future of the State, Manchester

University Press, Manchester, 2000, s.5-7.

kısıtlamaları kaldırılmalı, genel fiyat ve ücret kontrollerine son verilmeli, belli işlerin ve mesleklerin ruhsat ile sınırlandırılması uygulamasından vazgeçilmeli, kamunun toplu konut yapımı ve konut yapımını desteklemeye yönelik yardım programları iptal edilmeli, ulusal parkların, posta taşıma hizmetlerinin ve paralı otoyolların mülkiyeti kamu elinden alınlmalı ve işletilmesi kamu tarafından yapılmamalıdır. Devlet teknik tekelleri engellemeli, ekonomik oyunun kurallarının uygulanmasını sağlamalı ve ihtilaflarda hakemlik yapmalı, rekabeti geliştirmeli, parasal çerçeveyi sağlamalı, kişilerce oluşturulan yardım derneklerine ek yardım vermelidir 53.

Yeni-liberalizme diğer önemli katkıyı Virginia Politik İktisat Okulu sağlamıştır. Bu okulun kurucusu olarak kabul edilen James M. Buchanan’ın “Kamu Tercihi” ve “Anayasal İktisat” gibi kuramları bulunmaktadır. Virginia Politik Ekonomi Okulu ve James Buchanan, eleştirilerini devletin sürekli bir şekilde büyümesinden ötürü ekonomik ve politik hak ve özgürlüklerini sınırlandırıldığı görüşüne yöneltmektedir. Bu nedenle, vatandaşların politik ve ekonomik alandaki hak ve özgürlüklerinin korunması için hem politik ve hem de ekonomik hak ve yetkilerinin belirlenmesi ve sınırlanması gerekmektedir. Bu görüşü benimseyen ekonomistler, “anayasal ekonominin” verdiği bir yeni disiplin içerisinde devletin güç ve yetkilerinin çerçevelerini çizmeye ve sınırlar koymaya çalışmaktadırlar54 . Anayasal ekonomi akımının, klasik ekonomik düşünce geleneğine bağlı kalarak, piyasanın doğal işleyişinin sağlanmasına yönelik çeşitli öneriler getirdiği ve özünde doğal düzenin üstünlüklerini ortaya koymaya çalıştığı söylenebilir.

Freiburg Okulu, liberalizme katkı sağlamış bir diğer çağdaş liberal düşünce kurumu olarak bilinir. Almanya’da Freiburg Albert Ludwig Üniversitesi’nden Walter Eucken ve Franz Böhm’ün öncülüğünü yaptığı bir grup ekonomist 1930’lu ve 1940’lı yıllarda serbest piyasa ekonomisi içinde tam rekabetin, doğal ve kurumsal bir düzen içerisinden kendiliğinden bulunmadığını, bunun sosyal düzenin parçası olarak devlet tarafından organize edilmesi ve yasal, kurumsal önlemlerle korunması gerektiğini savunmuşlardır55.

Freiburg Okulunun liberalizme katkıları A. Müler Armack’ın “sosyal piyasa ekonomisi” alanındaki çalışmaları ile hız kazanmıştır. Arcak sosyal piyasa ekonomisi kendisini, klasik ekonomik liberalizm ile özgürlükçü sosyalizm arasında yer alan üçüncü bir yol ve yeni tipte bir sentez olarak görmektedir. Freiburg Okulu, sosyalist ekonomiler ile piyasa ekonomileri

53 Friedman, Milton; Kapitalizm ve Özgürlük, (Çev: D.Erberk-N.Himmetoğlu), Altın Kitaplar Yayınevi İstanbul,1988,

s.317-325

54 Aktan, C. Can; Çağdaş Liberal Düşüncede Politik İktisat, Doğuş Matbaası, Ankara, 1994, s.15-17 55 Aktan ,1994, s. 17.

arasındaki bir orta yolu benimsemekte, piyasa ekonomisinin birtakım haksız uygulamalarının olabileceğini kabul ederek buna sosyal bir boyut getirilmesini savunmakta, bu yönüyle klasik liberal çizgiden ayrılmaktadır. Yani klasik liberalizmin, tabii düzen ve görünmeyen el ilkesinin optimal çözümler sunacağı düşüncesini reddetmektedir. Bu nedenle liberal ekonomik düşünceye katkı yapmaktan çok, liberal ekonomik düşüncenin bireyi ön plana çıkartan, doğal düzen ve piyasanın doğal işleyişinin önemine inanan açıklamalarından etkilenmiş bir müdahaleci görüş görünümündedir 56.

Günümüzde Yeni–liberalizmin doğuşunda etkili olan liberal düşünce okulları arasında Neo–Avusturya Okulu’nu da belirtmek gerekir. Bu okulu’nun temellerini Carl Menger, Friedrich von Wieser, Eugen von Böhm Bawerk ve Ludwig von Mises atmışlardır. Avusturya Okulu’nun günümüzdeki temsilcileri arasında Von Hayek en başta yer almaktadır. Bu ekonomistler, bireyciliği ön plana çıkararak savunmuşlardır. Bireysel çıkarın, toplumsal çıkardan ayrı bir kavram olmadığını ve hatta bireysel çıkarın toplumsal çıkarın da azamileşmesine hizmet ettiğini kabul etmekle, liberal ekonomik düşünceye bağlı kalmışlardır57.

1980’lere gelindiğinde Arthur Laffer isimli ekonomistin “en iyi bütçe denk bütçedir, en iyi vergi sıfır olandır” tarzındaki görüşleri yeni-liberal politikalara eklenmiştir. Böylece vergi indirimleri ve gerçekçi olmayan çevre koruma önlemlerinin azaltılması gibi yollarla ekonominin canlandırılacağı savlarını benimseyen Reagan ve Thatcher yönetimleri bunları uygulamaya koymuş, ancak beklenen sonuçlar elde edilememiştir58.

Değinilen görüşler 1970’lerde kapitalist krizin sona erdirilmesi için önlem olarak ileri sürülmüş, böylece makro ve mikro ölçekte yeni mekanizmaların ortaya çıkışıyla sosyal devletin terk edildiği, yeni-liberal politikaların uygulandığı dönem başlamıştır. Yeni-liberal uygulama ekonominin dış müdahale olmaksızın ancak kendi iç dinamikleriyle etkin ve rasyonel çalışacağı temeline dayandırılmaktadır. Bu kurallarda gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayırımı bulunmamakta, piyasanın ve üretim aşamalarının küreselleştiği dönemde ekonomik ve toplumsal etkinlik, değişen piyasa koşullarına uyum sağlamak ile eş anlama gelmektedir59.

Bu bağlamda küreselleşme ile birlikte yaygınlaşmakta olan ve üretim ilişkilerini etkileyen gelişmelerden belki en önemlisi, yeni-liberal ideolojinin serbest piyasa düşüncesi çerçevesinde ekonominin kuralsızlaştırılmasını içeren makro-ekonomik politikalarının dünya çapında yaygınlaşmasıdır. 1970'lerin sonundan itibaren monetarist ve yeni-liberal paradigma

56 Erkan, Hüsnü; “Sosyal Piyasa Ekonomisi”, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilciliği Yayını,

İzmir,

1987,s.110.

57 Aktan, 1993, s.80. 58 Eğilmez, Kumcu, s. 21-23. 59 Temiz, s. 74-75.

yükselişe geçmiş, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi birimler, bu paradigmanın değişmez kurumları haline gelerek dünyaya yeni-liberal reçeteler sunmuşlardır. Planlı ekonomiler için "şok terapi", üçüncü dünya ülkeleri için "yapısal uyum" programları adı altında önerilen politikalar ihracata dayalı büyüme, daha fazla piyasa, daha az devlet, serbest ticaret, kuralsızlaştırma, özelleştirme, tam istihdamın uzun vadeli bir amaç olmaktan çıkması, enflasyonla mücadeleye öncelik vermeyi içermektedir60 .

Diğer taraftan her türlü kaynak dağılımında varolan devlet-piyasa dengesi, seksenli yıllarda piyasa lehine değişmiştir. Bu değişim ideolojik kaymanın yansımasıdır. İdeolojik kaymanın sonunda, önce Keynesci ekonomik düşünce, sonrasında ise Marksizm’in itibar kaybettiği görüşü yaygınlaşmış, yerine yeni-liberal görüşler ikame edilmiştir. İdeolojik devrim, teknolojik değişim tüm dünyayı içeren küresel pazarı dayatmış, hatta kontrol edilemez bir oluşum haline getirmiştir. Bu teknoloji ve ideolojik değişim gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, piyasanın rolünü arttıran ve devletin rolünü azaltan politika değişimlerinin kaynağı olmuştur61.

Bu alt yapının hazırlanmasında uygulanan finansal kuralsızlaştırma sürecine teknolojik ilerlemeler katkıda bulunmuştur. 1980'lerle birlikte gelişen teknoloji, işlem ve iletişim maliyetlerini ve süresini hızla aşağıya çekmiş, çoğu mal-hizmet "ticarete konu olabilir" hale gelmiş, bu nedenle bir rekabet patlaması yaşanmıştır. Böylece kapital, para şeklinde büyük akışkanlık kazanmış, devletin etkisini azaltan politikaların uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Diğer bir gelişme ulusal sınırları aşan ÇUŞ’lere ait dolaysız yabancı yatırımların hızla artmasıdır. Özellikle standartlaşmış seri üretimden, esnek üretim yöntemlerine geçiş ve çokuluslu şirketlerin ortaya çıkması bunda önemli rol oynamıştır62.

Yeni-liberal yaklaşımın varsayımına göre saf ve kusursuz piyasa mekanizması finansal kuralsızlaştırma politikaları ile gerçekleştirilmektedir. Bu süreçte hedef bir taraftan dönüşümü gerçekleştirirken, diğer yönden saf pazar mantığına ters düştüğü konusunda en ufak bir soru işareti bile olan bütün siyasal tedbirleri ortadan kaldırmaktır. Bu kapsamda manevra alanı iyice daraltılan ulus devletin, işçilerin toplu haklarının savunucusu olan her türlü işçi örgütlerinin, sendikaların, derneklerin, kooperatiflerin dağıtılması söz konusudur.

60 Went, Robert; Küreselleşme, Neo-liberal İddialar, Radikal Yanıtlar, (Çev. Emrah Dinç), Yazın Yayıncılık,

İstanbul, 2001, s.7.

61 Prendergast, Renee-Steward, Frances; Piyasa Güçleri ve Küresel Kalkınma,( Çev. Eser İdil) Yapı Kredi

Yayınları, İstanbul, 1995, s.13.

Aile kurumunun bile yaş gruplarına göre düzenlenmiş pazar koşulları nedeniyle tüketim olanakları kısıtlanmaktadır63.

4. Karşılıklı Ekonomik Etkileşim

1960’lar sonrası dönem bir yandan ÇUŞ’lerin ortaya çıkmasına, diğer yandan uluslararası ticaretin hızla gelişmesine tanık olmuştur. Sonuçta, 1944 yılında kurulan Bretton Woods yarı-sabit kur rejiminin 1971–73 periyodunda çökmesiyle, uluslararası tahvil yatırımı ve banka kredileri tercih edilen kapital şeklini almış ve para piyasaları süratle uluslarasılaşmıştır. Bu oluşumun devamında, uluslararası ekonomik ilişkilerin giriftleştirdiği bütünleşmiş, birbirine bağımlı dünya ekonomisinin ortaya çıktığı görülür64.

Gelinen aşamada dünyada sermaye, bilgi ve teknoloji için sınırlar büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Sermaye ve bilgi akışında olduğu gibi, ülkeler arasında ürün ve hizmetlerin alınıp satılmasında gümrük duvarları yıkılmaktadır. Bu bağlamda küresel ekonominin yönlendiricisi Merkez’in dünyayı etkileme açısından elinde bulundurduğu gücünü; (i)yeni buluşlar ve teknolojiyi geliştirme gücü, (ii)haberleşme, düşünce kalıpları oluşturma ve pazarlama etkinliği, (iii) finans gücü araçları ve kurumlarında etkinlik, (ıv)uluslararası kurumlarda etkinlik, (v) artan tekel gücü ve destekleyici ulus devletler olarak sıralamak mümkündür65. Bu gelişmeler doğrultusunda ekonomik etkileşime aşağıdaki şekilde değinilebilir.

a. Ticaret Hareketleri

Uluslararası ticaret hareketleri yeni bir olgu değildir. Bunu daha eski tarihlere kadar geri götürmek mümkündür. Bu bağlamda altı büyük ekonomideki ihracat artışı dünya ticaretinin gelişimi konusunda fikir verebilir.

TABLO 3: KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI TİCARET HACMİ ( Milyar $)

Kaynak: UNCTAD, Handbook of Statistics 2005, New York, 2006, s.31’deki değerlerden hesaplanmıştır. Tablo 3’de 1948 ile 2004 yılları karşılaştırıldığında dünya dış ticaret haciminin çok büyük ölçüde arttığı görülmektedir. Bu gelişmede ABD örneği ele alındığında 1965 yılındaki mal ve hizmet ihracatı safi milli hâsılasının %4.9’unu teşkil ederken 2000 yılında bu oran %10’a yükselmiştir. Küresel perspektiften 1965 yılında dünya safi hâsılasının %12’sini oluşturan ihracat, 2000 yılına gelindiğinde %22’yi yakalamış yaklaşık ikiye katlanmıştır66.

63 Bourdieu, Pierre; “The Essence of Neoliberalism”, Le Monde Diplomatique, 8 December 1998, s.32-33. 64 Hirst, Thompson, s.35-38

65 Kazgan, 2002 s.56-76.

66 Taylor, Timothy; “ The Truth About Globalization” Public Interest Auburn University, Alabama, Vol. Spring

2002, s.54-55.

Dünya Gelişmiş Ülkeler Gelişmekte Olan Ülkeler

1948 103.931 70.290 33.641

Öte yandan dünya ticaret hacminin 2002 yılına kadar olan son 10 yıllık süreçteki büyüme oranı %3.7 olmuştur. Ancak 2001 ve 2002’den itibaren ticaret hacminde düşüş görülmektedir. Bunda dünyanın büyük ekonomileri ABD, AB ve Japonya’daki ekonomik durgunluğun yanı sıra terör, küresel siyasal istikrarsızlık ve belli başlı menkul değer piyasalarındaki belirsizlik etkili olmaktadır67..

Bu açıdan dünya ticaret hacmine bakıldığında Kuzey Amerika’nın dünya içersinde 1973’de %17.2 olan ticari ihracat payı, 1999’da %17.1’dir. Aynı oran Batı Avrupa için 1973’de %44.8, 1999’da %43 olup canlı bir değişim görülmemektedir. Ancak Asya ülkelerinin dünya ticareti içersindeki payı 1973’de %15.1 iken 1999’da %20.9’a ulaşmıştır. Buna karşılık Afrika, Latin Amerika ve Doğu Avrupa, ticaret hacimlerinde büyük düşüş yaşamışlardır. Genelde dünya ticaret hacminde dikkate değer bir artış görülmemektedir. İmalat sanayi mallarının ticaretine bağlı olarak 1960’lardan itibaren devamlılık gösteren ekonomik büyüme mevcuttur68.

Öte yandan son 25 yılda başarılı kalkınan ülke sayısı önemli gerileme göstermiştir. 1960-1970’lerde 106 gelişmekte olan ülkeden 50’si uzun süreli dönemleri kapsayan kişi başına milli gelir artışında %2’nin üzerinde bir gelir artış hızı yakalayabilmiş iken 1980 sonrası sadece 20 ülke sürdürülebilir kalkınma gerçekleştirebilmiştir. 40’dan fazla ülke ekonomik büyüme gösterememiş, bunların gelir düzeyi ya yerinde saymış veya gerilemiştir. Bu duruma özellikle gelişmekte olan ülkelerin içerisinde en geri konumda olan Sahraaltı Ülkelerinde daha fazla rastlanmaktadır69.

b.Finansal Hareketler

Ülke dışına sermaye ihracı 1800’lü yıllara kadar dayanmaktadır. Bu dönemde yabancı sermaye yatırımları öncelikle sanayileşme sonucu oluşan fonlar nedeniyle para fiyatı ucuzlayan ülkelerden, sermaye kıtlığı çeken ve para fiyatı yüksek olan ülkelere doğru sermaye kayması şeklinde kendisini göstermiştir70. Ancak günümüzdeki küreselleşme sürecinin dünya ekonomisi üzerindeki etkilerinin giderek yoğunlaşması, uluslararası alanda sermaye yatırımlarının hem yapısını, hem de miktarını önemli ölçüde değiştirmiştir. Özellikle Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla birlikte küreselleşmenin bir nevi taşıyıcısı konumunda bulunan

67 Makin, Antony J.; International Macroeconomics, Helion & Company Ltd, West Midland, UK, 2002, s.4, 186 . 68 Dolvik, Jon Erik-Torres, Liv; “Globalization, Work and Labour Standarts”

Norwegian Ministry of Foreign Affairs, The Globalisation Project, Report No. 9, Oslo, 2002, s.9 .

69 UN; World Economic and Social Survey 2006, New York, 2006, s.vi-vii

70 Günaydın, İhsan; “Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Vergilendirilmesi”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı:

liberal piyasa ekonomisinin yaygınlaşması sonrasında dünya, sınırların ortadan kalktığı, sermayenin serbestçe dolaşabildiği büyük bir pazar haline dönüşmüştür71.

1970’lerin ortalarından itibaren finansal kuralsızlaştırma ve yeni finansal enstrümanların ortaya çıkışı, teknoloji ve iletişim, uluslararası bütünleşmiş bir finansal sistemin ortaya çıkışını hazırlamıştır. Bu ortamın sağladığı koşullarda finansal ticaret, mal ve hizmet ticaretinin çok önüne geçmiştir72. Finansal hareketleri, Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları /Doğrudan Yabancı Yatırımlar(DYY)ve Kısa Vadeli Sermaye Girişleri (KVSG) olarak değerlendirmek mümkündür.

(i) Doğrudan Yabancı Yatırımlar

Doğrudan yabancı sermaye yatırımı; yabancı bir şirket tarafından toprak, teçhizat, bina satın alınması veya bunların yabancı şirket tarafından inşası olarak tanımlanabilir. Bu aynı zamanda devam eden ekonomik faaliyetlerin ve (şirket birleşmeleri veya şirket satın almalar olarak bilinen) işlerin kontrolü anlamını da taşır. Doğrudan yabancı yatırımcılar ise doğal kaynaklara sahip olma, cazip ve yükselen pazarlara girme ve gelişmekte olan ülkelerdeki ucuz emek pazarlarından yararlanarak üretim maliyetini düşük tutma gayreti içersinde olan ÇUŞ’lerdir73. ÇUŞ’ler faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için gerekli yasal alt yapıyı etki altına aldıkları ülke yönetimleri aracılığıyla sağlamaktadırlar.

TABLO 4: YABANCI SERMAYE YATIRIM İKLİMİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLER

Yıllar Değişiklik Yapan Ülke Sayısı Yasal Değişiklik Sayısı Yabancı Yatırırımın Lehinde Yapılan Değişiklikler Yabancı Yatırımın Daha Az Lehinde Yapılan Değişiklikler 1991 35 82 80 2 1995 64 112 106 6 2000 69 150 147 3 2001 71 208 194 14

Kaynak: Benk, Serkan; ”Doğrudan Sermaye Yatırımları ve Vergisel Teşvikler” Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Uludağ Üniversitesi, İ.İ.B.F.Cilt : 6 Sayı:1, Bursa,2004. s.73-74

71 Bozkurt,(b), s.5.

72Jones,Barry; The World Turned Upside Down? Globalization and the Future of the State, Manchester

University Press, Manchester, 2000,s.19.

Tablo 4’de görülebileceği gibi 1991 yılında yabancı sermaye ile ilgili mevzuatında değişiklik yapan ülke sayısı 35 iken, bu sayı 2001 yılında ikiye katlanarak 71’e çıkmıştır. 1991-2001 döneminde yapılan yasal düzenlemelerin sayısı 1393 olup, 1315’i doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını daha cazip hale getirmeyi hedeflemektedir. Küreselleşme süreci ile birlikte doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının hızlı ve yaygınlaşan hal alması, gelişmişlik düzeylerine bakılmaksızın bütün ülkeleri yabancı sermaye konusunda rekabet etmeye zorlamaktadır. Küresel (DYY) akışındaki gelişmeler aşağıdadır.

TABLO 5: ULUSLARARASI DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM AKIŞI

(İÇERİ HAREKET)* 1970 1980 1990 2004 Dünya Toplamı 13.434 55.108 207.878 648.146 GÜ. 9.496 46.629 172.867 380.022 GOÜ. 3.937 8.455 35.736 233.227 (DIŞARI HAREKET)* Dünya Toplamı 14.150 53.743 238.681 730.257 GÜ. 14.101 50.407 225.965 637.360 GOÜ. 49 3.336 12.701 83.190

Kaynak: UNCTAD,Statistical Hanbook 2005, New York, 2006, s.290-295 *Milyon $

Tablodan 1970-2004 arasında DYY’lerin yaklaşık 50 misli arttığı izlenmekte, sermayenin serbest dolaşımındaki denetimin azaltılması oranında DYY’lerin artış kaydettiği anlaşılmaktadır. Dikkati çeken diğer özellik sermayenin 1990’lar sonrasında önemli ölçüde gelişmekte olan ülkelere yönelmiş olması ve gelişmekte olan ülkelerin de küresel sermaye hareketleri içerisindeki payının artmış olmasıdır. Bu gelişmede ulusal denetimin zayıflatılması sonrasında sermayenin ucuz işgücü piyasalarına yönlenmesi söz konusudur. Gelişmekte olan ülkeleri kapsayan diğer bir tablo aşağıya çıkarılmıştır.

TABLO 6: GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE AKIŞI* 1970 1980 1990 1995 2000 2001

Toplam 11.2 82.8 98.5 257.2 261.1 196.5 Resmi 5.4 3.5 55.9 53.9 35.3 36.5

Özel 5.8 47.8 42.6 203.3 225.5 160

Kaynak: Milberg, William; “The Changing Structure of International Trade Linked to Global Production Systems: What Are The Implications?” Working Paper No.33, ILO,Geneva 2004, s. 16-17.

*Milyar $

Tablo 6’da gelişmekte olan ülkelere yönelen doğrudan yabancı yatırımların 1980’ler ile 1990’ların sonuna kadar olan dönemde arttığı görülmektedir. Özellikle 1990’lı yıllarda yabancı yatırımların büyük sıçrama yaptığı dikkat çekmektedir. Diğer önemli nokta, devletten devlete resmi sermaye ihracının yerini büyük ölçüde özel sermayenin almış olmasıdır. Ancak 2001 yılında küresel durgunluk sonucu başta Avrupa olmak üzere doğrudan yabancı

yatırımlarda küresel bir azalma yaşanmıştır74. Belirli frekanslarda krizler yaşanması kapitalist sistemin yapısal özelliği olup, bu duruma da aynı gözle bakmak gerekmektedir. 1990-2001 yıllarında DYY akımlarının grafik olarak yansıtılmış şekli aşağıdadır.