• Sonuç bulunamadı

ANA BÖLÜM

1. İNSAN DÜŞÜNCESİNE GENEL BAKIŞ

1.3. İBN HALDUN’UN İNSAN ANLAYIŞI 1 İbn Haldun’a Göre Farklı İnsan Tipler

1.3.1.5. Tarihçi Olarak İnsan

İbn Haldun Mukaddime’de birçok konuya değinmekle beraber tarih ilmine ayrı bir önem vermiştir. Kitabın daha başında Allah’a, peygambere ve ashabına salât ve selamda bulunduktan sonra tarih bahsine başlamıştır. Haddizatında Mukaddime’nin, bir tarih kitabı olan Kitabü’l İber’in girizgâhı olması ile de bu durum açıklanabilir. İbn Haldun’a göre tarih ilmi, kavimlerin birbirlerine anlatageldikleri ilimlerdendir. Tarihin, zahir (görünen) ve batın (görünmeyen) olmak üzere iki yanı vardır. Tarih zahiri yanı itibariyle, eski zamanlardan, eski devletlerden ve eski dönemlerde olan olaylardan haber vermekten başka bir şey değildir. Bu tür tarih insanların toplantılarının en önemli sohbet konusudur. Bâtıni yanı itibariyle tarih ise, düşünmek, gerçeği araştırmak ve olayların nedenlerini bulup ortaya koymaktır. Olmuş bitmiş olayların nedenleri derinlemesine incelendiğinde anlaşılabilir. Bu nedenle de tarih ilmi asil ve hikmetli ilimler grubundan sayılmalıdır (İbn Haldun, 2009/I: G-I/158).

İbn Haldun’a göre tarih ilmi, amacı bakımından şerefli, faydaları pek çok ve yöntemi oldukça önemli olan bir disiplindir. Çünkü bu ilim, geçmişte yaşayan insan topluluklarının yaşam biçimleri ve ahlakları hakkında, peygamberlerin mücadeleleri hakkında ve hükümdarların devletleri ile siyaset anlayışları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca, din ve dünya işleriyle ilgili kendilerine örnek arayan insanlar için taklit edebilecekleri örnekler sunmaktadır (İbn Haldun, 2009/I: G-I/165). Tarih ilmini amaçları ve işlevleri açısından böyle açıklayan İbn Haldun’un tarihin böyle algılanması bakımından geçmiş tarihçilerle bir problemi yoktur (Arslan, 2002: 51). Ancak bu durum geçicidir. Zira İbn Haldun’un tarih üzerindeki tetkikleri ve tahlilleri ilerledikçe, fikirlerinde de bazı değişiklikler olmuştur.

İbn Haldun, tarihe genel bir perspektiften bakmıştır. O yalnızca kendi yaşadığı toplumu betimlemeye çalışmamıştır. Onun asıl amacı, genel olarak insanların ve toplumların yaşamlarının betimlenmesi ve bu yaşamlarda meydana gelen değişiklikler, devletlerin kuruluş ve yıkılış serüvenleri, medeniyetlerin nasıl inşa edildikleri gibi hallerdir. O, bu halleri anlamak suretiyle genel olarak insanlık tarihini anlayabileceği kanaatindeydi. Bu nedenle onun tarih ilmi, toplumun açıklanmasını da içermekteydi (Toku, 2002: 75) Tarih ilminin açıklamak istedikleri ile toplumun açıklanması aynı zeminde kesiştiği için İbn Haldun kendisini yeni bir ilim kurma ihtiyacında hissetmiştir. Bu yeni ilim dalı ilm-i umran’dır. İlm-i umran’ın günümüz literatüründe tam bir karşılığı olmayıp, toplumu açıklama çabasından ötürü toplumbilimle ve tarihe yeni bir yöntem getirme çabasından ötürü yöntembilim ile ve tarihi olaylara farklı bir pencereden bakmayı önermesi yönüyle tarih felsefesi vb. bilgi dalları ile benzeştirilebilir.

İbn Haldun’un tarih anlayışı o kadar modern ve güçlüdür ki, 14. Yüzyıl tarihçisi gibi durmaz. Onun tarih anlayışının özgünlüğünü ve değerini kavrayabilmek için gerek antikçağdaki, gerekse ortaçağdaki tarih kitaplarıyla karşılaştırmak gerekir. “Tarihsel düşünce, insana ilişkin olguların yaşandıkları biçimleriyle tanınması, yani bağlantılarının açıklanmasıdır.” (Lacoste, 1993: 154–155). Oysa antikçağ ve ortaçağdaki tarih yazıtları daha çok dinsel metin veya yıllık tarzındaydı. Dolayısıyla bu yazıtlarda çoğu zaman olaylar sadece sıralanmış ve bununla yetinilmiştir. Tekil olarak tarihi olayları sıralayan bu yapıtların, diğer tarihsel olaylarla bağlantı kurmaya çalışmamaları, onları İbn Haldun’un yapıtı karşısında değersizleştirmiştir.

İbn Haldun’un tarih anlayışında tarihçi, gördüğüyle yetinmeyip, tarihi bilginin taşıyıcısı olan kaynakları ve o bilgilerde aktarılan olayların nedenlerini derinlemesine bilmelidir (İbn Haldun, 2009/I: G-I/158). Zira hikâyeci bir üslupla, geçmiş olayları yalnızca gerçeğine uygun olarak anlatmaya çalışmak, İbn Haldun’a göre tarihçi olabilmek için yeterli değildir.

İbn Haldun, tarih ilmine verdiği değer sebebiyle tarihçileri de daha önemli addetmiş ve onları daha derinlemesine incelemiştir. O, eski tarihçileri eleştirmeyi, metodunu açıklamak amacıyla bir yol olarak seçmiştir. Yoksa eski tarihçiliğin bir mirasçısı, vekayıname geleneğinin bir takipçisi olarak bunu yapmamıştır. Bu yönüyle Mukaddime de klasik anlamda bir tarih kitabı değildir. Mukaddime’de toplumsal kaide ve kanunlar ile devletleri kuran, yöneten ve değiştiren ilkeler konu edinmiştir (Hassan, 2011, 136).

Tarih ilmine böylesine özel önem veren İbn Haldun’a göre, ondaki hataların nedeni tarihçi denilen kişilerdir. Diğer bir deyişle, tarih ilmindeki hatalar ve yanlışlar insan faktöründen kaynaklanıyordu. İslam tarih geleneğini inceleyen İbn Haldun, güvenilebilir tarihçi sayısının bir elin parmaklarını geçmeyeceğini söylemiştir. İbn Haldun’a göre bu tarihçiler İbn İshak, Taberi, İbn Kelbi, Muhammed bin Ömer Vakıdî ve Seyf bin Ömer Esedî gibi kişilerdir. Bu isimler güvenilir olmalarına rağmen Mesudî ve Vakıdî’nin eserlerinde hatalar vardır. Ona göre bu hataları tespit edebilmek için basit ve objektif bir ölçüt vardır: ‘umranın tabiatı’ (İbn Haldun, 2009/I: G-I/159). Diğer bir deyişle ‘toplumsal gerçeklik’. Nakledilen tarihsel bilgi, toplumsal gerçekliğe uymuyorsa, nakleden kişi ne kadar ünlü ya da güvenilir olursa olsun, o bilgi tekrar gözden geçirilmelidir. Üzerindeki şüpheler giderilemezse o bilgi, hatalı olarak kabul edilmelidir.

Tarihçilerin hata yapma nedenlerini inceleyen İbn Haldun, bu nedenleri altı grupta toplamıştır (İbn Haldun, 2009/I: G-I/165 – 197; Arslan, 2002: 56; Toku, 2002: 77 ):

 İlk hata nedeni tarafgirliktir. Tarihçi bir grubun, mezhebin ya da düşüncenin taraftarı olarak davranırsa hata yapması kaçınılmazdır. Çünkü bu durumda kişi olayları tarafsız olarak değerlendiremez. Hoşuna giden haberleri nakledip, hoşuna gitmeyenleri gizleyebilir.

 İkinci neden güçlü kişilerin nüfuzundan yararlanma isteğidir. Tarihçinin böyle bir amacı varsa, hak etmediği halde, nüfuz sahibi kişiye yaranmak için, onu öven yalan haberleri yayabilir.

 Üçüncü neden, garip ve olağanüstü olaylara duyulan düşkünlüktür. İnsanlar güce, büyüklüğe ve çokluğa karşı zaaflıdır. O nedenle, bu tür olayların nedenleri araştırılmadan aktarılır.

 Dördüncü neden, otoriteye karşı duyulan hayranlık ve güven duygusudur. Bu tür durumlarda olayları nakleden kişi otorite kabul edilen bir kişiyse, tarihçinin bakış açısı, ‘o söylediyse doğrudur’ şeklinde olmaktadır.

 Beşinci neden yöntem yanlışı ve kavrayış kıtlığıdır. Bazı tarihçiler, olayların ve haberlerin gerçek amaçlarını kavrayamaz, bunların gerçekle örtüşüp örtüşmediğine bakmaksızın o habere kendilerince başka bir anlam katarlar.  Altıncı ve en önemli neden ise, bir önceki paragrafta bahsedildiği üzere,

umranın tabiatını (doğasını) bilmemektir. Çünkü yaşadığımız dünyada olup biten her şeyin bir tabiatı vardır. Bu ister özle ilgili olsun, ister bir fiilin sonucu olsun durum değişmez. Bu tabiat, bu şeyin özünde veya ona arız olan bütün hallerde kendini gösterir. Bir haberi duyan kişi varlığın hallerini ve olayların tabiatlarını bilirse, duyduğu haberin doğru mu, yanlış mı olduğuna kendisi hüküm verebilir.

İbn Haldun’un insan tasavvurunda, tarihçi kimliğine bürünen insana düşen vazife, tarih ilmini bu hatalardan kurtarmaktır. Çünkü hataların büyük çoğunluğu, tarihçinin kişisel zaaflarından ve bu ilmin gerektirdiği yeterliliğe sahip olmamasından kaynaklanmaktadır. Tarihçilerin görevi sadece tarihi olayları nakletmek değil, nakledecekleri tarihi olayların gerçekliğini de araştırmaktır. Bu yolda ilm-i umran, onlara kılavuzluk edecektir. İbn Haldun’un tarihçilerle ilgili bu yönelimi çağını aşan ve bilimsel bir yaklaşımdır. Zira onun, tarihsel aktarımların toplumsal gerçeklikle örtüşüp örtüşmediğinin kontrol edilmesi şeklinde geliştirdiği ve tarihçilere salık verdiği ölçüt ya da yöntem oldukça kuvvetlidir. Aynı şekilde, tarihin görünen ve örtük yanlarına atıfta bulunması ve görünmeyen, Bâtıni kısımların iyice araştırılması gerektiğini belirtmesi de onun ileri görüşlülüğünün bir yansıması olarak algılanabilir.