• Sonuç bulunamadı

ANA BÖLÜM

1. İNSAN DÜŞÜNCESİNE GENEL BAKIŞ

1.3. İBN HALDUN’UN İNSAN ANLAYIŞI 1 İbn Haldun’a Göre Farklı İnsan Tipler

1.3.1.7. Öğrenci Olarak İnsan

Kendisi de bir âlim olan İbn Haldun eğitim öğretim meselesine ayrı bir önem vermiştir. Bunun göstergesi olarak da Mukaddime’nin 6. Kitabını eğitsel konulara hasretmiş ve eğitimle ilgili çok sayıda meseleye burada temas etmiştir. Ona göre Allah, insana bahşettiği fikir (öğrenebilme, düşünebilme) kabiliyeti ile onu hayvanlardan ayırmıştır (İbn Haldun, 2009/II: 6-I/765). İnsanoğluna düşen vazife, fikrinin ve düşünebilme yeteneğinin hakkını vermek ve yeni bilgiler öğrenmek suretiyle kendini sürekli olarak geliştirmektir.

İbn Haldun’a göre (2009/II, 6-VII/776) herhangi bir öğrencinin bir ilim dalında derinlemesine bilgi sahibi olduğunu iddia edebilmesi için o ilim dalında meleke sahibi olması gerekir. Meleke sahibi olabilmek ise, o melekeye sahip birinin yardımıyla mümkün olur. Yani eğitim işi öğretmensiz olmaz. Meleke, anlama ve ezberlemeden farklıdır. Çünkü anlama veya ezberleme, âlim ile öğrenci arasında bir ayrım yapmamaktadır. Diğer bir deyişle âlim de o ilim dalını anlayıp ezberlemekte, öğrenci de anlayıp ezberlemektedir. Oysa bu ikisi arasında ayrım yapmamızı sağlayan ölçüt olarak meleke yalnızca âlime, üstada aittir. İlimlerle ilgili melekeler cismani ve hissi şeylerdir. Diğer bir deyişle meleke, edindiği bilgiyi yalnızca lâfzî olarak değil, derinlemesine ve her boyutuyla öğrenmektir. Bu nedenle de ancak kendisinde o melekenin bulunduğu bir kişinin öğretmesiyle öğrenilebilir. Böylece İbn Haldun, öğrencilerin meleke kazanma süreçlerinde üstatlara ve hocalara ayrı bir önem atfetmiştir.

İbn Haldun, öğrencilere tedris konularında meleke kazandırmanın en kolay yolunun onları ilmi meselelerde münakaşaya ve münazaraya sokmak olduğunu söylemiştir. Bunlar dili açan ve fikri kuvvetlendiren ilmi tartışmalardır. Ona göre ilim bir kuyu, tartışma ise onun kovası gibidir (İbn Haldun: 2009/II, 6-VII/777). İbn Haldun’un bu benzetmesini devam ettirirsek, öğrenci de, ilim kuyusundan tartışma kovasını kullanarak bilgi çeken ve onu kendi malı haline getiren kişidir.

Öğrenciler bilgiyi tedricen öğrenebilir (İbn Haldun: 2009/II, 6-VII/979–980). Bir konuyu çalışmaya başlayan öğrenci çoğunlukla konunun tamamını anlamaktan aciz olup, nadir hallerde konuyu yaklaşık olarak anlayabilir. Bunun için de konu kısa tutulmalı ve örnekler yardımıyla anlatılmalıdır. Anlatım esnasında öğrencinin kapasiteleri göz önünde bulundurulmalıdır. Her konu, her öğrenciye öğretilmeye kalkışılmamalıdır. Öğrenci bazı bilgileri anlamakta zorlanırsa zihne usanç gelir ve bu konuyu öğrenmeye olan şevki kırılır. Öğrenci şu durumlarda bilgiyi öğrenmekte zorlanır: Konular iyi bir şekilde düzenlenmemişse veya uğraşılan ilim dalı kendisinden kaynaklanan gerekçelerle zor konuları içeriyorsa. Bu tür durumlarda, “Öğrenciye usanç gelir, zihni körleşir, öğrenimden ümidini keser, ilmi de, öğretimi de bırakır.”.

Öğrencilerin insani özelliklerini yakından bilen İbn Haldun, onlara sert davranmanın ve ceza vermenin zararlı olduğunu söylemiştir. Özellikle küçük öğrencilere ceza vermekten kaçınılmalıdır. Öğrencisi hususunda öğretmene, evladı hususunda babaya yakışan, tedip (ahlaki faziletlerin kazandırılması, eğitim verilmesi) hususunda bunlara karşı katı ve sert olmamaktır. Buna ilaveten ceza vermek üç olumsuz sonuca yol açar (İbn Haldun: 2009/II, 6-IXL/989-990):

Öğrencinin öğrenme isteğini yok eder ve onu tembelliğe sürükler Öğrenciyi yalancılığa ve sahtekârlığa sevk eder

Ona hile yapmayı ve hocasını aldatmayı öğretir

Dönemin geleneklerine bağlı kalarak İbn Haldun da öğrencilere Kur’ân öğretilmesi gerektiğine inanmıştır. Ancak şu farkla (İbn Haldun: 2009/II, 6- XXXVIII/986-988): Ona göre özellikle küçük yaştaki öğrencilere Kur’ân öğretmeye başlamadan önce Arapça, şiir ve hesap bilgisi gibi bazı bilgileri vermek gerekir. Böylelikle çocuklar Kur’an’ı daha kolay ve anlayarak öğrenirler.

Bir öğrencinin ilim tahsil etmek için sefer yapması ve üstatlarla görüşmesi öğretimdeki kemalini arttırır (İbn Haldun: 2009/II, 6-XL/991). O bunun sebebini şöyle açıklamıştır: İnsanoğlu sahip olduğu bilgileri, ahlaki nitelikleri ve benimsemiş olduğu kanaatleri ve faziletleri, bazen tahlil, talim ve takrir yoluyla, bazen de taklit ve doğrudan telkin yoluyla elde eder. Ancak bizzat temas kurarak ve yüz yüze gelerek telkin almak şeklinde oluşturulan melekeler çok daha sağlam olur. Bu nedenle melekelerin var olması ve kök salması, görüşülen ve bire bir kendisiyle ilişki kurulan üstatların çokluğuna bağlı olarak oluşur. İbn Haldun’a göre, belli bir ilim dalında meleke kazanmak isteyen öğrencilerin hocalardan yardım almasının kaçınılmaz olduğunu daha önce belirtilmişti. O, bununla birlikte bir öğrencinin feyz almak veya ilim öğrenmek amacıyla hocaları ziyaret etmesinin ayrıca kendi başına bir öneme ve değere sahip olduğu kanaatindedir.

İbn Haldun Mukaddime’de, kendilerine ilmi tavsiyelerde bulunduğu öğrencilere doğrudan bir hitapla seslenmiştir (2009/II, 6-XXXVI/979–981): “Ey öğrenci! Bil ki, ben burada tahsilin itibariyle sana fayda(lı bir tavsiye) armağan ediyorum. Şayet sen onu kabullenerek telakki eder ve sanat eliyle, ustaca, sıkı bir şekilde tutarsan büyük bir hazine ve şerefli bir define ele geçirmiş olursun.” Bu cümlelerden sonra öğrencilere çeşitli tavsiyelerde bulunan İbn Haldun, özellikle mantık ve dil konularına değinmiştir. Özetle, hakikati anlamanın doğal aracı, zannedildiği gibi dil veya mantık kuralları değil, insandaki doğal fikirdir (düşünme yeteneği). Mantık ve dil, fikirlerin doğru anlaşılmasına yardım eden önemli araçlardır. Bu nedenle öğrenciler, hangi ilim tahsil ediyorlarsa etsinler, mantık ve dil konusunda kendilerini geliştirmek zorundadırlar. Bu bağlamda İbn Haldun açısından mantık, akli ilimler zümresindendir ve nakli ilimlerin anlaşılması hususunda da faydası vardır.

İbn Haldun öğrencilere yönelik bu tavsiyeleriyle ya da tedrisat hayatına getirmeye çalıştığı yeniliklerle, temelde öğrencilerin bir parçası oldukları umrana uyumlu ve topluma faydalı birer birey olmalarına yardımcı olmaya çalışmıştır. Mukaddime’nin her yerinde hissettirdiği üzere o bir medeniyet kuramcısıdır. Dolayısıyla onun bakışında öğrenci, medeniyeti teşkil eden insan varlığının vazgeçilmez bir parçasıdır. O günün koşullarında toplumun büyük çoğunluğunun eğitimden yoksun olduğu düşünülürse, öğrencilerin umranın sürekliliği açısından taşıdığı önem daha iyi anlaşılacaktır.

1.3.2. İbn Haldun’a Göre İnsanın Özellikleri