• Sonuç bulunamadı

ANA BÖLÜM

1. İNSAN DÜŞÜNCESİNE GENEL BAKIŞ

1.3. İBN HALDUN’UN İNSAN ANLAYIŞI 1 İbn Haldun’a Göre Farklı İnsan Tipler

1.3.1.2. Halife Olarak İnsan

Halifelik, Hz. Muhammed’in ölümüyle başlayan bir süreçtir. Peygamberin ölümünden sonra mevcut İslam devletinin başına geçen yöneticilere halife denilmiştir. Bu anlamda ilk halife Hz. Ebubekir’dir. Hilafet makamının işlevsel olabilmesi için devletin din devleti olması ve halifenin devleti bu dinin kurallarına göre yönetmesi gerekmektedir. Bu nedenle peygamberin ölümünün ardından iş başına gelen birkaç halife (Hülafay-ı Raşidin Dönemi) dışında, halifelik makamı geleneksel ve sembolik bir unvan olarak kullanılmıştır.

Halifenin nasıl iş başına geleceği ile ilgili standart bir uygulama bulunmamaktadır. Zira ilk halife Hz. Ebubekir’in iş başına geçmesi, Müslümanların, peygamberin bazı davranışlarını o yönde yorumlamasıyla olmuştur. Hz. Peygamber net bir şekilde kendisinden sonra kimin halife olacağıyla ilgili isim zikretmediği halde, hasta olduğu dönemlerde namaz kıldırmak üzere Hz. Ebubekir’i görevlendirmesi onun ölümünden sonra bu makama en layık kişi olarak Hz. Ebubekir’in adının geçmesine yol

açmıştır. Böylece Müslümanlar onu halife olarak atamışlardır. İkinci halife Hz. Ömer ise seçimle iş başına gelmiştir. Bundan sonra halifelerin iş başına geçmesi genelde seçimle olmuştur. Ancak bu seçimlerden memnun olmayanlar ve halifeye biat etmeyenler çıkmıştır veya biat etseler bile halifenin açığını arayan bir kitle sürekli var olmuştur.

İbn Haldun’a göre, insanları hem dünyada, hem ahirette mutlu edebilmenin yolu, onların yaşantılarını bu yönde sevk ve idare etmektir (İbn Haldun, 2009/I: 3-XXV/420– 422). Bu görev ise şeriat ehline aittir. Bu düzenin sağlanması keyfi değil, zaruridir. Bu zarureti ifa eden şeriat ehlinin ilki, nebilerdir. Daha sonra ise, nebilerin yerine geçen halifelere aittir. Bu yönüyle hilafetin manası ve halifenin görevi, insanları dini kurallara göre idare etmek suretiyle onlara iki cihan mutluluğu sağlamaktır. Bu anlamda halife, dinin korunması ve dünyanın dini siyaset ile idare edilmesi için, şeriat sahibine (peygamber) niyabet ve vekâlet eden kişidir.

İbn Haldun’un terminolojisinde imam sözcüğü ile halife sözcüğü eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla imamet ile hilafet de eş anlamlıdır (İbn Haldun, 2009/I: XXVI/423). Ancak gerçek hilafet ortadan kalktıktan sonra, farklı coğrafyalarda gücü elinde bulunduran sultanlar da kendilerine halife dedirtmeye ve galip geldikleri yörelerin insanlarından biat istemeye başladılar ki bu halifeliğin ruhuna aykırıdır. Halifeye imam denilmesi ise bundan farklıdır. Orada halife kendisine uyulması bakımından namaz kıldıran imama benzetilmiştir. Ümmetin ona tabi olması bakımından bu benzetme doğrudur.

İbn Haldun’a göre halifenin, ‘Allah’ın halifesi’ (Halifetullah) diye çağrılmasının uygun olup olmadığı tartışmalı bir husustur. Bu çağrının uygun olacağını düşünenler, “Ben arzda bir halife yaratacağım.” (Kur’ân, 2/30) ve “Biz sizi arzda halifeler kıldık.” (Kur’ân, 6/165) ayetlerini delil getirmişlerdir. İbn Haldun, net olarak taraf bildirmese de, “Cumhur (âlimlerin çoğunluğu), ayetin manasının buna uymadığını söylüyor” diyerek karşı görüşte olduğunu hissettirmiştir. Hatta Hz. Ebubekir’in kendisini bu şekilde çağıranlara izin vermediğini ve “Ben Allah’ın halifesi değilim; ama resulullahın halifesiyim.” dediğini belirtmiştir. O Hz. Ebubekir’in tavrını şöyle açıklamıştır (İbn Haldun, 2009/I: 3-XXVI/423–424): Halifelik, bir şeyin sonrasına ilişkin bilinmezlik durumunda gereklidir. Oysa bu, Allah için geçerli değildir.

İbn Haldun’a göre, bir topluluğun kendisine halife/imam tayin etmesi zorunludur. Bu, akıl yoluyla da anlaşılabilecek bir durumdur. Çünkü insanlar tek başlarına varlıklarını sürdüremezler. Varlıklarını sürdürebilmek için toplu halde yaşamak durumundadırlar. Toplu halde yaşayan insanların arasında ise çekişme ve çatışmanın olması kaçınılmazdır. İşte bunu engelleyecek bir imam ya da halife bulunmazsa, bu durum insanlığın mahvolmasına, hatta neslin yok olmasına sebebiyet verebilir. Buna izin verilemez. İnsan neslinin devam etmesi dinin de zaruri kıldığı bir husustur (İbn Haldun, 2009/I: 3-XXVI/424). Bu durumda halife, insanlığın devam etmesinin de sorumluluğunu yüklenmiş olmaktadır.

Halifenin zorunluluğunu bu şekilde anlatan İbn Haldun daha sonra halifelikle ilgili bazı dini hükümler (fetva) de vermiştir (İbn Haldun, 2009/I: 3-XXVI/426–427). Bunlardan birine göre, imam/halife seçmek, halk için farz-ı kifaye, ileri gelen zevat için ise farz-ı ayn’dır. İkinci fetva ise, aynı anda iki kişiye birden ‘halife’ unvanının verilip verilemeyeceği ile ilgilidir. Mevzuyu fıkıhi açıdan uzun uzadıya tartışan İbn Haldun, ‘aynı anda iki şahsa biati gerektireceği’ için bunun caiz olmadığı hükmüne varmıştır.

İbn Haldun, halife olabilmenin ön şartlarını şöyle saymıştır (İbn Haldun, 2009/I: 3-XXVI/428–432):

İlim: Halife Allah’ın koyduğu düzeni ancak biliyorsa uygulayabilir. Bu nedenle halifenin dini ilimleri iyi düzeyde bilmesi gerekmektedir.

Adalet: (Dürüstlük) Halife adaleti ifa edecek makamları (devlet) yönetecektir. Dolayısıyla başkalarına adalet dağıtacak olan kişi, önce kendisi dürüst ve adil olmalıdır.

Kifayet: (Yeterlilik) Halife kanunları ve cezaları uygulamada dirayetli olmalı, savaşla ilgili zorlukları göğüsleyebilmeli ve zeki olmalıdır.

Duyuların ve Organların Sağlıklı Olması: İşleri aksatacağı için halifede delilik, körlük, sağırlık ve dilsizlik gibi birtakım hastalık halleri bulunmamalıdır.

Tasarruftan Men Olunmama: Halife hür olmalı, vesayet veya kısıtlı olmamalıdır.

Kureyş’ten Olma: İbn Haldun’a göre bu tartışmalı bir şarttır. İlk dönem Kureyş güçlü olduğu için hilafet onlara verilmiştir. Güç dengeleri değiştiği için daha sonraları bu şartın bir hükmü kalmamıştır.

İbn Haldun, halifenin vazifelerini ise şöyle sıralamıştır (İbn Haldun, 2009/I: 3- XXI/460–471):

 Namaz kıldırmak ve namazda imam olmak

 Fetva: Fetva verebilecek ehil kişileri bu konuda görevlendirmek  Kaza: Halk arasındaki davaların karara bağlanması

 Güvenlik Gücü: Halkın güvenliğini sağlayacak bir güç oluşturmak  Adalet: Adaletin tesisini sağlamak

 Hisbe ve sikke: Zabıta tayin etmek ve tedavüldeki parayı kontrol etmek

İbn Haldun, sürekli bir biçimde halifelik makamının zorluklarına ve ona talip olan kişinin dikkat etmesi gereken kuralların çokluğuna dikkat çekmiştir. Halife sonuçta bir insandır; peygamber değildir. Dolayısıyla insani zaaflarının ve hatalarının olması muhtemeldir. Bu nedenle hilafet makamı da hatadan arınmış bir makam değildir. Ancak İbn Haldun’un satır aralarında bizlere hissettirdiği, hilafet makamına ilişkin ölçütler ve standartlar ne kadar işlevsel olursa ve bu makama talip olan insanlar ne kadar liyakatli olurlarsa, hilafet kurumunun o oranda sağlıklı işleyeceğidir.