• Sonuç bulunamadı

İslam Düşüncesinde İnsan Anlayışı

ANA BÖLÜM

1. İNSAN DÜŞÜNCESİNE GENEL BAKIŞ

1.2. DİNLER AÇISINDAN İNSAN

1.2.2. İslam Düşüncesinde İnsan Anlayışı

İslam düşüncesinin, felsefesinin beslendiği kaynaklar, yerli ve yabancı kaynaklar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Yerli kaynaklar Kur’ân ve hadisler, yabancı kaynaklar ise Yunan ve Helenistik felsefedir (Bayrakdar, 2005: 106). İslam dünyasında bu kaynaklardan beslendiklerini iddia eden beş sınıf vardır. Bunlar: selefiler, kelamcılar, filozoflar, mutasavvıflar ve talimiler(batıniler)dir. Bunlardan ilk dört grup genelde muteber kabul edilmekle birlikte sonuncusu pek itibar görmemiştir (İzmirli, 1995: 22).

Bu bölümdeki ana hedefimiz İslâm düşüncesindeki ‘insan’ anlayışını tanıtmak olduğundan yukarıda bahsi geçen akımlara değinilmeyecektir. Bunun yerine İslâm’ın iki temel kaynağı olan Kur’ân ve hadislerden yola çıkarak insan düşüncesi işlenilmeye çalışılacaktır.

Allah, insanı yaratmadan önce bu durumu sadık kulları olan meleklerle istişare etmiş1 ve insanı yaratmayı irade buyurmuştur. Hadislerde Allah’ın insanı ve kâinatı yaratmadaki amacının kendisini bildirme isteği olduğu anlatılmaktadır: “Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim.” (Keşfu’l-Hafa, II, 132. Hadis:2016). Allah, ilk insan olan Hz. Âdem’i topraktan yaratmıştır. “Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.” (Kur’ân, 15/26). İnsanın mayasında bulunan ve ondaki potansiyele, verimliliğe işaret eden toprak, çamur vurgusu birçok ayette geçmektedir (Ayrıca Bkn. Kur’ân: 23/12, 55/14, 37/11, 32/7, 18/37 vd.). İlk insanın topraktan yaratılmasından sonra, ikinci insan olan Hz. Havva’nın, Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığına dair rivayetler vardır. Sıhhati tartışmalı olan bir hadise göre, “Kadınlara karşı görevinizi yerine getirin (hayrı tavsiye edin); çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı en üst tarafıdır. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın. Kendi halinde bırakırsan da eğri kalır. Kadınlar hakkında hayır tavsiye ediniz.” buyurmuştur (Müslim, Rada’ 60 – 1468). Bunun peygamberimize ait bir hadis olamayacağını ve Yahudi kaynaklarından İslam dünyasına geçtiğine dair bir görüş de vardır. Tevrat’a bakıldığında, bu görüşü doğrulayan şöyle bir bilgiyle karşılaşılmaktadır: “RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB

Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, «İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir» dedi, «Ona Kadın denilecek, Çünkü o Adem’den

1

alındı.»(Yaratılış 1/21-23)”. Bu görüşün temelinde, kadın ile erkeğin aynı özden yaratıldığı düşüncesi vardır ve delil olarak da Kur’ân’dan şu ayet gösterilmektedir: “Ey İnsanlar! Rabbinizden çekinin; o sizi (Babanız Âdem’i) bir tek nefisten yarattı. Eşini de o nefisten yarattı ve o iki kişiden pek çok erkek ve kadını yeryüzüne yaydı…” (Kur’ân, 4/1). Kur’ân’a göre bundan sonraki yaratmalar bugünkü manada çiftleşme ve döllenme yoluyla çoğalma suretiyle gerçekleşmiştir. “Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık.” (Kur’ân, 76/2). “Kendisi akıtılan meniden bir damla su değil miydi?” (Kur’ân, 75/37).

Yine Allah (cc), insanı yaratmadan önce, iyi bir kul olacağına, kendisine şirk koşmayacağına dair ondan söz almış ve ardından kendine kul olması için onu yaratmıştır. “Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' (demişti de) onlar: 'Evet (Rabbimizsin), şahit olduk' demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: 'Biz bundan habersizdik' dememeniz içindir.” (Kur’ân, 7/172). “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım.” (Kur’ân, 51/56).

İnsanı, kendisinin yeryüzündeki temsilcisi olarak yaratan yüce Allah, kendi ruhundan üflemek suretiyle onu yüceltmiş ve insana ilahi bir veçhe kazandırmıştır. “Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim.’ demişti.” (Kur’ân, 2/30). “Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek yere kapanın.” (Kur’ân, 15/29). Böylece Allah, insanı halife ve temsilci olarak seçmiş, onu diğer kullarına üstün kılmak için kendi ruhundan üflemiştir. Bu da insanı yaratılmış varlıkların en üstünü yapmıştır.

Allah diğer kullarından (cinler ve melekler), kendine halife olarak yarattığı ve üstün kıldığı insanın önünde, onun bu üstünlüğünü kabul ederek eğilmelerini istemiştir. Bu durumu Allah’ın diğer kullarından bazıları kabul ederken bazıları kabul etmemiş ve insana düşman olmuştur. “Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Kur’ân, 2/34). Şeytan, bu isyanın hemen ardından Allah’tan müsaade istemiş ve Allah’ın çok severek ve kendilerine üstün kılarak yarattığı insanı kandırabileceğini ve onu da Allah’a isyankâr hale getirebileceğini iddia etmiştir. Allah da, insan kullarından ona uyanları, onunla birlikte cezalandıracağı uyarısında bulunarak şeytana istediği izni vermiştir. “Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara

düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.' Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.” (Kur’ân, 4/119). Şeytanın bu isyanının onun kibrinden kaynaklandığını belirten Kur’ân’ı Kerim (2/34), başka ayetlerde bu kibrin sebebini açıklamaktadır. “Dedi ki: ‘Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?’ Dedi ki: ‘Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.’ ” (Kur’ân, 15/32–33). “(Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğim halde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ ” (Kur’ân, 7/12). Ayetlerden anlaşıldığı üzere İblis, ateşten yaratıldığı için, kendisini topraktan yaratılan insandan daha üstün görmektedir.

Bu seremoniden sonra yüce Allah, Hz. Âdem ile Havva’yı belli kurallara uymalarını tembihleyerek cennete yerleştirmiştir. Ancak şeytan, insana karşı ilk galibiyetini burada kazanmış ve onları kandırarak Allah’a isyan etmelerini sağlamıştır. “Ve dedik ki: 'Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’” (Kur’ân, 2/35).

Bu davranışlarının ardından cennet ehli olan ilk insanlar buradan kovulmuşlar ve dünyaya gönderilmişlerdir. “Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.” (Kur’ân, 2/36). Dünyaya gönderilmelerin hemen ardından Hz. Âdem yaptığı hatayı fark ederek Allah’tan af dilemiş, Allah da onu affetmiştir. “Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.” (Kur’ân, 2/37).

İslam anlayışına göre insanın yaratılış hikâyesi ile Hıristiyanlıktaki anlayış karşılaştırıldığında birtakım farklar göze çarpmaktadır.

Birincisi, insan ve tanrı arasındaki ilişkiye dair yaklaşımları farklıdır. Hıristiyanlıkta tanrı babadır. Hz. İsa da onun oğludur. İslam, bu öğretiye tamamen karşıdır. " ‘Rahman (olan Allah) çocuk edindi’ dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.” (Kur’ân, 21/26). İslam’a göre doğmamış ve doğurmamış olan Allah, bu tür sıfatlardan münezzehtir. Peygamber ise

Kur’ânda pek çok yerde geçtiği şekliyle Allah’ın kulu ve elçisidir. “ 'Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.' De ki: 'Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım? 'Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: 'Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?' demelerinden başkası değildir.” (Kur’ân, 17/93–94).

İkincisi, Hıristiyanlıkta her insan, ilk insan olan Hz. Âdem’in işlediği günahtan ötürü, günahkâr olarak doğar. Bu günahtan arındırılmak için de vaftiz edilir. Oysa İslam, soyaçekim yoluyla geçen bir günahı kabul etmemektedir. Bir hadiste “Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Sonra annesi babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhari, cenâiz, 92) denilmektedir.

Üçüncüsü, Hıristiyanlık tüm insanlara kurtuluş vaat etmektedir. İnsanlar bu dünyada işledikleri amellere göre cennette farklı katmanlarda yaşayacaklardır. Ama öyle ya da böyle herkes cennete girecektir. İslam ise tüm insanlara böyle bir vaat vermemektedir. Cennete gitmeyi belli koşullara bağlamıştır. Dahası cennete hiçbir zaman gidemeyecek, sürekli olarak cehennemde kalacak insanlardan söz etmektedir: “Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehenneme girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür.” (Kur’ân, 16/29).

Özetle İslam’ın insan anlayışına göre insan, Allah’ın kendisini bildirmek üzere yarattığı, kendisini temsil etmek üzere halife olarak seçtiği ve kendisine kulluk etmekle görevlendirdiği, ontolojik olarak yaratılmışların en değerlisi (eşref-i mahlûkat) ve potansiyel olarak iyi ile kötü arasında gidip gelen bir varlıktır. Allah insana kulluk vazifesini yerine getirip getirmeyeceğini test etmek için özgür bir irade vermiştir. Dolayısıyla insan tüm yapıp etmelerinden sorumlu bir varlıktır. Allah (cc), aslında dünyadaki kulluk görevinin (emanet) çok kolay olmadığını; ancak insanın biraz cesareti, biraz da cahilliği nedeniyle bu görevi kabul ettiğini belirtmektedir: “Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Kuran, 33/72). Esasen, paradoksal bir biçimde insanı değerli kılan, bu cehaletten kaynaklanan cesaret durumudur. Çünkü Allah, insanların özgür bir tercih sonucunda kendisine kulluk etmelerini beklemektedir. Bu şekilde, iradi olarak yapılan kulluk Allah katında değerlidir. Bunu yapabilecek tek varlık da insandır.

1.3. İBN HALDUN’UN İNSAN ANLAYIŞI