• Sonuç bulunamadı

ANA BÖLÜM

2. İBN HALDUN’UN MEDENİYET ALGIS

2.2. MEDENİYET ALGISININ TEMEL UNSURLARI 1 İnsan ve Toplum

2.2.2. İklim Bölgeler

İbn Haldun, yeryüzünden bağımsız, ondan ayrı bir insan veya medeniyet düşüncesine sahip değildir. Dolayısıyla onun düşüncesinde, yeryüzüne ilişkin tüm özellikler insanın kişiliğine, dünya üzerinde oluşan toplumların yapısına ve insanoğlu tarafından kurulan medeniyetlerin temel niteliklerine doğrudan etki eder. İbn Haldun bir coğrafyacı değildir. Coğrafya ilmiyle alakası, yeryüzü şekillerinin ve yaşanılan bölgenin iklimsel özelliklerinin insan yaşantısına ve umran üzerine etkileri olduğunu düşünmesinden gelmektedir.

Bu nedenle coğrafi konulardaki düşüncelerini, salt kendi düşüncesiymiş gibi değil de, âlimlerden ve filozoflardan edinilmiş düşünceler olarak aktarmayı tercih etmiştir: “Bil ki, âlemin ahvalini inceleyen hükemanın kitaplarından açıkça anlaşılmaktadır ki, arz küre şeklindedir. Her tarafı su unsuru ile kuşatılmıştır. Su üzerinde yüzen bir üzüm tanesi gibidir.” (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/217). Parçadan anlaşılacağı üzere o dönemde, İbn Haldun’un da parçası olduğu İslam bilim dünyası, Batıdaki muadilinden çok daha ileriydi. Zira o dönem Batı dünyası, yeryüzünün bir öküzün boynuzları arasındaki düz bir tepsi üzerinde durduğuna inanmaktaydı.

İbn Haldun’a göre, başlangıcında su ile kaplı olan yerkürenin bazı yerlerinden sular çekilmiştir. Çünkü Allah (cc) burada hayvanlar, canlılar ve kendisine halife olarak seçtiği insanı yaratmak suretiyle bir umran kurulmasını irade buyurmuştur (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/218). Aslında suların çekilmesinden sonra oluşan karaların büyük çoğunluğu çöl ve kurak olduğu için umran kurulmasına pek de uygun değildir. Arzın mamur olan (insan yaşamına uygun) kısmı, küre biçimindeki bir düzlem halinde güneyden kuzey tarafa doğru fazlaca sarkmış vaziyettedir.

Hükema, yeryüzünün bu mamur olan kısmını hayali sınırlarla yedi bölgeye ayırmışlar ve bunlara yedi iklim adını vermişlerdir (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/219). Bu iklim bölgeleri kendi içlerinde uzundan kısaya olacak şekilde, birinci iklim bölgesinden yedinci iklim bölgesine doğru bir düzen izlemektedir. İklim bölgeleri arasındaki bu kısalık ve uzunluk farkı dünyanın şeklinden kaynaklanmaktadır. Ekvatora yakın iklim bölgeleri daha uzun olup, kutuplara doğru gidildikçe bu iklim bölgeleri kısalmaktadır. İbn Haldun bu görüşlerini oluştururken Batlamyus’un ve Şerif İdrisi’nin eserlerinden yararlandığını belirtmiştir (2009/I: 1-II/222).

İbn Haldun’a göre, yeryüzünün yarısının sularla kaplı olduğu düşünülürse geri kalan yarısı topraktır. Kara parçalarının yarısı kuzeyde yarısı güneydedir. Umranın bir kısmı, arzın dörtte birini oluşturan kuzey çeyreğinde, başka bir kısmı da arzın diğer dörtte birini oluşturan güney yarım küredeki çeyrekte meydana gelmiştir. Ancak İbn Haldun’a göre, kuzeydeki çeyrekte yer alan umran, güneydeki umrana oranla insan sayısı bakımında daha kalabalıktır. Şehirlerin ve kasabaların durumu da aynıdır. Kuzey tarafında daha çok şehir ve kasaba vardır. İbn Haldun bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Biz müşahede ve mütevatir haberlerle biliyoruz ki, mamur ve abad olan birinci ve ikinci iklimdeki umran, bu ikisini takip eden iklimlere nispetle daha azdır. Bahis konusu iki iklimde mevcut olan umranın arasında yer yer boş sahalar, kumluklar, çöl ve çorak sahalar girer. Doğudaki Hint Denizi de bu iki iklime dâhildir.” (İbn Haldun, 2009/I: 1- II/222 – 225).

Birinci ve ikinci iklimlerin umran açısından uygunsuz oluşuna karşılık, üçüncü ve dördüncü iklim bölgelerinde iklim özellikleri ve yeryüzü koşulları böyle değildir. Bu bölgelerde çöl ve çorak saha daha azdır veya hiç yoktur. Yaşamaya elverişsiz kumluk alanlar için de aynı şey geçerlidir. Buralarda milletler ve insanlar haddinden çoktur. Şehir ve kasabalar da sayısızdır. Buralardaki umran (medeniyet) üçüncü ve altıncı iklim sahası içinde toplanmıştır. Güney kısımlar ise boştur. İbn Haldun, hükemaya dayanarak, güney kısımların boş olmasını, aşırı sıcaklarla açıklamıştır. Bu bölgelerdeki aşırı sıcaklığın nedeni ise, bu bölgelerdeki güneş ışınlarının geliş açısının küçük olmasıdır (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/222).

Bu genel anlatımlardan sonra İbn Haldun, yediye ayırdığı iklim bölgeleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler aktarmıştır.

Birinci iklim bölgesi(İbn Haldun, 2009/I: 1-II/230–234), batıda Kanarya takımadalarından başlar. Burası iklimin kara parçasına dâhil değildir. Çünkü okyanustaki çok sayıda adadan ibaret olup daha ziyade bunlardan üç tanesi bilinmektedir. Bu adaların mamur oldukları söylenmektedir. Nil nehri de bu iklim bölgesi içerisinde yer almaktadır. Nil’in güneyinde Lemlem denilen Sudan’lı ilkel bir kavim vardır. Bunların daha güneyinde kayda değer bir umran yoktur. Bu kısımlarda yaşayan insanlar, insandan çok yabani hayvanlara yakındırlar. İbn Haldun’a göre bu iklim kendi içerisinde altı kısma ayrılmaktadır. Bu iklimin üçüncü ve dördüncü kısımları, doğu tarafında bulunur. Nil nehri Akdeniz’e buradan dökülür. İklimin

ortasında beşinci kısım yer alır. Beşinci kısımda ekvatordan gelen ve Nevbe arazisine doğru uzanan bir vadide Habeşistan bulunur. Bu iklimin altıncı kısmı, Hint Okyanusundan kuzey istikametine sarkan iki deniz (Kızıl Deniz ve İran Denizi) arasında Arap yarımadası vardır.

İkinci iklim bölgesi(İbn Haldun, 2009/I: 1-II/234–236), güney tarafından birinci iklim bölgesinin kuzey sınırı ile birleşir. Bu iklimin batı tarafında Kanarya takımadalarından iki ada bulunur. Bu iklim bölgesi kendi içinde on kısma ayrılmıştır. Birinci ve ikinci kısımların yukarı sahasında Konuriyre arazisi vardır. Bunların doğusunda yer alan üçüncü kısmın içerisinde Sudan ahalisinden Kavar ve Tacuvin kabilesinin toprakları yer almaktadır. Dördüncü kısım, Mısır diyarının yukarı topraklarını kapsar. Kızıl deniz ve Süveyş denizinin bulunduğu kısımlar beşinci sıradadır. Altıncı kısım bu iklimin batı tarafında yer almaktadır ve burada Necd diyarı bulunmaktadır. Bu iklimin yedinci kısmı batı cihetinden, üst kesimde İran denizinden bir parçayı kapsamaktadır. Hindistan topraklarından sayılan Belhara’nın bir bölümü sekizinci kısımda yer almaktadır. İklimin dokuzuncu kısmında ve batı taraflarında uzak Hindistan ülkeleri vardır. Son olarak, Çin illerinin tümü birleşerek onuncu kısmı oluşturmuştur.

Üçüncü iklim bölgesi (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/236–242), kendi içinde on kısımdan oluşmaktadır. Bu iklim kuşağı, ikinci iklim kuşağının kuzeyine bitişiktir. Bu iklimin birinci kısmında Deren (Atlas) dağı vardır ve bu dağ içinde bulunduğu iklimin üçte biri kadar yer kaplamaktadır. Bu dağlar ikinci kısmı da ikiye böler. İkinci kısmın kuzeyi Akdeniz sularını kapsar, güneyi ise ağırlıklı olarak çöldür. Deren dağı üçüncü kısmın kuzeyinden Akdeniz’e doğru kıvrılır. İklimin dördüncü kısmında ve batısında, üst bölümde Berkik sahrası mevcuttur. Bu iklimin beşinci kısmında Şam (Suriye) diyarı bulunmaktadır. Altıncı kısmın yukarı taraflarında Urc ve Samman dağları arasında bedevi Arapların dolaştıkları alanlar vardır. İklimin yedinci kısmında, batı yönünden Kafs dağının bazı bölümleri vardır. İklimin sekizinci kısmında Türk kavimlerinden Celc’in (Karluklar) dolaştığı ve yaşadığı alanlar yer almaktadır. İklimin dokuzuncu kısmı Tibet topraklarına denk gelmektedir. İklimin onuncu kısmında aşağı Çin toprakları bulunmaktadır.

Dördüncü iklim bölgesi (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/242–248), üçüncü iklimin kuzey sınırıyla birleşen bu iklim bölgesi dokuz kısma ayrılmaktadır. İklimin batı

yönüne düşen birinci kısmı dikdörtgen şeklinde okyanustan bir parçadır. İklimin ikinci kısmı da (kuzey batısındaki bir parça müstesna) tamamen sularla kaplanmıştır. Üçüncü ve dördüncü kısımlar da aynı şekilde sular altındadır. İklimin beşinci kısmı ise güneyle batı yönü arasında kalan büyük bir üçgen biçiminde olup burası da sularla kaplıdır. İklimin altıncı kısmında batı yönünden Mezopotamya diyarı vardır. Bu iklimin güney yönünden Fırat ve Dicle nehirleri çıkmaktadır. Yedinci kısım iklimin güney batısında yer almaktadır ve çoğunu Behlus beldesi kaplamaktadır. Bu iklimin sekizinci kısmının batı yönünde, güneyden kuzeye akan Ceyhun ırmağı bulunmaktadır. Bu iklimin dokuzuncu bölgesinde Fergane ve Şaş toprakları yer almaktadır.

Beşinci iklim bölgesi (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/248–253), de dokuz kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısmında az bir yer hariç çoğunluk sularla kaplıdır. Çünkü bu iklim batıda Atlas Okyanusu ile bitişiktir. İkinci kısmın batısında Gaskuniye arazisi vardır. Üçüncü kısım, Venedik Körfezi ile Akdeniz arasında kalmaktadır. İklimin dördüncü kısmında Akdeniz’den bir parça vardır. Bu iklimin beşinci kısmının güney batısında Batus (Anadolu) toprakları vardır. Altıncı kısmın güney batısında Ermeniye beldesi vardır. İklimin yedinci kısmının batısı Taberistan denizi ile kaplıdır. Sekizinci kısım tümüyle Türk kavimlerinden Ğuzz’un (Oğuzlar) dolaşma sahasıdır. Bu iklimin dokuzuncu kısmında yine Türk kavimlerinden Erkese (Türkeş) bulunur.

Altıncı iklim bölgesi (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/253–256), kendi içinde dokuz kısımdan müteşekkildir. Bu iklimin birinci kısmının yarısından çoğunu okyanus kaplamıştır. İkinci kısım da batı ve kuzey yönünde okyanusa girmiştir. Üçüncü kısım, bu iklimin batı tarafında yer almaktadır ve Muratiye topraklarını kapsamaktadır. Dördüncü kısmın güney bölgesinde Cesuliye toprakları ve onun aşağısında Rus illeri vardır. Beşinci kısım denizlerle kaplıdır. Altıncı kısmın batısında Karadeniz’den geriye kalan sular tarafından kaplanmıştır. Yedinci kısmın güneyinde Karadağ bölgesi yer almaktadır. Sekizinci kısmın güney bölgesinde Türk kavimlerinden Cevlahların (Kalaç) toprakları vardır. Dokuzuncu kısmın batısında Türklerden Hafşah illeri bulunmaktadır.

Yedinci iklim bölgesi (İbn Haldun, 2009/I: 1-II/256–258), kendi içinde on kısma ayrılmıştır. Bu iklim bölgesinin birinci ve ikinci kısımları sular altında kalmıştır. Yalnızca İngiltere’nin olduğu bölgeden sular çekilmiştir. Üçüncü kısım, Norveç ve Polonya’nın kuzeyidir. Az bir kısmı hariç bu bölge de sular altında kalmıştır. Dördüncü kısmın kuzeyi, doğu – batı yönünde sular altında kalmıştır, ancak güneyi sularla kaplı

değildir. Bu iklimin beşinci kısmının batısında Rus illeri vardır. Altıncı kısım, güney batı yönünden Kumanlar’ın ülkesine bitişiktir. Bu iklimin yedinci kısmının batısında Türk kavimlerinden Yehnaklar’ın (Peçenekler) toprakları vardır. Bu iklimin sekizinci kısmının kuzey batısında kokmuş topraklar (arz-ı müntine) ve doğusunda ise kazılmış, çukur topraklar (arz-ı mahfure) bulunuyor olup, burası garip bir yerdir. Bu iklimin dokuzuncu kısmında yine Türk kavimlerinden Hıfşah (Kıpçak) illeri vardır. Bu iklimin son parçası olan onuncu kısım tamamıyla sular altındadır.

İbn Haldun’un yeryüzünün coğrafi özellikleri ve iklim şartlarıyla ilgili bu denli bilgi vermeye çalışması, onun bu şartların insan davranışları ve toplum üzerinde etkili olduğunu düşünmesindendir. Onun temel düşüncesi şudur: “Mutedil olan ve olmayan iklimler ile hava, insanların renklerine ve daha birçok hallerine tesir etmektedir.” (İbn Haldun, 2009/I:1-III/259). Bu bahiste İbn Haldun’un ‘iklim’ ile kastettiği coğrafi bölge, ‘hava ile kastettiği’ ise iklim şartlarıdır (Uludağ, 2009: 258, 6. Dipnot).

İbn Haldun’a göre, güneyde ekvatordan başlayarak kuzeye doğru sıralanmış olan bu yedi iklim bölgesinin umran bakımından en mutedili, dördüncü iklim bölgesidir. Bu bölgeye kuzeyden ve güneyden bitişik olan beşinci ve üçüncü bölgeler de mutedildir. Aynı şekilde bunlara komşu olmaları hasebiyle ikinci ve altıncı iklim bölgelerinde de umran izleri vardır ancak buralar pek mutedil değildir. Sıralamanın en kuzeyinde yer alan yedinci iklim bölgesiyle, en güneyindeki birinci iklim bölgesi ise mutedil olmaktan çok uzaktırlar (İbn Haldun, 2009/I: 1-III/259).

Ona göre ilimler, sanatlar, binalar giyecekler, yiyecekler, hatta hayvanlar ve diğer canlılar ortadaki bu üç iklim bölgesinde (üç-dört-beş) mutedil haldedir. İlaveten beden, renk, ahlak ve din bakımından mutedil insanlar da bu bölgelerde yaşarlar. Hatta peygamberler de genellikle bu bölgelerden çıkmıştır (İbn Haldun, 2009/I: 1-III/259). İbn Haldun, beden ve ruh (suret ve sîret) bakımından insanların en mükemmeli olan peygamberlerin bu bölgelerden çıkmış olmasının teorisini desteklediği kanaatindedir. Ona göre sıcak bölgede yaşayan Sudanlıların hafifmeşrep ve zevke düşkün olmaları ile kısmen soğuk bir yerde yaşayan Faslıların kaygılı olmaları havanın onlar üzerinde yaptığı tesirle açıklanabilir (2009/I: 1-IV/266–267). Coğrafi şartlar ile insan davranışları arasında bir ilgi olduğu başka araştırmalarda da dile getirilmiştir. Çalışmamız açısından İbn Haldun’un bu konudaki görüşlerini önemli kılan şey, onun medeniyet tarihini anlatmaya çalışırken bu ilginin farkında olmasıdır.

İbn Haldun’un iklimin insan davranışları üzerindeki etkisine benzer açıklamalar başka düşünürlerde de vardır. Örneğin Montesquieu’ya göre soğuk iklimlerde yaşayanlar canlı, hareketli, soğukkanlı, mağrur ve intikam duygusundan uzaktırlar; güvenlik ve hürriyetlerine düşkündürler, cinsel yaşamlarında ise ılımlı ve dengelidirler. Kuzey'e doğru çıkıldıkça avlanmağa seyahate, savaşa ve şaraba düşkün, fakat dürüst, samimî ve erdemli toplumlarla karşılaşılır. Sıcak iklim kuşağında yaşayanlar ise bunun tam aksine hareketsiz, tembel, teşebbüs yeteneğinden yoksun, zevk ve şehvete son derece düşkün insanlardır. Bunlar korkak, fakat son derece kurnazdırlar; sonsuz bir hayal gücüne sahiptirler, bu yüzden de suça son derece eğilimlidirler. Sıcak Güney'e inildikçe ahlâktan uzaklaşılır. Ilıman iklimlerde yaşayan insanlar üzerinde iklimin belirleyici etkisi zayıflar; buralarda diğer toplumsal etkenler belirleyici rol oynamağa başlarlar (Gürkan, 1988: 16–17).

Rousseau da benzer şekilde insanların yaşadığı doğal koşulların onların yapıp etmeleri üzerinde etkili olduğu üzerinde durmuştur. O, doğanın insan yaşamındaki etkisini göstermek için çağının insanı ile doğa durumundaki insanı karşılaştırmıştır. Rousseau sefaletin ve üzüntülerin çağının insanına ait olduğunu ve doğa durumundaki insan için geçerli olmadığını söyler. Rousseau buradan hareketle sorunsuz bir toplum ve bir nevi cennet kurgular. Bu kurguya göre (Koç, 2010: 12) cennet, tek tek bireylerden oluşmaktadır. Sosyalliğin olmadığı bu toplumsal yapıda bireyler yalnız ama mutludur. Bu yönüyle yalnızlık kötü bir şey olmayıp tam tersine sorunsuzluğun anahtarıdır. İnsanın yalnız ve mutlu olması doğa tarafından oluşturulmuş koşullar gereğidir. Tarih dışı bu doğa durumunda Rousseau’ya göre sürekli bir ilkbahar yaşanmaktadır. Burada kıtlık gibi sorunlar yoktur. İnsanlar birbirlerine ihtiyaç duymadan mutlu halde yaşamaktadırlar. Bu doğa insanının iki güçlü duygulanımı vardır. Bunlardan birincisi, insanın kendisine karşı duyduğu sevgi hissidir ki, insan varlığını bu his sayesinde sürdürebilir. İkincisi insanın başka insanların acı duymasından rahatsız olmasına yol açan acıma hissidir.

Benzer düşüncelerle farklı düşünürlerde de karşılaşmak mümkündür. Ancak burada asıl önemli olan İbn Haldun’un iklim, coğrafya ve doğal koşullar ile insan davranışları arasında kurduğu ilginin önemli bir tespit olduğudur. Diğer bazı düşünürlerin de bu yönde tespitlerde bulunmaları İbn Haldun’un düşüncelerinin önemini teyit etmesi açısından önemlidir.