• Sonuç bulunamadı

4. Bulgaristan Türklerinin Partileşme Çalışmaları, HÖH ve Türk-Bulgar İlişkileri

4.4. HÖH ve Türk-Bulgar İlişkileri

1984-1989 yılları arasında Türk-Bulgar ilişkilerinde Türk azınlık nedeniyle meydana gelen kötüleşme, yeni döneme geçilmesiyle Türk azınlığın durumuna paralel olarak değişmişti. Diğer bir deyişle, gerek Jivkov Rejiminde, gerekse yeni dönemde Ankara-Sofya

ilişkilerinin mihenk taşını Bulgaristan Türkleri oluşturmuştur. Dolayısıyla Türk azınlık, ilişkileri değiştirebilme özelliğine sahiptir.

Jivkov sonrası dönemde Sofya yönetiminin Türk azınlığa yönelik olumlu tutumu ikili ilişkilere de pozitif yönde yansımıştır. Bulgaristan etnik modelinin başarısı iki ülke arasında daha sonra savunma, ticaret, turizm ve bölgesel işbirliği gibi konularda ilişkileri daha da geliştiren bir ivme yaratmıştır. Diğer bir deyişle, Bulgaristan’daki Türklerin durumunda meydana gelen düzelme, Ankara’nın Sofya’yı ödüllendirmesine neden olmuştur. Aslında Bulgaristan için ikili ilişkiler çok farklı açılardan geliştirilmesi elzem olan bir husus olurken;

Türkiye açısından ise, sorunlu Balkanlar bölgesinde Bulgaristan’la ilişkiler, Türk azınlığın da durumu iyileştikten sonra geliştirilmeye değer bir komşuluk durumunu ifade etmiştir.

Bulgaristan Türk azınlıkla sorununu çözdükten sonra asıl kazanan taraf olmuştur. Zira hem Türkiye’yle ilişkilerini düzeltme imkânına kavuşmuş, hem de Türkiye’yi Batı’ya yönelen yeni dış politikasında köprü olarak kullanmıştır. Bulgaristan etnik modelinin zamanla başarıya ulaşması ise, ülkenin uluslararası alandaki prestijini yeniden kazanmasını beraberinde getirmiştir. Öte yandan, ülkedeki azınlıkla ilgili olumlu gelişmeler NATO ve AB üyelik süreçlerini hızlandıran bir faktör olmuştur. Ayrıca, etnik sorunların çatışma noktasına varmadan çözülmesi sonucu, Bulgaristan’da siyasî, ekonomik ve sosyal durumda da iyileşme ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, Bulgaristan Türkleri Sofya yönetimi için yeni dönemin en önemli katalizörü olmuştur.

Türkiye azınlık konusunu bahane ederek Bulgaristan’ın içişlerine karışmama konusunda her zaman hassas olagelmiştir. Ankara Yönetimi, olağan zamanlarda ve azınlıkla ilgili yapılan işlemlerde Bulgaristan Türklerini, Bulgaristan’ın bir iç sorunu olarak görürken;

makro ölçekli kriz zamanlarında fiili olarak sorumluluk üstlenmiş ve tepkisini ortaya koymuştur. Azınlığın durumunda bir takım olumsuzluklara yol açabilecek olan gelişme veya olasılıklar karşısında da Ankara Yönetimi, kaygılarını dile getirmiştir. Ancak, yeni dönemde, olumsuzluklar pek gündeme gelmemiş; dolayısıyla Türkiye, Türk azınlık konusunda Bulgaristan’a çok fazla baskıda bulunmamıştır. Farklı bir ifadeyle, Jivkov sonrası dönemde azınlık konusunda yaşanan iyileşmeler Bulgaristan’ın demokratikleşme sürecine bağlanmış ve Ankara pek fazla müdahil olmak istememiştir. Hatta bu dönemde Ankara Yönetimi, Sofya ile Türk azınlığın statüsünü ve haklarını yeniden düzenleyen ikili bir antlaşmanın imzalanmasını gündeme getirse de; bunda pek fazla ısrarcı olmamıştır. Örneğin, Türkiye, 1925 Ankara Antlaşması’na istinaden Neuilly Antlaşması ile belirtilen ve daha sonra Neuilly’nin ortadan kalkmasına karşın Lozan Antlaşması’nın garantörlüğünde bulunan Bulgaristan Türklerinin

azınlık hakları410 konusunda radikal iyileştirmeler yapılması talebinde de bulunmamış ve Bulgaristan’a bu konuda herhangi bir baskı yapmamıştır. Dolayısıyla Türkiye, Türk azınlıkla ilgili konularda yeni dönemde Sofya ile işbirliği yapmıştır.

HÖH’ün de Türk-Bulgar ilişkilerinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Türkiye, 1990’lı yılların hemen başında HÖH’ün seçimlere girmesinin engellenmek istenmesine karşın tepkisini ortaya koymuş ve yaşanan gelişmeler karşısında negatif tavır takınmıştır. Sofya Yönetiminin, HÖH’ü tescil etmesinde ve seçimlere katılmasına izin vermesinde Ankara Yönetiminin bu olumsuz bakış açısının ve dile getirdiği hoşnutsuzluk hislerinin önemli payı bulunmaktadır.

Bulgaristan Türkleri ve üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu HÖH, ülkedeki milliyetçi çevrelerde güvensizlik kaynağı olarak görülmüşlerdir. Türklerin Türkiye sınırında yoğun olarak bulunmaları ile HÖH’ün Bulgaristan siyasetinde stratejik bir konumda bulunması, bu güvensizliği artırıcı niteliktedir. Dolayısıyla, Bulgaristan’daki Türk azınlık, Türkiye’nin her zaman bir nüfuz alanı ve HÖH ile birlikte ‘Türkiye’nin Beşinci Kolu’ olarak nitelendirilmiş ve yeri geldiğinde Türkiye tarafından bu unsurların Bulgaristan’a karşı kullanılabileceği iddia edilmiştir.411 Bu görüş, aşırı milliyetçi çevrelerde sıkça gündeme getirilirken; muhafazakâr kesimin de genelde bu kaygıyı taşıdığı ifade edilebilir.

1990’lı yılların başında HÖH’e yönelik açılan kapatma davaları, başka bir açıdan bakıldığında, Bulgarların duyduğu kaygıların farklı bir yansıması olmuştur. Türkiye ise bu gelişmeleri kaygı verici olarak değerlendirirken; HÖH’ün Bulgaristan siyasetinden dışlanmasının toplumsal anlamda Türklerin dışlanması ile eşdeğerde olacağını ileri sürmüştür.412 HÖH’ün yok edilme ihtimaline karşı, dönemin Bulgaristan Başbakanı’na konuyla ilgili bir mektup yazan Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz, HÖH’ün seçimlere katılımının engellenmesi halinde, Bulgaristan’ın demokratikleşme sürecinin zarar göreceğine, ülkenin uluslararası toplumdaki konumunun olumsuz etkileneceğine ve Türk-Bulgar ilişkilerinde bazı ciddi sıkıntıların oluşacağına yönelik kaygılarını dile getirmiştir.413

Öte yandan 1990’lı yıllarda zaman zaman Türk siyasetçiler Bulgaristan’daki Türklere yönelik bazı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Örneğin, Cumhurbaşkanı Demirel, Bulgaristan’daki Türklerin, bulundukları ülkenin kurallarına uyduklarını ve o ülkenin sadık

410 Bulgaristan Türklerinin azınlık haklarıyla ilgili güncel anlamda sahip olduğu durumun, Lozan Antlaşması’nın azınlık maddelerinde bahsedilen hükümlerle oluşturulması gereken statünün oldukça gerisinde olduğu açıktır.

411 Nuray, a.g.tz., s. 148.

412 Nuray, a.g.tz., s. 149.

413 Coşkun, a.g.e, s. 66.

vatandaşları olduğunu ifade ederek, Türkiye’nin orada yaşayan soydaşları kışkırtmadığını ve Ankara’nın onlara dair bir takım planlar yapmadığını belirtmiştir.414 Türk devlet yönetiminin en üst noktasında bulunan Demirel’in sözü edilen bu açıklamayı yapması, Türkiye’nin Bulgaristan Türklerine yönelik politikasını göstermesi açısından önemlidir. Ancak Türkiye’nin söz konusu tutumu, Bulgaristan’da meydana gelecek ve azınlık aleyhine sonuçlar doğurabilecek gelişmeler karşısında her an değişiklik gösterebilecek nitelikteydi. Türkiye Bulgaristan’da güçlü bir Türk azınlık istemektedir. Zira bu unsur, ikili ilişkilerde Türkiye’nin elini kuvvetlendirmektedir.415 Ancak, Bulgaristan Türkleri Ankara’nın hiçbir zaman Bulgaristan üzerindeki art niyetli politikalarını uygulama aracı yaptığı bir aktör olmamıştır.

Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Mart 2008’deki Sofya ve Kırcaali ziyaretleri de Türk-Bulgar ilişkilerinde Türk azınlığın konumunu göstermesi açısından önemlidir. Erdoğan, Sofya’da Bulgar siyasetçi ve devlet adamlarının yanı sıra, HÖH lideri Ahmed Doğan ile de görüşmüştür.416 Doğan’a “ayrılıkçı olmayın” nasihatinde bulunan Erdoğan, daha sonra Kırcaali’ye geçmiş ve Türk azınlık mensuplarının yoğun ilgisiyle karşılanmıştır. Kırcaali Bölge Müftüsü ve Kırcaali Papazı ile görüşen Erdoğan, dinler arasındaki diyalog ve hoşgörüyü ön plana çıkararak, ‘Medeniyetler İttifakı’ temasını işlemiştir.417

Ankara-Sofya ilişkilerinde siyasetçilerin açıklamaları genellikle Türk azınlığın ikili ilişkilere zenginlik kattığı ve ilişkilerde köprü görevi gördüğü doğrultusunda olsa da; zaman zaman çeşitli sert söylemler de ilişkilerde anlaşmazlıklara neden olabilmektedir. Örneğin, Şubat 1997’de, kendisi de bir göçmen çocuğu olan dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Bulgaristan’daki Türk nüfusun korunması gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşı seçmenlerin seçimlerde oy kullanmak için Bulgaristan’a gitmeleri gerektiğini belirtmiştir.418 Söz konusu açıklama, Türkiye açısından pragmatik bir durumu ifade etse de; Bulgar elitinde Türkiye’ye yönelik şüphelerin artmasına neden olmuş ve Türkiye’nin HÖH ve Bulgaristan seçimleri bağlantısı sorgulamaya açılmıştır. Ancak, yine bu

414 Coşkun, a.g.e., a.y.

415 Anna Mudeva, “Cracks Show in Bulgaria’s Muslims Ethnic Model”, Reuters, 31 May 2009.

416 Zaman Gazetesi, 28 Mart 2008. Erdoğan’ın Sofya ziyaretinde Bulgar meslektaşı Stanişev ile yapmayı planladığı basın toplantısının Türk karşıtı ATAKA partisi lideri tarafından protesto edileceği bilgisinin gelmesi üzerine basın toplantısı iptal edilmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine Stanişev, Erdoğan’dan defalarca özür dilemiştir.

Ardından Siderov’un bu hareketi ülkenin saygınlığına zarar verdiği gerekçesiyle, Bulgaristan ulusal basını tarafından eleştirilmiştir.

417 Kırcaali Haber, 29 Mart 2008. Erdoğan’ın Kırcaali ziyareti adeta Türkiye’nin gövde gösterisine dönüşürken;

ziyarete Türkiye’den çok sayıda bakan, iş adamı, Türkiye’den çeşitli yerel yöneticiler ve Balkanlar ile ilgili sivil toplum örgütü başkan ve yöneticileri katılmışlardır. Ziyaretten akılda kalan en ilginç olay ise, bir soydaşın Erdoğan’a “Atatürk’ü unutma, o bizim her şeyimiz” sözünü yüksek sesle haykırması olmuştur. Bkz.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=169827&Categoryid=4&wid=0, 15 Nisan 2010.

418 Coşkun, a.g.e, s. 66.

durum ikili ilişkilerde sorun yaratabilecek bir etkiye sahip olmamıştır. Türkiye Akşener’in açıklamalarının Bulgaristan’daki yankılarını gördükten sonra, Bulgaristan seçimlerine yönelik ifadeler kullanmaktan kaçınmış ve Bulgaristan’ın içişlerine müdahale etmekte olduğu şeklindeki algılamanın önüne geçmek istemiştir. Türkiye, Bulgaristan’daki seçimlerle ilgili değerlendirme ve yönlendirmeleri daha ziyade bu ülkeye yönelik faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerine bırakmıştır.

Yeni dönemde Türkiye ile Bulgaristan arasında Türk azınlığın statüsüne ve haklarına ilişkin, kapsamlı bir antlaşma tesis edilmese de; farklı alanlarda azınlıkla ilgili olabilecek anlaşmalar imzalanmıştır. Örneğin, 1992 yılında iki ülke arasında imzalanan ‘Türkiye-Bulgaristan İkamet Sözleşmesi’ bu kapsamda önemli bir antlaşmadır. Ayrıca 1998 yılında iki ülke arasında Mayıs 1989’dan sonra, Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç edenlerin kazanılmış sosyal ve ekonomik haklarının (emeklilik maaşı gibi) Türkiye’ye devrine ilişkin olarak Ankara yönetiminden gelen talep gelirken; dönemin DGB Hükümeti tarafından olumlu yanıt bulmuştur. Başbakan Kostov’un Kasım 1998’de Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret esnasında, ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bulgaristan Emekli Aylıklarının Türkiye'de Ödenmesine İlişkin Anlaşma’ imzalanmıştır.

Böylece Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşlarına Bulgar devletinin ödediği emekli maaşları ve sosyal yardımların Türk devleti aracılığıyla aktarılması kararlaştırılmıştır.419 Tesis edilen anlaşma ile bu kapsamda Türkiye’de yaşayan yaklaşık 40.000-50.000 kişi, Bulgaristan’daki emekli maaşlarını Türkiye’den almaya başlamışlardır.420

Diğer taraftan, Türkiye, Bulgaristan’daki Türkleri yalnız bırakmadığı mesajını vermek için 2005 yılından sonra, ‘kardeş’ kavramını daha sık işle(t)meye başlamıştır. Örneğin, bu kapsamda Türkiye’de göçmen nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerel yönetimlerin Bulgaristan’da ‘kardeş belediyeler’ edinmeleri istenmiş ve bu kapsamda oradaki soydaşlarla ilişkilerin daha sıkı tutulması teşvik edilmiştir. Bahsi geçen bu anlayış, kardeş müftlükler bağlamında da kendisini göstermiştir. Böylece Bulgaristan’daki soydaşlarla daha fazla bir araya gelinir olmuş ve Türkiye’nin yanlarında olduğu mesajı verilmek istenmiştir.

Türkiye’de Bulgaristan göçmeni nüfus bakımından en önemli şehirlerinden biri olan Bursa örneklemine bakıldığında; ‘kardeşlik’ bağlamında merkez ilçelerin hemen hepsinin

419 Nuray, a.g.tz., s. 151. 10 yılı aşkın bir süredir uygulanan anlaşma kapsamında Türkiye’de yaşayan ve Bulgaristan’dan emekli olanlar maaşlarını sorunsuzca alabilirlerken; sadece sağ olduklarına dair yaşam belgesini teslim etmek durumundadırlar.

420 Ivanka Nedeva Atanassova, “The Impact of Ethnic Issues On The Security of South Eastern Europe”, Report Commissioned by the NATO Office of Information and Press, June 1999, http://www.nato.int/acad/fellow/97-99/atanassova.pdf , s.45, 26 Nisan 2010.

Kırcaali merkezli çalıştıkları görülmektedir. Örneğin, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kırcaali’nin Mestanlı ilçesi ile kardeş belediye iken; Osmangazi Belediyesi, Kırcaali merkez belediyesiyle; Yıldırım, Cebel ile; Nilüfer ise, Eğridere ile kardeş belediyedir. Bursa ile Kırcaali arasındaki çok boyutlu kardeşliğin yanı sıra, Türkiye’de Bursa’dan başka, İstanbul, İzmir, Edirne ve Tekirdağ gibi illerdeki yerel yönetimlerin de Bulgaristan’da “kardeşleri”

bulunmaktadır. Bununla birlikte, kardeş müftülük kavramı da yaygınlaşmıştır. Türkiye’nin bir diğer stratejisi ise, sadece Bulgaristan’daki yerel yönetimlerle kardeş olunması değil; aynı zamanda Balkanlar bölgesinde değişik ülkelerde yaşayan soydaşların olduğu yerel yönetimlerle de kardeşlik köprülerinin kurulmasıdır. Bu arada Türkiye, Balkanlar’da Türklerin yoğun olarak yaşadıkları değişik yerel yönetimler arasında da bu gibi kardeşlik köprülerinin kurulmasını özendirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye olmadan da Balkan Türklerinin ortak bir platformda yer almaları hedeflenmektedir.421

5. Bulgaristan’ın AB Üyelik Süreci ve Bulgaristan Türklerinin Güncel Sorunları