• Sonuç bulunamadı

2. Soğuk Savaş Döneminde Bulgaristan’ın Azınlık Yaklaşımları ve Uygulamaları

2.2. Dinî Durum

Bulgaristan Türklerinin dinî durumu, komünist dönemde Türklere yönelik izlenen asimilasyon politikalarının önemli bir kilometre taşı olmuştur. Dinî alanda yaşanan sıkıntılar doğrudan Bulgaristan Türklerine yönelik olmaktan ziyade, ülkedeki tüm Müslüman grupları ihtiva etmektedir. Bulgaristan’da Türkler, Pomaklar ve Romanlardan oluşan güçlü bir Müslüman nüfusun varlığı, Politbüro yetkililerini tedirgin etmiş ve bu konuya daha fazla eğilmelerine neden olmuştur.

Komünist dönem Bulgaristan’ında yürürlükte bulunan gerek 1947 Dimitrov Anayasası, gerek 1971 Anayasası temel olmak üzere, 1949 yılında Bulgaristan Ulusal Meclisi’nde kabul edilen Dinî Mezhepler hakkındaki kanunla, ülkede yaşayan tüm vatandaşların din ve inanç özgürlükleri hukuksal güvence altına alınmıştı.153 Ancak, gelişen süre zarfında, söz konusu anayasal haklar ve kanunla düzenlenen din ve inanç özgürlüğü, pratik anlamda uygulanmamıştır.154 Bu dönemde, Ortodoks olmayanlar ve Müslüman nüfus

149 Özbir, a.g.e., s. 41.; Milena Mahon, “The Turkish minority under Communist Bulgaria-politics of ethnicity and power”, Journal of Southern Europe and Balkans, Vol.1, No.2, 1999, s. 156; Eroğlu, a.g.m., s. 16.

150 Memişoğlu, Geçmişten Günümüze Bulgaristan’da Türk Eğitim Tarihi, s. 260.

151 Yenisoy, a.g.e., s. 38.

152 Turan, a.g.m., ss. 24-25.

153 Ali Eminov, Turkish and Other Muslim Minorities of Bulgaria, Routledge, New York, 1997, ss. 51-52.

154 Talip Küçükcan, “Re-claiming Identity: Ethnicity, Religion and Politics among Turkish-Muslims in Bulgaria and Greece”, Journal of Muslim Minorities, Vol.19, No.1, 1999, s.55.

ağır baskılarla karşılaşmıştır. Dinî anlamda Müslümanlarca yayımlanan her bildiri, devlet karşıtı ve burjuva milliyetçiliği propagandası yapan birer belge olarak değerlendirilmiştir.155

Komünizm döneminde, Bulgaristan Müslümanları din eğitim alabilecek ve din adamı yetiştirebilecek okullara sahip olamamışlardır.156 1949 yılında ülkedeki Müslümanlara ait bütün dinî okullar kapatılırken; çok sayıda caminin kapısına kilit vurulmuş ve diğerlerinin ise bakımsızlık ve ihmalkârlıktan dolayı yıkılmasına göz yumulmuştur. Bununla birlikte, geriye kalan ibadethaneler; müze, kütüphane, depo, restoran olarak ve daha pek çok amaç dışı alanda kullanılmıştır.157

1952 yılında devlet okullarında din eğitimi tamamen yasaklanmıştır. Söz konusu uygulama İslam dinine karşı bir önlem olmakla birlikte, ülkede din eğitimi ciddi bir suç olarak addedilmiştir. Aynı zamanda, İslam dinine yönelik geniş bir karşıt propaganda içine girilmiştir. 1950’li yıllarda Türk okullarının Bulgar okullarıyla birleştirilmesine paralel olarak, dinî eğitim haklarının da Bulgaristan Türklerinin elinden alınmasıyla Sofya yönetimi, milliyetçi ve ateistik bir yaklaşım izlemiştir.158

Görüldüğü üzere, bu dönemde Bulgaristan Türkleri din ve dil eğitimi alma haklarından mahrum edilirken; Sofya yönetimi sosyalist eğiliminden iyice çıkmış, din karşıtı ve milliyetçi bir görünüme sahip olmuş ve totaliter bir rejime özgü baskı politikalarını uygulamaya dökmüştür.

Politbüro yetkilileri, anti-İslam propagandalarına şiddetle ihtiyaç duyarken; söz konusu kampanyada kullanılan söylemlerin daha ziyade şu başlıklar üzerinde toplandığı görülmektedir:159

1- İslam Bulgarlara dışarıdan empoze edilmiş bir dindir.

2- Bulgaristan’ın 1878’de bağımsızlığını kazanmadan önce, İslam dini yüzyıllarca Bulgar kültürünün gelişimini engelleyici bir rol oynamıştır.

3- Bulgaristan’ın bağımsızlığından itibaren, dışarıdaki gerici unsurlar (Türkiye160 kastedilmektedir) Bulgaristan’daki İslam varlığını kullanarak, ülkedeki

155 Eminov, a.g.e., s. 52.

156 Ömer Turan, “Balkan Ülkelerinde Din Eğitimi”, Avrasya Etüdleri, Sayı:21, Kış 2002, s. 103.

157 Eminov, a.g.e., s.52.

158 Eminov, a.g.e., a.y.

159 Eminov, a.g.e., ss.52-53.

160 Bulgaristan Türklerini asimile etmek amacıyla, Türkiye teması fazlasıyla işlenirken; daha ziyade Ankara yönetiminin Bulgaristan’daki Türkleri kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı ve bunun Bulgaristan’ın ulusal bütünlüğünü tehdit ettiği doğrultusundadır. Ayrıca, Türkiye bahane edilerek, azınlığın sahip olduğu Türk ve

Müslümanlar arasında burjuva milliyetçiliğinin ve dinsel fanatizmin gelişmesine yardımcı olmaktadır.

4- İslamiyet, ülkedeki Müslümanların Bulgar sosyalist ulusuna entegrasyonunun önünde bir engeldir.

Bulgaristan’ın sorun olarak gördüğü Türk azınlığa ve genel anlamda Müslüman nüfusa karşı din alanındaki kısıtlamaları, ülkedeki Müslüman nüfusun blok halinde hareket etmesini önlemeye yönelik girişimleri olarak değerlendirilebilir. Sofya yönetimi bu dönemde Müslümanları etnik kimliklerine ayrıştırma siyaseti içinde olmuştur. Öncelikle, Bulgaristan’daki Müslüman topluluklar Türk, Pomak, Roman, Tatar ve Arnavut olmak üzere çeşitli etnik gruplara161 ayrılmış ve her grup ayrı ayrı asimile edilmeye çalışılmıştır.162 Bu kapsamda, 1960’lı yılların sonlarında Romanlara163, 1970’li yıllarla birlikte de Pomaklara yönelik bir asimilasyon politikası başlatılmıştır. Müslüman Roman ve Pomaklara yönelik asimilasyon, 1980’li yıllarla birlikte doğrudan Bulgaristan Türklerini hedef almıştır.

Pomaklara yönelik izlenen asimilasyonda da ana unsur Türk isimlerinin Bulgar isimleriyle zorla değiştirilmesi şeklinde olurken; daha sonra 1980’li yılların hemen başında Romanlara aynı işlem tatbik edilmiştir. Özellikle Pomaklara yönelik 1970’li yılların başında başlayan isim değiştirme kampanyalarında direnen kişilere karşı şiddet kullanılmış ve çok sayıda insan yaşamını yitirmiştir.164

Diğer taraftan, Politbüro yetkilileri Pomaklara yönelik giriştikleri asimilasyon politikaları esnasında Ankara yönetiminin tepkisini ölçme fırsatını da bulmuşlardır. Türkiye, Pomakların asimilasyonuna doğrudan bir tepki vermezken; bu durum Bulgaristan’ın

Müslüman kimliğin ortadan kaldırılması meşrulaştırılmak istenmiştir. Bkz. Mehmet Serbest, “Çok Gizli”, Balkan Strateji, Sayı:4, Nisan 2010, ss.21-22.

161 Bulgar yetkililer ülkedeki Bulgar olmayan grupları etnik kimlikleri bağlamında ayrıştırma siyasetine tabi tutarken; öte yandan Türk olan Alevileri de bu siyasetin içeriğine dâhil etmek istemişler ve bu nüfus kitlesini Türklerden ayrıştırmak istemişlerdir. Ancak milli kimlikleri son derece güçlü olan Alevilerin, kendilerini Türk milletinin mensubu olarak görmeleri Bulgarların Aleviler üzerindeki hesaplarını boşa çıkarmıştır. Bununla birlikte, Ortodoks olan Gagavuz Türkleri bile Bulgaristan’ın bu etnik ayrıştırma siyasetine dâhil edilmek istenmiştir.

162 Hüseyin Memişoğlu, Pages of The History of The Pomac Turks, Şafak Matbaası, Ankara, 1991, s. 37.

163 Bulgaristan’da 3 çeşit Roman bulunmaktadır: Birincisi, ‘Türk Çingenesi’ adı verilen ve çoğunluk durumunda bulunan Romanlardır. Bunlar, Türklerin arasında yaşayarak onlardan etkilenmişler ve Müslümanlaşmışlardır.

Diğer iki Roman grubu ise Bulgar Çingeneleri ve Ulah (Romen) Çingeneleri olarak ifade edilen gruplardır.

Bunlar ise, Hıristiyan Roman gruplarını teşkil etmektedir. Bkz. Ahmet Şerif Şerefli, Türk Doğduk, Türk Öldük, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s. 159. Türkçe konuşan Müslüman Romanların 1960’lı yıllarda Türkçe eğitim veren okulları kapatılırken; 1981-1983 yılları arasında ise, isimleri Bulgar isimleriyle değiştirilmiştir. Milliyet, 23 Şubat 1985.

164 Bkz. Memişoğlu, a.g.e., ss.38-39; Hüseyin Yıldırım, “Rodoplardaki Son Türk Katliamının İç Yüzü, Türk Kültürü Dergisi, Yıl:XI, Sayı:122, s. 99; Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük II, Yeni Gün Haber Ajansı ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul, 1999, s. 51; Yasemin Nazmi, “Türklerin Bulgarlaştırılmasına Karşın Alınması Gereken Tedbirler”, Balkan Mektubu, Sayı:2, 1995-1996, s. 46.

1980’lerde Türk azınlığa yönelik aynı siyaseti izlemesinde daha cesur davranmasına yol açmıştır.

1960’lı yıllarda uluslararası sistemde yaşanan ‘détente’ dönemi, Türk-Bulgar ilişkilerinde de göreli bir yumuşamanın ve iyileşmenin önünü açmıştı.165 1968 yılında Jivkov’un Ankara ziyareti ve bu ziyarette verilen dostluk mesajları ile iki ülke arasında göç anlaşmasının imzalanması, Türkiye’nin Bulgaristan’daki sürece kayıtsız kalmasına neden olmuştur. Diğer bir deyişle, Ankara yönetimince Pomaklara yönelik isim değiştirme kampanyasına, Türk-Bulgar ilişkilerindeki dönemsel iyi tablo göz önünde bulundurularak, ses çıkarılmamıştır.