• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş Savaşı Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri

1919–1923 yılları arasını kapsayan bu dönemde, Türk-Bulgar ilişkileri ağır savaş şartları altında şekillenen olumlu bir tabloyu ifade etmektedir. Bulgaristan ve Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı sonucunda aynı kaderi paylaşmışlar ve ağır barış antlaşmaları imzalamak zorunda kalmışlardı. Ancak, bu antlaşmalardan kendi payına düşeni kabul etmeyen Türkiye, Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu’da bağımsızlık hareketine girişmiştir.

Balkan Savaşları’ndan hemen sonra ikili ilişkilerde yaşanan iyileşme, I. Dünya Savaşı boyunca sürmüş ve bu durum ortak çıkar paydası etrafında Türk Kurtuluş Savaşı boyunca da devam etmiştir. Anadolu’daki direniş hareketi 1919’dan beri bağımsızlık karakterini ortaya koyarken; Mayıs 1920’de Bulgaristan’da iktidar değişikliği gerçekleşerek Bulgar Bağımsız

64 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, Cilt:1–2, 14. Baskı, Alkım Yayınları, İstanbul, s. 148.

65 Coşkun, a.g.e., s.8. Ayrıca bkz. Jelavich, a.g.e., ss. 176–177.

66 Memişoğlu, a.g.e., s.133.

67 Altan Deliorman, “Mustafa Kemal’in Askeri Ataşe Olarak Bulgaristan’daki Faaliyetleri”, Türk Kültürü, Sayı:

25, Kasım 1964, s. 48.

Çiftçi Partisi idareyi ele geçirmiş ve Aleksandır Stamboliyski devlet başkanı olmuştur.

Bulgaristan’da yeni hükümetin en karakteristik özelliği antiemperyalist ve savaş karşıtı oluşudur. Bununla birlikte, barış merkezli bir dış politika perspektifi içerisinde bölge ülkeleri ile iyi ilişkiler geliştirmek Bulgaristan’ın bu dönemdeki temel ilkelerinden biri olmuştur.68

Diğer taraftan, aynı karakteristik özelliklerin Ankara yönetimince de benimsenmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmayı artırmıştır. Hatta bu dönemde Bulgarlar Türk Kurtuluş Savaşı’na büyük bir sempati ile bakmakta ve Mustafa Kemal’e hayranlık duymaktadırlar.

Sofya yönetimi ile iyi ilişkiler kurmak ve maddi-manevi desteğini almak Ankara yönetiminin ilk başarılarından biri olmuştur. 30 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Aleksandır Stamboliyski’ye gönderdiği mektupta TBMM’nin hangi gerekçelerle kurulduğunu ayrıntılı bir biçimde anlatarak, “Osmanlı milletinin vatanının savunması ve bağımsızlığı ve adil, şerefli bir barışın sağlanması için kararlı ve inanç içinde” 69 olduğunu vurgulamıştır. Mustafa Kemal bu noktada “Türk” kelimesini değil; “Osmanlı milleti” ifadesini kullanmıştır.

Mustafa Kemal’in bu girişiminden sonra Aleksandır Stamboliyski, Ankara ile temas kurmak için harekete geçer ve gizli bir heyeti Anadolu’ya gönderir. Anadolu’da çeşitli ziyaretlerde bulunan heyet, İsmet İnönü ile birlikte Ankara, Eskişehir, İnebolu, Kastamonu, Antalya, Sivas ve Kütahya cephelerini dolaşırlar. Ancak Bulgar burjuvazisinin İngilizlere ihbarı üzerine, bu durum İngilizlerin tepkisine neden olurken; Çiftçi Partisi ve Stamboliyski zor durumda kalmıştır.70

Heyetin Bulgaristan’a geri dönüşünde Anadolu’daki kurtuluş mücadelesini öven açıklamaları ön plana çıkarken, daha sonra Stamboliyski yönetimi, Türkiye’nin Sofya’da temsilcilik açma talebine olumlu yanıt vermiş ve ilişkiler bir derece daha ileriye gitmiştir.

Mustafa Kemal, Sofya ile ilişkileri koordine etmesi için Şubat 1921’de yakın arkadaşlarından Cevat Abbas (Gürer) Beyi Sofya’ya göndermiştir. Cevat Abbas Bey, Sofya’da kaldığı süre boyunca bir taraftan Bulgaristan’ın ileri gelenleriyle görüşmeler yapmış, diğer taraftan Bulgaristan’daki Türklerin Kurtuluş Savaşı’na olan destek ve yardımlarını örgütlemiştir.71 Ankara yönetiminin Bulgaristan’daki bu etkinliği İtilaf Devletleri’nin gözünden kaçmamış ve

68 Nergis İmamoğlu, “Mustafa Kemal Atatürk ve Aleksandır Stamboliyski: Kader Birliğinden Siyasi İşbirliğine”, Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı:77, Eylül-Ekim 2009, s. 6.

69 Stefan Velikov, Kemalist İhtilal ve Bulgaristan, çev. Naime Yılmaer, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969, s. 97.

70 İmamoğlu, a.g.m., s.7.

71 Turgut Gürer, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer - Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl, Yapım – C, İstanbul, 2006, ss.272–273.

Sofya yönetimine sert tepki göstermelerine neden olmuştur. Bulgar hükümeti nezdinde yapılan baskılar sonucunda da Cevat Abbas Türkiye’ye geri dönmek zorunda kalmıştır.72

İtilaf Devletleri’nin bu baskılarına rağmen, Sofya yönetimi Ankara ile ilişkilerini kesmemiştir. Bu dönemde, 1920 yılında Batı Trakya bölgesindeki Türklerin ve Bulgarların 30 silahlı çete kurarak Yunanlılara karşı ortak saldırılarda bulunması, Trakya bölgesindeki Türklerin Bulgaristan topraklarını Yunanlılara karşı saldırılarda üs olarak kullanmaları, Çiftçi Partisi yönetiminin Türkiye’ye saldırmak için Bulgaristan topraklarının kullanılmasına izin vermemesi gibi bir dizi etken, ikili ilişkilerdeki olumlu ivmeyi göstermektedir.73 Ayrıca, çeşitli kaynaklara göre, Bulgaristan emekli asker ve subaylarını Türkler ile birlikte mücadele etmeleri için Anadolu’ya göndermiştir.74 Yine bu dönemde, Trakya’daki Türk direnişçilerin komutanlığını yürüten Cafer Tayyar Bey’in temsilcileri Bulgaristan’da destek ve yardım arayışlarında bulunmuşlardır. Bu vesile ile Bulgaristan’dan Anadolu’ya silah ve cephane sevkiyatı gerçekleştirilmiştir.75

Bulgaristan’ın Anadolu’daki hükümete verdiği desteğin ana eksenini Neuilly Antlaşması’nda bazı değişikliklerin yapılması oluşturmaktadır. Sofya yönetimine göre, Sevr Antlaşması’nı tanımayan Ankara’nın mücadelesini başarıyla sona erdirmesi, I. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan diğer devletlerin de imzalamış olduğu barış antlaşmalarında bir takım revizyonlara neden olabilirdi. Aleksandır Stamboliyski Sofya yönetiminin bu politikasını 26.10.1922 tarihinde Bulgaristan Parlamentosu’ndaki nutkunda şöyle ifade etmektedir: “Türk milletinin giriştiği hareketi büyük önder Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında tanımak gerek. Sevr Antlaşması üzerine yapılacak tadilat, diğer antlaşmaların da tadilini gerektirecektir. Ortak çıkarlarımız, bizleri barış içerisinde yaşamaya zorlamaktadır.”76

Öte yandan, Çiftçi Partisi iktidarı döneminde Bulgaristan Türkleri deyim yerindeyse, altın çağlarını yaşamışlardır. Salt Ankara-Sofya ilişkilerinin pozitif bir ivmede olması değil;

aynı zamanda Bulgaristan’ın içsel dinamiklerinden kaynaklanan gerekçelerle Bulgaristan Türkleri bu tablodan önemli ölçüde faydalanmıştır. I. Dünya Savaşı esnasında, Bulgaristan Türkleriyle Bulgarların silah arkadaşlığı yapmış olmaları ve Türk azınlığın Bulgar devletinin çıkarları için mücadele vermeleri Bulgar halkında sempati toplamıştır. Bunun yanı sıra, Osmanlı ordusu da Baserabya ve Makedonya’da Bulgar ordusunun yardımına koşmuştur.

72 Gürer, a.g.e.,s. 272.

73 Coşkun, a.g.e., ss.8-9.

74 Velikov, a.g.e., s. 117.

75 Halil Şimşek, Türk-Bulgar İlişkileri ve Göç, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1999, ss. 30-31.

76 Velikov, a.g.e., s.106.

Balkan Savaşları esnasında Balkanlar’daki kıyımın hedefi Türkler olurken; kısa bir süre sonra Türklerin Bulgaristan devleti saflarında savaşmalarına kötü muamele ile karşılık vermek, doğrudan doğruya nankörlük olabilirdi.77 Ayrıca, iktidarda olan Çiftçi Partisi’nin, nüfusunun

% 90’ı çiftçi olan Türk azınlığı karşısına alması ideolojik bir uyuşmazlığı beraberinde getireceği gibi, Türklerin desteğinden mahrum kalma riski de taşımaktaydı. Bulgaristan Türklerinin durumunda meydana gelen iyileşmede etkili olan bir diğer etken ise, Neuilly Antlaşması’nda öngörülen azınlık haklarıydı. I. Dünya Savaşı sonrası azınlıklarla ilgili yeni hukuksal düzenlemeler ortaya çıkarken; azınlık hakları Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altına alınmıştı.78 Söz konusu etkenler, Bulgaristan’ın Türk azınlığa yönelik politikalarında belirleyici olurken; Ankara-Sofya hattında yaşanan iyi ilişkilerin de Türk azınlığın durumunu sağlamlaştırdığı söylenebilir.

Bu dönemde Ankara’da yaşanan Türk Kurtuluş Savaşı, yurtdışındaki diğer Türklerin ve İslam dünyasının ilgisini topladığı kadar, Bulgaristan’daki Türkleri de heyecanlandırmıştır.

Azınlık şartlarında meydana gelen düzelme, Bulgaristan Türklerinin dikkatlerini Anadolu’ya çevirmesine neden olmuş ve gelişmeleri yakından takip etmişlerdir. Türk azınlık gelişmeleri sadece izlemekle kalmamış; Anadolu’ya yardım için çeşitli örgütlenmelerin içerisinde bulunmuşlardır. Hatta Türk azınlık içinden pek çok vatansever genç, bizzat silahlı mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçmişlerdir.79 Ayrıca, Milli Mücadele’ye destek olmak için çeşitli yardım komisyonları oluşturulmuş, silah sevkıyatlarında bilfiil görev alınmış ve çıkarılan Ahali gazetesi ile Milli Mücadele’yi anlatan ve destekleyen neşriyatlarda bulunulmuştur.

Ahali gazetesi bu eylemlerin odak noktası haline gelirken; Bulgaristan Türk azınlık mensuplarının ileri gelenlerinin desteklerinin yanı sıra, Bulgaristan Muallimimin-i Cemiyeti İttihadiyesi, Hilal-i Ahmer Komiteleri, Hilal-i Ahmer Derc-i İane Komisyonları ve Tenvir-i Efkâr Müslüman Kulüpleri gibi cemiyetler de yardım toplayarak bunları Kızılay aracılığıyla Anadolu’ya ulaştırıyorlardı.80

Milli Mücadele dönemi Bulgaristan Türklerinin durumu değerlendirildiğinde, olumlu bir tablo kendisini göstermektedir. Bu dönem ile birlikte, Anadolu’daki milli kimlik bilincinin güçlenmesine paralel olarak, Bulgaristan Türklerinde de bu yönde gelişmeler olduğu görülmektedir. Türk azınlığın 1878’den Balkan Savaşları’na kadar olan karanlık yıllarından

77 Memişoğlu, a.g.e., s. 133.

78 Memişoğlu, a.g.e., a.y.

79 Rıdvan Tümenoğlu, “Atatürk Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri ve Bulgaristan Türkleri (1919–1938)”, Balkanlar’da Türk Kültürü, Sayı:63, s.10.

80 Ayrıntılı bilgi için bkz. Mesut Çapa, “Bulgaristan ve Kıbrıs Türklerinin Anadolu’ya Yardımları,” Türk Kültürü, Sayı: 320, Aralık 1989, ss. 22–24.

sonra, I. Dünya Savaşı ile başlayan ve Çiftçi Partisi iktidarı ile daha da belirgin hale gelen azınlık haklarındaki iyileşme, 1930’lı yılların ortalarına kadar sürmüştür.

Özetle, Türk Kurtuluş Savaşı dönemi, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişme gösterdiği bir süreci ifade etmektedir. Bu dönemde yeni teşekkül olan TBMM kendisini uluslararası alanda tanıyacak ve destek olacak aktörlere ihtiyaç duyarak Bulgaristan’a elini uzatmış;

Bulgaristan ise Sevr Antlaşması’nı tanımayan Anadolu’daki direniş hareketinin başarıya ulaşması durumunda kendisinin imzalamış olduğu Neuilly Barış Antlaşması’nın revizyona tabi tutulacağı umuduyla Ankara ile işbirliği yolunu seçmiştir. Karşılıklı yarar etrafında şekillenen bu işbirliği, Bulgaristan’daki Türklerin durumuna pozitif yönde katkıda bulunmuştur. Bu noktada Bulgaristan Türklerinin ikili ilişkilerde “etkileyen” olabildiği kadar,

“etkilenen” unsur olarak da ön plana çıktığı belirtilebilir.

Haziran 1923’te Bulgaristan’da gerçekleşen askeri bir darbe ile Stamboliyski’nin devrilmesi, ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesi yönündeki çalışmalara darbe vururken; bu dönemde ilişkilerde yakalan pozitif ivmede düşüş yaşanmıştır.81