• Sonuç bulunamadı

5. Bulgaristan’ın AB Üyelik Süreci ve Bulgaristan Türklerinin Güncel Sorunları

5.2. AB Üyelik Sürecinin Türk Azınlığa Etkileri ve Mevcut Sorunlar

5.2.4. Dinî Sorunlar

Bulgaristan Türklerinin Türkçe ders kitabı materyali konusunda yaşadığı bu sıkıntıyı çözmeye yönelik, Türkiye’nin girişimleri de sonuç vermemektedir. Resmî yollarla Bulgaristan’a Türkçe ders kitabı göndermek, Sofya Yönetiminin bu konuda kasıtlı olarak ağır işletilen bürokratik mekanizmalarına takılmaktadır. Ancak, Türkiye’de Bulgaristan’a yönelik faaliyet gösteren bazı sivil toplum örgütlerinin konuyla ilgili her ne kadar etkin olmasa da bazı girişimleri bulunmaktadır. Söz konusu sivil toplum örgütü yöneticilerinin Bulgaristan’ı ziyaretlerinde beraberinde götürdükleri çok sayıda Türkçe ders kitabı ve diğer yayın organlarını bölgeye ulaştırırken; daha ziyade Bulgaristan’a seyahat yapan turizm şirketleri aracılığıyla bu faaliyet gerçekleştirilmektedir.

Bulgaristan Türklerinin bir diğer sorunu ise, Türkçe öğretmenleri konusudur.

Bulgaristan’da çeşitli üniversiteler bünyesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri bulunmaktadır. Ne var ki, bu bölümden mezun olan yüzlerce soydaş, mezuniyet sonrasında işsizlik sorunuyla karşılaşmakta ve branşıyla alakası bulunmayan meslek dallarında çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla, bu bölüm zamanla Türk azınlık öğrencileri arasında cazibesini kaybetmektedir. Bulgaristan’da güncel olarak, devletin doğrudan azınlığa yönelik eğitim yapan eğitim kurumları mevcut değildir.

(Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da)460 ve Sofya’da da bir tane Yüksek İslam Enstitüsü mevcuttur. Başmüftülük Bulgaristan Müslümanlarının dini adamı eksikliğini neredeyse tamamen Türkiye üzerinden gidermeye çalışmaktadır. Bu noktada, Türkiye’ye din eğitimi almak için öğrenciler gönderilmektedir. Tahsillerini bitirdikten sonra da Bulgaristan’da görevlerine başlamaktadırlar. Ancak Başmüftülüğün ekonomik sorunları nedeniyle mevcut imamların 1/3’ünün maaş alamadığı Başmüftü tarafından ifade edilmiştir. Görevli imamların halkın yardımları ve bağışları vasıtasıyla sağlayabildikleri, yine Başmüftü Mustafa Hacı Aliş tarafından dile getirilmiştir.461 Öte yandan, din adamları konusunda yine de bir yetersizlik bulunmaktadır. Çeşitli nedenlerden dolayı atamaların yapılamaması, sosyo-ekonomik ve maddî imkânsızlıklarından dolayı din adamlığına olan talep her geçen gün azalmaktadır.

Bulgaristan Müslümanlarının sorunlarına bakıldığında, son 5-10 yıllık periyotta en fazla ön plana çıkan konunun Başmüftülük seçimleri olduğu görülmektedir. Başmüftü, ülkede yapılan Ulusal İslam Konferansı’nda seçilen müftünün Sofya Şehir Mahkemesi tarafından onaylanması sonucu göreve başlamaktadır. Ancak Ulusal İslam Konferansı’nda seçilen Başmüftünün Sofya Şehir Mahkemesi’nde onaylanmaması durumunda bir takım sorunlar yaşanmaktadır. Başmüftü seçimi gerçekleştirildikten sonra, Başmüftülüğün kaderinin mahkemedeki bir yargıcın ‘evet’ veya ‘hayır’ şeklindeki kararına terk edilmesini doğru bulmayan Bulgaristan Müslümanları, bu noktada hukuk mücadelesini sürdürmektedirler.

Başmüftünün seçimi ve onaylamasıyla ilgili ortaya çıkan sorunun önemli bir aktörü olarak, Komünist dönemde Bulgaristan Müslümanlarının Başmüftülüğünü yapmış olan Nedim Gencev’den bahsedilebilir. Nedim Gencev, bu dönemde Bulgar istihbaratında görev yapan bir ajan olarak, Bulgaristan Müslümanlarının gözünde prestijini kaybetmiş bir şahıstı.

Başmüftü Mustafa Hacı Aliş Bulgaristan Müslümanlarının müftü seçimlerini şu şekilde açıklamaktadır:462

“1990 yılından beri Müslümanlar, komünist rejim tarafından atanan müftüyü tanımadıklarından, kendilerini yönetecek olan müftüyü seçme yoluna gitmişlerdir.

Tabiî ki, eski idare bunu kabul etmedi ve o günden bugüne Müslümanları hep Mahkeme ile uğraştırmaya çalışmaktadır. En sonunda 2005 yılında, yine Müslümanlar toplandı, seçimini yaptı. Eski yönetim seçime muhalefet etti ve Mahkeme aleyhimize bir dava açtı. Dava ise, Müslümanların aleyhine sonuçlandı. Bu sebepten

460 Bulgaristan’daki İmam Hatip Liseleri için bkz. Mehmed, a.g.tz., ss.19-23.

461 Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü Mustafa Hacı Aliş ile Röportaj, Sofya, 1 Şubat 2010.

462 Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü Mustafa Hacı Aliş ile Röportaj, Sofya, 1 Şubat 2010.

dolayı 2008’de bu davanın sonucu çıkınca, yeni bir Kongre yapmak mecburiyetinde kaldık. Bu defa eski yönetim yine taarruza geçti. Yüksek Mahkeme’nin kararı ne olacak bilemiyorsunuz tabiî… Sofya Şehir Mahkemesi’nde davayı biz kazandık. İstinaf Mahkemesi’nde ise, karşı taraf kazandı. Bulgaristan’da mahkemeler 3 derecelidir:

Sofya Şehir Mahkemesi, İstinaf Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme… Dediğim gibi, Şehir Mahkemesi’nde biz kazandık. İstinaf Mahkemesi’nde karşı taraf… Biz bunu üst bir mahkemeye taşıdık ve şu anda konu Yüksek Mahkeme’de. Ama Yüksek Mahkeme’nin kararı çıkmayınca, dedik ki biz yine bir Kongre yapmış olalım. Yüksek Mahkeme’nin kararı lehimize çıkarsa ne âlâ… Ama aleyhimize çıkarsa, bizim daha önceden yapmış olduğumuz bir Kongremiz var onu tescil edeceğiz. Ve bundan sonraki çalışmalarımıza da aynı şekilde devam edeceğiz. 2009’da yaptığımız Kongreyi Sofya Şehir Mahkemesi maalesef kaydetmedi. Gencev’in iddiası, bizim 2009 yılında yapmış olduğumuz Kongre, Yüksek Mahkeme’deki daha önceki davamız sonuçlanıncaya kadar Sofya Şehir Mahkemesi’nce tescil edilmemesi şeklindedir. Sonuçlandıktan sonra da karara göre hareket edilsin… Buna mukabelen, Bulgaristan Müslümanlarının 16 yerdeki bölge müftülüklerinde imamlar toplantı yaptı. Her yerde deklarasyonlar yayımlandı. O deklarasyonlarda dendi ki: ‘Biz artık komünist dönemden çıktık. Bizim başımızda istihbaratta çalışan bir adam yer alamaz. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz.

Bulgaristan demokratik bir ülke ve Avrupa Birliği’nde de yer aldığından dolayı, Bulgaristan vatandaşları olarak haklarımızı istiyoruz. Biz seçimimizi yaptık ve idaremizi seçtik. Şimdi Sofya Şehir Mahkemesi’nin işi bunları kaydetmektir.

Mahkemenin bu yasaldır veya yasadışıdır şeklinde bir işlem yapma hakkı yok. Eğer son sözü hep Şehir Mahkemesi söyleyecekse bizim serbestçe seçim yapmamızın bir anlamı yok.’ Yani, bizim seçimimize orada bir hâkim karar verecekse, seçimimizin ne anlamı kalıyor? Bu sebepten dolayı, Bulgaristan Müslümanları dediler ki: “Biz kesinlikle artık bu oyunu kabul etmeyeceğiz. Biz haklarımızı istiyoruz.” Gerekirse meseleyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğiz. Komünist dönemde bizim isimlerimiz değiştirilirken ve çeşitli haklarımız çiğnenirken televizyona çıkıp da

‘Bulgaristan Müslümanlarının durumları çok iyi, çok rahat’ diyen bir adamı kesinlikle başımızda kabul etmeyiz.”

Bulgaristan Müslümanlarının kendine özgü bir durumu bulunmaktadır. Batı Trakya’daki Türklerin müftü seçimleriyle Bulgaristan’daki Müslümanların müftü seçimlerini karşılaştırıldığında aralarında büyük bir farklılık vardır. Örneğin Batı Trakya’da bir Atina

tarafından ‘atanan’, bir de bölge Türklerin ‘seçtiği’ müftü bulunmaktadır.463 Son tahlilde, Bulgaristan Müslümanlarının Sofya yönetimiyle radikal bir yol ayrımına gitme durumunda, böylesi bir senaryonun gerçekleşme ihtimali de mevcuttur. Ancak, bu durum Batı Trakya Türklerinde olduğu gibi azınlığın yararına olabilecek bir sonuç değil; aksine Bulgaristan Müslümanlarını zor durumda bırakabilecek bazı sonuçlara yol açabilecek niteliktedir. Üstelik söz konusu durum hem Bulgar devleti, hem de Bulgaristan Müslümanları için iyi olmayacaktır. Zira Bulgaristan Türkleri, Batı Trakya Türklerinde olduğu gibi belli bir bölge içerisinde bir arada yaşayan bir azınlık değil; Bulgaristan’ın çeşitli yerlerine dağılmış durumdadır. Bununla beraber, özellikle Müslümanların yaşadığı yerlerde bazı radikal görüşler Müslümanların arasına sızarak, kendi görüşlerini yaymaya çalışmaktadırlar. Bulgaristan’daki imamların bir bölümünün maaş alamadıkları da ortadadır. Dolayısıyla, söz konusu radikal İslamî hareketlerin bu ekonomik sıkıntıları kullanarak, bölgeye yardım yapma kisvesi altında gelmesi ve bölge Müslümanlarının içine sızması sonucu, Bulgaristan Müslümanlarının yaşadığı bölgelerin kantonlaşma riskiyle karşılaşılabilir. Dolayısıyla bu durum Sofya’da Başmüftülükten verilecek bir talimatın bölgedeki hâkim güçler tarafından reddedilme durumuna; bölgede meydana gelebilecek herhangi bir problemde ise, söz konusu güçler tarafından sorumluluktan kaçma eylemine neden olabilecektir. Sonuç olarak, Batı Trakya modelinde olduğu gibi ‘seçilmiş’ ve ‘atanmış’ Müftü sistemi Bulgaristan Müslümanları için olumsuz bir takım sonuçlara neden olacak niteliktedir. Radikal İslamî görüşlerin Bulgaristan Müslümanları arasında filizlenme ve yayılma riski ise, Bulgaristan devleti için de tehlikeyle eş anlamlıdır.

Bulgaristan Anayasası’nın 13/3. Maddesine göre, Bulgaristan Cumhuriyeti içindeki geleneksel dinin Ortodoksluk olduğu belirtilmektedir. 13. Maddenin düzenlemelerine göre,464 din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılacağına ve dinin siyasete alet edilmeyeceğine yönelik bazı hükümler bulunmaktaysa da; Bulgaristan’ın Türkiye’de kabul gören laiklik anlayışını benimsemediği açıktır. Bulgaristan’daki okullarda 1997 yılından itibaren ailesi isteyen öğrencilere geleneksel Ortodoks Hıristiyanlık eğitimi verilmekte ve söz konusu uygulamadan 2000 yılından itibaren Müslümanların yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki Müslümanlar da faydalanmaktadır. Ancak, Türkçe öğretmen konusunda yaşanan sıkıntılar, din eğitimini veren öğretmenler itibariyle de söz konusudur.465 Pek çok din adamı okullardan mezun olduktan sonra, işsizlik sorunuyla karşılaşmaktadır. İşsizlik sorunuyla karşılaşmasa bile,

463 Baş, a.g.e., s. 80.

464 Bkz. “Constitution of the Republic of Bulgaria”, 13. Madde.

465 Özkan, a.g.m., s. 88.

Başmüftülüğün kısıtlı ekonomik imkânları nedeniyle Bulgaristan’da herhangi bir camide göreve başlaması halinde bile maaşını düzenli olarak alamama durumu olmaktadır. Buna benzer nitelikteki sıkıntılar Bulgaristan’daki Müslümanların daha iyi koordine olmalarını zorunlu kılmaktadır. Zira Bulgaristan’daki Türkler İslam dinine inanış anlamında zafiyet örneği göstermeseler de, yine de komünist dönemin ateist toplum yapısında yaşamak zorunda kaldılar. Bu durum ister istemez, dinî özgürlükler meselesini Soğuk Savaş sonrası dönemde hâlledilmesi gereken sorunlardan biri haline dönüştürdü.466 Dolayısıyla, eldeki kıt kaynaklarla önemli vazifeleri yerine getirmek Başmüftülük açısından önemli bir meseledir.

Bulgaristan’daki İslam karşıtlığı konusuna bakıldığında ise, güncel anlamda Batı Avrupa ve ABD’de anlaşıldığı şekilde bir İslamofobia’nın var olmadığı görülmektedir.

Bulgaristan’da mevcut olan, daha ziyade Balkanlar’da Osmanlı’nın gerileme döneminde ortaya çıkan ve günümüze kadar süre gelen Türk ve Müslüman karşıtlığının Türklük üzerinde tezahür edilme eğilimidir.

Balkanlar’da ülkeden ülkeye göre değişen bir ‘Türk’ ve ‘Müslüman’ algılaması bulunmaktadır. Osmanlı’nın son döneminde Balkanlar’da ‘Türk’ ve ‘Müslüman’ kavramları birbirine eş değerde kullanılırken; güncel anlamda bu durum farklıdır. Yugoslavya’nın dağılması sırasında Boşnaklara yönelik Sırp saldırılarında, Sırplar Bosnalı Müslümanları

“Türk” olarak tanımlamışlardı. Ancak Bulgarlar Türk ve Müslüman ayrımına özellikle dikkat etmektedirler. Bulgarların bu hassasiyetinde “kan kardeşi” olarak gördükleri Müslüman olan Pomakların da etkisi bulunmakta ve Bulgarlar Pomakları, ‘Türk’ denklemine indirgemek istememektedirler. Ancak, yine de Bulgaristan’da köklü bir İslam karşıtlığı mevzu bahis değildir.

Dinî alanda Bulgaristan’da yaşanan bir diğer sorun ise, Müslümanlara yönelik izlenen misyonerlik çalışmalarıdır. Söz konusu faaliyetlerin temel çekim merkezi Hıristiyan dini etrafında yoğunlaşmakla birlikte, İslam dinine mensup olan bazı aşırı görüşlü mezhepleri de Bulgaristan’daki Müslümanlara yönelik misyonerlik çalışması içinde bulunmaktadırlar.

Bulgaristan’da tarafımızca yapılan saha çalışmasında ve röportajlarda özellikle Bulgaristan’daki Pomak ve Romanlara yönelik bu gibi faaliyetlerin yoğunlaştığı saptanmıştır.

Hıristiyanlık dininden Evangelistler ve Katolikler, söz konusu iki gruba yönelik çalışmalarda bulunurken; İslam dünyasından da Vahabiler bu çalışmalarda ön plana çıkmaktadırlar.467 Yine

466 “Rodoplar Müslümanları Aydınlığa Yürüyor”, Müslümanlar Dergisi, Yıl: 20, Sayı: 175, Temmuz 2009, s. 5.

467 1990’lı yıllarda Bulgaristan’a farklı dinlerden çeşitli tarikatlar girmiştir. Hıristiyan, Müslüman ve hatta Budistlerin de bulunduğu bu gruplar, azınlığa tesir etmek istemişlerdir. 1990’lı yılların hemen başında ülkede 30’a yakın İslamî vakıf faaliyet göstertirken; daha sonra bunlar yasaklanmış ve sayıları 5’e kadar

Vahabilerin yanı sıra, İranlı Şiilerin Bulgaristanlı Müslüman gençlere burs verme girişimleri bulunmaktadır. Ancak Bulgaristan’daki Türkler ve diğer Müslümanlar aşırılıklara kaçma ve geleneksel İslam dışına çıkma eğilimde değildirler. Diğer taraftan, Bulgaristan Müslümanlarının ve Başmüftülüğün kurumsal anlamda Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanlığıyla, doğal olarak Türkiye halkı ile gönül birlikteliği bulunmaktadır. ‘Ankara’nın din algılaması ne ise, Bulgaristan Müslümanlarının algılayacağı da odur’ şeklinde bir önerme kanaatimizce yanlış olmayacaktır.

Bulgaristan Müslümanlarının misyonerlik çalışmalarındaki yumuşak karnını ise, Müslüman gençler oluşturmaktadır. Orta yaş ve üzeri gruplarda dine yöneliş sorunu bulunmazken; gençler İslam dinine ve onun vecibelerine ilgisiz kalmaktadırlar. Özetle, Bulgaristan Müslümanlarına yönelik yürütülen misyonerlik çalışmaları şimdilik pek etkili olmasa da; sistematik olarak böylesi faaliyetlerin yapıldığı belirtilmelidir.

Osmanlı döneminden kalma tarihi eserler ve vakıf malları da sorun teşkil etmektedir.

Bunların bilinçli olarak yok olmasına açık kapı bırakılmaktadır. Tarihi eser ve vakıf mallarının önemli bir çoğunluğu çeşitli tarihsel dönemlerde yıkılmış veya tahrip edilmişti.

Komünizm döneminde ise Bulgar devleti bunları kamulaştırmıştı. Dolayısıyla demokratik döneme girildiğinde, vakıf mallarının sayısı son derece azalmış durumda idi. Vakıf mallarının iadesiyle ilgili yeni kararlar çıkarken; uygulanabilmesi için vakıf mallarının iyi tespit edilmesi, arşiv belgeleriyle vakıf malları olduğunun belgelenmesi gerekmektedir. Bulgar yetkililer konuyla ilgili yapılan girişimleri bürokratik süreç içerisinde eritme eğiliminde bulunmaktadır. Vakıf eserlerinin geri kazanılmasını, amaçlarına uygun olacak şekilde tahsis edilmesini ve hizmete sunulmasını sağlamak için, Türkiye’nin ve Türk azınlık mensuplarının titiz ve sistemli bir çalışma takip etmeleri kaçınılmazdır.