• Sonuç bulunamadı

6. Bulgaristan’ın Asimilasyon Politikalarının Arka Planı

6.8. İslam Propagandası

Bulgaristan 1950’li yıllarda ülke içindeki Türk ve Müslümanların dini haklarını ellerinden almış ve anti-İslamcı bir propagandaya girişmişti. Ne var ki, Sofya Yönetimi 1980’lerde Türk ve Müslüman nüfus arasında İslam propagandasının yayılmaya başladığı hissine kapılmıştır.

Bulgaristan’ı bu hissiyata sürükleyen etkenlere bakıldığında, Humeyni ve Kaddafi gibi liderlerce finanse edilen ve Bulgaristan Müslümanlarına yönelik yoğun İslami fundamentalist propagandanın Bulgaristan’ın politik ve moral birliğini tehlikeye düşürebileceği düşüncesinin etkili olduğu ihtimal dâhilindedir.250 Bununla birlikte, 1980’li yıllarda Türkiye’deki televizyon kanallarında dinî içerikli yayınların artış kaydetmesi, Bulgar yöneticileri kaygılandırmıştır. Söz konusu kaygının, dönemin Bulgar kanaat önderlerinde yaygın olan İslam’ın; Türklerin ve Müslümanların Hıristiyan Bulgar toplumuna entegrasyonunun önünde engel olduğu düşüncesiyle birleşmesi, Sofya Yönetimini isim değiştirme kampanyasında güdüleyen bir başka etken olmuştur.

7. 1989 Zorunlu Göçü ve Bulgaristan’da Komünist Rejimin Sona Ermesi

Çeşitli gerekçeler ve stratejik hesaplarla, Türklere karşı 1984 yılının kış aylarında girişilen asimilasyon çalışmaları, 4. yılını doldururken; rejime karşı ülkedeki Türklerde genel bir tepki hali ortaya çıkmıştır. 1989 yılına gelindiğinde ise, Türk azınlık daha önce yerel düzeyde yaptıkları gösterileri ve protesto mitinglerini on binlerce kişinin katılımıyla yapmaya başladılar ve bunu bütün ülkeye yaydılar. Aynı yılın Şubat ayında Şumnu’da 50.000 kişinin katılımıyla devasa protesto mitingleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan mitinglerde ön plana çıkan ana konu başlığı, Türk azınlığın haklarının iade edilmesi olurken; söz konusu gösterilerde Türkler otonom bir bölge isteğinde veya Bulgaristan’ın bölünmesi yolunda hiçbir talepte bulunmamışlardır. Ayrıca mitinglerde azınlık mensupları hiçbir şekilde şiddete ve çoğunluğu tahrik edici söylemlere başvurmamıştır. Bununla birlikte, Rodoplar’daki bazı Türk köylerinde Bulgar askerlerinin yaptığı tutuklamalara karşı, silahsız Türklerin Bulgar askerlerinin silahlarına el koyduğu durumlar da olmuştur.251

1989 yılında, Sofya Yönetiminin yabancı basın-yayın organları üzerindeki denetimi iyice ortadan kalkmış ve dünyaya ülkede yaşanan gelişmeler hakkında daha tarafsız haberler

250 Ömer Turan, “Bulgaristan’daki Azınlıklarla İlgili Bir Proje ve Rapor Üzerine”, Avrasya Etüdleri, Cilt:2, Sayı:2, Yaz 1995, s. 84.

251 Karpat, a.g.e., s. 352.

gitmeye başlamıştı. Azınlığın asimilasyon politikalarını protesto mitingleri ve açlık grevleri, uluslararası arenada büyük yankı uyandırmış ve Bulgaristan her zamankinden daha güç bir duruma düşmüştür.

Mayıs 1989’da Bulgaristan’da yabancı ülkelere seyahat etmek yasal hale getirilmiş ve 29 Mayıs 1989’da Todor Jivkov, medya aracılığıyla ülkedeki “Bulgar Müslümanlarının”

istedikleri takdirde Türkiye’ye gidebileceklerini bildirmiş ve Türkiye’nin de bu doğrultuda sınırlarını açması talebinde bulunmuştur.252 Görünüşe göre, Jivkov’un bu çağrıyı yapmasındaki esas amacı Ankara’nın blöfünü ortaya çıkarmaktı.253 Ancak Jivkov asimilasyon politikasında yaptığı stratejik yanlışlar gibi, bu noktada da yanıldı. Türkiye sınır kapısını sonuna kadar açarken; Ağustos ayının sonunda ise tek taraflı kapatmak zorunda kalmış ve vize uygulama yoluna gitmiştir. Dolayısıyla, Türkiye göç konusunda ısrarlı olduğunu göstermiştir. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarını kapsayan üç aylık dönemde sınır kapanana kadar 312.000 Türk, Türkiye’ye göç etmiştir.

Türkiye vize rejimine geçmemiş olsaydı, birkaç ay içinde Bulgaristan’daki bütün Türkler Türkiye’ye göç etmiş olacaktı. Bu kapsamda Ankara yönetimi, Bulgaristan’daki temsilciliklerine günde en fazla 1.000 tane vize verme sınırı koymuştur. Ayrıca, bu önlemle Bulgaristan’dan gerçekleşecek göç, belli bir düzene de bağlanmış oluyordu. Türkiye’nin bu hamlesini gecikmiş bir müdahale olarak kabul etmek gerekir.

Bulgaristan’dan veya Balkanlar’dan gerçekleşen genel göç hadiseleri, genelde bölgenin biraz daha Türksüzleştirilmesi ile eşdeğerde olması, Türkiye’ye ekonomik açıdan fazla yük getirmesi, Türkiye’nin sınırları dışındaki Türk nüfusun sayıca fazla oluşunun Ankara’nın hareket sahasını genişletmesi vb. gibi bir dizi stratejik etkenden dolayı, Bulgaristan’dan gerçekleşen 1989 göçüne olumsuz bir bakış açısı geliştirmek de mümkündür.

Ancak, meseleye insanî açıdan bakıldığında, yaşanan göç hareketinin belli bir takım zorunluluklar sonucu gerçekleşmiş olması ve anavatana sığınan soydaşlara Türk halkının kucak açması gibi parametrelerin etkisiyle hadise, olumlu bir boyut kazanmaktadır.

Bulgaristan Türklerinin göçe zorlanması ve yüz binlerce soydaşın Türkiye’ye göç etmesi, asimilasyon politikalarının başarısızlığının da ifadesi olmuştur. Zorunlu göçle Türkiye’ye giden Bulgaristan Türklerinin dışında; kitlesel eylemleri düzenleyen ve direnişleri örgütleyen Türk aydınlarının, liderlerinin ve potansiyel lider adaylarının zorunlu göçün

252 Ayşe Kayapınar, “Türkiye-Bulgaristan İlişkilerinin Bulgaristan’daki Türkler Açısından Değerlendirilmesi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Yıl:1 Sayı:2, Eylül 2003, s. 208.

253 Crampton, a.g.e., s. 194.

başlangıcından hemen önce Bulgaristan’dan sınır dışı edilmeleri,254 1989 yılında azınlık merkezli yaşanan önemli gelişmelerden bir diğeri olmuştur. Zira bu yeni dönemde azınlığın lider kadrosu eksik kalmıştır. Bu grubun Türkiye’ye göç etmeyenleri ise, ya Belene’de hapishanede ya da ülkenin ücra bir köşesinde sürgünde bulunmaktaydı. Geriye kalan kısım, özgürlüklerine kavuşup Türklerin partileşme sürecinin içinde yer almak istedilerse de, bu kez de HÖH lideri Ahmed Doğan’ın tasfiyesine maruz kalmışlardır. Diğer bir deyişle, 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türkleri için emek sarf eden aydın ve lider kesimin, yeni dönemde Bulgaristan Türklerine hizmet etmesinin önü kapatılmıştır. Bunun kasıtlı olarak yapıldığına yönelik ciddi şüpheler mevcuttur. Türkiye’nin vize sınırı koymasına rağmen, Türkiye’ye göç akını durmamıştır. Mayıs 1990’a gelindiğinde, toplam 345.960 Bulgaristan Türkü sınırdan Türkiye’ye giriş yapmıştı.255 Türkiye’ye gelen göçmenlerden 120.000 kadarı ise daha sonra Bulgaristan’a geri dönmüştür.

Türkiye’ye gelen soydaşlar göçle birlikte pek çok sorunlar yaşamaya başlamışlardır.

Bu noktada, gerek Türk devletinin etkin girişimleri, gerek Türk halkının insanî yardımları soydaşların acil sorunlarının çözümünü kolaylaştırmıştır. Türkiye’nin malî kaynaklarının kısıtlı olmasına karşın, Bulgaristan’dan kısa süre içerisinde gelen soydaşların ülke içinde iskânı için olağanüstü çaba harcandığı görülmektedir. Göçmenlerle ilgili benimsenen metot ise, Kapıkule’den giriş yaptıklarında ya Türkiye’deki yakın akrabalarının yanına yönlendirilmesi; ya da devletin okul ve yurtları ile kurulan çadırlarda barındırılması şeklinde olmuştur. Göçmenlerin barınma sorunlarına yönelik Ankara yönetimi kalıcı çözümler arayışına girmiş ve bu kapsamda göçmen konutlarının inşa edilmesi yoluna gidilmiştir. Bu dönemde Bursa, İzmir, İstanbul ve Kocaeli gibi şehirlerde göçmen konutları kurulmuştur.

Bunun yanı sıra, Eylül 1989-Mayıs 1990 tarihleri arasında göçmenlerin kiraya yerleşebilmeleri için kira yardımında bulunulurken; gıda ihtiyaçları içinse erzak yardımı yapılmıştır. Ayrıca, göçmen konutlarının tesis edilmesi aşamasında, kısa süreli çözüm bulmak için prefabrik yapıların kurulması da ayrı bir çalışma olmuştur.256

Türkiye’ye göçmen olarak gelip de daha sonra geri dönen 120.000 civarındaki soydaşın genel durumuna bakıldığında, bunların çoğunlukla Türkiye’de birinci derecede akrabası olmayan kimseler olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, yakınlarının yanında bir süre barınıp, daha sonra kiraya çıkarak ve iş bularak sosyal hayata katılma gibi bir sürecin içine

254 Eminov, a.g.e., s. 97.

255 Şimşir, Bulgaristan Türkleri, s. 457.

256 Ankara yönetiminin göçmenlerin sorunlarının çözümü için yaptığı çalışmalar için bkz. Şimşir, Bulgaristan Türkleri, ss. 448-453.

dahil olamayan bu soydaşlar, çözümü Bulgaristan’a geri dönüşte bulmuşlardır. Sadece Türkiye’deki şartların zor olması değil; aile fertlerinin yanı sıra, nakit paralarının, mal ve mülklerinin geride kalmış olmasının da geri dönüşte büyük bir etkisi bulunmaktadır. Özellikle askerde veya askerlik çağında bulunan çocuklara Bulgaristan’dan çıkış izni verilmediğinden, aileler çocuklarını geride bırakmak zorunda kalmıştır. Söz konusu durum ise, “parçalanmış aileler” meselesini ortaya çıkarmıştır.

Bulgaristan yönetimi, geriye dönen ailelere neredeyse ‘burun sürtme politikası’

uygulamıştır. Geriye dönen göçmenlere pek çok sorun çıkaran Bulgar yetkililer, sınırda tampon bölgede soydaşları günlerce bekletmişler, bazılarını Bulgaristan’a kabul etmemişler, bazılarının ise eski ev ve köylerine yerleşmelerine izin vermemişlerdir.257

1989 göçüyle birlikte Türkiye’ye göç eden soydaşların genel özelliklerine bakıldığında, bunların millî duygularının ön planda olduğu görülmektedir. Göçmenler üzerinde yapılan bir anket çalışmasından hareketle, göç eden kişilerin büyük çoğunluğunun Bulgar devletinin “baskı ve zulüm” politikasının kendilerini göçe sevk ettiğini belirtmeleri önemli görülmektedir.258 Zira Sofya Yönetiminin asimilasyon politikası Türk azınlığın milli kimliğini daha da güçlendirici bir etki göstermiştir. Öte yandan, zorunlu göçle gelen göçmenlerin eğitim durumları itibariyle büyük çoğunluğunun lise ve dengi okullardan mezun olduğu görülürken; bunu oransal olarak yüksekokul, ortaokul ve ilkokul mezunları takip etmektedir. Bununla birlikte, göç eden soydaşların anadilleri olarak Türkçe’nin yanında, ileri seviyede Bulgarca ve orta düzeyde Rusça bilgisine sahip oldukları tespit edilmiştir.259

Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan 1989 Zorunlu Göçü, salt Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye gerçekleştirdiği göçler tarihi açısından değil; aynı zamanda genel göçler tarihinde de ilginç bir yere sahiptir. 1989 göçü, Kıta Avrupa’sında 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde sosyalist bir Doğu Avrupa ülkesinden sosyalist olmayan bir ülkeye çok kısa bir süre içinde yapılan en büyük kitlesel göç hareketi olmuştur.260

1989 Zorunlu Göçü ile komünist lider Jivkov’un devrilmesi arasında sıkı bir bağ da bulunmaktadır. Jivkov belli faktörlerin de etkisiyle Türk azınlığa yönelik asimilasyon politikası uygulamış ve onları Bulgarlaştırmak istemişti. Bu noktada, ‘havuç-sopa’ metodunu kullanarak, kendi rızasıyla isim değiştirmeyenleri şiddetle bu yola sevk etmişti. Ancak,

257 Şimşir, Bulgaristan Türkleri, s.444.

258 Turhan Çetin, “Bulgaristan’dan Göç Eden Soydaşlarımızın Sosyo-Ekonomik Özellikleri”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı:39, Bahar 2009, s.403.

259 Çetin, a.g.m., s.406.

260 Vasileva, a.g.m., s. 342; Küçükcan, a.g.m., s. 57.

Jivkov’un gerek zamanlama hatası, gerekse Bulgaristan Türk azınlığının ve Türkiye’nin tepkisini iyi hesaplayamaması, pek çok uluslararası tepkiye rağmen ısrarla sürdürdüğü asimilasyon politikasının iflas etmesine neden olmuştur. Bulgaristan Türklerinin katı komünist rejime ve Jivkov’un otoritesine karşı gelmesi Politbüro’nun gücünün sorgulanmasını ve bastırılmış muhalefetin daha cesur davranmasını da beraberinde getirmiştir.

Belirtildiği üzere, Bulgaristan Türkleri 1989 yılının başından itibaren Sofya yönetimine tepkilerini daha yüksek sesle ortaya koymuşlardır.

Jivkov’un “Müslümanlaştırılmış Bulgarların” Türkiye’ye göç edebileceklerini açıklamasından sonra, yüz binlerce Türk Kapıkule’ye doğru yönelmişti. Türk azınlığın göçü, Bulgaristan’ı ekonomik açıdan fazlasıyla yıpratırken; ülkenin zaten bozuk olan uluslararası imajının daha da sarsılmasına yol açmıştır. Dolayısıyla, Türk azınlığı Bulgarlaştırma çalışmaları ve nihayetinde gerçekleşen kitlesel göç, Jivkov’un pek çok bakımdan zor durumda kalmasına neden olmuştur.

Öte yandan, Bulgaristan’da komünist rejimin sona ermesinde, Türk azınlık meselesinin yanı sıra, ülke içi dengelerin ve uluslararası genel gidişatın da etkisi bulunmaktadır. 1985 yılında Sovyetler Birliği’nin başına Gorbaçov’un geçmesi, Jivkov için adeta sonun başlangıcı olmuştur. Zira her iki lider arasında jenerasyon farkı olduğu kadar, buna bağlı olarak derin bir görüş ayrılığı da bulunmaktaydı.

Gorbaçov, sistemi yeniden düzenlemeye çalışırken; Jivkov daha ziyade statükonun korunması taraftarıydı. Dolayısıyla, Gorbaçov’un sisteminde Jivkov’a yer yoktu. Örneğin, Jivkov’un Moskova’ya yaptığı ziyaretin ancak ikinci gününde Gorbaçov’la görüşebilmesi, Sofya’nın Moskova ile olan ilişkilerinde benzeri görülmemiş bir aşağılanmayı da ifade etmekteydi.261 Hâlbuki Jivkov, Moskova’ya her zaman en sadık liderlerden biri olmuştu. II.

Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet yörüngesinde bulunan bütün sosyalist ülkelerde bir takım kımıldamalar ve çalkantılar olurken; Bulgaristan’da yönetimsel anlamda hiçbir sorun olmamıştı. Bunun en önemli sebebi, Bulgaristan’ı 1954’ten beri demir yumrukla yöneten Todor Jivkov’du. 1954 yılından Gorbaçov’a kadar Sovyet Rusya’da pek çok lider gelip geçerken, Jivkov hepsi ile iyi geçinerek iktidarını sürdürmeyi başarmıştı.262 Ancak Gorbaçov ile birlikte, Sovyetlerin kendisini kendi kaderine terk ettiğini anlamış bulunuyordu. Zira

261 Crampton, a.g.e., s.192.

262 Armaoğlu, a.g.e., s.924.

Gorbaçov’a göre, artık her bir Doğu Avrupa ülkesi kendi içişlerini yönetmede serbest bırakılmalıydı.263

Doğu Almanya’da Ekim 1989’da komünist lider Erich Honecker’in devrilmesi de Todor Jivkov açısından da sona yaklaşıldığının habercisiydi. Zira Honceker ve Jivkov, Moskova’ya her zaman en yakın devlet adamları olmuşlardı. Honecker’în düşürülmesinden iki hafta sonra, 3 Kasım 1989’da Sofya’da binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilen mitinglerde, halk “glasnost” ve “demokrasi” sloganları atmaktaydı.264 Dolayısıyla, Jivkov’a benzer liderlerin iktidarlarının birer birer devrilmek durumunda olması mukadder görünüyordu. 35 yıl ülkeyi demir yumrukla yöneten Jivkov, Soğuk Savaş döneminin genelinde iktidarda bulunmuş ve ülkeyi uzunca bir süre yönetmiştir. Dolayısıyla, uluslararası sistem, hızla yeni bir yapılanmaya doğru giderken; Bulgaristan’ın da yenilenmesi artık kaçınılmaz görünüyordu.

Jivkov’un devrilmesine neden olan bir diğer faktör ise, ülkede özellikle 1980’li yıllarla birlikte daha da etkisini gösteren muhalefet hareketidir. Muhalifleri asıl cesaretlendiren unsur ise, Bulgaristan Türklerinin komünist rejimin asimilasyon politikalarına karşı ‘dik duruş’

sergilemesi ve tepkisini demokratik yollarla net bir şekilde ortaya koyması olmuştur. 1989’un sonbahar ayları itibariyle ülkede komünist parti tarafından yasaklı görülen eski politikacı, aydın, şair ve filozoflar tarafından kurulan çeşitli muhalif gruplar ortaya çıkmıştır:

“Perestroyka ve Glasnostu Destekleme Kulübü”, “Bulgaristan Bağımsız İnsan Hakları Derneği”, Ekoglasnost”, “Podkrepa” ve “Dini Hakları Savunma Komitesi”.265 Demokratik dönemde Bulgaristan’ın ilk cumhurbaşkanı olan Jelyu Jelev de söz konusu muhalif gruplar içinde yer alırken; daha sonra bu muhalif gruplar, “Demokratik Güçler Birliği” (DGB) adı altında birleşmişler ve başkanlığına da Jelev getirilmiştir.

Kasım 1989’un başlarında Sofya’da gerçekleştirilen miting Jivkov için dönüm noktası olmuştur. 9 Kasım günü Bulgaristan Komünist Partisi Jivkov’u zorla istifa ettirmiştir.

Jivkov’un iktidarı terk ettiği gün Berlin Duvarı’nın da yıkılması ilginç bir tesadüf olmuştur.

78 yaşındaki Jivkov’un yerine, 53 yaşındaki Petar Mladenov’un Parti Genel Sekreterliği’ne getirilmesiyle, ülkede değişim rüzgârları esmeye başlamıştır. Mladenov, glasnost ve perestroykayı desteklerken; sosyalizm çerçevesinde reformların yapılmasını savunmuş ve

263 Crampton, a.g.e., s.192.

264 Armaoğlu, a.g.e., s. 924.

265 Crampton, a.g.e., s. 194.

muhafazakârları tasfiye ederek, ılımlılara ve yenilikçilere görev vermiştir. 266 Mladenov ayrıca serbest seçimlerin yapılmasından da söz etmekteydi.267

Jivkov’un devrilmesinde baş aktör olarak ön plana çıkan Mladenov’un bu hamleyi, Gorbaçov’un desteğiyle yaptığına yönelik bir takım belirtiler bulunmaktadır.268 Örneğin, darbeden kısa bir süre önce 26 Ekim 1989 tarihinde Bulgar polisi çevresel sorunlarla ilgili gösteri yapan bir grubu, yabancı gazetecilerin önünde şiddet kullanarak dağıtmıştır. 269 Bu durum, halkın hükümete olan güvenini büyük ölçüde zayıflatmıştır. Ayrıca, Mladenov’un Çin’e yaptığı gezinin ardından, gelişmeleri görüşmek üzere Moskova’ya gitmesi ve Sofya’ya döndüğünde ise, Jivkov’u devirmesi Gorbaçov’un, yaşanan gelişmelerin fiilen arkasında olduğu kanısını uyandırmıştır.

Jivkov Doğu Avrupa’daki diğer pek çok lider gibi halkın ayaklanması sonucu kanlı bir şekilde devrilmemiş; Sofya’da gerçekleştirilen bir “saray darbesi”270 sonucu görevinden alınmıştır. Jivkov’un kansız bir şekilde Komünist Parti tarafından görevden uzaklaştırılması, Bulgaristan’da komünist diktatörlükten demokrasiye doğru yumuşak bir geçiş sürecini başlatmıştır.

266 Armaoğlu, a.g.e., s. 925.

267 Armaoğlu, a.g.e., a.y.

268 Bkz. Sami Kocaoğlu, Bulgaristan Türkleri Ah, Melisa Matbaacılık, İstanbul, 1998, s. 409.

269 Coşkun, a.g.e., s. 40.

270 Coşkun, a.g.e., a.y.

III. BÖLÜM

SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEM TÜRK AZINLIĞIN DURUMU VE İKİLİ İLİŞKİLER

Jivkov Rejiminin sona ermesiyle birlikte, Bulgaristan’da yeni bir dönem başlamış ve değişim sürecinden Türk azınlık da faydalanmıştır. 1984-89 yılları arasında Türk azınlıkla ilgili olarak iki ülke arasında yaşanan gerginlik, Soğuk Savaş sonrası dönemde, azınlığın durumundaki olumlu gelişmelere paralel olarak yerini bahar havasına bırakmıştır. Ancak, yine de Bulgaristan Türkleri iki ülke arasındaki ilişkilerde merkezî önemini yitirmemiştir.

Bu bölümde Türk azınlığın iki ülke arasındaki ilişkilerdeki yeri ele alınacak olup;

üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu HÖH ile Türkiye’deki ve Bulgaristan’daki Türk sivil toplum örgütlerinin kurumsal açıdan Türk-Bulgar ilişkilerini nasıl etkilediğine yer verilecektir. Bulgaristan’ın AB üyeliğine rağmen azınlığın pek çok anlamda sorunlar yaşadığına; ayrıca son dönem Türk-Bulgar ilişkilerine ve Türk azınlığa değinilecektir.

Bunlara paralel olarak, yeni dönemde Türk ve Bulgar dış politikaları ile Bulgaristan iç siyasetinde yaşanan gelişmelere de değinmek kaçınılmaz olmaktadır.

1. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye ve Bulgaristan Dış Politikaları

Soğuk Savaş döneminin bitimiyle birlikte uluslararası sistemde meydana gelen genel değişim, blok ülkelerinin dış politikaları üzerinde de etkisini göstermiş ve yeni dış politikaların ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, Türk dış politikasında Soğuk Savaş sonrası dönemde dönüşüm meydana gelirken; Bulgaristan açısından ise tam bir değişim süreci yaşanmıştır. Yeni dönemde her iki ülkenin dış politikasında da perspektif açısından yeni fırsat ve tehdit algılamaları ortaya çıkmıştır. Ancak, Ankara-Sofya arasındaki ilişkiler Soğuk Savaş sonrası dönemde olumlu bir şekilde gelişmiş, hatta bu dönemde iki ülke arasındaki ilişkiler, tarihlerindeki en iyi dönem olarak nitelendirilmiştir. Bunda etkili olan faktörler, her iki ülke açısından değişebilse de; Türkiye açısından esas unsur, Jivkov sonrası dönemde Türk azınlığın durumunda meydana gelen nispî iyileşme olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, Türk-Bulgar ilişkilerinin temel kırılma noktasının Bulgaristan Türkleri olduğu ifade edilebilir.