• Sonuç bulunamadı

Siyasal Katılımın Kapsamı ve Biçimleri

Siyasal katılım biçimleri sonsuz çeşitlilik arz etmektedir. Bu çeşitliliğin nedeni teknolojik ilerleme ve yeni metotlara dayalı olarak toplumun daha modern ve daha hareketli hale gelmesidir. Bu kısmın amacı siyasal katılım olgusunun somut biçimlerini ortaya koymaktır. Dolayısıyla basit bir tanım yerine tasnif metodu kullanılacaktır. Siyaset bilimcileri siyasal katılım biçimlerinin sınırsız çeşitliliğini somutlaştırmak ve sınıflandırmak için bir takım ölçütler geliştirmişlerdir. Baykal, siyasal katılımda birlikte veya tek tek kullanılabilecek bazı ölçütleri önermektedir (Baykal, 1970: 135-143). Bunlar; siyasal katılımın hedefi, siyasal yönelimin yoğunluğu, siyasal kültür yöreci, bağımlı (subject) ya da katılmacı olup olmaması, siyasal tutumların çatışmacı veya uzlaşmacı olması, katılımcılar için siyasetin bir amaç ya da araç olmasıdır. Bazı araştırmacılar, katılımın biçimlerinin daha da netleşmesi için sayılanlara ilaveten yeni ölçütler de ileri sürmüşlerdir. Bunlar: siyasal katılımın gerçekleştiği ortamın hür,

gönüllü veya zorunlu olup olmaması, katılmacıların ideolojik zihniyetleri ve eğilimleri, yurttaşların siyasal yönelimleri özerk bir şekilde bireysel mi yoksa bir başkasının tasarımı ile toplu halde mi ortaya çıkması, tercih edilen siyasal katılım biçimi, yasaların belirlediği şekilde veya kanunların öngörmediği tipte gerçekleşmesidir (Eroğul, 1991: 165-166). Öte yandan Almond, son derece kısa bir şekilde, katılım biçimlerini “alışılagelmiş ve olağandışı” olmak üzere iki grupta toplamaktadır (1974: 59).

Siyasal katılım biçimlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için bu tasnif çerçevesinde amacı, çevresi, yolları ve yoğunluğu itibariyle incelenmesi gerekmektedir. Siyasal katılımın amacı, sistemlere ve toplumlara göre değişik biçimler almaktadır. Ancak vatandaşların, demokratik olan ve olmayan bütün ülkelerde belirli aralıklarla sandık başına gitmesi istenmektedir. Yurttaşların seçimlere katılımı her sistemde ve toplumda aynı anlamı taşımamaktadır. Çok partili, rekabetçi, çağdaş liberal demokrasilerde, oylama işlemi siyasal erki kimin kullanacağına karar verdiği gibi, yöneticilerden halkın beklentisinin ne olduğunu da ortaya koymaktadır. Diğer bir ifade ile özgür bir ortamda seçimlere katılımın düşük olması, halkın siyasal rejimden hoşnut olmadığı, yüksek olması memnun olduğu anlamına gelmektedir Buna karşın tek partili siyasal sistemlerde ise bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Bu sistemlerde oy kullanmanın amacı siyasal iktidarı belirlemek değil, sadece siyasal erke karşı toplumun refleksini ölçmektir (Turan, 1996: 70).

Siyasal katılımın gerçekleşmesi yönetilenlerin ve yönetenlerin varlığına bağlıdır. Yönetilenlerin amacı siyasal katılımın niteliğini belirlemektedir. Yönetilenlerin amaçlarının geçerli bulunan yasalarla uyumlu olması halinde “olumlu siyasal katılım”, uyumsuzluğu durumunda ise “olumsuz siyasal katılım” söz konusudur. Buna göre yönetilenlerin amaçlarına yasalara uygun yollardan ulaşmaya çalışmaları, iş, işlem ve eylemlerini bu çerçevede yürütmeleri meşru siyasal katılım olarak kabul edilmektedir. Tersi durumun ise tanımlanmasının ve sınırlandırılmasının zorluğu belirtilmektedir. Bu bağlamda devrim, daha sonraki süreçlerde katılımı olumlu yönde desteklese bile düzeni kökünden dışlaması sebebiyle genellikle “olumsuz katılımın çarpıcı türü” olarak görülmektedir (Eroğul, 1991: 171-173).

Halkın yönelimi siyasal katılım biçiminin yönünü belirleyen önemli unsurlardan birini oluşturmaktadır. Halk siyasete ilişkin karar ve kanaatlerinde üç tür yön belirlemektedir.

Bunlardan ilki, yönetilenler, devleti kendi görüşleri doğrultusunda biçimlendirmek isteyebilirler. Örneğin, halk krallıkla değil cumhuriyetle veya tek partili bir sistemle değil çok partili bir sistemle yönetilmeyi tercih edebilir. İkincisi, yönetilenler istedikleri bir kişinin yönetici olmasını sağlamaya çalışabilirler. Üçüncüsü ise yönetilenler, kurumların ya da görevlilerin niteliği ne olursa olsun, kararlarla uygulamaların belirli bir doğrultuda olmasını isteyebilirler (Eroğul, 1991: 166). Bu tasnife göre, dünyada devlet yönetimine katılımın üçüncüden birinciye, yani en etkisizden en etkilisine doğru geliştiği görülmektedir. Bir başka ifadeyle birey, siyasi taleplerini önce siyasal sisteme sunar ve etkili olmaya çalışır. Olumlu sonuç alamazsa yöneticilerin değişmesini ister, yine arzu edilen uygulama gerçekleşmezse, bu defa da toplumsal sorunların çözümünü, düzenli ve sürekli sağlayan kurumların oluşumuna yönelir. Burada her yön bir öncekinin veya diğerinin devamı şeklinde değil de bir birikimle ortaya çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle, kişi öncelikle siyasal katılımın yasal, olağan, iradi olanını tercih etmektedir. Arzu ettiği neticeyi alamaması durumunda ise yasadışı, olağandışı ve mobilize olmuş siyasal katılım biçimine yönelmektedir. Toplumsal olaylar, ayaklanmalar ve silahlı eyleme yönelmeler de siyasal yabancılaşma ile ortaya çıkmış bir tür siyasal katılım biçimidir.

Siyasal katılımda halkın tercihlerini serbest, hür ve özgür bir ortamda, herhangi bir baskıya maruz kalmadan, gönüllü olarak yapması bir önkoşuldur. Katılımda halkın yönelimi siyasal kararlara, yönetici kadrolara ve devlet kurumlarına olmak üzere üç ana işlev taşımaktadır. Bu siyasal ilişkilerin bir tarafında halk yığınları, öbür tarafında da devlet bulunmaktadır. Yönetilenlerin devlet yönetimine katılımı noktasında ise bir başka unsur dikkati çekmektedir. Yönetilenlerin gönüllü ve özgür olmayan bir ortamda devlet tarafından baskı ve zor kullanılarak katılımının sağlanması durumunda siyasal katılımdan bahsetmek mümkün değildir.

Siyasal katılımın bazen bir zorunluluk olarak ortaya çıktığı da görülmektedir. Bu zorunluluğun sınırları anayasa ve yasalarla belirlenmektedir. Tersi durumda ise ceza öngörülmektedir. Örneğin, Avusturya Anayasasının 60. maddesine göre federal başkan

için, Belçika Anayasasının 48. maddesine göre seçimlerde vatandaşların oy kullanmaları mecburi hale getirilmiştir.2

Bazı siyaset bilimcileri de zorunlu siyasal katılımın bir demokratikleşmede ilerleme değil, gerileme olduğunu savunmaktadırlar. Bunlar, vatandaşın seçime zorlanmaması ve seçmek fiilinin tam anlamıyla yaşanması gerektiğine inanmaktadırlar. Duverger, “oy özgürlüğü, zorunlu oyla bağdaşmaz” demektedir (1965: 574). Bu anlayışa göre, zorunlu katılım özgürlükçü çağdaş demokrasinin dışında kalmaktadır. Eski çağlarda ise bu tür uygulamalara “demokratik Atina’da değil, sadece buyurgan Sparta’da rastlandığı belirtilmektedir (Şenel, 1996: 129-183; Ateş, 1995: 33-46; Eroğul, 1991: 170).

Bu yaklaşımın tersini savunan siyaset bilimcileri de zorunlu katılımın birçok faydalarının olduğunu kabul etmektedirler. Mevcut anlayışa göre zorunlu oylama katılımı artırdığı gibi psikolojik olarak vatandaşları rahatlatmaktadır. Ayrıca oy vermeyen zayıf çoğunluğun temsil edilmesi sağlandığı gibi boş oy verenlerden seçime katılmama gerekçesinin ilgisizlik mi yoksa adayı beğenmemek mi olduğunun anlaşılmasını temin etmektedir (Wertheimer, 1975: 364).

Her ne kadar zorunlu katılımın bir takım faydaları olsa da, gönüllü katılım ondan daha güçlü, ileri, gelişmiş değeri daha sınırsız ve çeşitli olan bir tür siyasal eylemdir. Çünkü özgür katılım tabii, bireyin içinden gelen ve kendi çıkarları doğrultusunda siyasal kararları etkileme arzusundan kaynaklanan bir özelliğe sahiptir. Zorunlu katılım ise sistemin vatandaşlarına birtakım şeyleri cebir kullanarak yaptırması anlamını taşımaktadır. Oysa oy kullanmak gibi bazı siyasal eylemler bireyin kendiliğinden ve özgürce gerçekleşmesi gerekmektedir (Çam, l995: 172). Ayrıca, cebir ve zorlama gelenekselleşince sonunun nereye varacağı kestirilememektedir (Eroğul, 1991: 170). Sonuç olarak, zorunluluk gönülsüzlüğü, nefreti beslemekte ve siyasal katılmanın

2 Türkiye’de de bu yöndeki uygulamaya 1980 sonrası dönemde rastlanmaktadır. Zorunlu siyasal katılım eğilimi o günlerde iktidarı elinde bulunduranlarda mevcuttu. Ancak bu eğilim Anayasaya hemen girmedi. Önceleri çıkarılan kanunlarla halk zorunlu oy verme döneminden geçti ve sonuçta anayasaya da girdi. Anayasanın 175. maddesine bir fıkra eklenerek “halkoylamasına milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahalli genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır” denilmektedir (T.C.Anayasası 1982, Madde 175). Bu duruma demokratik ülkelerde genellikle az rastlanmaktadır.

anlamına da ters düşmektedir. Buna karşılık gerçek anlamda katılma ise özgür ve gönüllü katılımdır.

Bireylerin siyasal katılım biçimlerini belirleyen bir diğer unsur da takip edilen yollardır. Siyasal katılımın en yaygın yolu, vatandaşların bireysel, grup veya kitle halinde ya da örgütlenmiş olarak siyasal katılımıdır. Bu katılım biçimleri, herhangi bir siyasal eğilime doğrudan taraf olarak da, dolaylı yolları deneyerek de gerçekleşebilmektedir. Vatandaşın “taraf” olarak bireysel düzeyde doğrudan siyasal katılımda bulunduğu alanlar, “oy verme, seçimlerde aday olma, kamu yönetimine girme ve devlete karşı dava açma” gibi eylemleri içermektedir (Eroğul, 1991, s. 173). Bu tür siyasal katılım biçimlerinin temel özelliği, hukuki mevzuat içerisinde kalarak sonuç alıcı haklar olmasıdır. Şüphesiz bunların en önemlisi oy verme hakkıdır. Toplum üyelerinin oylama yöntemiyle yöneticilerini belirlemeleri, demokrasinin en temel aracı olarak önemini korumaya devam etmektedir. Böylece yönetilenler, yerel ve merkezi düzeyde kimlerin yönetici olacağına sandık başına giderek karar vermektedir.

Vatandaşlar, “seçimlerde adaylık” girişiminde bulunarak “devlet yönetimine resmen talip” olmaktadır. Adaylık girişimi ve seçimi de devlet yöneticilerini doğrudan belirlemeye yönelik siyasal bir eylemdir. Kişi bu davranışıyla açık bir şekilde siyasal kadroların nasıl oluşacağını belirtmiş olur. Seçim veya atamayla devlet aygıtının bir parçası olan birey, artık aday olma hakkını kaybeder. Yeniden bu hakları elde edebilmesi için görevinin bir şekilde sona ermesi gerekmektedir.

Taraflı siyasal katılım biçimlerinden bir diğeri de dava açma hakkıdır. Kişi mahkemede görülen bir davada, kendisine uygulanan hükümlerin Anayasaya aykırılığını ispatlayarak yargıcı inandırabilir. Böylece vatandaş, hakkındaki hükmün Anayasa Mahkemesinde incelenmesini sağlamış olur. Şayet Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirse, vatandaş “yasama yoluyla” siyasal katılımda bulunmuş olmaktadır (Eroğul, 1991: 173-175).

Siyasal katılım biçimlerini belirlemede takip edilen yollardan bir diğeri de örgütlü veya örgütsüz katılımdır. Örgütlü katılma biçiminde kişi, siyasal sistemin işleyişini daha çok etkilemeyi hedeflemekte, siyasal kararların oluşum süreçlerine de daha aktif katılmak istemektedir. Bu iki unsur sebebiyle örgütlenme arzusunun giderek arttığı bilinmektedir. Örgütlenmenin büyüklüğü ise kurulan örgütün işlevine göre değişmektedir. Buna, genel

anlamda “siyasi partiler”, özel anlamda da baskı grupları (işçi sendikaları ve meslek kuruluşları) örnek olarak gösterilebilir. Bireyi, toplumu ve çevreyi geliştiren bu kurumlar, siyasal katılımın önemli araçlarıdır. Örneğin, sağlıklı bir çevre için mücadele eden çevreciler, işçilerin ve memurların çalışma şartlarını ve ücretlerini iyileştirmeyi hedefleyen sendikalar, siyasal sistemi etkilemede baskı unsuru oluşturabilen kurumlardır. Bu araçlarda aktif görev alan idareci ve üyeler ise daha yoğun siyasal katılımda bulunmaktadırlar. İkincisi, örgütsüz, bireysel düzeyde siyasal katılımdır. Bu tür siyasal katılım biçimi, daha çok kişilerin bürokraside görevli olan kadrolarla ilişkiye geçmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle vatandaşlar, kendilerine, çevrelerine ve toplumlarına ait sorunlarını yasama ve yürütmeye götürürler. Bundan dolayı memura gitmek, toplu halde milletvekili ile görüşmek ve bakana çıkmak demokratik toplumlarda çok sık rastlanan siyasal davranış örneği olarak dikkati çekmektedir (Turan, 1996: 70-71). Özetle, örgütlü kişi, siyasal haklarını kullanmada ve katılma yollarını kat etmede örgütsüzlerden, daha ilgili, bilgili, cesur ve aktiftir. Bu sebeple örgüt üyeliğinin daha yoğun bir şekilde, dar ve geniş anlamda siyasal katılmayı teşvik ettiği söylenebilir. Sonuç olarak, siyasal katılım biçimleri, halkın hangi şartlarda, amacına nasıl ulaştığına, taleplerini anayasal organlara nasıl ilettiğine, hangi yolları takip ettiğine ilişkin davranışlarından oluştuğu görülmektedir. Bir başka deyişle vatandaşların, özgür bir ortamda, cebir kullanılmaksızın, siyasal otoritenin el değiştirmesine, kararların kendi çıkarlarına uygun alınmasına ve örgütlü - örgütsüz katılımını içermektedir.