• Sonuç bulunamadı

C) Dönüşümün Ekonomik Temeli Olarak Kapitalizm

2. Sanayi Devrimi

Devrimi ardından ya ortadan kaldırmış ya da bunları yok olma sürecine sokmuştur316. 1840 öncesine kadar bugünkü anlamıyla “kapitalizm” terimi ve bir kavram olarak

“laissez-faire” yaygın olarak bilinmemektedir. Buna rağmen dönemin liberal kapitalizm çağını temsil ettiğinden kimsenin kuşkusu yoktur317. Bu tarihten sonra; din ve bilimde aklın yönetimi, ticaret ve ekonomide ise laissez-faire yaygın ve yerleşik sloganlar hâline gelmiş318 ve söz konusu tarih, Avrupa’da liberal kapitalizm çağının başlangıcı olmuştur. Restorasyon Dönemi (1814-1830) burjuva liberallerinin sanayiyi güçlendirme319 amacıyla hareket etmeleri ise320 Britanya’nın öncülüğünde ilk adımları atılmış olan Sanayi Devrimi ve sanayi kapitalizminin habercisidir. “Britanya’nın Sanayi Devrimi’nden bugüne kadarki tarihi günümüzü de hâlâ büyük ölçüde etkilemeyi sürdürmektedir ve bu nedenle ekonomimizin ve toplumumuzun sorunlarının pratik çözümü, bu tarih hakkında bir şeyler bilmemizi gerekli kılmaktadır” 321.

Devrimi’nin323 Avrupa’daki gelişim çizgisini bu zorluğu göz önünde bulundurmak suretiyle ikiye ayırarak incelemek mümkündür. Bunlardan ilki Britanya öncülüğündeki Sanayi Devrimi’nin Fransa öncülüğündeki siyasi devrimle birlikte sürdüğü ve 17. yüzyıldan (1789 sonrasında hız kazanarak) 1848 Devrimleri’ne kadar olan süreçtir. Diğeri ise siyasi dönüşümün gerilediği ve yalnızca Sanayi Devrimi’nin sonuçlarının yaşandığı 1848’den II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam eden zaman dilimidir. Bu ayrımı birçok alt kola ayırarak incelemek mümkündür. Ancak, ekonomi ve sözleşme özgürlüğü ilişkisinde yaşanan kırılmanın netleştirilmesinde söz konusu ikili ayrım yeterli ve uygun bir zemin sunmaktadır.

a. Birinci Dönem

Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesini sağlayan birden çok faktör vardır. 17. yüzyıl başında Meksika ve Peru gibi ülkelerden akan altın ve gümüşün Avrupa’daki her ürünün fiyatını katlaması bu anlamda önemlidir324. 17. ve 18.

yüzyılla birlikte yaşanan bu fiyat artışları üzerine, özellikle Britanya’daki soylular eski yaşam standartlarını tutturabilmek adına ellerindeki toprakların kira bedellerini arttırmak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla, toprak kiracıları ile yaptıkları sözleşmeleri sona eren hemen her soylu, yüzyıllardır geleneğe bağlı olarak düzenlenen bu bedelleri umursamayarak kiraları ciddi oranda yükseltmeye başlamışlardır.

Sözleşmesi olmayan kiracılar ise her konuda lordun vereceği karara uymak zorunda

323 “Sanayi Devrimi” teriminin literatüre girişi hakkında bkz. BEZANSON, Anna, “The Early Use of the Term Industrial Revolution”, The Quarterly Journal of Economics, vol. 36, no. 2, February 1922, s. 343-349.

324 HUBERMAN, s. 113-119. İngiltere özelinde denizaşırı ticaret, modern banka sisteminin ortaya çıkışı ve Sanayi Devrimi’ne giden sürecin başlangıcı için bkz. ATIYAH, s. 27-35.

olduklarından daha ağır sonuçlarla karşılaşmışlardır325. Farklı zaman dilimlerinde de olsa birçok ülkede ve toplumun geniş kesimlerinde yaşanan bu mağduriyet, sözleşme düşüncesinin bireyler arasında yerleşmesinin önünü açan nedenlerden olmuştur.

Ancak, toprağın kiralanması açısından kısa vadede sözleşmelerin de herhangi bir koruyucu etkisi olmadı. Britanya’da küçük toprak sahibi bağımsız çiftçilerin (yeoman) yerini alan yeni kiracılar (tenants-at-will), güçlü taraf olan toprak sahiplerinin dayattığı sözleşme hükümlerine tabi olmuşlardır. Bu kiracıların, her yıl yenilenen sözleşmelerdeki ağır hükümlerden ötürü toprak sahiplerinin keyif ve iradesine tabi olmayı doğal karşılamaları326 söz konusu geçişi kolaylaştırmıştır. Toprak üzerinde yaşanan bu ilk gelişmeler sonucunda, yüksek kira bedellerinin altından kalkamayan pek çok köylü toprağı terk etmek zorunda kalmıştır.

Söz konusu dönemde Britanya’nın başlıca ihracatının yün olması ise Sanayi Devrimi’ni tetikleyen bir diğer önemli neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Yünün ticari değerinin artması, soyluların, topraklarını çiftlikten daha az insana ihtiyaç duyulan koyun otlağına çevirmesine ve yapacak işi kalmayan köylülerin büyük bir kesiminin topraktan sürülmesine yol açmıştır327. Ayrıca, geniş arazilerini tek parça yaparak çitlerle çeviren soylular, bu topraklarda bulunan köylülerin de yersiz yurtsuz kalmasına neden olmuşlardır328. 15. yüzyılda hız kazanan çitlemelere karşı 150 yıl boyunca onlarca yasaklayıcı düzenleme yapılsa da bunların hiçbirinden kalıcı bir

325 HUBERMAN, s. 120.

326 MARX, s. 696.

327 MARX, s. 690; Marx, kapitalist üretim tarzının temellerini atan köklü dönüşümün başlangıcı olarak 15. yüzyılın son otuz yılı ile 16. yüzyılın başlarına işaret etmektedir.

328 Ordu, köylüler ile küçük toprak sahiplerinden oluştuğu ve krallığın elde ettiği vergilerin büyük bir miktarı bu kesimlerden geldiği için kraliyet toprağın terk edilmesini istememiştir. Bkz. HUBERMAN, s. 124.

sonuç elde edilememiştir. 18. yüzyıldan sonra burjuvazinin egemenliğini ilân etmesiyle birlikte ise süreç tamamen tersine dönmüş ve yasalar artık çitlemeleri arttırmak amacıyla çıkarılmaya başlanmıştır329. Bu gelişmeler sonucunda toprağın, üzerindeki emek miktarına göre değer kazandığı eski düşünce ortadan kalkmış ve ticari düşünmenin yaygınlaşmasıyla birlikte toprağın modern anlamda özel mülkiyetin ve sermayenin konusu olmasının önü açılmıştır330. Kâr amacıyla, piyasaya yönelik tarımın yapılmaya başlanmasına neden olan bu gelişmeleri, sermayenin toprak aracılığıyla birikimi olarak yorumlamak da mümkündür. Çitlemeler aracılığıyla köylülerin topraktan koparılarak mülksüzleştirilmesi süreci, Marx’ın belirttiği üzere;

farklı aşamalarla, farklı sıralarla ve farklı tarihlerle diğer birçok Avrupa ülkesinde de gerçekleşmiştir. Ancak, bu mülksüzleştirmelerin Britanya’daki hâli söz konusu dönüşümün klasik biçimine tekabül etmektedir331. Toprağın bu gelişmelerle birlikte sanayi üretiminin ve ticaret hayatının bir parçası hâline gelmesi, toprak kirasındaki gelişmeye benzer şekilde sözleşme kurumunun ve buna bağlı olarak da sözleşme özgürlüğü ilkesinin önemini arttıracaktır.

Burjuvazinin, amaçladığı sanayi kapitalizmini gerçekleştirebilmesi için tek başına sermaye birikimine dayanması ise yeterli olmamıştır. Bunun yanında, sermayeden kâr elde etmeyi sağlayacak emek de gerekmiştir332. Çitlemeler ve

329 MARX, s. 696.

330 MARX, s. 704; ATIYAH, s. 14-15; HUBERMAN, s. 124-125.

331 MARX, s. 689. Çitlemelerin, köylüler ve küçük toprak sahipleri üzerinde yarattığı mağduriyetin bu boyutta olmadığına ilişkin karşıt görüşler de vardır. Bir örnek olarak; MINGAY, G. E., “Introduction to Second Edition”, Edward Carter Kersey Gonner, Common Land and Inclosure, Routledge, 2nd Ed., London, 1966, s. 31-53.

332 RUSSELL, Dora/ RUSSELL, Bertrand, Endüstri Toplumunun Geleceği, çev. Melih Ölçer, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1979, s. 21-22.

yükselen toprak kiraları sonucunda ortada kalan büyük bir köylü nüfusu şehirlere göç etmek zorunda kalınca, şehirlerde ellerinde kalan tek şey olan emeklerini satan işçilere dönüşmüşlerdir333. Bu durum da kurdukları şirketlerle yüzyıllar içinde denizaşırı ticaretten334 büyük sermayeler biriktirmiş olan burjuvazinin aradığı ucuz iş gücünün önemli bir miktarını bulmasını ve sanayi kapitalizmini başlatacak fabrika sistemini kurmasını sağlamıştır335. İşçi ve işveren arasında kurulması gereken bu alışveriş

ilişkisi, sözleşme özgürlüğü ilkesini ön plana çıkaran bir diğer gelişme olmuştur.

Özetle, 1789 ve 1848 yılları arasındaki ilk dönemde Avrupa’ya çifte devrim egemen olmuştur. Bunlardan ilki, adı daha çok Fransa ile anılacak olan siyasal dönüşüm, ikincisi ise Britanya’nın öncülük ettiği ve büyük oranda da onunla sınırlı kalacak olan

333 MARX, s. 688; HUBERMAN, s. 125. Serbest piyasa düzeni kurabilmek amacıyla ekonomik faaliyetin temeli olan emek, para ve toprak alınıp satılabilir ürünler hâline getirilmişlerdir: POLANYI, Karl, Büyük Dönüşüm: Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri, çev. Ayşe Buğra, İletişim Yayınları, 3. B., İstanbul, 2003, s. 118-121. Supiot’nun altını çizdiği üzere “Bu faraziyeler hukuki artefact’lardır. (…) Bunların, bu şekilde hukuk düzeninin değerlerine hizmet eden faraziyeler olduklarını unutmak ve insanları ve doğayı bir mal gibi görmek sadece ahlaki açıdan rahatsız edici olmayıp aynı zamanda iktisadi ve ‘insani’ anlamda ağır afetlere sebep olabilir” (SUPIOT, s. 111-112).

334 Buraya kadar sıkça kullanılan “denizaşırı ticaret” tabiri, yüzyıllara yayılan olaylar silsilesini karşılamakta yetersiz kalabilmektedir. Zira kârın olağanüstü boyutlara ulaştığı söz konusu yıllar, bugün

“coğrafi keşifler” olarak anılan bu dönemin aslında coğrafi katliamlar olarak yaşandığı yıllardı.

“Keşfedilen” bu ülkelerin yeraltı kaynaklarının yağmalanması ve kolonileştirilmesinden elde edilen kazanç yanında, Afrika’dan Amerika’ya götürülerek köleleştirilen siyahların satışından elde edilen kâr, Avrupa’da Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirecek sermaye birikiminin oluşmasında önemli bir rol oynadı.

Marx, bu sermaye birikiminin oluşumunu özetlemiştir: “Amerika’da altın ve gümüş madenlerinin keşfi, yerli halkın kökünün kazınması, köleleştirilmesi ve madenlerin bunların mezarı haline getirilmesi, Doğu Hint Adalarının fethine ve yağmalanmasına başlanması, Afrika’nın, siyah derililerin ticari amaçlarla avlandığı alana çevrilmesi, kapitalist üretim döneminin şafağının işaretleriydi. Bu masalımsı süreçler ilk birikimin ana uğraklarını oluşturur” (Marx, s. 718). Konu hakkında özet bilgi için bkz.

HUBERMAN, s. 179-183; ERCAN, Fuat, Gelişme Yazını Açısından Modernizm, Kapitalizm ve Azgelişmişlik, Bağlam Yayınları, 5. B. İstanbul, 2009, s. 64-67; RUSSELL/ RUSSELL, s. 44.

335 Fabrika sisteminin ilk örnekleri ve lonca sisteminin kapitalist birikim için yarattığı engeller dolayısıyla üretimin dışına itilerek ayrıcalıklarını kaybetmesi için bkz. MARX, s. 439-459, 347, 529, 688, 717-718. HUBERMAN, s. 126-135 (özellikle 130). Fransa özeli için bkz. VARDI, s. 707-717.

endüstriyel dönüşümdür336. Her iki dönüşümün beslediği damarlar ise sözleşme kurumunun modern hâline kaynaklık edecek ilk adımların atılmasına vesile olmuşlardır.

b. İkinci Dönem

1848-1870 yılları arasındaki hızlı ve sınır tanımaz genişlemesiyle sanayi kapitalizmi Britanya öncülüğünde337 egemenliğini ilan etmiştir. Bu dönemde Avrupa’ya egemen olan düşünce, kapitalizmin gelişme ve ilerleme anlamına geldiğidir338. Böyle bir düşüncenin söz konusu yıllarda önem kazanmasında Sanayi Devrimi ile aydınlanma arasında müspet bir bağ kurulması etkili olmuştur. Dönemin liberal felsefecilerinden Victor Cousin bu bağa açıkça işaret etmiştir: “Matematik ve fizik bilimleri, insan aklının doğanın sırları karşısındaki zaferidir; sanayi, iradenin özgürlüğünün yine doğa güçleri karşısındaki bir zaferidir339”.

Modernleşme düşüncesinin önünü açan, aydınlanmanın insanı özgürleştireceğine olan bu inanç, 19. yüzyılın son çeyreğinde nihayete ermiş, sanayi kapitalizmi, 1930’lara kadar belirli aralıklarla sürecek krizler dönemine girmiştir340.

336 HOBSBAWM, Eric J., Sermaye Çağı: 1848-1875, çev. Bahadır Sina Şener, Dost Kitabevi Yayınları, 4. B., Ankara, 2009, s. 14.

337 Dönemin yazarlarına göre, Fransa’da büyük ölçekli sanayinin Britanya’daki kadar ani bir biçimde büyüyememesinin temel nedeni sermaye birikiminin yetersizliğidir. İlgili kısım için bkz. BEZANSON, s. 349.

338 HOBSBAWM (Sermaye), s. 16-17; ERCAN, s. 19.

339 COUSIN, Victor, Introduction to the History of Philosophy, tr. Henning Gotfried Linberg, Hilliard, Gray, Little and Wilkins, Boston, 1832, s. 8.

340 Bu yaşananlar, sözleşme özgürlüğünün sınırlandırılmasının meşruiyeti ve liberal yönetimselliğin kriziyle doğrudan bağlantılıdır. Bu meseleye ikinci bölümde ayrıntılı olarak yer verilecek, krizin günümüze uzanan etkileri görünür kılınmaya çalışılacaktır.

Gelişme düşüncesinin temelinde yer alan aydınlanmanın araçsallaştırılması, kapitalist dinamiklerin açmazlarını bu dönemde bir nebze görünür kılmıştır. Özgürleşmenin toplumu disiplin altına almaya dönüşmesi (özellikle eve iş verme sistemi sürerken gelişen fabrika sistemi), ekonomik kaynakların sadece kârı arttırmak için hareket eden işverenlerin hizmetine sunulması sorunun temel nedenlerinden olmuştur. Gelişme için gelişme düşüncesinin ön plana çıkması, insanın özgürleşmesi için kullanılan araçların amaca dönüşmesine ve kapitalizmin ayakta kalmasının yegâne koşulunun böyle bir gelişme anlayışından geçtiği şeklinde hatalı bir algının yerleşmesine yol açmıştır341. Bu yaklaşım sonucundaki disipline etme süreçleri, bireylerin irade özgürlüklerini ortadan kaldırarak onları her anı önceden en ince ayrıntısına kadar kurallara bağlanmış

üretim süreçlerinin bir parçası hâline getirmiştir. Modern anlamda sözleşme düşüncesinin emekleme döneminde olması ise güçlü olan işverenlerin bu disipline etme süreçlerinde işçilere her türlü hükmü dayatabilmesinin önünü açmıştır. Üstelik kapitalist üretim sürecine özgü açmazların ortaya çıkmasından çok sonra dahi işçilerin işveren karşısındaki bu zayıf konumu (hemen hemen bütün gelişmiş ülkelerde) değişmemiştir342. Yüzyıl sonundaki sözleşme özgürlüğünü doğrudan biçimlendiren

341 ERCAN, s. 17-18;

342 Bu durumu özetleyecek bir örnek 1934 yılında ABD’de devam eden eve iş verme sisteminden verilebilir. Eyalet Çalışma Müdürlüğü Asgari Ücret Bölümünün Connecticut Fabrikasyon Metal Endüstrisinde Ev İşleri Raporuna göre “incelenen 129 ailenin 96’sında 16 yaştan küçük çocuklar çalışıyordu. Bu çocukların yarısı on ikiden küçük yaştaydı. Otuz dördünün yaşı sekiz veya aşağısında, on ikisi ise beş yaşından küçüktü”. İlgili rapor ve tablolar için bkz. HUBERMAN, s. 134-135.

İngiltere’de 19. yüzyılın ikinci yarısında çocuk işçilerin durumu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.

MARX, s. 442-480.

Britanya’daki kanuni düzenlemelere ve Kıta Avrupası’ndaki büyük kanunlaştırmalara gelindiğinde sanayi kapitalizminin vardığı nokta bu şekildedir343.