• Sonuç bulunamadı

gelişmesiyle birlikte yeni bir hukuk arayışı daha fazla gündeme gelmiştir. Bu durum ise ticari gelişmelerin ilk dönemlerinde gereken mevcut talepleri karşılayacak bir biçimde, eski Roma hukukunun özellikle Batı Avrupa’da canlandırılmasının -yani Pandekt hukukunun- önünü açan nedenlerden olmuştur271. Sınıfsal temellerini bu gelişim çizgisine paralel bir biçimde atan burjuvazi, 17. yüzyıl sonrasında yaşanacak olan çok daha kapsamlı dönüşüme artık hazırdır.

Rönesans ve Reform hareketlerinden aldığı mirası farklı bir biçimde işleyerek eleştirel aklı merkeze alması, onun bir düşünceler yumağı hâline gelmesini ve çok yönlü olması sonucunu doğurdu275. Yukarıdaki başlıkta belirli ölçülerde ele alındığı üzere, bu çok yönlü düşünsel yapı ile burjuvazinin bir sınıf olarak ortaya çıkışı ve güçlenmesi arasında önemli bir bağ bulunduğu ortadır. Ancak bu bağın planlı ve programlı bir sebep sonuç ilişkisi içinde oluştuğunu ve Aydınlanma düşüncesinin tamamen burjuvazinin siyasal programı doğrultusunda biçimlendiğini ileri sürmek ise fazlasıyla indirgemeci bir yaklaşım olacaktır276.

Aydınlanma düşüncesi yeni bir siyaset felsefesi geliştirmemiştir. Dönemin düşünürlerinin eserlerinde, geçmişten tamamen bağımsız ve ciddi anlamda kırılma yaratan yeni bir teorinin mevcut olmaması bundandır. İlk kısımda görüldüğü üzere, Aydınlanma öncesi düşünürlerin ortaya koyduğu eserlerde metafizik çıkarımlar önemli bir yer işgal etmektedir. Ancak Aydınlanma enerjisini daha çok eyleme vermiş, düşünceyi ise eylemin hizmeti altında dönemin siyasal sorunlarını çözmeyi hedefleyen bir silah hâline getirmiştir277. Eylemin hizmetine sunulan “düşünce” ise geçmiş

düşünsel akımların büyük oranda aklın süzgecinden geçirilmiş ve yeniden şekillendirilmiş bir türevidir.

yapılması gerekenleri buyuran, bunların zıddını ise yasaklayan ve kaynağını doğadan alan en yüksek akıldır” tespitinin yer aldığı birinci kitabı bu ilişkiye ayırmıştır. İlgili kısım için bkz. CICERO, On the Commonwealth and On the Laws, ed. and tr. James E. G. Zetzel, Cambridge University Press, New York, 1999, s. 111.

275 Bu anlamda Aydınlanma düşüncesine kaynaklık eden birikimin en önemli iki temsilcisi Francis Bacon ve René Descartes’tır. Söz konusu vurgu ve ilgili kısım için bkz. AĞAOĞULLARI/ ZABCI/

ERGÜN, s. 233-235.

276 TAŞÇI, Serdar, “Aydınlanma(ma)nın Felsefesi”, Toplumbilim Dergisi Aydınlanma Özel Sayısı, Bağlam Yayınları, 2. B. (Ekim 2007), S. 11, İstanbul, Temmuz 2000, s. 132.

277 CASSIRER, Ernst, The Myth of the State, Yale University Press, New Haven, 1946, s. 176-177.

Aydınlanmanın yer yer birbirleriyle çelişen bir düşünceler yumağı olması, türdeş ve sistematik bir aydınlanma düşüncesinin biçimlenmesine büyük oranda engel olmuştur. Ancak, dogmatizme düşmesinin önüne geçen de yine bu düşünceler arasındaki etkileşimdir278. Foucault’nun; “Modern felsefe, iki yüzyıl önce arsızca ortaya atılan ‘Aydınlanma nedir’279 sorusunu yanıtlamaya kalkışan felsefedir”280 tespitiyle, Aydınlanma’nın bu yönüne dikkat çekmeye çalıştığını ileri sürmek mümkündür. 17. ve 18. yüzyıllarda İskoç – İngiliz, Alman ve Fransız Aydınlanması gibi birbirinden çok farklı unsurlar barındıran akımların oluşması da bu tespitleri destekler niteliktedir. Sistematik olma noktasındaki eksikliklerine rağmen bu akımlarda ortak olan unsurlar, Aydınlanmanın genel siyasi doktrininin ortaya konulmasına yetmektedir. Bu ortak unsurların en başında ise akla verilen önem gelir.

Alman Aydınlanmacılarının yayın organı olan Berlinische Monatsschrift’te 1784 yılında yayımlanan makalesinde Moses Mendhelssohn Aydınlanma düşüncesi ve akıl arasındaki bu bağlantıyı ortaya koyar. Ona göre: “(…) aydınlanma daha çok teorik olanla ilgili görünmektedir: (objektif olarak) akla dayalı bilgi ile (subjektif olarak) insanın yapısı için olan önem ve etkileri oranında insan yaşamına dair şeyler hakkında akla dayalı düşünme yeteneğiyle ilgilidir”281. Immanuel Kant da, yine aynı tarihte Aydınlanma üzerine olan makalesinde söz konusu ilişkiyi açıklar:

“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan

278 AĞAOĞULLARI/ ZABCI/ ERGÜN, s. 349.

279 Foucault, bu soruyla Kant’ın 1784 tarihli ünlü makalesine yollamada bulunmaktadır. Bkz. d. 220.

280 FOUCAULT, Michel, “Aydınlanma Nedir?”, Toplumbilim Dergisi Aydınlanma Özel Sayısı, Bağlam Yayınları, 2. B. (Ekim 2007), S. 11, İstanbul, Temmuz 2000, s. 69.

281 MENDHELSSOHN, Moses, “ꞌAydınlanma Nedir?ꞌ Sorusu Üzerine”, Toplumbilim Dergisi Aydınlanma Özel Sayısı, Bağlam Yayınları, 2. B. (Ekim 2007), S. 11, İstanbul, Temmuz 2000, s. 13.

kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapere aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü imdi Aydınlanma’nın parolası olmaktadır”282.

Roma hukukunda çok farklı şekillerde karşımıza çıkan kişilik derecelerini ortadan kaldırarak kişiliği her insanın bir vasfı hâline getiren Hıristiyan düşüncesi olmuştur. Aydınlanma düşünürlerinin akıl ve insan arasında yukarıdaki şekillerde kurduğu ilişki ise öznenin sekülerleşmesi sürecini başlatarak medeni hukukun kişisel özerklik düşüncesine hayat vermiştir. Dünyanın gizemden arındırılarak Tanrı imgesinin silinmesi, insanın, kendi tarafından yönetilen ve kendi imgesiyle biçimlendirdiği bir dünyada kişilik sahibi olmasının önünü açmıştır283. Bu anlamda düşünüldüğünde, Kant’ın ahlak metafiziği anlayışının, ilk kısımda ele alınan doktrinel temeldeki dönüşüme ciddi bir etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Kant, bütün ahlaklı davranışların örtüşmesi gereken bir kategorik buyruk koyar. Buna göre; bir insan yalnızca kendisinin evrensel olmasını isteyeceği bir kurala uygun olarak eylemelidir284. Kant, koyduğu bu ölçütten hareketle verilen bir sözün kendiliğinden bağlayıcı olacağı sonucuna varır. Zira hiç kimse verilmiş olan sözlerin tutulmadığı bir

282 KANT, Immanuel, “ꞌAydınlanma Nedir?ꞌ Sorusuna Yanıt”, Toplumbilim Dergisi Aydınlanma Özel Sayısı, Bağlam Yayınları, 2. B. (Ekim 2007), S. 11, İstanbul, Temmuz 2000, s. 17.

283 SUPIOT, s. 44 ve 46.

284 Kant, kategorik buyruğunu farklı ifadelerle ama aynı anlama gelecek şekilde tekrarlar. Bkz. KANT, Immanuel, Groundwork for the Metaphysics of Morals, ed. & tr. Allan W. Wood, Yale University Press, New Haven & London, 2002, s. 37-38.

dünyada yaşamak istemez285. Görüldüğü üzere kendi kuralını kendi koyan bu özerk insan, bir sözleşme yapmak üzere iradesini açıkladığında da kendi koyduğu bu kurala uymak zorundadır. Öyleyse tek başına sözün varlığı yani bir sözleşme yapmak üzere iradenin açıklanmış olması, o sözleşmenin bağlayıcını sağlamak bakımından yeterli olabilecektir. Nitekim Kant’ın bu şekildeki ahlak metafiziği temellendirmesi, ilk kısımda değerlendirilen 19. yüzyıl hukukçularının sözleşmenin bağlayıcılığı için irade beyanlarını yeterli görmelerini kolaylaştırmış286 ve bu yeni kavrama biçimi özellikle BGB’nin mantığına doğrudan nüfuz etmiştir.

Aydınlanma düşüncesinde aklın kullanımına verilen önem bu şekilde görüldükten sonra onun dönemdeki gelişmeler ve burjuvazi ile ilişkisi daha net kurulabilir. 17. yüzyıla kadar ticaretle zenginleşen ve iyice güçlenen burjuvazi, siyasal hak talepleri yanında feodal beylerin gümrük duvarlarına toslamadan serbest ticaret yapmayı da hedeflemekteydi287. Eski yapının sağladığı kısıtlı imkânlardan kurtulmanın yolu ise bu yapıyı besleyen düşünce dünyasını yıkmaktan geçiyordu.

Feodal toplumdaki statülere dayalı ve durağan yapının çözülmesi, üretim biçimlerinin değiştirilmeye başlaması ve buna paralel olarak geleneksel sözleşme biçimlerinin ortadan kaldırılması ancak yeni bir düşünsel altyapı ile mümkün olabilirdi. Akıl ile

285 KANT (Moral), s. 39. Karş. GORDLEY, s. 233-234. Kant’ın ahlak anlayışının bir özeti için bkz.

ÖKTEM, Ülker, “Kant Ahlakı”, Araştırma: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Dergisi, C. 18, 2007, s. 11-22.

286 Bkz. yukarıda “Taraf İradelerinin Merkeze Yerleştirilmesi ve Sözleşmelerin Bağlayıcılığı Sorunu”

başlığı.

287 HUBERMAN, s. 151. Serbest ticaret için mücadele birçok ülkede Sanayi Devrimi’nin ilk yıllarına kadar kesintisiz devam etmiştir. Avam Kamarası’na 8 Mart 1820 tarihinde Londra tüccarları tarafından sunulan ve serbest ticaret konusundaki ön yargıları eleştiren dilekçeleri, Britanya’daki dönüşümün dahi kısa bir süre içerisinde gerçekleşmediğinin güzel bir örneğidir. Söz konusu dilekçe için bkz.

HUBERMAN, s. 153.

Aydınlanma arasındaki sıkı ilişki; mevcut düşünme biçimlerini değiştirmek ve burjuva sınıfına taleplerini elde edebilmek için aradığı imkânı sundu. Kilisenin ve soyluların egemenliğindeki yapıyı ayakta tutan her inancı ve her dogmayı eleştirel aklın süzgecinden geçirerek çürütme ve gelen itirazları yine akla ve aklın sunduğu imkânlara dayanarak boşa çıkarma, somut değişim için gerekli olan düşünsel zemini sağladı288. Bütün bir Aydınlanma düşüncesine hayat veren aklını kullanma vurgusu, Kant’ın işaret ettiği eleştirel aklın özel hukuktaki görünümü üzerinden irade özerkliğine eklemlenerek sözleşme hukukunun dönüşümünde de benzer bir rolü üstlenmiştir. Kant’ın biçimsel özgürlük ahlakından esinlenerek özel hukukta irade özgürlüğü ilkesini289 ön plana çıkaracak olan en önemli isim ise Savigny’dir290. Ancak; aklın kurulması, kişiliğin oluşması ve din arasındaki ilişkinin gevşemesi, liberal yönetimselliğinin gelişim süreci içinde eleştirel akıl kavramını yaslanacağı bir destekten yoksun bırakmıştır. Bu yoksunlukla malul aklın 19. yüzyılla birlikte irade özerkliği ve irade özgürlüğü gibi ilkelerde zuhur ederek sözleşme hukukunun merkezine oturması, sözleşmenin doktrinel temellerinden kopmasına neden olduğu gibi neoliberalizmin günümüzdeki etkisiyle birleşerek sorunu daha da katmerli bir hâle getirmiştir291.

288 AĞAOĞULLARI/ ZABCI/ ERGÜN, s. 250-251.

289 Kant’ın özgürlük ahlakı ile irade özerkliği arasındaki ilişkinin analizi için bkz. IMMENHAUSER, Martin, Das Dogma von Vertrag und Delikt: Zur Entstehungs- und Wirkungsgeschichte der zweigeteilten Haftungsordnung, Böhlau Verlag, Köln, 2006, s. 120-126.

290 IMMENHAUSER, s. 214-215; DILCHER, Gerhard, “Bilimsel Metot ve Siyasal Karar Aracı Olarak Hukuki Pozitivizm”, AÜHFD, çev. Ahmet Mumcu, C. 31, S. 1-4, 1974, s. 470-471.

291 Çalışmanın iki bölümü arasındaki temel bağlantı noktalarından olan bu sorun neoliberalizm başlığı altında ayrıntılı olarak incelenecektir. Ancak aydınlanma düşüncesinin burada vurgulanan temellerinin bilinmesi, günümüzde bu bağlamda yaşanan sorunun sözleşme hukukuna etkisinin kavranması bakımından elzemdir.