• Sonuç bulunamadı

Paranın nerede kullanıldığını, neye parayı harcıyoruz, nereye

finansman sağlıyoruz doğrudan

takip edebildiğimiz, reel

ekono-miye doğrudan can veren,

ora-daki çarkı çeviren bir iş modelidir

bu. Bu anlamda da krizlere daha

dayanıklı, krizlerden çıkış yolunu

daha kolay sunabilen bir finansal

iş modelidir katılım bankacılığı

ve genel çerçevede katılım

fi-nans modeli.

anlat, biz onu finanse edelim” dediğimiz zaman bize faturasını getirerek bir mekanizma başlıyor. Ve şirket açısından son derece hızlı ve pratik bir çözüm oluyor. Ama, “Gel biz seninle kâr-zarar ortaklığı yapalım” dediğimizde sorun başlıyor. Toplumda gelişme nerede olmalı? Bunu da anlatmak açısından bu örneğe girdim. Bir kere Türkiye’de firmaların hiçbirisinin bilançosu gerçek değil! Şimdi ben bir firmayla kâr-zarar ortaklığı yapacağım ve bir projeye gireceğim. Ama o projede o firma ne kadar kâr ediyor, gerçek maliyetleri ne, nerede gizli maliyet var, nerede gizli bir kârlılık var bununla ilgili hiçbir fikrim yok. Sadece sektörel anlamda belirli ön kabullerimiz var, belirli datalara, istatistik verilere ulaşı-yoruz. Ama o firma üzerindeki rakamların hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. Maliye Bakanlığımız mücadele etmeye çalışıyor ancak çok ciddi bir kayıt dışı ekonomi diye gerçeğimiz var.

Şimdi önünü, arkasını göremediğiniz hangi projeye girmek istersiniz? Yani bunu kurumsal ilişkinin dışına çıkartalım, bir arkadaşınız size geldi, “Abi çok kârlı bir iş buldum. Şu malı alacağız, şuraya sa-tacağız” dedi. O basit ortaklık teklifinde bile kırk tane soru sorarsınız. Aldığımız adam kimdir? Mal güvenilir midir? Sattığımız adam kimdir?.. Bir banka olarak, kurumsal sorumluluk sahibi olarak, bize fon yatırmış kişilerin varlığını iyi yönetme yasal ve ahlaki sorumluluğumuz. Bir kurum olarak biz bu soruları sormak, soruların cevaplarını doğru bir şekilde almak zorundayız. Dolayısıyla ürünlerimiz var, fakat bu ürünleri aktif olarak kullanmak için önümüzde bazı engeller var.

Engellerin olması bizim için tabii ki bir mazeret değil. Bizim görevimiz bu koltuklarda oturan insanlar olarak engelleri bahane edip yerimizde oturmak değil, engelleri aşmak. Bu anlamda Ziraat Katılım olarak ne yaptık kâr-zarar ortaklığı modelini? Allah razı olsun, bizden önce kurulan bankalar özellikle inşaat sahasında az da olsa örneklerini vermişlerdi. Yap-sat modellerinde... Biz inşaat dışı alanlarda da bunu geliştirdik ve uyguladık. Ticaret alanında yaptık, bir tane imalat alanında örneğini verdik.

Ama bu tabii çok daha prototip örnekler. Çünkü dediğimiz gibi uçtan uca girdisini-çıktısını, her şeyini görebildiğimiz ve bir şey olduğu zaman, “dur” diyebileceğimiz ilişki sıcaklığımızın olduğu müşteri-lerle deneme amaçlı yaptık.

Sistemi anlamaya çalışıyoruz, sistemi kurmaya çalışıyoruz. Bunları yapıyoruz. Diğer katılım bankaları da burada önemli gelişmeler gösteriyorlar. Katılım Bankaları Birliği bünyesinde hem mevzuat hem ürün geliştirme komitelerinde çalışıyoruz. Bizatihi ben de bu grupların içerisindeyim. Kanun taslağı-mız üzerinde yaklaşık bir yılı aşkın süredir çalışıyoruz. BDDK’ya geçtiğimiz aylarda gönderildi kanun taslağı, son haline geldi. İnşallah en kısa sürede çıkacak. Kanun taslağı basit, bürokratik bir sıkıntı de-ğil arkadaşlar. Bu benzetmeyi başkaları da kullanıyordur, biz tabiri caizse katılım bankaları olarak çim sahada basketbol oynamaya çalışıyoruz. En güzel ayakkabıyı da alsak, en güzel idmanı da yapsak çıktığımız saha bizim oyun planımıza, oyun modelimize uygun değil. Dolayısıyla bize özgü sorunları, bize özgü yöntemlerle çözebileceğimiz, sınırları çizilmiş, mevzuatı belirlenmiş bir kanuni altyapının olması çok önemli. Nihayetinde kurumsal yönetim anlamında hukuki altyapının olmadığı hiçbir iş

türünün gelişmesi mümkün değildir. Bu anlamda kanun taslağımızın hızla kanunlaşması katılım ban-kacılığı alanında gelişmemize önemli bir ivme kazandıracaktır.

Diğer konu. Rakamlar anlamında hızlıca bir karşılaşma yapalım. Dünyada katılım bankacılığının, katı-lım finans sisteminin diğer finansal kuruluşları da ekleyerek söylersek ulaştığı hacimler 1.8 trilyonlara, 2 trilyon seviyesine ulaştı. Bunun yüzde 80’i katılım bankacılığı alanında. Türkiye’de ise katılım ban-kacılığının toplam hacmi 130-140 milyar sınırına dayandı. Aktif büyüklüğü. Ama işte rekabet ettiğimiz büyüklükleri karşılaştırmak açısından söylüyorum bunu. Türkiye’de katılım bankacılığı 140 milyara geldi diye kendi adımıza seviniyoruz. Biz Ziraat Katılım olarak kuruluşumuzun ikinci yılında 9-10 mil-yar TL bilanço büyüklüğüne ulaştık diye, belki sıfırdan kurulmuş bir banka adına rekor sayılır. Ama resmin diğer tarafına baktığımız zaman bizim iştiraki olduğumuz Ziraat Bankası 380 milyar TL’yi geçti 400 milyarlara koşuyor aktif büyüklük açısından. Yani özkaynak büyüklüğü açısından baktı-ğımızda katılım bankalarının toplam özkaynağı, sermaye benzeri kullandıkları kredilerle 12-13 milyar seviyesini zorluyor, ancak tüm bankaların özkaynakları 200 milyarları geçti. Çok büyük bir deniz içerisinde çok küçük bir adacık gibi kalıyoruz. Bu bizi ölçek ekonomisi anlamında bazı zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Aktif payımız yüzde 5, yüzde 15’lere çıkartmak istiyoruz, bunları vurgulamak açısından söylüyorum bunu... Fakat iyi bir şey de söylemek lazım, o kadar da kötü durumda değiliz bilanço büyüklükleri anlamında, yüzde 5 seviyesinde olan payımız, pazardan aldığımız pay, şube ve personel sayısı anlamında yüzde 7’leri, 8’leri, 9’ları buluyor. Yani biz aslında sahaya dokunmak anla-mında aldığımız finansal büyüklükten daha fazla piyasadayız. Bu tabii hala yeterli değil.

Dünyada katılım finans sistemi nasıl? Sokağa çıktığımız zaman dinsel bir kimlik sorduğumuzda in-sanlarımızın yüzde 98’i kendisini Müslüman olarak tanımlıyor; fakat Bahreyn gibi, Birleşik Arap Emir-likleri gibi, Malezya gibi ülkelerde yüzde 60’lara kadar düşüyor bu oran. Dinsel kimlik anlamında kendini Müslüman olarak tanımlayan ülkeler. Buralarda katılım finans sistemi oranı yüzde 20’leri, 25’leri, 50’leri buluyor. Arap ülkelerinde yüzde 60-70’lere çıkıyor. Katılım bankalarıyla çalışmayanla-rın dini bir sorunu mu var? Hayır... Az önce yine değinildi buna. Yani bizim tanıtım anlamında kendi-mizi geliştirmemiz lazım. İstanbul Finans Merkezi eylem planı içerisinde Katılım Bankaları Birliği’ne de bu anlamda bir resmi görev verildi. Katılım Bankaları Birliği genel kurulunda buna özel bir bütçe de ayrıldı. Tanıtım amacıyla medya başta olmak üzere, bu tarz konferanslar, paneller, tüm alanlarda kendimizi tanıtmaya ağırlık vereceğiz inşallah.

Çok basit bir örnekle anlatıyoruz. Bir arkadaşınızı eve yemeğe davet ettiğiniz zaman ona çok güzel bir et pişirdiğinizi varsayın. Ramazan da geliyor iftar sofrası kurdunuz o arkadaşınıza. Uç bir örnek oluyor ama, “Sana marketten domuzun en güzel yerinden bir et aldım, bunu pişirdim” derseniz bunu o misafiriniz bir hakaret olarak algılar, belki dostluğunuz biter. Fakat aynı arkadaşla hangi bankadan, ne kadar daha ucuza konut kredisi kullanacağınızı ya da hangi bankanın daha yüksek faiz vereceğini

çok detaylı, ballı bir sohbet olarak yapabiliyoruz. Ya da reklamlarımıza bakın. Hiçbir et ürünü satıcısı,

“Ben helal olmayan bir eti satıyorum” diye reklam yapmaz. Ama bütün bankalar, “En yüksek faizi ben veriyorum, koşun bana” diye reklam verir.

Bunlar aslında bizim toplumsal algımızla ilgili şeyler. Yani eleştirmek ya da tercihleri farklı olanları kötülemek için söylemiyorum. Hepimiz bu ülkenin içerisindeyiz.

He-pimiz farklı tercihlerimizle yaşayacağız. Fakat bizim gidecek çok yo-lumuz var. Bu anlayış farkını düzelttiğimiz anda potansiyelimiz de çok yüksek. Yüzde 5 dediğimiz pay, karşı tarafta yüzde 95 var. Toplam bankacılık büyüklüğü 2,8 trilyon TL, aktif büyüklük. Biz 130’larda 140 milyar TL’lerdeyiz. Yani gidecek çok yolumuz var, potansiyelimiz çok yüksek. Burada zihinsel dönüşümümüzü, eğitim anlamında, tanıtım anlamında kurumlar olarak eksikliklerimizi her anlamda değiştirdiği-miz anda yükselişe geçmedeğiştirdiği-miz, bu oranları yukarıya çekmedeğiştirdiği-miz çok rahat olacaktır.

Bundan 10 sene önce bırakın belediyelerimizi, üniversitelerimizi, in-sanların kendi arasında dost sohbetinde bile İslami finanstan, katı-lım bankacılığından bahsedilmezdi. Böyle bir gündem yoktu. Fakat bugün sevinerek görüyoruz ki, artık bizler bu sektörün profesyonel-leri olarak bazen panellere yetişemiyoruz, birbirimizin yedeği olarak

farklı panellere katılıyoruz. Bu bile aslında çok önemli bir gelişim gösterdiğimizin işaretidir. Allah bu programı, bu paneli de düzenleyenlerden razı olsun. İnşallah buraya katılımlarıyla, konuşmalarıyla destek verenlerden de hepimiz faydalanmışızdır. Teşekkürlerimi sunuyorum, sağolun.