• Sonuç bulunamadı

Artmakta olan nüfusa istihdam yaratmak ve altyapı projelerine

yönelik fonların arttırılması. Fakat

iş birliği sayesinde ortak biçimde

güçlüklerle de başa çıkabiliyoruz

bankacı-lığı daha büyük bir finansal

dahi-liyet için kullanabilmek.

bir büyüme ile İngiltere’deki Londra Borsası’nda kitle kullanımıyla birlikte gerçekleştirmekte. Fakat Brexit sonrasında da bu sorumluluk sahibi kapitalizme şu soru sorulmalı: Serbest bir piyasa nasıl tanımlanır? Ve gerçek büyüme alanları nereden gelecek?

Brexitle birlikte yeni ilişkilerin ve derinlemesine iş ilişkilerinin oluşturulması gereği zaten karşımı-za çıkıyor. Dünyanın geri kalan ülkeleriyle bu İslami finansman alanının büyümesi başka bir konu.

Özellikle de en hızlı büyüyen ekonomiler ve en genç nüfuslarla Müslüman dünyasında karşılaşıldığı düşünüldüğünde. Mesela İngiltere, Türkiye İslami Finans Zirvesi İstanbul’da gerçekleştirildiğinde İn-giltere temsilcisi dedi ki, “Bizim için her zaman önemli bir alan olmuştur.” Türkiye de aynı şekilde yüz yıllardır küresel ticaretin bir merkezidir. Doğu ve Batı, İstanbul’da bir araya gelmiştir. Umarım ki, iki ülke de bu güçlü taraflarını kullanabilir.

Şu nokta ile sözlerime son vermek isterim. Bir İngiliz Müslümanı olarak, bir parlamenter olarak, bir politika yapıcı olarak ve İslam finansman endüstrisinin bir destekçisi olarak prodogsit bir noktada buluyorum kendimi. Pek çok batı ülkesine baktığımızda birtakım şeylerin yasaklandığını ya da şeria-tın uygun olmadığını düşündüklerini görüyoruz. Fakat yaygın kanılara baktığımızda 2008 sonrasında bankacılık mevcut haliyle çok az bir grup insan için çalışıyor, çok insan için değil. Bankacılık finans-man etikleri ve prensipleri ve sadece para kazandırmakla kalmayan, gerçekten insanlığın iyiliği için de birtakım katkılar yapan finansman mekanizmalarına ihtiyacımız var. Birtakım önyargıları kenara bırakırsak, pragmatizmden hareket edersek ve kararlarımızı bu temelde alırsak birtakım sorunlara çözüm bulabileceğimizi düşünüyorum.

SORU & CEVAP

KATILIMCI

Siz sayın Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can’ın İslami Finans Zirvesi etkinliği vesilesiyle İstanbul’u ziyaret ettiğinizden bahsettiniz. Şayet sizden politikacılara ya da işte bu gibi etkinliklere ev sahipliği yapan sayın Belediye Başkanına tavsiyede bulunmanız istense... Acaba diğer İslam ülkeleriyle İslam finansmanı bakımından iş birliği kurmak için üçüncü adım ne olurdu? Yani tüm İslam ülkeleri arasın-daki katılımı arttırmak ve Türkiye’yi tanıtmak bakımından nasıl bir adım atardınız?

BARONESS SAYEEDA WARSI

Zannediyorum bu soruya vereceğim yanıt ihtilaflı olmaz. Burada İslami finansmanın ve İslami banka-cılığın gelişmiş olmasının gerekçelerinden birisi buna “İslam bankacılığı” dememeniz, “Katılım ban-kacılığı” demeniz. Yani bunun ne olduğunu kabul etmekle ilgili her zaman bir tereddüt söz konusu oldu. Ama bir şey satmanın en iyi yolu, olduğu gibi kabul etmekle alakalı. Tabii ki katılımın en önemli hususlarından birisi ama İslami finansmanın ve İslam bankacılığının bu anlamdaki rolü çok önemli.

Mehmet Bey’in de sabah bahsettiği gibi İslami finansmanın altındaki etik ve temeller çok mühim. Bu kapitalizmin de yaptığı bir şey. O yüzden bence çok benzersiz bir rolünüz var.

İkinci olarak Türkiye’nin oynayacağı rollerden birisi de kalkınma. Ben Dışişleri Bakan Yardımcısı ola-rak görev yaparken bir yardım projesinde görev aldım ve hepsinde Türkiye’nin bir şekilde elinin olduğunu gördüm. Yani aslında dünyanın kalkınmasına, gelişmesine de ciddi bir katkı sağlıyor. O yüzden İslami finansmanın da oynayacağı rolün yeri hazır. Mesela biz faiz almaksızın kredi veriyoruz.

Ve iyi bir sağlık hizmeti, temiz su, eğitim gibi imkanları insanlarla buluşturmaya gayret ediyoruz. Ve tabii ki işin ticari kısmı da var. Ve bize göre İslam finansmanından bahsederken önemli olan şeylerden birisi de İslami finansman dünyası asla uyuklamamalı. Asla uyumamalı ve nadiren de olsa bu oluyor.

Dünyanın muhtelif pazarları uykuya yatağa giderken İslam piyasası yatağa gitmemeli. Türkiye’nin de bu süre zarfında yapacağı çok güzel şeyler var. Asla uyumayan bir piyasaya, pazara dönüşmek için atması gereken adımlar var.

KATILIMCI

Siz moderatör olarak haizsiniz. Sizin de belirttiğiniz gibi şeffaflık çok önemli bir husus. Mevlana Haz-retleri diyor ki, “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Mülteci bütçesinin finansmanı ko-nusu Türkiye ile Avrupa arasında büyük bir mesele haline geldi. Ben İslami finansmanın bu problemle başa çıkabilecek olduğunu söylemenizden memnun oldum. Biraz daha açar mısınız?

BARONESS SAYEEDA WARSI

Aslında bu, mülteci krizi ile ilgili daha geniş anlamda yanıtlanması gereken bir soru. Mülteci krizine verilecek en hızlı yanıt, bu insanların farklı yerlere gidecek olması. Bizim onlara giyecek, yiyecek ve konaklama imkanı sunacak zorunda olmamız. Tabii bu bir güçlük. Suriye’de de gördük bunu, bir

tra-jediye dönüştü. Ama aynı zamanda bu insanlara kendi hayatlarını yeniden tesis etmek ve vardıkları ülkenin ekonomisine destek ve katkı sağlama imkanı sunmak gerekiyor. Yani mülteciler Birleşik Kral-lık’a geldiği zaman onların çalışmamasını istiyoruz. Ama bir yetenek havuzu oluşturuyoruz. Ve yine gelen bu mültecilerin sisteme katkı sağlaması yerine bu insanlar devletin beslemek zorunda kaldığı insanlar haline dönüşüyor.

Burada iki tane sorun var. Evvela dünya topluluklarının mültecilerin geldikleri bölgedeki hayatlarını yeniden tesis etmelerine yardımcı olmaları gerekiyor. Bunu zenofobik bir bakış açısıyla söylemiyo-rum, daha ziyade ekonomik bir bakış açısı ile söylüyorum. Bir sürü araştırma var. Bir kişinin evini inşa edip kendi ayaklarının üstünde durmasına yardımcı olmaya yönelik bir sürü araştırma var. Yani bu Almanya olmuş, Türkiye, Suriye olmuş fark etmiyor. Burada önemli olan yaptığımız harcamaların verimli olmasını sağlamak, bu insanların yeniden kendi ayakları üzerinde durmalarına imkan tanımak ve çalışmanın onurunu onlara geri teslim etmek.

Aslında zannediyorum Ürdün’dü, ilginç bir örnek verilmişti. Profesörlerden birisi bir mülteci kampını ziyaret ediyor. Ve toplantılarını yapmayı beklerken yerel halk diyor ki, “Siz burada bekliyorken gelin size yeni kurduğumuz ekonomik bölgeyi gösterelim.” Ekonomik bölgeye gidiyorlar. Bomboş, bakın burada işi olmayan bir sürü insan var, kamp içerisinde. Burada da ekonomik bölge var, içinde insan yok. Ve bizim öyle bir politika oluşturmamız lazım ki bu ikisi bir araya gelsin. Yani biz mülteci krizine yanıt verirken bunu salt insanlara yemek vermek, kıyafet vermek ve onlara konaklama imkanı, barı-nak sağlamak olarak anlamamalıyız. Daha ziyade işe bir an evvel dönmelerini sağlamamız gerekiyor, çünkü çalışmanın onurunu onlara geri teslim etmek zorundayız. İslam da bunu ister zaten.

İKİNCİ OTURUM

İslam Ülkeleri Arasındaki İşbirliği Zemini Olarak