• Sonuç bulunamadı

Dünya gerçekten Türkiye ürün- ürün-lerini almak için yanıp tutuşuyor

yönelik bir ilgi var. Eğer bunu basit tutabilirseniz, orijinal olmaya çalı-şın, özgün olmaya çalışın.

Dünyada pek çok finans merkezi var. Londra var, Dubai var, Bahreyn var, Kazakistan, Malezya, Astana’da da yeni finans merkezi var. Da-nışmanlık istediklerinde dedim ki, “Tamam modellere bakalım, sizin için en uygun olanı bulalım.” Çünkü Londra’da işe yarayan şey Asta-na’da işe yaramayabilir. Dolayısıyla diğer modelleri kopyalamaya ça-lışmayın. Eski belli sorunlara yönelik düzenleyici yasal meseleleri var

mesela. Sizde olmayabilir, onlarda öyle sorunlar vardı. Modeli olduğu gibi almayın. Bu eski sömürge zamanlarından geliyor. İngiltere bir yere giderken arkalarında içtihat hukukunu bırakırmış. Ama bu İngiltere’deki içtihat hukuku başka bir sömürgede bırakılan içtihat hukuku ile aynı olmak zorunda değil. Dolayısıyla dünyanın başka yerinden modeli olduğu gibi alıp kullanmayın. Burada harika bir potansiyel var. Ben size yardım etme, danışmanlık, destek konusunda, bu endüstrinin geliştirilmesi konusunda, İstanbul’un İslami bir finans merkezi olarak konumlandırılması konusunda her zaman hazırım. Sorunuz varsa alabilirim.

Gerçekten bir endüstri var, ger-çekten sanayi var bu ülkede.

Türkiye sadece finansal anlamda değil teknik uzmanlık da sağla-makta. Ürünlerin önemli bir kısmı İngiltere de dahil olacak biçimde pek çok ülkeye ihraç edilmekte.

Gerçek varlıklar, aktifler ve em-tialar sizde. İslami prensiplere de çok büyük bir ilgi var, bir merak var. Çok büyük zorluklar görmü-yorum. Sahici emtialarınız var.

Dünya gerçekten Türkiye ürün-lerini almak için yanıp tutuşuyor.

Uzmanlığınız var, İslami

finans-mana yönelik bir ilgi var. Eğer

bunu basit tutabilirseniz, orijinal

olmaya çalışın, özgün olmaya

çalışın.

SORU & CEVAP

KATILIMCI

Sheikh Bilal Khan, Türkiye’deki finans kurumlarının durumunu nasıl görüyor? Faizli sistemle çalışan bankalarda kredi aldığınızda faizi ilk hesapta yüksek alıp, taksitlerin sonuna doğru düşürüyor. Anapa-rayı da düşük alıp, taksitin sonuna doğru yüksek tutuyor. Finans kurumlarından alınan kredilerde de aynı sistemi görüyoruz. Bu İslami açıdan ne kadar doğru onu öğrenmek istiyordum?

SHEİKH BİLAL KHAN

Şu anda belli bir banka ya da belli bir finans kurumu ile ilgili bir mütalaa verecek pozisyonda değilim.

Detaylı sözleşmeyi görmediğim sürece bir mütalaa veremem. Özellikle İngiltere’deki bankaların 5 yıl önceki durumunu düşünecek olursak, biz mesela o zamanlar yasal belgeleri çıkarmıştık ama ben 5 yıl sonrasında dahi o belgelere uygun olarak hareket edip etmediklerini söyleyemem. Çünkü onları ye-niden incelemem gerekir. Benim kendi şahsi görüşüme göre şöyle bir şey gerçekleşti: Belli kurumlar oldu. Türkiye bağlamında bahsetmiyorum. Türkiye’nin dışından bahsediyorum. Belli kurumlar, belli ürünler yapılandırdılar. Bunlara ilişkin yasal belgeler çıkardılar. 2-3 sene geçtikten sonra ürün bam-başka bir hal aldı. Uygulama da çok bam-başka bir hal aldı. Yani burada otururken söyleyeceğimiz son şey tabii ki bu bankaların belli bir şekilde çalıştığı. Başta faizi yüksek alıp sonrasında faizi azaltıp falan, ben bunları bilmiyorum açıkçası. Ama dilerseniz söyle izah edebilirim. Özellikle bir banka varsa sizin bahsedebildiğiniz, belki hani beni oradan da irtibata geçirecek bir kişi bulursanız ben yasal belgele-rini alırım, yasal belgelerine bakıp ona istinaden yorum yapabilirim.

Mesela araba finansı olsun, konut finansı olsun, hangi ürün olursa olsun bunla ilgili yasal dökümanla-rın olması gerekiyor zaten. O yüzden bu yasal dökümanladökümanla-rın üzerinden madde madde geçip, sonra şeriat fikirlerini, şeriatın mütalaasına bakarak ondan sonra buna ilişkin bir fikir verebiliriz. Yani bu iki belgeyi mukayese etmediğimiz sürece, onların yaptığının doğru veya yanlış olmadığını söyleye-mem. Söyleyebildiğimiz tek şey spekülasyon yapmak olur. Ben de böyle bir şey yapmak istesöyleye-mem.

İşin denetimle dönmesi gerekiyor. Biz buna şeriat denetimi deriz. Yıllık olarak ya da belli aralıklarla şeriattan gelen bir alim, ulema bir bankayı denetime tabi tutar, finans kuruluşuna denetime tabi tutar. Yaptığımız şey politikalarını ve kurumsal belgelerini, işlem belgelerini, muhtelif ürünlere dair belgelerini, müşterilerine ve yönetimlerine dair belgelerini incelemek ve buna istinaden denetimin sonunda bir beyan ile “bu şeriata uygundur, bunlar uygun değildir, bunların düzeltilmesi gerekir”

diye bir mütalaa veririz. Yani şayet böyle bir niyet içerisindeyseniz ben yardımcı olmak isterim. Ama dediğim gibi kendi adıma bir fikir verebilmek için dahi bu belgelere bakmam gerekir. Aksi halde bir fikir beyan edemem.

MODERATÖR

Sheikh Bilal Khan’a bir soru yöneltmek istiyorum. Özellikle 2012’de Şeyh Muhammed Bin Raşid, İslam ekonomisini oluşturmak istediğini söyledi Dubai’de. Ve muhtelif ülkelerin liderlerini bir araya getirdi.

Dedi ki, bu grup turizm, bu grup finans ile ilgilenecek. Ben de bu işin bir parçası olarak orada bulun-dum ve yaşadığımız fikir ayrılıklarından birisi standartlar konusuydu. Bizim çok vaktimizi, enerjimizi aldı. Herkes kendine göre bir şey çıkarıyor. “Bu şeriata uygundur, bu şeriata uygun değildir” diyordu ve dediğiniz gibi her şeyle ilgili sertifika almak mümkündü. Mesela kârlarla ilgili düzenleme yaptığı-nızda bir kişi “şeriata uygundur” diyordu. Ona istinaden belge veriyordu. Siz ne düşünüyorsunuz?

Eğer bu endüstri ölçeklendirilecekse, yani bu sektör büyüyecekse bu işin bir standardının olması lazım. Sizin gibi alimlerin de, bilim insanlarının da bu konuda bir adım atması lazım.

SHEİKH BİLAL KHAN

Güzel bir soru. Standartlaştırma, uyumlaştırma, bu yönde sürekli soru soruluyor. Aslında biz standar-dizasyona yönelik gayretler gösterdik. Şöyle bir engel söz konusu: Bahreyn’de bir küresel kurum var.

İslami Finansman Kurumları Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu. Bu küresel olarak tanınmış şeriat alimlerinden Şii ve Sünni mezheplerinin de temsilcilerini bulunduğu sınırlar ötesi bir kurum.

Bunlar münazaralarda bulunuyorlar, istişareler yapıyorlar. Belli ürünlerin nasıl çıkarılacağını, hangi kanunlara istinaden çıkarılacağını görüşüyorlar. Ama şöyle bir sıkıntımız var. Bu standartlar gönüllü-lük esasına göre kabul ediliyor. Yani bunlar bağlayıcı değil. Tıpkı Avrupa Birliği İnsan Hakları Konvan-siyonu’nun Avrupa Birliği devletlerinin her biri tarafından mevzuatın bir parçası olarak kabul edilmesi gerekliliğinde olduğu gibi İslami bankacılık ve finansman konusunun da bu devletler tarafından bağ-layıcı hale getirilmesi lazım. Bu ve buna istinaden imza atan tarafların bağbağ-layıcı hale getirmesi lazım.

Müslüman ülke olun ya da olmayın bunları bağlayıcı hale getirmeniz mümkün. Aslında bu bakımdan bir standartlaştırma eksikliği söz konusu değil. Şöyle de bir sıkıntı var. Çok temel ürünler var. Mesela endüstrinin tamamında çok standart ürünler. Aslında aşağı yukarı standart haline getirilmiş. Mesela herhangi bir şekilde sukuk yaptığınızı düşünelim ve dünyanın herhangi bir hukuk firmasına gidin, avukatlar bunu daha iyi bileceklerdir. İster Amerika ister İngiltere olsun. Size gelecek belgeler sizi şaşırtır. Çünkü neredeyse her yerde aynı belgeler gönderilir. Yani standardizasyon itibariyle sukuk ile ilgili bir denetim söz konusuysa ister Amerikan firmasına gidin, ister İngiliz firmasına gidin. Stan-dardizasyon itibariyle aynı belgeler söz konusudur. Şeriattaki stanStan-dardizasyonda da aslında bunların bağlayıcı olmaması bir sıkıntı. Gönüllülük esasına göre bir sıkıntı.

Aslında burada çok da eleştirel olmak istemiyorum. Biraz da insanların kendi hayal gücüne bırakmak istiyorum. Şeriat alimleri muhtelif bankaların yönetim kurullarında da yer alıyorlar. O yüzden kimi za-man uygulanan şeyler bakımından da ihtilaflar çıkmıyor değil. Yani o yüzden ben tıpkı her meslekte olduğu gibi, işte ister doktor olsun, ister avukat olsun düzenleyici bir kurumun olması ve bu kurumun müeyyideler uygulaması gerektiği kanaatindeyim. Buna göre sizin de gizlilik ya da menfaat çatışma-sı gibi durumlarda standart bir şekilde hareket etmeniz mümkün olur.

Mesela işte bir şeriat alimi, bir bankanın yönetim kurulundaysa bu banka da başka bir bankayla bir ticari işlem yapıyorsa, belli bir anlaşma akdediyorsa, bununla ilgili kurallarımız yok mesela. Nasıl ola-cak bu? Benim tavsiyem şöyle. Yani ya bu şeriat kurallarına ulusal düzeyde çevrelere dair bağlayıcılık getirilsin. Ya da şeriat alimlerin nerelere dair olabileceği konusunda sınırlama olsun. Mesela Malezya bunu yaptı. Bir alim sadece bir sigorta şirketinin ya da bir bankanın yönetim kurulunda yer alabiliyor.

Yine üçüncü olarak bir düzenleyici sistem olması lazım. Böylelikle biz gizlilik ya da çıkar çatışması konularının önüne geçebiliriz.

Mesela yine bir avukat düzenleyici sistemin içerisine dahil oluyorsa ve siz bir şeyin uygulamasını yapıyorsanız, örneğin yaşam boyu avukatlıktan men edilebiliyorsunuz eğer işlemde bulunursanız.

Çünkü bir menfaat, çıkar söz konusu ve bu kurumların bir kısmı ister banka olsun, ister finans grubu olsun başlangıçta şeriat alimlerine yer veriyorlar. İslam’a uygun bir banka ya da finansman şirketi olarak kendilerini lanse ediyorlar. Üç ay geçiyor 1-2 kişi çok katı ya da muhafazakar oluyor. 1 yıl geçmeden çıkarılıyorlar şirketin yönetim kurulundan. Şayet bu kurallar bağlayıcı hale getirilmezse, yani bu konuda İslam ülkeleri arasında bir siyasi irade sergilenmez ise ve bu mevzuatın parçası ha-line getirilmezse... Kabaca geleneksel finansmandaki yönetmelikleri uyguluyorlar. İşte mesela G20 ülkeleri bir araya gelip, her birinin bir temsilci gönderip bir yönetim kurulu kurması gibi. Bu yönetim kurumları sonra bağlayıcı politikalar oluşturuyor.

İslami finansmanın da siyasi bir seviyede olması gerekiyor diğer seviyelere kıyasla. Çünkü benim anladığım kadarıyla bağlayıcı bir şeyin meydana gelmesi için ancak bu şekilde, yani biraz uluslarüs-tü bir düzeyde yapılması lazım. “Siyasi irade yoktur” demiyorum. Pakistan, Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri’nde böyle iradeler sergileniyor ama uluslararası bir kurum yok. Yani IDB gibi, buna benzer kurumlar vasıtasıyla bir araya gelip daha bağlayıcı politikalar geliştirmemiz lazım. Bu bağlayıcı olmalı ama aynı zamanda tatbik edilebilir olmalı. Biraz şuna benziyor. Bir yasal sözleşme yapıyorsunuz İn-giliz hukukuna bağlı olarak ve İngiltere’deki bazı hakimler bunun California’da uygulanamayacağını söylüyor. Şu anda bir müvekkilim var, milyon dolarlık bir miras kalmış kendisine Bahreyn’de ve Cali-fornia hukukuna göre dökümante edilmesi lazım. Müvekkilimiz için bu davayı kazanırsak İngiliz hu-kukuna göre California’da davanın görülmesi gerekecek. Yani bu standartları, bu kuralları oluşturan kişiler sizin dediğiniz gibi uluslarüstü bir düzeyde olmalı ve arkalarında onları destekleyen kurumlar olmalı. Ama aynı zamanda belli kısıtlamalara da tabi olmalı. Yani hem bu yönetim kurumunda olur-sanız hem de başka bankanın yönetim kurulunda olurolur-sanız olmaz. O yüzden siz kendiniz bir ihtilaf yaratmamalısınız. Çünkü bu durumda bir inanılırlık sıkıntısı çıkar.

Yine bir başka husus da bunların ülke bazında kabul edilmesi gerektiği. Yani uluslarüstü olsa da ülke seviyesinde de kabul edilmesi lazım. Mesela Malezya’nın, Pakistan’ın bu yönde adımları var. Siz de diyelim ki bir profesör olarak bunun içerisine dahil oluyorsunuz. Arbitrasyon hukuku, tahvil ya da

içtihat hukukuna mı ihtiyacımız var. Şunu demeye çalışıyorum standardizasyon meselesi. Mesela işte bu Türkler için uygundur. Ama Kuveyt ve diğerleri için uygun değildir gibi. Fakat bir uzlaşmazlık ol-ması durumunda bunlar arasında, bankalar ve müşteriler arasında Türkiye’den, Kuveyt’ten müşteriler arasında o zaman yargı kararına ihtiyacımız var, bir de tahkim hukukuna ihtiyacımız var anladığım kadarıyla.

İki tane yüksek profilli dava geldi. O zaman İslami finansman gerçekten bir uzlaşmazlık bağlamında test edildi İngiltere mahkemelerinde. Ve burada sözleşmenin üstün hükmü İngiliz kanununa göre, Alman şeriat kanununa göre de değerlendirilecekti. Yüksek mahkeme belli bir davada dedi ki, “Bu şeriat hukuku geçerli değil.” Dolayısıyla bunu istiyorsanız dünyadaki bütün yasal hukuk şirketlerin-den tahkim hükmünü koymalarını söylerler. Bir uzlaşmazlığın giderilmesi konusunda biz dava yolunu değil de tahkim yolunu seçeriz. İşte IOF standartları olabilir ya da Türkiye’de Hanefi ekol varsa onun kuralları olabilir. Yani tahkim hükmünü koyarsanız çok esneklik verir. O yoldan gidip pek çok karma-şıklığı ve sorunu bertaraf etmiş olursunuz.

Fakat bir noktayı da açıklığa kavuşturmak isterim. Sünnilikte ekoller var biliyorsunuz Hanefi, Şafi, Ma-liki ve Hanbeli. Bir de Şii var. “Nasıl standardize edeceksiniz?” diyebilirler. Hanefi dünyanın bir kısmı Şafilerin söylediğine “tamam” demiyorlar. Ama işte IOF şeriat kuruluşunun olmasının amacı bu. Yani ben bireysel olarak Hanefi’yim sizin de pek çoğunuz olduğu gibi. Fakat o komite içerisinde Şafiler de var. Tartışmalar oluyor zaman zaman, görüş ayrılıklarında Hanefi uzmanı daha az esneklik gösteriyor Hanefi konumu anlamında. Ve sonra kolektif olarak alçakgönüllü bir konum alınıyor ve herkes onunla hem fikir oluyor.

Yani her Müslümana lisans verilecek olsa muazzam bir karmaşa olur. Böyle bir yöntem izlemek duru-mundasınız. O bilginlerin ya da alimlerin en üst seviyede fetva vermesi. Bir Maliki ekolü durumunda ya da bir Hanefi durumunda diğerleri bunu kabul edecek. Tabii ki katılmamalar olabilir. Biliyorsunuz Birleşik Krallık’taki muhasebe sağanaklığı. Zorunlu değil ama herkes buna üye olur ve bir düzenleme getirdiği için pek çok karmaşıklığı ortadan kaldırdığı için bunu uygular. İslami finansman için bu in-sanlar daha iyi ölçekleyebilir.

İslami Akademi Ofisi altında bir yapılanma bir fetva verdi. Bir hareketin helal olmayacağını söyledi.

Fakat bireysel İslami bankalarda uygulandığını görüyoruz. Bunun onaylandığını görüyoruz. Şeriat kanunu komitesi üyeleri normalde etik bir kılavuz sunmasını, aynı şekilde asal danışmanlık hizmeti sunmasını da beklediğimiz insanlar. O zaman böyle bir durumda bu şeriat alimlerini nasıl bir noktada buluşturacağız. Bazı çelişkiler uzun zaman sürecek. Çünkü şeriat alimleri piyasaya karşı yanıt veriyor-lar, sorumluluk sahibi hissediyorlar. Haram. Bir takım çatışmalar oluyor İslam’da helal hale getiriyor-lar. Çünkü piyasa koşulları bunları helal yapmaya zorluyor. O zaman kim hegemonyayı elinde tutuyor.

İslam değil de piyasa. O zaman şeriat alimleri nasıl olur da ayıramazlar. Bu varoluşsal meseleyi fark etmezler de etrafından dolaşıp, yani bunlar şeriat alimlerinin görüşü diyebilirler.

Konuşmamın başında bunu söylemiştim; emtia murabahası aslında dediğiniz gibi yani murabaha değil. Mehmet Bey’in söyledikleri tümüyle doğru. Evet bu izin verilen bir şey değil, buna müsamaha gösterilemez. Hatta yasal açıdan konuştuğumuzda bile doğru değil. Çünkü yasal açıdan baktığımız-da avukat olanlar bilecektir, bir yasal belgeyi alıp, ona yasal bir görüş verip, başka bir görüşü başka bir belgede verip, “işte bu ikisi arasında bağ var mı” diyemezsiniz. Mesela alimler ikinci bir belgeye bakıyorlar, yani aynı işleme yönelik iki farklı görüş var. Yani bu insanların gözündeki saygınlığını da azaltmakta. Bir şey tümden bu ahlaki ve moral ya da etik kanunlarının karşısındaysa o zaman bu ad altında yapılmamalı. Şeriat adına yapılamamalı.

Mesela “Nasıl şeriat alimi olursunuz, kim bunları atar ve bunu nasıl sürdürürsünüz? Nasıl bir şeriat alimi olunmaz?” Finansal hizmetler bakış açısından bunlar çok önemli. Bu farkındalık verilmeli açık bir sertifikasyon var. Yani belli nitelikler var. Gidip bir tane doktorluk kitabı alıp, tıp kitabı alıp, “ben doktor oldum” demiyorsunuz. Burada da aynı şey. İnsanların arka planlarına bakılmalı. Resmi bir ör-güt var mı, sertifikasyonu veren ya da nitelikleri veren özellikleri sunan.

Sonra bankacıların, doktorların, avukatların geçmesi gereken kişisel bir gelişim süreci var, mesleki gelişim süreci var. Yani bir kere avukat olarak hukuku ihlal ederseniz, sonra buna devam edersiniz, bu da kabul edilemez. Tamam o örgüt olmalı, o örgütü kim oluşturacak, bu insanları düzenleyecek, ceza verecek, ihlallerini tespit edecek... Bu uygulamadan ziyade felsefi bir mesele. Uygulamalara da baktığımızda şeriat hegemonisi dediğimiz bir şeyi ortaya koymakta. Dünyanın batısında da bir takım etik finansman sorunlarıyla karşı karşıya sivil toplum. İslami finansmana baktığımızda şeriat hege-monisi nedeniyle insanlar, “şeriat alimi bize yol gösterdi” diyor. Bu yapılabilir. Yani sorgulamanıza bile izin vermiyor.

Sadece şeriatta değil başka herhangi bir konuda da dikkatli olmalıyız. Şeriat alimleri size mirastan, evliliğe, boşanmaya kadar farklı konularda kılavuzluk vermekte. Bu arada normal insandan bahset-miyorum. Binlerce takipçisi olan 500 tane alim. Fetva verebilen insanlar üç aylık araştırma yapıyorlar ve bu alimler karşısında fetva veriyorlar. Dediğiniz noktaya geliniyor aslına bakarsanız.

Yani bir hegemoni, bir kartel, bir monopol vardı. Zaman içerisinde olacak. Bence yeni jenerasyon şeriat alimleri daha profesyonel, farklı meslekleri de içermekte, bankacılık avukat doktor vs. Konuş-tukları dil ya da arka planları açısından daha farklılar. Biz burada tecrübeden ve uzmanlıktan bah-sediyoruz. Zaman içerisinde bu yerini bulacak, bu alan büyüyecek. Umuyoruz ki yeni nesil alimler bir öncekilerin verdiklerini alacak fakat mevcut senaryolara uyarlayacak. Böylece daha sağlıklı, daha

iyi, daha duruma uygun ihtilaflardan kaçınabileceğimiz, sorunlardan kaçınabileceğimiz bir durum olacak. Bir insanı etkileyen bir şey bütün şeriat hukukunu etkiler. Bu da ahlaki bir konudur. Bütün endüstriyi etkiler. Dolayısıyla böyle bir durumda da bütün endüstri çöker.