• Sonuç bulunamadı

Belli Bir Topluluk Tipi, Ünlü Bir Kişi Söz Konusu Olmaksızın Sıradan İnsanların Güldürücü Maceralarını Konu Edinen Fıkralar Sıradan İnsanların Güldürücü Maceralarını Konu Edinen Fıkralar

HALK EDEBİYATI

B. İncili Çavuş

4.1.5.2. Belli Bir Topluluk Tipi, Ünlü Bir Kişi Söz Konusu Olmaksızın Sıradan İnsanların Güldürücü Maceralarını Konu Edinen Fıkralar Sıradan İnsanların Güldürücü Maceralarını Konu Edinen Fıkralar

Halk zekâsı hemen her hadiseye uygun bir fıkra meydana getirmiş; birçok fıkra tipleri yaratmıştır. Anamur’da da, imam, köylü, şehirli, ağa, hizmetkâr, efendi, halk arasında gezen deliler, asker-subay çocuklarla ana-baba, gelin-kaynana, karı-koca gibi tipler, yöre halkı tarafından anlatılan fıkra tipleridir. Bunlar, isimsiz genel tipler halinde fıkrada bulunduğu gibi, bazen özel isimleri de bulunabilir. Şaşırtıcılığı ve eğlendiriciliği, sadece açık saçık olmaktan gelen fıkralar da bu bölüme girer. Bu fıkralarda, merkezdeki halkın, köylülerin saflığı ve eğitimsizliğini alaya almak için söyledikleri fıkraların bir çeşididir. Fıkralarda, yöresel dil özellikleri, Anamur insanın halka bakış açısı, kıvrak zekâ kendini gösterir:

a. Muuuuuuusa

“Adın neci arkadaş.”demiş birisi birine:

“Muuuuuuuusa”demiş adam.

“Arkadaş benim adımda Musa amma bu gadar uzun değil.” K.K.:21, K.K.:11, K.K.:43

Cahillik, saflık, görgüsüzlük ve kabalık gibi davranışlar, fıkralarda işlenerek bazen bir köy halkına, bazen bir meslek grubuna, bazen de bir sosyal sınıfa yüklenerek, bu davranış eleştirilir. Bireysel ya da bir sosyal gruba ait toplumca onanmayan yanlış davranış fıkralarda işlenir:

b. Ablam Gile Gidiyom

Yeni ilçe olan bir köye trafik ışıkları yeni konmuş, ışıkların altında bir polis bekliyor ve halkın ışıklara uymasını sağlamaya yani bir çeşit trafik eğitimi vermeye çalışıyormuş. O sırada, bakmış ki; bir kadın, elinde tuttuğu çocuğuyla, kırmızı yanarken karşıya geçiyor. Hemen seslenmiş:

-Hanım, hanım! Nereye?

Kadın dönüp:

-Vıy! demiş. Sana ne? Ablam gile gidiyom. K.K.:30

Fıkralarda atasözü, deyim, bilmece, düzgü, anı, tekerleme gibi pek çok manzum ve mensur türle iç içedir ve onları bünyesinde barındırır. Anlatılan bazı fıkralarda, anlamsızlık ve mantıksızlık hâkimdir. Bu tür fıkralarda, ses tekrarları ve seçimiyle oluşturulan kelimeler, bize tekerlemeyi hatırlatır.

c. İki Avrat

“İki avrat aldık, birine aldık bir edik, birine de alalım dedik, dedik de b…k mu yedik, alamadık.”demiş adam. K.K.:30

ç. Üç Avcı

Üç arkadaş ava getmişler, üç daşan vurmuşlar. Üç gazanda bişirmişler, amma gazanın birinin yanı başı yoğumuş, Birinin altı yoğumuş, birinin de yeri yudu yoğumuş.

Yemiş içmiş, doyunmuşlar. Yola gederlerimiş. Bulmuşlar bir palan, palanı galdırmışlarımış, imiş altında bir golan. Golanı da galdırmışılar, etdikleri lafın öte başı yalan. K.K.:30

Bazı fıkraların özünde kısa bir diyalog vardır ve bu fıkralarda yaşamdan bir kesit aktarılır. Fıkralar en fazla iki cümleden oluşmasına rağmen, türe özgü hazırlık safhası, olay betimlemesi, tezat unsuru, diyaloglar, hüküm ve nükte gibi özellikler yer alır. Bazı fıkraların uzun anlatılara ihtiyacı yoktur. Vermek istediği mesaj ya da hisseyi, belki tek bir cümlenin içinde veya soru ve cevaptan oluşan birbirine bağlı iki cümle halinde verir.

Bu cümlelerin ilki, dikkati nükteye çeken ve anlatının bütününü özetleyen soru cümleleridir. Fıkranın nüktesi ise, cevabın kendisidir ve metnin ikinci cümlesidir.

Metnin bütün çarpıcılığı bu cümleye yüklenmiştir.

d. Çiçek ve Gübre

Çiçekler, dibine gübre konunca çok çabuk büyüyorlar. Neden acaba ?

-Neden olacak. Gübreden bir an önce uzaklaşmak istiyorlar da ondan... K.K.:21 e. Çayın Şekeri

Adam kahveye gitmiş bir çay istemiş. Kahveci çayı getirmiş.

Kahveci:

- Ne kadar şeker atayım, demiş.

Adam:

- Bek şekerli içemez oldum, altı gaşıcağız atarsan yeter, demiş. K.K.:30

Aile kurumu içinde çatışma olgusunu ifade eden en güzel bağlam, gelin kaynana çatışmasıdır. Günümüzde, gelin-kaynana geçimsizliği hat safhadadır. Her ikisinin birbirine olumlu yaklaşması, nadir rastlanan bir durumdur. Birbirini hor görüp beğenmeme, sopa ile tehdit etmeye kadar varan sözlere dikkat edildiğinde, iki tarafın da kendisini haklı gösterme gayreti içinde olduğu görülür. Kaynana gelinden nefret eder ve oğlunun karşısında geline karşı üstünlük kurmayı hedefler. Gelin de aynı duygular içindedir. Her fırsatta kaynanasına olan duygularını belli eder. Bu durum, edebi eserlerimize de konu olmuştur. Geçimsizlik gelin- kaynana arasındadır. Bazı fıkralarda, damat- kaynana arasındaki geçimsizlik de işlenir.

d. Edilen Dua

Gelin, yaşlı kaynanasını iyice gönlü olacak şekilde yıkar. Kaynanası bu işten çok memnun olur. Gelinine içten bir dua etmek ister. “E gelin sen beni nasıl pakladın ise, Allah da seni paklasın” der. K.K.:32

e. Kaynana

Adamın birinin evinde yangın çıkmış. Komşuları yardıma koşmayıp olayı seyretmeye başlayınca iş başa düşmüş. İlk önce oğlunu yangının içerisinden çıkarıp dışarıda beklemesini söylemiş. Dalmış tekrar duman ve ateşin içerisine, kızını çıkarmış dışarıya. Sonra karısını, sonra köpeğini ve kedisini. Daha sonra dışarı hiçbir şey getirmeden üç kere daha içeri girmiş çıkmış. Onu seyreden komşularından biri sormuş:

“Niçin yanan eve girip çıkıyorsun, hiçbir şey getirmiyorsun?” diye. “Kayınvalidem içeride!” demiş adam. “Arada bir gidip çeviriyorum.” K.K.:23

f. Benim Beyim Senin Neyin ?

Bir gelinle kaynana tartışıyorlarmış. Sinirinden sözlerinin ölçüsünü kaçıran kaynana geline:

-"Oğlumun kazancını yiyip duruyorsun. Oğlan bizim ev bizim bir de utanmadan konuşuyorsun !" diyince, gelin:

-"İnek olmuş emzirmişsin, Hambal olmuş gezdirmişsin,

Benim beyim senin neyin? “ cevabını vermiş. K.K.:34

Fıkralar, masal, efsane, menkıbe gibi türlerin hepsinin özünü kendi içinde barındıran bir bileşkeye, bir “eriyik kabı”na benzer. 119Sanki bir hayvan masalı çağrışımı yapan, ama kısalığı ve yalnızca tek bir durumu ifade etmesi yönüyle kısa, durum öykülü fıkralar da Anamur’da anlatılan fıkralar arasındadır:

g. Horozla Tilki

Bir gün ağacın başında horoz öterimiş. Tilki:

“Orda ne yapan argadaş?”demiş.

“Ezen okuyacağın namaz gılacaz.” Tilki:

“Gel get de gılalım.”demiş.

“Bir ezen okuyayın da cemaatla gılalaım.” Horoz yüksek sesile:

“Vık..vık vık..”demiş.

Evin kölgesinde yatan siyah bir köpek hemen ayağa gakmış. Köpeği gören dilki hemen ordan gaçmaya başlamış. Horoz:

“Nere argadaş namaz gılacaz.”

Argadaş garnımda bir guldurtu oldu da abdes bozacağın.”demiş. K.K.:34 ı. Haydın Gonuşak

Tilkiye sohbet esnasında

- Gel seni koyunlara çoban edelim, derler.

Tilki nazlanır:

- Benim çarığım yok, ayakkabım yok nasıl çoban olayım, der.

Sohbet konusu değişir, herkes başka şeylerden bahsetmeye başlar. Tilki bakar olacak gibi değil araya girer:

119 Gülin Öğüt EKER - Metin EKİCİ –M. Öcal OĞUZ – Nebi ÖZDEMİR, Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar, Millî Folklor Yayını, Ankara, 2003, s.319.

- Az önce siz bir şeyden bahsediyordunuz, haydin ondan biraz daha gonuşak hele,der. K.K.:34

h. Gurbağa İle Akrep

Guyruklu bir yaz günü çayın kenarına gelmiş. Garşıdaki akrabaları ile görüşmek için. Gurbağaya:

“Beni garşıya geçiriver.”demiş. O da:

“Peki geçirivereyin.”

“Bana hopuç ol.”demiş.

Biraz çayı ortalayarak guyruklu iğnesini yavaşca batırmaya başlamış. Gurbağa bağırmış:

“Argadaş ne yapan?”

“Şaka ediyom. Biz öteden beri cins iktizası, öteden beri biz devamlı batırırız.”

“Ha demek öyle mi, demek devamlı batırırsınız.”

Gurbağa, çayın dibine doğru batıvermiş, Guyruklu bu sefer yalvarmaya başlamış:

“Aman argadaş dur, beni boğcaksın.” Gurbağa öyleyse:

“Argadaş ne sen bana iğne batır, ne de ben seni bunaltayın.” K.K.:34

Köylülük, sosyolojik bir olgu olarak kimi zaman eleştirilir kimi zaman vuku bulan olaylar, “samimiyet, saflık” çerçevesinde değerlendirilir. Köylülerin kendi yaşam alanları içindeki özgürlük anlayışı ve bu yaşam alanının dışına çıktıklarında kent insanı ile ilişkilerinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar, bu problemlerden kaynaklanan küçük ya da büyük çaplı problemler, köylü fıkralarının konuları içinde değerlendirilebilir. Bu tür fıkralarda genelde, “köylü” tiplemesi saf, cahil ve dik başlıdır.

m. Çaltıbükü

Anamur’un, Çaltıbükü köyüne yol açılmış yol açılınca bir gün gamyonla bir varan olmuş. Köylünün biride gamyonu hiç görmemiş o zamana kadar. Sabah olmuş adamlar ormana odun kesmeye dağılışmışlar. Akşam olup gelirken garı:

“Şoruya bir şey goyverdiler açlığından öldü, bir şeycik götürseğiz de verseğize ayağn” demiş.120

120 Onur Alp KAYABAŞI, Anamur Folkloru (Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi, Konya, 2008, s.107.

n. Eşekle Köylü

Köylü eşeğine binmiş ormandan türkü çığıra çığıra geçerken karşılarına birden aslan çıkmış. Aslan azgın mı azgın, ikinizi de becermeden bu ormandan çıkamazsınız diye kükremiş. Köylü de eşek de tir tir titriyor. Aslan ikisine de bakmış, köylüye “sen bekle önce eşek “demiş. Aslan eşeği yerken, köylü de titreyerek sırasını beklemiş.Aslan sigarasını tüttürürken,köylü korka korka sormuş.”Anlamadığım bir şey var , niye önce eşekten başladın?”.Aslan sigarasından bir nefes çekmiş,”seni önce yeseydim,ben seni hallederken eşek kaçardı be aptal” demiş. K.K.:32

o. Kusura Bakma

Saf köylü, kente iş için gelmiş. Bir evin bahçesinde gördüğü papağanın renk renk tüylerine hayran olur.

-Allahım... ne güzel yaratıklar var...

Tam o sırada papağan konuşmaya başlar:

-Ne bakıyorsun?

Köylü neye uğradığını şaşırır:

-Kusura bakma hemşerim seni kuş sandım da... K.K.:16

Anamur’da anlatılan ortadan insanların güldürücü maceralarını konu edinen bu tip fıkraların içinde, en çok sevilen de, hemen hemen her yörede anlatılan “deli”

fıkralarıdır. Erman Artun fıkrayı, motife yer veren, kısa ve özlü bir anlatıma sahip güldürücü küçük hikâyeler şeklinde tanımlar. 121Toplum yaşantısının, çelişkilerinin düşünce ve davranış farklılıklarından doğan çatışmaların, “deli” motifli fıkralara konu edildiğini görüyoruz. Anadolu halk kültüründe delilik üzerine anlatılan pek çok fıkra bulabiliriz. Bu fıkralarda insanların çeşitli davranışlarındaki aksaklıkları, gariplikleri abartılarak anlatılır.”Deli” tiplemesinde bazen, delilik ve zekilik birlikte işlenir.

Fıkraların sonunda verilen zekice cevaplar, “akıllı deli” tiplemesiyle özdeşleşir.

p. Beton Gibi

Delinin biri dokdora gider. Dokdor adamı tepeden dırnağa kontrol ettikden sora teşhisini bir bir sıralar:

"Garnında su toplanıyor. Adelelerinde gireçlenme var. Böbreklerinde kum var.

Kanında da demir fazla..."Deli çok şaşırarak:

"………! işe bak. Yahu dokdor ben beton gibiyim." K.K.:16

121 Erman ARTUN, Anonim Türk Halk Edebiyatı Nesri, İstanbul, Kitabevi Yayımları, 2004, s.146.

q. Biri Senin Biri Benim

İki deli akıl hastanesinden kaçıp, Anamur’da bir muz serasına saklanır. Bir müddet sonra karınları acıkır. Ne yiyelim diye düşünürlerken, muz yemeye karar verirler. Muzları bir çuvala doldurup, ıssız bir yerde yemek üzere yola koyulurlar. Biraz yürüdükten sonra, muzları nerede paylaşacaklarına karar veremezler. Biri der burada, diğeri der orda paylaşalım. Bir mezarlığın kapısının önünde olduklarını fark ederler.

Artık akşam da olmuşlar, İçeriye girmeye karar verirler. Hızlıca girerken muzların bir kısmını kapının önüne düşürürler. Çıkarken alırız, diye düşünürler. Bir ağacın arkasına saklanırlar. Başlarlar paylaşmaya, biri senin biri benim, biri senin biri benim.

Mezarlığın bekçisi bu sesleri duyar. Etrafa bakar ama kimseyi göremez. Çok korkunca hemen hocayı çağırır. Hocayla bekçi seslere kulak kabartır. Bizim deliler yine, biri senin biri benim, diye muzları paylaşıyorlarmış. Hoca gayet sakin bir şekilde bekçiye dönerek, “Merak etme, şeytanlar ve melekler ölüleri paylaşıyorlar, demiş. Biraz sonra sesler yükselmiş. Deliler: “Eee, buradakiler bitti. Şimdi de kapıdakileri paylaşalım.”deyince, hoca ve bekçi ; “Olamaz! Kaçalım! Sıra bizi paylaşmaya geldi!”

diyerek kıçına yakı sürülmüş eşekler gibi koşmaya başlar.K.K.:13 r. Dikenli Tel

Bir gün iki deli hastaneden kaçmaya karar verirler. Diğer deli, öteki deliye:

— Git bak, dikenli teller yüksekse altından geçeceğiz, alçaksa üstünden atlayıp koşacağız, der.

Deli tellere bakmaya gider, bir saat sonra gelir,

— Maalesef kaçamayız, der.

Diğer deli öfkeyle sorar:

— Peki neden?

Diğer deli sakince cevap verir:

— Çünkü hiç dikenli tel yok. K.K.:16 ö. Gurusun Deye

Delinin biri bir gün havuza düşmüş. Bunu gören başga bir deli de deliyi gurtarımış. Dokdorlar o deliyi tebrik edip, deliye sormuşular:

“Deli nerede?”

Deli hemen cevap verimiş:

“Onu gurusun deye asdım.” K.K.:16

Elimizdeki diğer fıkralar, Anamur’da gündelik hayatın içinde olan olaylar üzerine kurulmuştur. Fıkralarda, Anamur insanının tipik özellikleri dikkat çeker.

Anamur insanı mizahı sever, hazrcevap ve ağzı bozuktur. Saf tipine karşı uyanık tip baskındır. Açık gözlü insanlar, fıkralarda adeta söz düelloso yapar. Fıkra sonunda baskın gelen tip, en zeki cevabı verendir.

s. Hüühh Kuşu

Ermeklinin biri gatıra malları yüklemiş, Anamur’a satmaya geliyor. Muğarlar’ın oraya geliyor, hava da kararmış. Ermekli de hüğk kuşunu bilmezmiş. Hüğk guşu öteden:

“Hüüğğğk” diye ötünce, Ermenekli:

“Helva tenekesini godum”

Ermenekli, eşkıya bir şey ister sanmış kuş ötünce. Az daha gitmiş kuş gene:

“Hüüğğğk”

“Elma sandığını da godum.”

Az daha getmiş.

“Hüüğğ”

“Yağ tenekesini de godum.”

Az daha getmiş.

“Hüüğğğk.”

“Gatırıda godum”

Biraz daha getmiş.

“Hüüğğk”

“Canımı da mı goyun, ay a..na g…d?” der. K.K.:11 r. Tahsildar İle Jandarma

Tahsildar ile jandarma köyde dolaşırkan, bir köy muhtarına müsafir olmuşlar.

Neyse muhtar bunların atlarını bağlayıp, kendilerini içeri buyur eder. Bunları yemeğe davet eder. Yemekde taze gabak varımış, tahsildar sormuş.

“Muhtar bu gabak neci?”

“Efendim gabakdır.”

“Yav bu gabak yenir mi?”

“Bey efendi siz çok uzak yerden geldiniz, size dokanır hesabıyla biz bunu hazırladık. Gabak hafifdir. Onu yeyin.”

Ülen muhtar, bu gabak yerine tavık bişirseydin, olmaz mıydı? Tavık gabakdan daha hafif. Damdan dama uçuyor.”demiş. K.K.:16

t. Tos-ba-ga

Anamur’un ücra bir köyün ilkokuluna müfettiş geleceği haberi alınır. Bunu duyan tek sınıflı ilkokulun tek öğretmeni panikler çünkü çocuklar 3. sınıfta olmalarına rağmen çok zor okumaktadırlar. Öğretmen müfettişin geleceği gün sınıfta ufak bir konuşma yapar:

"Bakın çocuklar bugün okulumuza müfettiş gelecek. Muhtemelen de tahtaya bir şeyler yazıp okumanızı isteyecek. Müfettiş tahtaya bir şey yazmaya baslarsa hemen bana bakin ben size ne yazdığını anlatırım, siz de okumuş gibi yapıp söylersiniz."

Çocukların aklına yatmış bu tabii. Müfettiş gelmiş, kısa hoşbeşten sonra çocuklardan birine "Kalk bakalım" demiş "Su tahtaya yazdığımı oku" ve başlamış kocaman harflerle "kaplumbağa" yazmaya. Bunu gören öğretmen müfettişe çaktırmadan çocuğa bir güzel anlatmış ne olduğunu tahtadakinin.

"Oku bakalım oğlum ne yazıyor?"

Öğrenci:

"Tos-ba-ga" K.K.:22

4.2