• Sonuç bulunamadı

GEÇİŞ DÖNEMLERİ

2.3.3. Ölü Gömüldükten Sonra Uygulanan Pratikler

Ölüm sonrasında yapılan işlemler ölü gömüldükten sonra yakınlarının acılarını paylaşma ve onları yaşama tekrar adapte etme, öleni diğer dünyada rahat ettirme, belirli

75 ÇIBLAK, a.g.m.,s.605.

günlerde yemek verme, ölenin eşyalarını değerlendirme, ölenin hayatta iken ödeyemediği borçları ödeme ve mezarlık ziyareti gibi âdetleri kapsamaktadır. Böylece ölümden sonra yakınları ölene karşı son görevlerini de yerine getirmiş olmaktadır.

2.3.3.1. Cenaze Evi

Yas tutma eski Türklerden beri var olan bir süreçtir. Yörede, cenaze evine halk arasında “Örgülük” denmektedir. Bu dönemde yöre halkı arasında kıyafetten, davranışa kadar bir takım uygulamalar görülmektedir. Ölü yakınları bu dönemde mümkün olduğunca renkli giysiler giymezler daha çok koyu renkli giysiler giyerler, gülmezler, mümkün olduğunca az konuşurlar; evin annesi kırk gün siyah tülbent takar, ellerine kına yakmaz. MS 3. yüzyıla ait Çin kaynaklarında Hunların defin törenine dair yazılanlarda, matem elbiselerinden bahsedilmemektedir. Pien-yi-T’ien’de, Türklerde erkek ve kadınların cenaze töreni için gösterişli ve süslü elbiseler giydikleri belirtilmiştir.

Türklerin yas geleneklerinden biri de elbiseleri ters giymektir. Bu âdet, Altay dağlarında yaşayan Kuznitsk ŞaMânist Türk göçebelerinin kadınlarında, ölümün ilk yedi gününde görülür. Kumanlarda yas rengi, koyu mavidir. Altay dağlarında yaşayan Kazakların geçmişte, yas alameti olarak beyaz başörtüsü kullandıkları tespit edilmiştir.

Özbekistan’da yaslı evin hatunları ilk yıl yas rengi olarak mavi, ikinci yıl beyaz giyerler. 76Dede Korkut hikâyelerinde de eski Oğuzların yas Âdetlerinin ayrıntılı bir şekilde anlatıldığını "... yedi kız kardeşi ak çıkardılar, kara elbiseler giydiler." gibi, anlatımlarla yazılı kaynaklarda görülür. 77

Anamur’da, ilk bir sene, düğünlere gidilmez, eğer yakın tarihte kendi düğünleri varsa ya ileri bir tarihe ertelerler ya da düğünü çalgısız olarak mevlitli yaparlar. Cenaze sahibi kişilerin eş-dostlarından birinin düğünü varsa cenaze yakınlarından izin alarak ve özür dileyerek yaparlar. Ölünün elbiseleri ihtiyacı olan kişilere dağıtılır. Ölünün eşyaları ile ilgili işlemlerin oluşmasının temelinde, ölenin geri geleceği korkusu ile ölünün anısını yaşatma isteği görülür. Manas Destanı’nda da: “…Diyorlar ki altın işlemeli giyimlerini dokuz parçaya ayırıp halka üleştiler.”78 Diyerek, bunun çok eski bir gelenek olduğunu bize gösterir.

76 ÖLMEZ a.g.e., s.55

77 İNAN, a.g.e., s.176.

78 İNAN, a.g.e., s.182.

Cenazenin toprağa verilmesinden sonra, üçüncü, yedinci kırkıncı gününde mevlit okutulup yemekler verilir. Üçüncü ve yedinci günün yemeği komşular tarafından yapılır. İlk bir hafta ölü evinde yemek pişmez. Ölü için elli iki gün sonra bir Kur’an daha okutulur, buna “elli ikisi” denir. Ölünün arkasından yemek verme töreni, en eski Türk geleneklerinden biridir. Kaşdişlen Tahtacılarında ölü gömme geleneğini "yemek geleneği" izler. Ölüm olayı oluştuğunda hemen bir "kurban tığlatılır"/kesilir. Ölü gömüldükten sonra, ölünün akrabaları, tanıdıkları diğer bir deyişle bütün köy halkı "yas yeri yemeği" ya da "kabir yemeği" adı verilen birinci gün akşam yemeğine kendi hazırladığı yemekleriyle gider. Bu yemek, üçüncü gün "üç yemeği", yedinci gün "yedi yemeği", kırkıncı gün "kırk yemeği" olarak tekrarlanır. Bir yıl sonra "yıl yemeği"

verilir. Ölenin ailesinin durumu uygunsa, her ölüm yıldönümünde yemek verilir.

İslamiyet öncesi Türk topluluklarında ölünün belirli günlerinde "ölü aşı"

verilmektedir. İptidai devirlerde “yuğ aşı” ya da “ölü aşı” adı verilen törenler, doğrudan ölüyü doyurmak ve memnun etmek amacıyla yapılmıştır. Oğuzlarda, ölünün akrabaları üçüncü gün toplanarak ölünün şerefine ziyafet tertip ederlermiş. Bu ziyafete “basan”

demişlerdir. Yedinci gün de yine toplanılarak önceki ziyafet tekrar edilir, ölenin yatağı ise yakılarak yok edilirmiş. Abakan Tatar’ları, ölüm hadisesinin üçüncü günü mezarın başında bir ziyafet tertip ederlermiş. Bu ziyafet ölümün yirminci ve kırkıncı gününde de tekrarlanırmış. Kırkıncı gün, sahibinin öldüğü gün serbest bırakılan at, sürü içinde yakalanarak kesilir ve etleri mezara asılırmış. Hakaslar, ölenlerin ardından üçüncü, yedinci, yirminci, kırkıncı günleri ile yarıyılında ve birinci yılında yemek verir, “kirek”

dedikleri duaları okurlar. Bir yıl dolduğunda kirek biter. Dul kadın veya erkek, yanan sopayla mezara vurur ve bu işlemden sonra ölünün bir daha yemek istemeyeceğine inanır.79 Beltirler'de, ölünün üçüncü günü, çadırın güneyine bir sofra kurulur.

Hazırlanan yemek ve içkilerin yarısı, ölünün ruhu için ateş ruhuna kurban edilir. Ölünün yedinci günü, bütün oba ve köy halkı kadın erkek mezarlığa gidilir. Mezarın sağ tarafında bir ateş yakılır. Getirilen yemek ve içkilerden mezarın üstüne konur. Altay dağlarının ormanlarında iptidai yaşayan Şamânistler, günümüzde yuğ ayininde ölüye

“ye, iç, bize ve hayvanlarımıza dokunma!” demektedirler. Manas Destanında bu konuda Yakup Han karısına şöyle der: “…Manas’ı unutmuşlar, ruhuna aş dökmüyorlar!..” Evrensel nitelikli “ölü yemeği” âdeti eski kültürlerde görüldüğü gibi,

79 ÖLMEZ, a.g.e., s.52.

zamanımızda başka toplumlarda da hâlâ yaşamaktadır. “Ölü yemeği” diye adlandırdığımız bu yemeğe Anadolu’da “kı”, “kırk ekmeği”, “kazma takırtısı”,

“ölünün kırkı”, “kırk yemeği”, “can aşı”, “zıkkım yemeği”, “can helvası”, “hayır”,

“ölü ekmeği”, “kazma kürek helvası”, “hayrat yemeği”, “ölü aşı”, “yiyeceğini etmek”,

“hayırlı vermek”, “şemşek”, “köncülü”, “ölü çöreği”, “hamur”, “yağ”, “soğan”,

“ölü giliği”, “meyve”, “lokma”, “can helvası”, “yoğurt ekmek”, “çay” isimleri verilmektedir. 80

Anamur’da, taziye evi olarak, en büyük oğlanın evine gidilir. Kızın evine gidilmez. Ölenin ardından, hastanelere, camilere, okullara yardım yapılır.

2.3.3.2. Ruhla İlgili İnanmalar

Eski Türkler can ve ruh kavramı karşılığında tın (nefes) sözcüğünü kullanmışlardır. Yakutlar, “tın, kut ve sür”, Altaylılar “tın, süne ve kut” sözcükleri ile bu kavramı ifade etmişlerdir. 81 Orhun Kitabeleri’nde ölmek kavramının; “uçmak”,

“uçup gitmek” olarak anlatılmaktadır.

Anamur’daki inanışa göre ruh bedeni, ağızdan, burundan terk etmektedir.

Ruhun, bedenden çıkarken acı çekerek çıktığına inanılmaktadır. Canın, bedenden çıktıktan sonra, öldüğünün farkına varmadığı ve öldüğünü mezara girince anladığına yörede inanılmaktadır. Yörede, ruhun Perşembeyi Cumaya bağlayan gecede, evi ziyaret ettiği söylenmektedir. Bundan dolayı ruhu rahatlatmak için bu gecelerde dualar okunmaktadır. Ölenin ruhunun, kendisine bu gecede dua okunmazsa, geride kalanlara lanet ettiğine inanılmaktadır.

2.3.3.3. Ağıt Söyleme

Türk kültüründe oldukça köklü bir maziye sahip olan ağıt ve ağıt söyleme veya ağıtçılık geleneği, çeşitli Türk boyları tarafından günümüze kadar yaşatılan ortak en eski geleneklerden birisidir. Yas kelimesi ise Arapça “keder” anlamına gelen “ye’s” ten gelir 82 İslamiyetten önceki dönemlerde, sevilen ve tanınmış bir insanın ölümünden sonra yapılan “yuğ” adı verilen dinî yas törenlerinde, “sagu” denilen şiirler söylenirdi.

Bu şiirlerde ölen insanın yaptığı iyilikler ve kahramanlıklar dile getirilirdi. Günümüzde

80 ÖLMEZ, a.g.e., 55.

81 İNAN, a.g.e., s.176.

82 Pertev Naili BORATOV, Folklor ve Edebiyat I-II, Adam Yayınları, İstanbul, 1982, s.444.

de Anadolu’da ölen insanın ardından yas törenleri düzenleme ve ağıt yakma geleneği sürmektedir. Orhun Âbideleri’nde “Sıgıt” ve “Sıgıtçı” olarak gördüğümüz ağıt ve ağıt söyleme geleneği, günümüzde yörelerimizde ve çeşitli Türk topluluklarında hâlâ yaşatılmaktadır.

Yörede, ölünün basında beklenirken kadınlar ağıt söylerler. Yörede ağıda “ölü nefesi” denir. Ölü nefesini yaslı ve bu konuda tecrübeli bir kadın söyler. Ölünün arkasından bağıra bağıra ağlamak hoş karşılanmaz, ölüyü azapta bırakacağına inanılır.

M.S. 453 yılında ölen Hun hükümdarı Atilla için de yas tutulmuş, yuğ töreninde onu öven sagular söylenmiştir. Göktürkler döneminde de bu tarz bir tören yapılmış, birçok insan bir araya gelerek yas tutmuşlardır. Uygurlar döneminde de, cesedi ortaya koyup ağlama şeklinde yas tutmaya rastlıyoruz.

2.3.3.4. Mezarlıklar- Mezar Ziyaretleri

Türkler’ in kutsal saydıkları yerlerden en önemlisi olan mezar kelimesi için

“kür”, “kör, gör”, “sin”, “bark” kelimeleri kullanılmıştır.83 Anamur'da ölü gömüldükten sonra çeşitli zamanlarda mezarı ziyaret edilir. Yörede mezar ziyaretleri arife günleri, bayram sabahları, kandiller, perşembe ve cuma günleri gibi özel günlerde yapılmaktadır. Mezar ziyaretlerinde mezarın etrafı temizlenmekte, ölen yakınlar için dua edilmektedir. Mezar başlarına şeker, su vb. şeyler koyulmaktadır. Mezara her gidişte, bisküvi, kuru pasta, şeker, çerez dağıtılarak, ölenin ruhuna sevap olarak gitmesi beklenmektedir.

Mezarın etrafı, defin işleminin üzerinden bir kış geçtikten sonra yaptırılmaktadır.

Mezar taşları genellikle mermerdendir, ancak maddî durumu iyi olmayan bazı kişiler, çevredeki taşlarla mezarı çevreleyip mezarın yerinin kaybolmasını önlemeye çalışırlar.

Mezar yaptırıldıktan sonra mezar taşının üzerine; orada yatan kişinin, kimin oğlu/kızı olduğu, adı, soyadı, doğum tarihi, ölüm yılı, bazen de çeşitli deyişler ve şiir dörtlükleri yazılmaktadır.

Anamur’da, arife günleri mezarlık ziyareti sırasında mezarın başına murt dalları dikilir. Murt dallarının bazen mezarın üstüne bırakıldığı da olur. Halk arasında murt dalı kutsal sayılır. İnanışa göre murt, diğer bitkilerden farklı olarak yaz kış her sağa sola

83 ÖLMEZ, a.g.e., s.66.

sallanışında Allah’ı zikreder, bu nedenle dört mevsim yeşil kalır. Ayrıca güzel bir kokusu da vardır.

Yörede, mezarlıkta ağaç kesilmesine, ot yolunmasına, çiçek koparılmasına iyi gözle bakılmamaktadır. Halk, meleklerin ağaçların gölgesinde dinlendiğine inanır Mezarlıktan geçerken yüksek sesle gülünmez, hal ve hareketlere dikkat edilir, ölmüşlere rahmet dilenir, büyük saygı gösterilir.

2.3.3.5. Devir Çevirme

Devir çevirme işlemi cenaze defnedilmeden önce yapılmaktadır, ancak olası bir aksilik durumunda cenaze defnedildikten sonrada yapılabilmektedir. Ölen kişinin yaşarken yerine getiremediği yükümlülükleri, öldükten sonra ölenin yakınları veya mirasçıları tarafından yerine getirilmesidir. Ölenin yaşarken kılamadığı namazları, tutamadığı oruçları ve yerine getiremediği yeminleri karşılığında, Allah katında affedilmesi için, mirasçıları tarafından ölenin yaşı hesaplanarak devir işlemiyle fakirlere para verilmesidir.

Ergenliğe girmeyen kişinin dini sorumlulukları yoktur. Ergenlik yaşı kızlar için dokuz, erkekler için on iki olarak hesaplanır. Bu yaşlardan sonraki yılların borcu hesaplanıp, bu borcu devralan oğul ya da kız, parayı fakirlere dağıtır, dağıtırken de verdiği kişiye “Aldın kabul ettin mi?” diye üç kere sorar, karşıdaki de “Aldım, kabul ettim” diyerek cevap verir, böylece devralan borçtan kurtulur ve devir çevirme işlemi biter, ölen kişinin borçları ödenmiş olur. Birçok yöremizde bu olaya, “iskat” denir. Ölen kişi adına kurban kesilebilir, oruç tutulabilir, hacca gidilebilir. Ölen kişinin dini vazifeleri vasiyet etmese de yerine getirilmeye çalışılır. Kuran'da ve hadislerde böyle bir emir bulunmamakla birlikte, fıkıhçıların böyle bir uygulama ile ölünün günahlarının bağışlanacağı görüşü, Müslümanlar arasında devir işlemini bir gelenek haline getirmiştir.