• Sonuç bulunamadı

İnsanoğlu yaratıldığından beri bir şeylere inanma ihtiyacı içerisinde olmuştur.

İnandığı şey onun hayat odağıdır, yaşamıdır, felsefesidir. Kaçışı, dayanağı ve umudu, ihtiyaç hissinin dışa vurumudur. İnanç, bir düşünceye bağlı bulunma, bir dine inanma, iman, birine duyulan güven, itimat, inanma duygusu, inanılan şey, görüş ve öğretidir.

Türkler, Avrupa ve Asya kıtalarına yayılmış dört bin yıllık bir tarihe sahip dünyanın en eski ve devamlı milletlerinden biridir. İslamiyet öncesi inanç sistemlerine ait inançlar, Anadolu’ya göçten sonra sahip olunan inançlar, Anadolu inançlarıyla kültürleşme sonucun yeniden yapılanmış, bu inançlar İslamiyet’e sızarak inanç ve pratiklerle Anadolu’da yeni bir bünyeyle, köklü bir binaya serpiştirilmiş, bu şekilde yeniden şekillenerek yaşamıştır. Vücuda gelen bu inanç sistemi, bünyesinde doğruyu ve yanlışı birlikte barındırmıştır.

Anamur yöresinde de, oluşan inanç ve pratikler, bu boyutun doğal yansıması olarak karşımıza çıkar. İslamiyet öncesi dönemde göçebe yaşayan Türkler, çeşitli tabiat varlıklarını ulvileştirmiş, onlara doğaüstü hasletler yüklemişlerdir. Anamur’da yaşayan Yörük kültürüne baktığımızda bu özelliklerin hâlâ devam ettiğini görmemiz mümkündür. Anamur’da eskiden beri birçok farklı inanış vardır. Tabiatla iç içe olan Yörükler, tabiat olaylarını kendilerine göre yorumlamış, bitki, hayvan, olay ve günlere farklı anlamlar yüklemişlerdir.

“Yörük” ve “göçer” adlarıyla bilinen, hayvancılığa bağlı ekonomileriyle

“göçer”, “yarı göçer” ve “yaylacı” olarak adlandırabileceğimiz Anamur halkı, binlerce yıllık kültürü günümüze kadar saklayıp taşımışlardır. Tabiatla iç içe yaşantı, gelenek ve görenekleri şekillenmiştir. Göçebelikten yerleşik hayata geçerek yeni bir toplum düzeninin kurulması, yeni bir kültüre geçişi hızlandırmıştır. Bu değişim, bünyesinde

“kült” anlayışını yeniden şekillendirmiş, yeni inanç ve pratikler ortaya çıkarmıştır:

3.1. GÜNLERLE VE VAKİTLERLE İLGİLİ İNANMALAR

Yörük kültüründe, hem İslam inancının izleri, hem de İslamiyet öncesi dönemin özelliklerini, hem de daha önce Anamur topraklarında yaşamış olan farklı devletlerin etkilerini görmemiz mümkündür. Yörük kültüründe mevsimler, aylar, günler çok

önemlidir. Bahar göç zamanı, yaz avcılık zamanı, kış toplanma zamanıdır. Hayat günlere göre şekillenir.

Pazartesi, soğan, biber vb. acı şeyler hiç kimseye verilmez. “Haftaya nasıl başlarsan öyle devam eder.” inanışından dolayı, acı ve kokulu yiyecekler verilmez.

K.K.:1

Salı günü, başlanılan işlerin bir süre yavaş gideceği, askıda kalacağı düşüncesinden dolayı iyi sayılmaz. Çamaşır yıkanmaz, ev süpürülmez, hayırlı bir işe başlanmaz, ekim ve dikim işleri yapılmaz, ekmek yapılmaz, yufka açılmaz, düğün alış verişine çıkılmaz. Yaylak ve kışlaktan Yörük göçü yapılmaz. K.K.:2

Tarlaya tohum ekme işine mutlaka Çarşamba günü başlanır. Haftanın ortası olduğu için tarlanın daha verimli olacağına inanılır. Çarşamba günü haylaz çocukların ağzına, iyi huylu olsun diye akraba olmayan biri tarafından pabuç vurulur.

Perşembe ve Cuma günleri İslam inancının etkisiyle kutsal olarak kabul edilir.

Perşembe akşamında kız istemeye gidilmez, gündüz gidilir. Gelin mutlaka bu gün alınarak, damat evine getirilir. Ertesi gün Cuma olduğu için hayırlar dağıtılır. Tırnak kesilir. Öğleye kadar, çamaşır yıkanır, tıraş olunur. K.K.:33

Cuma günü Müslümanların ve yörüklerin bayramıdır. Bu gün, yaş ve yeşil ağaç, odun kesilmez, herhangi bir işe gidilmez. K.K.:4

Hıristiyanlar için kutsal sayılan günler olduğu için, Cumartesi ve Pazar günlerine bakış açısında bu dinin etkileri görülür. Cumartesi gününde, aşiret ve obalarda yaylak ve kışlak göçü kaldırılmaz. Pazar günü ise Hıristiyanlığın etkisiyle şenlik havasında geçer.

Yaylak ve kışlak yörük göçü yapılır. Gelin damat evine getirilir. Düğünler bu gün sona erdirilir. K.K.:43

Yörede, günün belli vakitlerine ait inanışlar da vardır. Öğleden sonra bereket kaçmaması için süt, yoğurt ve damızlık verilmez. İkindi vakti uyunmaz. İkindi vakti dünyanın çok hızlı döndüğü inancı olduğundan, uyuyan kişinin aklını yitirme tehlikesi olduğu düşünülür. Akşamları dikiş dikilmez, tırnak kesilmez, ıslık çalınmaz. Akşamları ıslık çalındığı zaman şeytan geleceğine inanılır. Akşamları kimseye bir şey verilmez.

Akşam ezanından sonra dışarıya kül dökülmesi iyi değildir. Akşam ev süpürülmez.

Süpürülmüşse pisliği dışarıya atılmaz, sofra bezi çırpılmaz. K.K.:38

Arife günü, çamaşır yıkanmaz, banyo yapılmaz. Bayram günü geç kalkılmaz.

Bayram namazından sonra, uyunmaz. K.K.:22

3.2. HAYVANLARLA İLGİLİ İNANMALAR

Yörük yaşantısında, hayvanların çok büyük bir yeri vardır. Hayvanlar, yaşamı devam ettirmenin yoludur. Etinden, sütünden, derisinden faydalanıldığı gibi, zararlarından da çekinilir. Bazı türlere iyi, bazılarına da kötü gözle bakılır. Her hayvanın, bakış açısıyla şekillenmiş bir misyonu vardır âdeta. Anamur’da hayvanlar, halkın geleneklerinde yenmesinde bir sakınca olmayanlar ile yenmesi günah, rastlanması uğursuzluk getirici sayılanlar olmak üzere değerlendirilir.

Eski Türklerde, insan ruhları genellikle kuş biçiminde düşünülmüştür. İnsanlara can vermeden önce bu ruhlar, gökte kuş olarak yaşarlar, insanlar ölünce göğe uçarlar.

Dede Korkut'ta Deli Dumrul kılıcını sıyırıp saldırınca, Azrail bile güvercin olup pencereden çıkıp gider. Kırgızların Er Töştük destanında bir yiğit, "Bu yedi kuş benim ruhumdu, benim nefesimdi." demiştir. Diğer taraftan, Orta Asya'da ruhlar, hayvan ve genellikle de kuş biçiminde düşünülmüştür. Şamanın gök yolculuğunda yardımcı ruhları, kuş ya da kanatlı hayvanlar olarak temsil edilmiştir.84 Anamur’da kuş, cinsine göre değerlendirilir. Güvercin, mâsumiyetin sembolü iken, karga ve baykuş uğursuzluğun habercisidir. Karga bir evin damına veya yakınına konarak öterse, yakında kötü haber geleceğine inanılır. Mitlerin birçoğunda hayvanlar bir eylemin ilk icracısı konumundadırlar. Bu konuyla ilgili kutsal kitaplarda da pek çok anlatı mevcuttur. Habil’in Kabil’i öldürmesi olayında ne yapacağını bilemeyen Habil’e yardım bir kargadan gelir. “Kur’an-ı Kerim”de “Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini ona göstermek üzere, yeri eseleyen bir karga gönderdi. Yapacağı isi bir kargadan öğrenince

“Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek konusunda, bu karga kadar olamadım” dedi de ettiğine yananlardan oldu.” diye bahsedilir. (el-Mâide 5/27-31) Bu metinde kargalar ölüm ritüelini simgelemektedirler. Anamur’da da, karga ile ölüm arasında bağ kurulduğu, karganın ötüşünün ölümü simgelediği tespit edilmiştir.

Baykuşun ötüşü uğursuzluk sayılır, damında öttüğü evden ölü çıkar. Kumru, güvercin ve kırlangıç gibi kuşların vurulması günah sayılır. Kırlangıç yuvasını bozanın, yuvası bozulacağına inanılır. Serçe bir camın kenarına konarsa misafir geleceğine inanılır.

Vahşi hayvanlar, korkuyla şekillenen bir bakış açısıyla değerlendirilir. Yolda tilkinin görülmesi veya hayırlı ve uğurlu bir işe alamettir.K.K.:3 Bahaeddin Ögel, kurdun, Yakut

84 Doğan AVCIOĞLU, Türklerin Tarihi 1., Tekin Yayınları, İstanbul, 1995, s.345.

Samanlarının en önemli afsun hayvanlarından biri olduğunu belirtmekte ve kurdun eski zamanlarda ve Hun çağında da Orta Asya halklarının birinci derece öneme sahip “töz”

hayvanlarından olduğunu söylemektedir. Yakut masallarında kutsal ruhların dokuz oğullarının hepsi de kurda benzetilmiştir.85 Anamur’da kurt, kutluluğuna inanılan bir hayvandır. Soylarını bir dişi kurtla, bir delikanlının birleşmesine çıkaran eski Türkler, bu hayvanı, kendilerine kapalı kaldıkları dağların arasından çıkmalarında kılavuzluk ettiği için de kutlu sayarlardı. Kurt ile ilgili Anadolu’da birçok inanç bulunmaktadır.

Yörede, “kurt”la ilgili bir pratik de, bir hayvan kaybolduğunda kaybolan hayvanı “kurt”

yemesin diye “kurtağzı bağlama” uygulamasıdır. Buna göre, bu işi bilen bir kişi eline bir bıçak alır, dua okuyarak bıçağa üfler ve bıçağın ağzını kapatır. Kaybolan hayvan bulununcaya kadar bıçağın ağzı açılmaz.

Domuz kötülüğün, pisliğin simgesidir. Domuz zevk için vurulur. Adının söylenmesi bile hoş karşılanmaz, adı yerine “hınzır” denir. K.K.:3 Evde tavşan beslemek yoksulluk getirir. Bir insanın önünden tavşan geçerse uğursuzluk getirir. Gün battıktan sonra bir evden diğer bir eve süt verilmez, verilirse o sığırda bir hastalık çıkacağına inanılır.

Yörükler, bazı hayvanları uğurlu ve kutsal kabul ederler. Koyun uğurlu sayılan hayvanlardandır. Çobanlık da uğurlu sayılır. Bir kişi, devenin altından geçerse uzun ömürlü olacağına inanılır. İnek de kutsal sayılan hayvanlardandır. İneğin biciği kör olur, süt çıkmaz diye süt pişirilirken altında kargı yakılmaz. K.K.:3

Gelincik bir eve gelirse uğur getirir. Gelinciğe zarar verilirse, evde huzursuzluğun olacağına inanılır. Geyik saflık masumiyet simgesidir, zarar verilmez.

Zarar verilirse, o kişinin uğursuzluklarla karşılayacağına inanılır. Karıncaları öldürmek günah sayılır. Örümcek sarkınca, misafir geleceğine inanılır. Üzerine uğurböceği konan insanın dileğinin gerçekleşeceğine inanılır. Yine uğurböceği gelen eve haber geleceğine de inanılır. K.K.:8

Anamur’da, gece görülen kara kedi uğursuzluktur. Kedi yalanınca yağmur yağacağına inanılır. Köpek havaya doğru ulursa kendine, yere doğru ulursa sahibinin başına bir iş geleceğine inanılır. Çoban köpeği uluyunca, kurt ölüsü olduğu anlaşılır.

Ezan okunurken, köpeğin uluması iyiye yorulmaz, cenaze çıkacağına inanılır. Köpek uluması her türlü kötülüğün işaretidir. K.K.:24

85 İNAN, a.g.e., s: 159.

3.3. BİTKİLER VE AĞAÇLARLA İLGİLİ İNANMALAR

ŞaMânizm'den önceki Türk inançları içerisinde önemli bir yeri olan tabiat kültleri, hemen hemen her Türk topluluğunda kendini farklı şekillerde göstermiştir. Eski Türkler tabiattaki bütün varlıklarda kavranamayan bazı gizli güçlerin bulunduğunu düşünerek dağ, tepe, taş, kaya, ağaç veya su gibi nesneleri canlı kabul etmişlerdir.

Tabiat kültleri, Türklerin çeşitli dinlere girip çıkmalarına rağmen varlıklarını sürdürmeye devam etmiştir.

Tabiat unsurları içinde kutsal sayılan en önemli unsurlardan biri ağaçlardır. Ağaç daima hayatın ve ebediliğin timsali olarak benimsenmiştir. Dede Korkut, er olsun avrat olsun herkesin ağacı saydığını ve çekindiğini belirtmiştir. Anadolu sahası, ağaç kültünün Müslüman Türklerdeki en ilgi çekici örneklerinin ortaya çıktığı yerlerden biri olarak görülmektedir. Anadolu'da yatırlara, bazı ağaçlara ve kutsal sayılan yerlere bez veya çaput bağlamak, bu yolla adakta bulunmak inancı sürmektedir. Bu inançların kökeni eski Türklerin çaput bağlanması yoluyla dilek dileyerek adak adaması kansız kurban sayılan inançlarına dayanır. Kutsal yerlerdeki ağaçlara bez bağlama âdeti, geniş bölgelere yayılmış çok eski bir inanıştır.

Uygurların türeyiş efsanesinde, iki nehrin arsındaki ağaç kovuğunda dünyaya gelen çocuklar anne ve baba olarak bu ağacı bilirler ve ona saygı gösterirler.86 Oğuz Kağan destanında, Tanrı katından ilk insan sıfatıyla yeryüzüne indirilen kutlu Oğuz, eşlerinden birini bir ağaç kovuğunda bulmuştur. Dede Korkut Kitabı”nda yer alan, ağaca yönelik;

“Basun ala bakar olsam, bassuz ağaç!

Dibün ala bakar olsam, dipsüz ağaç! 87 sözleri de, aynı bakış açısının sonucudur.

Ağaç kültü Tahtacılar ve Yörüklerde yaygındır. Tahtacılar, geçimlerini ağaç kesmekle sağlamaktadır. Onların ağaçlara büyük saygı ve bağlılıkları vardır. Muharrem ayında ağaç kesmek yasaktır. Hafta içinde ise salı günleri ağaç kesilmez. Yeniden ise başlayacakları zaman ağaçlara dualar okunur. Tahtacılar en çok sarıçam, ladin, köknar ve ardıcı; Yörükler ise karadut, çınar ve katran ağacını kutlu sayarlar ve hepsi de tek ağaçları kült olarak kabul ederler.

86 ÖGEL, a.g.e., s.81.

87 ERGİN, a.g.e., s. 109.

Eskiden yörede, ağaçlardan deva isteme, dileklerinin gerçekleşmesi için çaputlar bağlama gibi pratiklere de sık sık rastlanmaktaymış. Bu gün bu anlayış, “ağaç”a saygı şeklinde tezahür etmiştir. Anamur’da, karaçam, kara ardıç, ve andız çok kıymetlidir, kutsal sayılır. Ağaçlara dilek için bez bağlanma âdeti, eskiden görülen bir inanma şeklidir. Mamure Kalesi’nin içinde eskiden bulunan meşe ağacına bez bağama âdeti olduğu söylenmektedir. Çam ağacı, gerek heybetli görüntüsüyle gerekse yaz-kış yeşil kalmasıyla kutsal bir ağaç olmak için gerekli vasıflara sahip bulunmaktadır.

Yörede, Malaklar yolu üzerinde bulunan koca pelit de, kutsal kabul edilir. Meşe ağacı halk arasında pelit, palamut olarak da bilinmektedir. Meşe, heybetli görüntüsüyle kutsal ağaçlar arasında yerini almıştır. Çuvaşlar arasında da, meşenin ayrı bir yeri vardır. Çuvaslar “İhtiyar meşe bizim babamızdır.” diyerek, meşeyi babaya benzetirler.

Çuvaş masallarında, prensesi kurtaran bahadırlar, asağı dünyaya oyuklu karaağaç ya da meşe ağacından inerler. Manas destanında meşe ağacı, Manas’ın eğilmeyen emel dayağı olarak tasvir edilmiştir:

“Manas ölüp gittikten sonra Eğilmeyen emel dayağı Kuvvetinden düştü. 88

Anamur’da, bu meşe ağacının gölgesinde dua edilirse, sorunlardan kurtulanacağına inanılır.

Uğurlu sayılan diğer bitki de pıtraktır. Pıtrak, insanların giysilerine ve hayvanların tüylerine yapışan pamuksu bir bitkidir Onun, kem bakışları savuşturmaya gücünün yettiğine inanılır Diğer taraftan çiçeklerle dolu anlamında gelen “Pıtrak gibi”

deyimi, bu motifin bolluğun bir sembolü olarak un torbaları üzerinde kullanılmasını açıklar K.K.:7, K.K.:11, K.K.:17

Murt ağacından cennet ağacıdır diye odun yapılmaz. Soğan ve yumurta kabuğunu yakmaya da iyi gözle bakılmaz, cinleri toplayacağına inanılır. Çaltı bitkisinin de uğurlu olduğu düşünülür, nazardan korunmak için de evlere, tarlalara ve bebeklerin boynuna asılır.

88 Naciye YILDIZ, Manas Destanı (W. Radloff) ve Kırgız Kültürü İle İlgili Tespit ve Tahliller, Ankara, 1995, s. 226.

3.4. MİSAFİR VE MİSAFİRLİKLE İLGİLİ İNANMALAR

Misafir, “sefer eden, yoldan gelen, yolcu, konuk” anlamına gelmektedir.89 Türk kültüründe misafire büyük önem verilmektedir. Anamur’da da, bu önem dikkat çeker.

Hem İslam dininin, hem de Türk kültürünün etkisiyle yörede de misafirliğe büyük önem verilmektedir. Misafir ve misafirlikle ilgili, çeşitli inançlar gelişmiştir.

Yörede, ayağı kaşınan kişinin gezmeğe gideceğine inanılır. Çay bardağında çay yaprağı varsa, hânedeki terlikler ters dönerse, misafir geleceğine inanılır. Çocuk emeklemesi misafir getirir.

Sevilmeyen misafir geldi zaman, ayakkabısının içine tuz serpilirse, çabuk kalkacağı düşünülür. Gelen misafirin, rızkıyla geldiği düşünülür. Misafirin ettiği duanın, makbul olacağına inanılır. Bir kişi evine giderken ayağını sürüyerek yürürse, eve misafir geleceğine inanılır. Hamur yoğrulurken, hamur sıçrarsa, eve misafir geleceğine Örgü örülürken, dantel işlenirken, yorgan döşek yapılırken, kilim dokunurken, ekmek yapılırken, kısacası yeni bir işe başlarken, gelen kişinin elinin çabuk olup olmamasına göre, işin bitirilme zamanının tayin olunacağına inanılır. Gelen kişi, atik biriyse, işin çabuk biteceğine, eli yavaş biriyse de o işin uzayacağına inanılır.

3.5. EŞYALAR VE KIYAFETLERLE İLGİLİ İNANMALAR

İnsanlar, olayları kontrol edemedikleri ve gerçek sebepleri bilemedikleri zaman, doğadaki cansız nesnelere gizem ve güç atfederek büyü, sihir vb. bâtıl inançlara başvurmuşlardır. İlkel insan, günlük hayatta kullandığı eşyalara çeşitli güçler atfetmiş ve bunları ancak böyle bir güç atfetmesi halinde kendi isteği doğrultusunda kullanabileceğini düşünmüştür.

Yörede, beşiği boşken sallamanın uğursuzluk getireceğine inanılır. Erkek resmi bulunan odada namaz kılınmaz. Gece aynaya bakmak iyi değildir, uğursuzluk getirir.

Herhangi bir eşya evden ters çıkartılırsa uğursuzluk olur. Kız istemeğe giderken nazlanmadan kız verilsin diye kapıya iğne batırılır. Çalınan eşyayı bulmak için büyü yapılır. K.K.:5

Ayakkabı çıkarırken ters dönmesi ölüme işarettir. Ayna düşüp kırılırsa uğursuzluk getireceğine inanılır. Bıçak elden ele verilmez. Makas ağzı açık bırakılmaz.

Yolcu arkasından ayna kırılır. Ayna, bahtının açık olmasını sağlar. K.K.:40

89 T.S, C.1.,s.622.

Kızken gelinlik giyen evde kalır. İyilik ve kötülük büyüsü için elbise okutulup büyü yapılana giydirilir. Cinlerden korunmak için, çocukların atleti tersinden giydirilir.

K.K.:40

3.6. SAYILARLA İLGİLİ İNANMALAR

Türk destanlarında, halk hikâyelerinde ve masallarında yer alan temel sayılar, Anamur’da da inanç şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sayılar, 3,7,40,52 sayılarıdır.

Yörede, tarla ekim dikimi yapılırken, üç kere tarla sürülür. Üç İhlas, yedi Fatiha okunur. Kız istenilen evin kapısına üç kere vurulur ki, olumlu sonuçlar elde edilsin.

Konuşamayan çocukların ağzına, şifâ bulsun diye üç cuma terlikle vurulur. Yeni doğan çocuğun kulağına üç defa ezan okunup, ismi üç defa kulağına çağırılır. Uyumayan çocuğun papucunun altına üç kez tükürüp pabuç toprağa gömülürse, çocuk uykusuzluktan kurtulur. Kötü bir olayda bir yere üç kere vurmak iyiye yorumlanır.

K.K.:8

Anamur’da, 7 rakamı uğurlu, 13 rakamı uğursuzdur. Ölenin ardından, yedinci günde Kuran okutulup yemek verilir. Doğan çocuk adaklıysa, yedi yaşına kadar başkalarından giydirilmesi gerektiğine inanılır. Ayrıca, yeni doğan çocuk erkek ve adaklıysa, yedi yaşına kadar saçının kesilmemesi gerektiğine inanılır. K.K.:11

Kırk rakamı uğurludur. Anamur’da, yeni doğan bebek, kırk gün sonra evden dışarı çıkarılır. Ölen kişinin ardından kırk Yâsin okutturulur, kırkıncı günü yemek verilir. Türk topluluklarına baktığımızda, bu rakama aynı bakış açısını görmekteyiz.

Manas destanında Manas’ın kırk yiğidi vardır. Almambet kırk çoranın cakşısı yani kırk yiğidin en iyisidir. Manas’a kılıç yapan ustaya bu hizmetinden dolayı kırk kısrak verilir.

Edige destanında da Kara Tiyen Alp’ın kırk yiğidi bulunmaktadır. Masallarda da özellikle bin bir gece masallarında, kırk sayısına çok fazla rastlarız. Kırk haramiler örneğinde olduğu gibi. Ölünün elli ikinci günü de, yemek verilir.

3.7. RÜYALARLA İLGİLİ İNANMALAR

İnanışa göre, rüyada yılan gören, düşmanından kötülük görür. Rüyada görülen beyaz ve yeşil renkler, olumlu bir olay yaşanacağına, siyah ve kırmızı rengini görmek kötü bir olayla karşılanacağına işarettir. Rüyada çıplak insan görmek, rüya gören kişinin yanlış bir iş yaptığına yorulur. Domuz görmek, hânenin içinde bir düşmanın olduğunu gösterir. Rüyada ölen bir insanı görmek hayra yorulmaz, ölünün rüya gören kişiyi

çağırdığını gösterir. Kişi, kendi ölümünü görürse, ömrünün uzadığına inanılır. Kuran gören kişinin sadaka vermesi beklenir. Rüyada kız çocuğunun olduğunu gören, yakında kötü bir haber alacağına, erkek çocuğunun olduğunu gören de çok yakında müjdeli bir haber alacağına inanılır. Altın gören kişinin, geçim sıkıntısıyla karşılaşacağı düşünülür.

Çeşmeyi açık unuttuğunu gören kişinin, parasının kaybolacağına inanılır. Ağaç gören, uzun ömürlü olacağını, binayı ya da ağacı yıkılırken gören, ömrünün az olacağını inanır.

Rüyada kendini ya da başkasını yüzerken ya da uçarken gören kişinin, yakında tüm sıkıntılarından kurtulacağına inanılır. Rüyada bozuk para görülürse, dedikodu duyulacağına, kâğıt para görülürse de kişinin eline kısmet geçeceğine inanılır. Rüyada pirinç görmenin bereket getireceğine inanılır. K.K.:21

Yörede, kötü rüya gören kişinin, bu rüyayı anlatmaması gerektiğine, anlatırsa başına kötü bir olay geleceğine inanılır. Kötü rüya gören kişi, sabah kalkar kalkmaz muslukları açar. İyi rüya görenin de anlatmaması tavsiye edilir. Anlatırsa, başına gelecek güzellikleri engelleyeceği düşünülür. K.K.:21

3.8. SUYLA İLGİLİ İNANMALAR

Eski Türklerde inanç sistemi üzerine yazılı kaynaklarda, su ve ateş motifine ilişkin pek çok örnek bulunmaktadır. Orhun Yazıtları'nda kutsal su kaynaklarından söz edilmekledir. Tahtacılar, suyu kirlettiği için abdest almaya karşıdır. Yöredeki, akarsuların, kaynakların, göllerin kutsal sayılması, doğa inançlarından kalmadır.

Anamur’da da, Türk topluluklarında suya atfedilen bu kutsiyet kendini gösterir.

Uzun yola çıkanın, askere gidenin arkasından zaman su gibi aksın diye su dökülür. Bulunan büyü bozulması için suya atılır. Deniz veya nehir üzerinden geçilince büyü bozulur. Gelin çeyizleri bu nedenle su üzerinden geçirilir. Yolcu arkasından su dökülür. Su, yolun kolay gidilmesi içindir. K.K.:2

Yörede, birçok kaynak ve pınar mevcuttur. Bunlarla ilgili çeşitli inanışlar bulunmaktadır. Anamur’da bulunan “Boncuklu” adı verilen pınar, yöre halkınca

Yörede, birçok kaynak ve pınar mevcuttur. Bunlarla ilgili çeşitli inanışlar bulunmaktadır. Anamur’da bulunan “Boncuklu” adı verilen pınar, yöre halkınca