• Sonuç bulunamadı

GEÇİŞ DÖNEMLERİ

2.1.3.6. Çocukta İlkler

Çocuğun ilk dişinin çıktığını gören çocuğa bir hediye alır. Aile çocuğun ilk dişinin çıkışını kutlamak için küçük bir eğlence düzenler. Bu eğlenceye komşular ve akrabalar davet edilir. Buğday, bakla ve nohut kaynatılır, haşlanır; üzerine yerfıstığı ve küncü serpilir misafirlere ikram edilir. Bu yiyeceğe “diş bulguru/diş göllesi” denir.

Haşlanan buğday, bakla ve nohudun birer tanesi alınır ve bir ipe geçirilir bu ip çocuğun yakasına asılır. Gelen misafirler bu ipin altına para ve altın takarlar. Bu eğlencesi yapılmayan çocukların dişinin erken çürüyeceğine inanılır.

Diş bulguru yendikten sonra çocuk yere serilen beyaz bir bezin üzerine oturtulur;

bir tepsinin üzerine makas, tarak ve altın bilezik koyulur. Eğer çocuk altın bileziği alırsa çocuğun ileride zengin varlıklı olacağına, makası alırsa terzi olacağına, tarağı alırsa berber olacağına yorulur. İlk dişten sonra çocuğun önüne çeşitli meslek gruplarına ait aletler konur. Çocuk hangisini alırsa o mesleğe yönelir.

Çocuğun saçını ilk kesen çocuğa hediyeler verir. Saçı kesen kişi, “Makas kör olmuş kesmiyor.” Yahut da “Saç çok ağır, makas kaldıramıyor.” diyerek bahşiş ister.

Çocuk adaklıysa babası, saçının ağırlığı kadar altın dağıtır.

Çocuğun tırnağı kırk gün boyunca kesilmez, kesilirse çocuğun hırsız olacağı düşünülür. İlk tırnaktan sonra çocuğun önüne çeşitli değerlerde para konur. Çocuk bu paralardan birini çeker. Bu para çocuğa harcanır.

Ülkemizde, kız çocukları doğduktan sonra kulakları delinir. Kulak delmesi âdeti önce Mısır’da uygulanmış, sonra diğer ülkelere yayılmıştır.47 Eski toplumlardan günümüze kadar, insanlar süslenme ihtiyacı duymuşlardır. Anamur’da, eli yatkın bir kadın yorgan iğnesini ateşte iyice ısıtıp kulak deler. Kulak delinmeden önce sarımsağın bir dişi ortadan ikiye ayrılır, kulağa sürülür, böylece kulak delinirken fazla acımaz.

Kulak delindikten sonra delik kapanmasın diye ip halka şeklinde bağlanır, çocuk bir zaman öyle gezer. Kulak deliği belirginleştikten sonra kulağa altın küpe takılır. Yörede, kulak çocuğun kırkından sonra delinir. Günümüzde acısız ve modern delme teknikleri uygulanmaktadır. K.K.:34

2.2. Evlenme

Bireyin yaşamındaki geçiş dönemlerinden biri olan evlenme; kız ve erkeğin bir aile olarak sosyal yaşama katılma sürecinin başladığı önemli bir dönemdir. Her toplumda evlenme, bağlı bulunduğu kültür tipinin belirli kurallarına uyularak gerçekleştirilir.

Türklerde evlenmeye, “ev bark sahibi olmak” denilmektedir. Bark, Orhun Kitabesi’nde “mabet, ibadet edilecek yer” anlamındadır 48 “Evlilik”, tarih boyunca ocakla birlikte kullanılmıştır. Ögel, “Ocak” kavramının Türklerde, ev ve yuvanın tek sembolü olduğu düşüncesindedir. Nitekim tesirlerden uzak kalmış olan Yakut Türklerinde evlilik, “sönmez bir ateş yakmadır”. Eve gelen gelin ise, “evi aydınlatan bir ateştir” 49

Anamur’da evlendirmeye, “baş göz etmek, ev bark kurmak, ocak sahibi olmak”

gibi isimler verilmektedir. Yasalarımıza göre gençlerin evlilik yaşı 18’dir. Evlilik yaşı eskiden kızlar için 14-15, erkekler için 18-20’dir. Günümüzde, evlilik yaşı ortalaması yükselmiştir. Kızların da üniversitelere gitmesi, iş hayatına atılması, yüksek yaşam standardı beklentisi, askerlik gibi etmenlerden dolayı evlilik yaşı, bu gün 25-30 arasıdır.

47 Prof Dr. A. Süheyl ÜNVER, Tıp Tarihi, Cilt 1, İstanbul, 1937, s. 36.

48 Ziya GÖKALP , Türk Medeniyet Tarihi, (Sadelestiren: Yalçın TOKER), II. Baskı, İstanbul, s..255.

49 Bahaeddin ÖGEL, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, (Genisletilmiş Dördüncü Baskı), İstanbul, 2001, s.254.

İlçe merkezine göre köylerde evlilik yaşı daha küçüktür. Tahsil olanağının olmaması, eğitim düzeyinin düşüklüğü, tarım ile ilgili işlerin yoğunluğu, evlenme yaşının köylerde daha küçük olmasının nedenleri arasında sayılabilir. K.K.:1

Evlenme biçimleri arasında; gençlerin anlaşıp ailelerinin onayı ile evlenmelerine, görücü usulü ile evlenmelere, kız kaçırma evliliklerine, kayınbirader veya baldızla yapılan evliliklere ve akraba evliliklerine rastlanmaktadır. Anamur’un tek Tahtacı köyü olan, Kaşdişlen’de, "değişme" adı verilen evlilikte, erkek bir başka aileden bir kız alırsa, o aileye varsa kız kardeşi gelin olarak gider.

Eskiden daha çok akraba evliliğinin tercih edildiğini görmekteyiz. Bu anlayış, göçebe yaşantısından kaynaklanmaktadır. Dışarıdan kız alıp, kız vermemeye dair birçok atasözü vardır:

“Yaban yerden alma düveyi.

Çeker gider boğayı.”

“Yağlı peynir derisinden çıkmaz.

Sütlü goyun sürüsünden çıkmaz.”

Ancak artık akraba evlilikleri daha az görülmektedir. Halkın bilinçlenmesiyle birlikte, sakat doğumlara sebep olan akraba evliliğine daha az rağbet edilir olmuştur.

Eşlerden birinin ölmesi halinde, ölenin kardeşiyle hayatta kalanın evlendirilmesinin temelinde, geride kalan çocukların perişan olmaması, sahipsiz kalmaması düşüncesi;

çocukları korumak, üvey ana elinde bırakmamak anlayışı yatmaktadır. Yörede, çok eşliliğe nadiren rastlanmaktadır. Çok eşliliğin en önemli sebebi kadının çocuğu olmamasıdır. Çocuk olmayınca erkekte suç aranmamakta ve erkek yeni bir evlilik yapabilmektedir.

Anamur’da, erkekler evlenme isteklerini davranışlarıyla belli etmekle birlikte, ailelerine bu isteklerini sözle de ifade edebilmektedir. Çoğu zaman annesine, bazen babasına bu isteğini açıkça söyler. Bazen de abla, ağabey gibi yakınlarına bu isteğini söyler ve anne ve babasına isteğinin ulaştırılmasını bekler.

Kızların böyle bir şansı yoktur. Böyle bir şansa sahip olmadığını bilen genç kız, sadece davranışlarıyla evlenme çağına geldiğini ve evlenmek istediğini ailesine belli etmeye çalışmaktadır. Gençler sinirli davranışlar sergilerler, sorulan sorulara aksi cevaplar verir, söz tutmaz olur. Kızlar bulâşıkları yıkarken kapları birbirine vurur, ev

işleri yaparken "ölsem de kurtulsam" gibi sözler eder. Erkekler de yalnızlıktan, soğuktan şikâyet eder, evlenen akranlarından bahseder. Alıp başını gideceğini, evden ayrılmak istediğini söyler. Genç erkek, eğer iş bulduysa veya askerliğini yaptıysa evliliği hak etmiş demektir. Zaten anne ve baba da artık oğullarına kız bakmaya başlamıştır. İlk önce oğlanlarına gözünün tuttuğu birinin olup olmadığını sorarlar. Varsa kendilerine yakışıp yakışmayacağını değerlendirirler. Eğer yoksa kendileri araştırmaya başlar. K.K.:2