• Sonuç bulunamadı

GEÇİŞ DÖNEMLERİ

2.3.2. Ölüm Sırası

2.3.2.5. Ölünün Gömülmesi

Ölünün gömülmesi hâdisesi, birçok toplulukta uygulanan bir pratiktir.

Yakutlarda ölüyü yaktıktan sonra, Mançurya Tunguzlarında etleri kemikten ayırma işlemini yaptıktan sonra iskeleti gömme şeklinde, Juan-juanlarda cesetlerine cenin şekli vererek, Samuetlerde ölünün başına bir tencere geçirmek sûretiyle gömme işlemi

yapılırmış.72 Yörede gömme ve mezarlıkta yapılan işlemler tamamen İslamî usullere göre yapılmaktadır. Mezarlıklarda yeşilliğin, ağacın bol olmasına, su temininin kolay olmasına dikkat edilir. Mezara ağaç dikilmesi eski Türkler’de yaygın olarak görülen ağaç kültüyle ilgilidir. Orta Asya Hun Türkleri’nin Ötüken’in dağlık arazisindeki kutsal sayılan bir çam ağacının etrafında özel bir âyin düzenledikleri ve kötü ruhlardan temizlenmek istenen yerlere ağaç diktikleri; bu tür uygulamaların Göktürkler’de de bulunduğu kaynaklardan edinilen bilgiler arasındadır. Yine Çeremisler, Buryatlar, Yakutlar, Başkurtlar, Kazaklar ve Kırgızlar da ulu ve yaşlı çam, kayın, ardıç, servi ve çınar ağaçlarına adaklar adamış, kurbanlar kesmiş, birtakım dualarla onlardan dilekte bulunmuşlardır. Yakut Türkleri’nde ise kayın ağacının özellikle şamanlar arasında büyük bir önemi vardır. Her şamanın özel bir ağacı bulunur ve şamanla ağacı arasında bir bağ olduğuna; birinin hayatının ötekinin varlığıyla süreceğine inanılırdı.

Günümüzde mezar başlarına ağaç dikme geleneğinin kökeni de söz konusu eski Türk inanışlarına kadar uzanmakta olup dikilen ağaçla ölen kişinin günahlarının affedilmesinde yardımcı olunacağına, böylelikle ölünün ruhunun memnun edileceğine inanılmaktadır.73 Kaşdişlen Köyü’nde, ölen kimsenin cinsiyeti, son derece önemlidir.

Çünkü, ölü erkekse, mezar aşağıya doğru, kişinin dik ve yere bastığı varsayılarak erkeğin yerden göbeğinin yüksekliğine kadar; kadınsa, yerden göğsünün yüksekliğine kadar ve boyunun uzunluğu da dikkate alınarak doğudan batıya doğru kazılır. İçeriye oyulmuş bu bölüme "sapıtma" ya da "koytan" denilir.

Samoyedler, defin için yüksek yerleri tercih etmişlerdir. Abakan Tatarları da ölülerini yüksek yerlere gömmeyi tercih etmişlerdir. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, özellikle Tanrı makamı olarak gördükleri dağ başlarına ölülerini defnetmişlerdir Hakaslar ölülerini tarlalardan uzak tepelere; Altaylılar umumiyetle dağ üzerindeki gizli yerlere merasim yapmadan, ölü tam giyinmiş vaziyette, öte dünyaya yolculuğu için bir torba yiyecekle defnetmişlerdir. Anadolu’da Kızılbaş Türkmenler ve Tahtacılar da ölülerini yüksek yerlere defnetmeyi tercih etmişlerdir.74 Bunun sebebi olarak, yüksek yerlerin ebediyete kadar uyumaya uygun yerler olduğu düşüncesidir.

72 ÖLMEZ, a.g.e., s.41

73 Nilgün ÇIBLAK, Anadolu’da Ölüm Sonrası Mezarlıklar Çevresinde Oluşan İnanç ve Pratikler, Türk Kültürü, Y.XL, S.474, Ankara, 2002, s. 614.

74 ÖLMEZ, a.g.e. s.41

Anamur’da, cenaze defnedileceği yere omuzlar üzerinde taşınır. Kadınlar mezarlıkta bulunamazlar. Ölüm haberinin alınmasından hemen sonra kazılan mezarın başına gelinir. Mezarı kazanlara, mezarın kolay kazılıp kazılmadığı sorulur. Mezarı kazanlar zorlanırsa, ölen kişinin amelinin salih olmadığına, kolay kazılırsa salih olduğuna yorumlanır. Mezarda başka birilerine ait kemik kalıntıları bulunursa, mezarın kenarına koyulup, ona dualar gönderilerek gömme işlemi yapılmaya devam edilir.

Anamur’un Çarıklar köyünde paranın ölünün ağzına sıkıştırıldığı görülmüştür. Mezara atılan paralarla, mezarın önceki sahibinden satın alındığına, böylelikle öte dünyada her iki ölü arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlığın ve haksızlığın önlenmiş olacağına inanılır.

Ölü yakınları tarafından dualarla, başı kıbleye gelecek şekilde koyulur. Üstüne murt dalı koyulur. Murt yörede “cennet ağacı” olarak bilinmektedir. Daha sonra mezarı kapatma işlemi yapılır bu işlemde cemaat mezara üçer kürek toprak atar ve diğer kişiye verir, bu işlem mezarın üzeri tamamen kapatılıncaya kadar sürer. Mezarın üzeri tamamen kapandıktan sonra, mezarın başucuyla, ayakucuna murt yaprağı dalları sokulur ve mezarın üzerine su dökülür. Bu işlemlerin hepsine birden “toprağa verme”

denmektedir.

İmam dışında herkes mezarın başından ve mezarlıktan ayrılır. İmam mezarın başında kalır ve ölüye “dalkım” verir, söyleyişler halk arasında değişmektedir; ölü, öldüğünü ancak talkım verildikten sonra anlamaktadır. Hoca, ölüye sorgucu melekler geldiğinde sorulara nasıl cevap vermesi gerektiği konusunda telkinde bulunur.

Ölüyü gömdükten sonra, onun hayattayken en çok sevdiği yiyecek, giysi ya da bir eşyası mezar taşının üzerine konur. Başka topluluklarda bu, mezarın içine koyma şeklinde konulur. Anadolu’nun kimi yerlerinde ölünün elbiseleriyle, yatak döşeğiyle, özel eşyalarıyla gömüldüğü görülmektedir. Sivas’ın bazı köylerinde ölüyle beraber onun sevdiği eşyalarının da gömüldüğü, mevsim kış ise üşümemesi için buna yatak, yorganın da ilâve edildiği; Urfa’da ise yeni gelinlerin ziynet eşyalarıyla beraber defnedildiği tespit edilmiştir. Bergama’nın köylerinde mezara ölünün eşyaları da konulmaktadır.

Tahtacılar arasında da cenaze, elbisesi giydirildikten sonra kefene sarılmakta ve mezara serilen döşek ya da kilim üstüne yatırılmakta, başının altına da yastık konularak gömülmektedir. Yanına ölünün sevdiği kıymetli eşyaları da bırakılmaktadır. Bu geleneklere eski Türkler’de de rastlanmaktadır. Orta Asya Hun Türkleri, ölen atalarını,

boy beylerini altın ve gümüş işlemeli kumaş ve kürklerle örtülmüş tabutla; yine Oğuzlar, ölülerini giydirip kuşattıktan sonra yayıyla, bütün mal ve eşyasıyla gömerlerdi. Bu uygulamaların temelinde ölen kişinin öbür dünyadaki ihtiyaçlarını karşılamak ve bu yolla onu rahat ettirmek düşüncesi yatmaktadır. Diğer taraftan bu şekilde ölünün öte dünyaya gidişi de kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır.75 Kaşdişlen Köyü’nde ölü, "sal ağacı"nda omuzlar üzerinde mezarına getirilir. Önce mezarın tabanına bir "döşek"

serilir. Boylamasına doğudan batıya doğru kazılan mezarın batı yönüne güneybatıyla kuzeybatıyı birleştirecek şekilde "yastık" konulur. Sonra, "sal ağacı" açılır ve yakınları tarafından "sal ağacı"ndan alınan ölü, üç kişinin yardımıyla mezara indirilir. Baş kısmı batıya ve yüzü yukarıya gelecek şekilde mezara indirilen ölünün elleri, yandadır. Ancak, ölünün vücudu ile başı biraz kıbleye çevrilir. Ölünün kefen bağları bu arada çözülür.

Ölen kişi, yaşamında çok hırslı ve cimri olarak tanınıyorsa, "gözünü toprak doyursun"

denilerek onu mezara indiren kişiler tarafından gözüne birer tutam toprak atılır. Diğer bir deyişle, bu durumdaki ölünün gözüne atılan toprak, üç tutamdır. Bu uygulamadan sonra, mezarın tabanıyla kuzey duvarının kesiştiği çizgiden başlayarak, uç ve dip kısmı bu çizgiye; diğer ucu yukarıya ve mezarın güney duvarına gelecek şekilde tahtayla doğusundan batısına kadar bir boydan bir boya döşenmesi yapılır. Mezarın açılması için ilk kazmayı ya da çapayı vuran kişi tarafından ilk toprak atılır. Mezar tamamen toprakla kapatıldıktan sonra, yer ile aynı düzeyde tutulmaz. Yerden daha yüksekte bombeli bırakılır. Bombeli olan mezarın bu kısmı, balıksırtı biçimine getirilir. Mezarın baş tarafı olan batı yönüyle ayak tarafı olan doğu yönüne birer tahta dikilir. Ölünün baş tarafı olan batı yönüne dikilen tahtada onun babasının adı ile kendi adı ile soyadının yanı sıra, doğduğu ve öldüğü tarihleri içeren bilgiler yazılıdır. Bu tahtaya, "baş tahtası" ya da

"hece taşı" denilir ve ölünün ayak tarafından çözülen kefen bağı "baş tahtası"na bağlanır. Ölünün ayak tarafı olan doğu yönüne dikilen tahtaya da onun kefeninin baş tarafından çıkan kefen bağı bağlanır. Ölünün gömülmesini kapsayan bu aşama böylece tamamlanır. K.K.:43