• Sonuç bulunamadı

HALK EDEBİYATI

4.1. ANAMUR HALK EDEBİYATI NESRİ 1. Masal

4.1.1.6. Üç Kardeş

Bir varmış bir yokmuş. Emanetçi Mehmet Ağa diye birisi varmış. Mehmet Ağa çok güvenilir birisiymiş. Herkes gelir parasını ona emanet eder, sonra gelir alırmış. Yine bir gün Mehmet Ağa’nın yanına üç kardeş gelmiş, paralarını teslim edip sonra gelip alacaklarını söylemişler. Aradan belli bir zaman geçmiş kardeşler geri gelip paralarını istemişler. Mehmet Ağa, aramış ama bulamamış. Başlamış sızlanmaya ahh etmeye.

Kardeşler bakmışlar ki ağa üzülüyor. Ağayı teselli etmeye çalışmışlar. Demişler ki:

-Ağa sen üzülme. Biz paramızı buluruz. Mehmet Ağa demiş ki:

- Yahu siz nasıl bulacaksınız? Ben nereye koyduğumu bulamıyorum.

-Sen merak etme ağam. Biz buluruz, demişler ve oradan ayrılıp yola koyulmuşlar. Kardeşlerden birisi demiş ki:

- İbnül Ali Sinan Diğer bir kardeş de:

- İsmi Hacı Hasan Öteki de:

- Yer altı mahzen.

Gide gide, Horasan’a varmışlar. Demişler ki:

-İbnül Ali Sinan -İsmi Hacı Hasan -Yer altı mahzen.

Orda bulunanlardan biri:

- Para rafta, demiş. Parayı alıp gitmişler. Padişah bu olayı duymuş. Haber saldırıp, kardeşleri saraya getirtmiş. Padişah sorguya çekmiş.

-Siz bu parayı Horasan’da nasıl buldunuz? Üç kardeş demiş ki:

- Bizdeki bu zekâ, Allah vergisidir. Padişah kardeşleri yemeğe davet eder. Saray sofrası hazırlanır. Ama kardeşler yemeği yemeye yanaşmazlar. Sırasıyla konuşmaya başlarlar:

Ah kuzucuk ne güzel pişmiş, kızarmış ama köpek sütü emmiş olmasaydı.

- Ekmek ne güzel açılmış, pişmiş amma vakıf malı olmasaydı.

- Padişah çok güçlü, yakışıklı ama Arap dölü olmasaymış.

Padişah başka yemekler getirtmiş gençleri yedirip, içirip doyurmuş. Sonra da gençler saraydan ayrılmışlar. Padişah hemen çobanı çağırtmış. Demiş ki:

- Bu kuzuyu nereden aldın?

Çoban biraz korkarak biraz sıkılarak:

- Efendim o kuzu benimdi. Ama anası öldüğü için sürünün içinde gezer her koyundan emerdi. Yavrulu bir köpeğim vardı, bazen de onu emerdi, demiş.Bunun üzerine padişah çobanı gönderip, sarayın çiftçisini çağırmış. Demiş ki:

- Kâhya sen bize verdiğin buğdayı nereden kaldırdın?

- Padişahım, falan yerdeki vakıftan kaldırdım. Padişah çiftçiyi de gönderir ve annesinin yanına gider. Der ki:

--Ana sen beni kimden aldın?

Annesi şaşırır.

- Be hey oğul sen delirdin mi? Senin baban filan padişah işte.

Padişah annesine dönüp:

--Anne işi zora sokma doğruyu söyle.

-Oğul babanın Arap bir veziri vardı. Çok yakışıklı, cesur biriydi. Ona âşık oldum. Senin asıl baban odur.

Bunun üzerine padişah üç kardeşi tekrar saraya çağırtmış. Kardeşleri kendisine vezir yapmış. Kardeşler vezir olduktan sonra da ülkede dirlik düzen sağlanmış. Herkes muradına ermiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine… K.K.:33

4.1.1.7. Horozcuk

Bir varmış, bir yokmuş. Çok eski zamanlarda bir yaşlı kadın varmış. Kadının büyük bir horozundan başka kimsesi yokmuş. Horoz yaşlı kadının her işini görürmüş.

Pazara, komşuya velhasıl her işe horoz koştururmuş. Bir gün yaşlı kadın horozunu karşısına almış ve demiş ki:

-Bak güzel horozum. Şu tepenin ardında bulunan beyaz fırınlı evde, geçen seneden kalma on altın alacağım var. Ben oraya kadar gidemem. Sen benim için gidip altınlarımı ister misin?

-Hay hay, hemen hazırlanıp yola çıkıyorum, demiş horoz. Boynuna sepetini takmış ve yola koyulmuş. Yolda giderken bir ayıya rastlamış. Ayı:

-Hayırdır horoz kardeş nereye böyle? diye sormuş. Horoz da:

-Şu tepenin ardındaki evde, sahibimin alacağı var onu almaya gidiyorum, demiş.

Ayı:

-Beni de götürür müsün? demiş. Horoz:

-Tabi gel kanadımın altına gir, demiş. Yoluna devam etmiş. Az gitmiş uz gitmiş bir hayli yol aldıktan sonra, bir ırmağa rastlamış. Irmağa atlamış, tüyleriyle ırmağın tüm suyunu emmiş ve karşıya geçmiş. Yine epey yol aldıktan sonra nihayet evi bulmuş Beyaz fırınlı evin yakınındaki bir tümseğe çıkmış ve eve doğru seslenmiş:

-Üüüürrüü! Benim sahibimin sizde on altın alacağı var, onu almaya geldim, diye birkaç kez tekrarlamış. Evin sahibi çok öfkelenmiş. Etrafındakilere bağırarak:

-Tutun şu aptal horozu. Sonra da atların içine atın tekmeleyip öldürsünler, demiş.

Hemen horozu yakalamışlar. Atların içine atmışlar. Horoz hemen kanadının altındaki ayıyı bırakmış. Ayı atları öldürmüş, horoz da yine bir tümseğe çıkıp bağırmaya başlamış:

-Üüüürrüü! Benim sahibimin sizde on altın alacağı var, onu almaya geldim.

Verin.

Bunu duyan ev sahibi daha çok sinirlenmiş. Etrafındakilere:

-Tutun şunu fırına atın kavrulsun, demiş.

Horozu yeniden tutmuşlar. Ateşi iyice harlayıp horozu fırına atmışlar. Horoz hemen ırmaktan emdiği suları ateşin üstüne boşaltmış ve oradan da kurtulup yine bağırmaya başlamış:

-Üüüürrüü! Benim sahibimin sizde on altın alacağı var, onu almaya geldim.

Verin.

Bunu üzerine ev sahibi öfkeden deliye dönmüş:

-Bu horoza ne yaptımsa ölmedi. En iyisi bunu tutun , kesin. Akşam yemeğine hazırlayın. Yemekte horozu yiyeceğim, demiş.

Bunun üzerine etraftakiler hemen horozu tutup kesmişler. Akşam yemeğinde horozu yiyip kemiklerini de çöpe atmışlar. Biraz sonra kemikleri çöpten çıkıp tümseğe varmış incecik bir sesle:

-Üüüürrüü! Benim sahibimin sizde on altın alacağı var, onu almaya geldim, demiş.

Bunu duyan ev sahibi bakmış ki kurtuluş yok on altını horozun kemiklerine bir kese içinde bağlamış. Kemikler yavaş yavaş yola çıkmış. Tam üç gün sonra sahibinin yanına varmış, olanları anlatmış. Sahibi altınlarını aldığı için sevinmiş ama horozu için

üzülmüş. Acep ne yapayım derken aklına bir fikir gelmiş. Kemiklerin üzerine bezden bir horoz yapmış. Yaşlı kadın bu horozuyla pek çok yıl mutlu olarak yaşamış, onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. K.K.:33