• Sonuç bulunamadı

HALK EDEBİYATI

4.1. ANAMUR HALK EDEBİYATI NESRİ 1. Masal

4.1.1.1. Kuru Kafa

Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde bir babanın üç kızı varmış. Gün geçmiş yıllar bitmiş, bu kızlar büyüyüp evlenmeye çağına gelmişler. Babaları da rahmetli annelerinin vasiyeti üzere, evlerinin köşesinden gelen ilk adama büyük kızını, sonra gelene ortanca kızını, en son gelene de küçük kızını vermeye karar vermiş. Çünkü babaları da anneleri ile bu şekilde karşılaşmış ve evlenmişler. Babaları bir taraftan dua edip, bir taraftan düşünerek evin köşesini takip etmeye başlamış. Bir gün adamın biri köşeden dönmüş yoluna giderken, baba adamı eve davet etmiş. Misafire hizmetleri de büyük kız görmüş. Adam kızı çok beğenmiş ve:

-Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kızınıza talibim.” demiş. Adam da zaten böyle bir şey beklediği için:

-Verdim , gitti.”demiş.

Kırk gün kırk gece düğün etmişler ve kızı çok mutlu olmuş. Büyük kızının mutlu olduğunu gördükçe sevinen baba, bir taraftan da evin köşesini gözlemeyi sürdürmüş.

Bir gün evin köşesini izlerken, bir gölge belirmiş. İri yarı cüsseli bir adam çıkagelmiş.

Adam onu da eve davet etmiş. Ortanca kızı ile de onun evlenmesini sağlayınca, sıra küçük kızına gelmiş. Günlerce bekleyen adam iyice yorulmuş. Köşeden biraz sonra, çıka çıka bir köpek çıkagelmiş. Adam istemese de, küçük kız köpekle evlenmek istemiş:

-Ne yapalım babacığım. Benim de nasibim de bu varmış. Sen üzülme ben kısmetime koşa koşa giderim, demiş ve köpekle birlikte evden ayrılmış. Baba, yeni damadı bir köpek olduğu için, tabi istediği düğünü yapamamış. Köpekle kızının ardından bakakalmış sadece.

Küçük kız köpekle dağlar, tepeler aşarak yoluna giderek, dağ başında bir kulübeye varmış. Önce köpek kulübeye koşarak kızı çağırmış. Kız, korka korka yaklaşıp göz ucuyla pencereden içeri bakmış. İçerde sadece bir beşik, kırık bir sandalye, bir minder ve bir yataktan başka bir şey yokmuş. İçeri girmişler. Köpek kıza:

-Bu boş beşiği kırk gün kırk gece salla, demiş ve hızla kulübeden çıkıp gitmiş.

Kız beşiği sallamaya başlamış. Meğerse beşiğin içinde bir kuru kafa varmış. Kız kuru kafayı görünce, önce korkmuş ama sonra alışmış. Ona bazen şarkı söylüyor, bazen de

onunla konuşuyormuş. Böylece günler geçmeye başlamış. Kulübenin önüne, bir gün bir ana ve kız gelmiş. Kulübenin kapısını çalmışlar, kız onları içeri almış. Biraz sohbet ettikten sonra kız demiş ki:

-Ben mutfağa gitsem, siz bu beşiği sallamaya devam eder misiniz?

Onlar da kabul etmişler ve beşiği sallamaya başlamışlar. Biraz sonra, beşikteki kuru kafadan dumanlar çıkmış ve kuru kafa bir prense dönüşmüş. Prens, gözlerini açınca karşısında ana-kızı görmüş:

-Beni kırk gün kırk gece siz mi salladınız? diye sormuş. Onlar da:

-Evet, demişler. Anne biraz uyanık olduğu için prense:

-Hadi bizim eve gidelim burası kirli, demişler. Prensle dışarı çıkacakken, küçük kız içeri girmiş. Prense onun hizmetçileri olduğunu söylemişler. Küçük kız da iyi kalpli olduğu için sesini çıkarmamış. Böylece hep birlikte yeni evlerine gitmişler. Eve gelince, ana prens ile kızını evlendirmiş. Küçük kızı da, hizmetçi olarak çalıştırmaya başlamışlar. Küçük kız, gündüz çalışmış gece yatağına yatınca başına gelenleri düşünüp üzülür ağlarmış. Bir gün prens, bir seyahate gitmeye karar vermiş. Evdekilere gelirken ne getirmesini istediklerini sormuş. Küçük kız bir sabır taşı istemiş. Prens bu taşın ne işe yaradığını bilmiyormuş. Kıza tamam demiş ve yola koyulmuş. İşlerini bitirmiş ve geri dönüş yoluna düşmüş. Bir hayli yol aldıktan sonra, küçük kızın sabır taşını almadığını hatırlamış. Geri dönüp bu taşı satan tüccarı bulmuş.Satıcıya:

-Bu taş nedir? Ne işe yarar? diye sormuş. Satıcı da:

-Bunu isteyenin büyük bir derdi ya da sıkıntısı vardır. Taşa onu anlatıp rahatlar.

Prens tekrar yola koyulup eve gelmiş. Herkese hediyelerini dağıtmış. Küçük kız da sabır taşını alarak odasına gitmiş. Prens gizlice kızın penceresinin dibine gelmiş ve dinlemeye başlamış. Kız taşa başına gelenleri tek tek anlatmış. Bunu duyan prens hemen ana-kızın yanına gitmiş ve onlara kırk katır cezası vermiş. Küçük kızın yanına gelip, her şeyi öğrendiğini, asıl onunla evlenmesi gerektiğini söylemiş. Küçük kız ile prens kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş. Biri anlatana, biri dinleyene, biri de masaldaki küçük kız ve prense…K.K.:43

4.1.1.2. Padişah Kızı

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, nineler tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir ülke varmış.

Ülkedeki padişahın çok güzel bir kızı varmış. Bir gün kızın penceresinin önüne bir kuş gelmiş:

-Sultanım, sen çok güzelsin ama senin kaderinde, yedi yıl çekmen gereken bir çilen var. Gençliğinde mi yoksa ihtiyarlığında mı çekmek istersin.”demiş. Kız da:

-En iyisi gençken çekmektir. Yaşlılıkta çile zor olur, demiş. Bunun üzerine kuş gitmiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş. Bir gün kız penceresinden dışarıyı seyrederken yakışıklı bir delikanlı görmüş. Gönlünü bu yakışıklıya kaptırmış. Dayanamayıp gence:

-Gel beni babamdan iste, demiş. Genç de:

-Olmaz. Seninle evlenirim, ama bana kaçıp gelmen şartıyla, demiş. Kız şaşırmış kalmış. Ne yapar ederim diye düşünmüş. Sonunda kaçmaya karar vermiş. Gençle birlikte kaçmışlar. Tabi padişah olayı öğrenince, hemen askerleri peşlerine yollamış.

Genç âşıklar kaça kaça “Kader Dağı” denen dağa kadar gelmişler. Dağa çıkınca o yakışıklı genç değişmiş. Bir dudağı yerde biri gökte, uzun ve pis tırnaklı, koca gözlü, sivri burunlu bir yaratık olmuş. Kız şaşırmış kalmış ama ne yapsın?

-Ne yapalım sen benim kaderimsin, diyerek kaderine razı olmuş. Bir gün kız heybesini omuzlamış çıkmış ağlaya ağlaya yola düşmüş. Yolda bir demirciye rastlamış.

Demirci kıza:

-Ne oldu sana böyle. Senin gibi güzel birisi niye ağlar? Kız:

-Ah sorma demirci baba. Ben buralardan geçiyordum yolumu kaybettim, demiş.

Demirci buna acımış ve yanına almış. Ancak demircinin zalim bir çırağı varmış.

Burada ona çok eziyet etmiş. Kız burada da kalamayacağını anlayıp, ağlaya sızlaya yine yollara düşmüş. Aç susuz günlerce yürümüş ormanda. Yolda bir fırıncıya rastlamış.

Fırıncı:

-Gel kızım burada karnını doyur, suyunu iç. Yukarıda bir göz de oda var. Burada çalışır kalırsın, demiş. Kız bu teklifi kabul etmiş. Ancak fırıncının çırağı da aynı demircininki gibi zalimmiş. O da kıza eziyet edince, kız oradan da kaçmış. Böylece her gittiği yerde horlanmış, dövülmüş, eziyet görmüş. Böylece altı yıl geçmiş yedinci yıla girmiş. Bir gün yürürken bir sarayın önüne gelmiş. Sarayın sahibi kızı içeri almış ona iyi davranmış. Oğlu da kızı görünce kıza âşık olmuş ve evlenmek istemiş. Kız ile oğlan

evlenmişler. Ancak evlendikten sonra oğlan da kıza eziyet etmeye başlamış. Bir gün kız saraya gelen çingeneden bir kese altın karşılığında bir sabır taşı ve sağlam bir ip istemiş.

Çingene kızın istediklerini getirip kıza vermiş. Odadan çıkınca merak etmiş. Bir ip ile bir taşa bu kadar altın verilir mi diyerek kızın penceresinin altına gitmiş. Kız sabır taşını karşısına koyup başına gelenleri anlatmış. Sonunda da:

-Bu gün yedi sene bitti ama çilem bitmedi. Sen olsan dayanabilir misin sabır taşı, demiş. Böyle der demez de taş ikiye ayrılmış. Bu kadar çileye sabır taşı bile çatladıysa ben de ölürüm, diye kız ipi tavana asmış. Tam kendini asacakken ortaya çıkarak:

-Dur! Hanımım sakın kendini öldürme. Bu binanın mahzenine ineceksin.

Oradaki mevtayı uyumadan yedi gün yedi gece bekleyeceksin, sonra muradına ereceksin, demiş.

Kız hemen mahzene inmiş. Köşede duran mevtanın yanında uyumadan yedi gün yedi gece beklemiş. Yedinci gece mevta uyanmış. Yakışıklı bir prens olmuş. Kıza:

-Beni sen mi bekledin? Demiş. Kız da:

-Evet,demiş. Bunun üzerine prens sarayda kıza eziyet edenlerin hepsini cezalandırmış. Kıza:

-Başka bir isteğin var mı? diye sormuş. Kız:

-Babamın sarayının karşına onunkinden daha büyük bir saray yap, demiş. Prens bir parmak hareketiyle sarayı yapıvermiş. Kız babasının yanına gitmiş. Elini öpüp af dilemiş. Babası da onu affetmiş, sarılıp, öpüp, koklamış. Prens ile kız da evlenip mutlu bir hayat sürmüşler. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş. Biri anlatana, biri dinleyene, bir de masalda küçük prensese… K.K.:30