• Sonuç bulunamadı

HALK EDEBİYATI

4.1. ANAMUR HALK EDEBİYATI NESRİ 1. Masal

4.1.4. Halk Hikâyesi

4.1.4.4. Bir Kadın İle Oğlu

Bir kadının bir tek oğlu vardır. Bir ikindi vakti oğlan damın başında namaz kılarken, anasının sesini duyar:

-Memed Memed…

Oğlan namazı bozup cevap vermez, namazı kıldıktan sonra da unutur. Başka işlerle meşgul olur. Sabah olunca da çift sürmeye gitmiş. Tarlada iki jandarma onu bekliyormuş:

Filan oğlu filan sen misin?

Evet benim.

Haydi bakalım mahkemeye arkadaş.

Ne olmuş, ne için götürüyorsunuz? deyince:

Sen zorla bir kadına zina etmişsin, ondan senin ifaden alınacak, demişler.

Arkadaş, şurda beş dakika oturun, öküzleri salayım, anama teslim edeyim, mahkemeye öyle gidelim.

Jandarmalar biraz beklerler, beraber Memed’in ansının evine gelirler. Anası Memed’e sorar:

-Oğlum dün ikindin neredeydin? Üç kere çağırdım cevap vermedin.

- Ana damın başında namaz kılıyordum.

- Öyleyse oğlum, ben sana beddua etmiştim, ettiğim bedduayı geri alayım.. Siz benden hakime selam söyleyin, kadını arka üstü masaya yatırıp, üç kere göbeğine vursun. Ya veled senin baban kim?” diye sorsun.

Memed, mahkemeye çıkar, durumu hâkime anlatır. Hâkim, gadını masaya yatırıp, göbeğine vurarak soruyu sorar. Kadının karnındaki çocuk, konuşup lisana gelir

- Benim babam falan ağanın çobanı, anam yalan söyler.

Hâkim beraat kararını verir. Memed serbest kalır, kadını içeriye atarlar. K.K.:17

4.1.5. Fıkra

Dünyada, her milletin, kendine has görüşü, mizah anlayışı, tebessümü vardır.

Her millet, olayları farklı gözle görür, algılar. Bu kültürel yaşantı ve millî bakış açısıyla alakalı bir durumdur. Fıkralar, bu bakış açılarına göre şekillenir, algılanır. Bu bakış açısıyla, sosyal motiflerle örülü, hedefi haksızlık, adaletsizlik olan bir yapıyla fıkralar vücuda gelir.

Bir edebi tür olarak fıkralar, edebiyat içerisinde yerini alma sürecinde geçmişten günümüze pek çok araştırmacı tarafından tanımlanmış, tasnif edilmiş; derleme çalışmaları sonunda örnekler de ortaya konularak yayınlanmıştır. Dursun Yıldırım’a göre Fıkra: “ağırlıklı olarak sözlü kültür geleneğinde yaşatılan fıkra, hikâye özü hayattan alınmış bir olay veya tam bir fikrin teşkil ettiği kısa ve yoğun anlatımlı, insana ait kusurlarla sosyal ve gündelik hayatta ortaya çıkan kötü ve gülünç olayları, çarpıklıkları, zıtlıkları, eski ve yeni arasındaki çatışmaları sağduyuya dayalı ince bir mizah, hikmetli bir söz, keskin bir ifade yoluyla yansıtan; genellikle bir fıkra tipine bağlı olarak nesir diliyle yaratılmış, sözlü edebiyatın yerleşik şekillerinden ibaret yaygın epik-dram türündeki realist hikâyelerden her birine verilen isimdir. 110

Dilimize Arapça’dan gelmiş olan fıkra kelimesi, “bent, yazı, kıssa, masal, mizah, nükte, latife, bölük, paragraf, kanun maddelerinin kendi içlerinde satır başlarıyla ayrıldıkları ufak bölümlerden her biri, ömür, gazete ve dergilerin belli köşelerinde çıkan ve daha çok günlük olaylardan söz eden, onları çeşitli yönlerden inceleyen, yorumlayan kısa bir yazı türü, Tanzimat edebiyatı piyeslerinde "meclis",

"sahne", Edebiyat-ı Cedide döneminde ise, “küçük hikâye” anlamlarında da kullanılmıştır. 111 Fıkra ile aynı anlamda kullanılan bu kelimeler içinde en çok latife sözü yaygınlık kazanmıştır.

Türk dilinin yazılı kaynaklarında Fıkra ile ilgili ilk bilgilere, Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügat’it–Türk adlı eserinde rastlanmıştır. Kaşgarlı “Küg” “külüt”

kelimelerini, “Halk arasında ortaya çıkıp insanları güldüren şey”, “halk arasında gülünç olan nesne” şeklinde açıklanmıştır. Hiç şüphesiz bu kelimeler, İslamiyet’ten önceki Türk toplulukları arasında anlatılan fıkralara verilen isimler olmuştur. 112

110 Dursun YILDIRIM, Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s. 3-4.

111 Şükrü ELÇİN, Halk Edebiyatına Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1986, s.623.

112 YILDIRIM, a.g.e., s. 3

Fıkra, kısmen yazıya geçmiş olmakla beraber sözlü gelenekte yaşayarak gelişen edebi bir türdür. 13.yüzyıldan itibaren dini, ahlaki ve tasavvufi nitelikli eserlerde önemli yer tutmuşlardır. Bunun nedeni; fıkraların din ve tasavvufla ilgili bazı konuların halka daha açık ve daha kolay bir şekilde anlatılmasına yardımcı olmasıdır. 16. yüzyılda

“latife” sözü fıkra karşılığında kullanılan bir edebi terim halini almış, fıkraların toplanıp yazıldığı dergilere “letaif” adı verilmiştir.19. yüzyıl sonlarına doğru yayınlanan kitapların kaynaklarında “letaif”in yanı sıra “fıkârat” ifadesi de yer almaya başlamıştır. Avrupalı araştırıcılar ise 10. yüzyılın ikinci yarısından sonra halkın yarattığı realist, güldürü hikâyeleri “anektoda” adı altında incelemişlerdir. Fıkra bugün, halk edebiyatımızda halkın yarattığı realist ve güldürü hikâyeler için kullanılmaktadır. 113

Fıkralar değişik topluluklarda farklı adlarla anılırlar: Epos (Yunan), Baron Munhauzen (Alman), Pulçinella (İtalyan) , Gülki, Şorta Söz (Türkmen) , mezek (Tatar ve Başkurt), Coruk (Kırgız), Kıssa (Arap)... 114

Fıkralar toplum insan ilişkilerini irdeleyen olaylara ayna tutup yansıtan yönleriyle işlevseldir. Söylenilmek istenilenin direkt olarak değil de, dolaylı olarak ifade edilmesi sebebiyle, özellikle eskiden şehzadelerin eğitiminde başvurulan fıkraların sonundaki "kıssadan hisse" bölümü, çocuk eğitiminde önemli bir yer almasını sağlamıştır.

Anamur halk kültürü mizah yönünden çok zengindir. Bu zenginlik, kültürel bir zenginliktir ve çok eskilere dayanan bir birikimin sonucudur Sanat ürünleri toplumun yapısından soyutlanamaz. Bunlar toplumsal ilişkilerden doğan ilişkilerdir. Her toplumun kendine özgü dünyası vardır. Bu dünyanın birikimleri sanat ürünlerinde dile getirilir. Anamur halk mizahı, halk fıkralarında zengin bir görünüm sergiler. Bu fıkralar, halkın sağduyusu ve iğneleyici özellikleri ile birleştirilerek ortaya çıkmıştır. Halkın mizaha bakışın, engin hoş görüsünü sergiler.

Anamur fıkraları, kişilere aitmiş gibi görünse de gerçekte yöreye mal olmuştur.

Genellikle tek olay üzerine kurulan fıkraların dili, günlük konuşma dilidir. Anlatımda basit yapılı fiil cümleleri, belirli geçmiş zaman ve geniş zaman kullanılmıştır. Fıkraların özel bir dili vardır. Kimilerinde yöresel dil özellikleri kullanılır. Yer yer kalıp

113 YILDIRIM, a.g.e., s.5.

114 Nesrin KÖSE, Binbir Gündüz’deki Fıkralar Üzerine, Millî Folklor Yayınları: 8, Halk Edebiyatı Dizisi, Ankara, 1996, s. 139.

anlatımlara başvurulur. Fıkraların dili anlatıcıya ve anlatılan kitleye göre değişir.

Fıkraların anlatımında canlılığı karşılıklı konuşmalar sağlar, anlatımı güçlendirmek için kelime tekrarlarına ve mecazlara başvurulur, edebi sanatlardan yararlanılır.

Anamur insanı, toplumdaki aksaklıkları, garip tutum ve davranışları, alıklığa varan saflığı, dünya gelişmelerden habersiz olanları, beceriksiz ve güç algılayanları, akıl, mantık ve sağduyudan yoksun olanları alaya almak için bir fıkra tipi çizmiştir. Bu fıkralar, Anamur köy ve merkez halkının çok boyutlu özelliklerini yansıtır.

Anamur’da fıkra anlatma geleneği, eski önemini kaybetse de, köylerinde halen devam etmektedir. Bu geleneği sürdüren köylerden biri de Kaşdişlen köyüdür. Köyde önemli günlerde, yemekten sonra akşama semah kurulmayacaksa eğlenceye geçilir.

Kadınlar taklit yaparak, fıkra anlatarak veya eşliğinde türkü söyleyip oyunlar oynayarak hoşça vakit geçirirler.

Fıkralarla ilgili teorik incelemeler sırasında birçok araştırmacının tasnifine rastlanmıştır. Malzememize göre uygun olan tasnif, Pertev Naili Boratav’ın tasnifidir.

Pertev Naili Boratav, fıkraları tiplerine göre iki ana gruba ayırmıştır: 115 1. Kişileri belli halk tipleri olan fıkralar

2. Belli bir toplumluk tip, ünlü bir kişi söz konusu olmaksızın, orta tabakadan insanların güldürücü maceralarını konu edinen fıkralar

Anamur yöresinden derlediğimiz fıkraları Pertev Naili Boratav’ın sınıflamasından yola çıkarak iki başlık altında toplayabiliriz.