• Sonuç bulunamadı

2. SOSYAL YAPI FARKLILAŞMALARI VE DEĞER DEĞİŞMELERİNİN KURUMSAL TAHLİLİ

2.1. Geleneksel Toplumlardan Modern Topluma Değer Farklılaşmaları

2.1.2. Modernleşme

2.1.2.1. Modernleşme ve Bireycilik Değeri

Modernleşme ile birlikte, bireyin doğal yapısı ve özü tahrip edilmiş, insan kendisine yabancılaşmıştır. Bütünün içerisinde yokoluşa doğru sürüklenen birey, kendine yabancılaşmakla birlikte diğer insanlardan da uzaklaşmış, duyarsızlaşmıştır. Modern toplum, uygarlık, yüce ahlâk, incelik ve nezaket gibi söylemler içerisinde, insani değerleri yozlaştırmıştır. Bu yüzden modern toplumun gerektirdiği birey tipi, aldatıcı ve ikiyüzlüdür. Modern toplumun şekillendirdiği insan ise çıkarına düşkün ve bireycidir ama o esasında kalabalıklar içerisinde yalnızdır.358

Bireyciliğin kültürel özü, sosyal kontrolün güçsüz, sosyal normların etkisinin azaldığı, dinden ve gelenekten bağımsız, insan ilişkilerinde özgür kişisel seçimlerin olması arzusunu taşır.359 Özellikle 18. yüz yıldan itibaren ekonomik davranışların ahlâk ve din gibi değer

sistemlerinden sıyrılarak ayrılması, rasyonel ve kuru bir rekabetçi davranışın oluşmasına yol açmıştır. Aynı zihniyet tipinin diğer sosyal sahalara da yayılması ile birlikte modernleşmenin bireyci insan tipi ortaya çıkmıştır.

358 Kızılçelik, Sezgin; Batı Barbarlığı I, Ankara-2005, sh.21-29

Geleneksel toplum düzeninde davranışın gerçekleştirilmesi aşamasında seçim otorite ve düzene göre gerçekleşirken, modern toplumda ise bireysel belirlemeler doğrultusunda gerçekleşmektedir.360 Bu belirlemelerin merkezindeki bireyci bir bakış açısı, gerçeğin sadece amaçlara ulaşmayı sağlayan yönüyle ilgilenir, geri kalanından ise uzak durur.361 Bireyin amaçları doğrultusunda yeri geldiğinde her yüksek değer, sıradanlaşır ve bir araç olarak kullanılır. Bireysel amaçlarına odaklanan kişi, sosyal ilişkilerinde karşısındakilere yönelik hassasiyetini kaybeder ve sorumluluklarını görmezlikten gelir. Bu süreçte diğer insanları incitmek ve kırmak pek de umurunda değildir.

Bireycilik toplumsal norm, değer, tutum, kural, düzen ve davranışlara darbe vurur ve bu alanların daralmasına sebep olur. Zaten günümüzde küresel paradigma sürekli olarak bireye her tülü sosyal bağlardan kopmayı ve böylelikle özgürlüğünü kazanmayı telkin etmektedir. Bu durum bireyin içinde yaşadığı topluma olan inancını zedeler. İçinde yaşadığı topluma inancı zedelenen bir birey, kendisine dışardan gelen her türlü değerleri ve ölçüleri bir dayatma olarak algılar.362 Böylece birey içinde yer aldığı dünyadan çıkarak karşı tarafa geçer. Ancak ne acıdır ki orada bütün geçekliğiyle yalnız ve tek başınadır.

Bireycilik daha çok faydacılık ile beraber düşünülmektedir. Bireyciliğin dayandığı temel ilkelerin başında, insanın hareketlerinde, düşüncelerinde ve kendisini kontrol etmesinde, bireysel özgürlüğe sahip olması gerektiği inancı bulunur. Bireycilik ilkesi kalabalık içerisinde bireyin kendisine ait gizli ve özel bir sahasının bulunduğunu ve bireysel gelişimin önemli olduğunu vurgular. Bu gelişim içerisinde bireyin siyasî, ekonomik, dinî, ahlâkî, epistemolojik ve metodolojik olarak özgür olduğunu kararlarını rasyonel daire içerisinde kendisinin verebilme kabiliyetine sahip olduğunu belirtir. Toplumsal yapı ve devletin örgütlenmesi ise, her biri ilgi, ihtiyaç, istek ve hedeflerinin bir özeti olan bireylerin taleplerini gerçekleştirecek gerçek veya mümkün olan bir kuruluş ve terkipler dahilinde şekillenmesi, bireyciliğin gereği olarak görülmektedir.363

Modernleşmenin doğurduğu bireycilik, aynı zamanda sahip olma duygusunun kışkırttığı, hedonizme dayanmaktadır. Zaten modern dünyanın anlamında ve özünde haz arama ve acıyı ortadan kaldırma gerçeği vardır.364 Hedonizm iyi bir hayatın nihayetinde haz alınan bir hayat olduğunu savunan kadim bir teoridir.365 Hedonizme göre, bir arzunun var olması onu tatmin etme hakkını da beraberinde getirmekte ve hayatın amacı olan hazzın, bu

360 Ester, P.-Halman L.-Moor, R.; Aynı eser, sh. 23

361 Pappenheim, Fritz; Modern İnsanın Yabancılaşması, (Çev.; S.Ak), Ankara-2002, sh.3 362 Köseoğlu, Nevzat; Küreselleşme ve Milli Hayat, İstanbul-2002, sh.71-72,127

363 Lukes, Steven; İndivudualism, London-1979, sh.45-111

364 Kropotkine, Anarşist Etik, (Çev.; I. Ergüden), Ankara-1999, sh.19

yolla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu noktada bencil kişi her şeyi kendisi için ister. Bölüşmek yerine sahip olmak kişiye haz verir. Böyle bir ortamda sahip olmak tek hedef olunca kişi giderek daha aç gözlü ve ihtiras sahibi olur. Çünkü ne kadar çok şeyi olursa, o kadar çok mutlu olacağına sanır. Böylece kişi etrafındaki herkese karşı düşmanlık beslemeye başlar. Bu tür bir düşünce içerisinde olan insanın, arzuları sonsuz olduğu için, hiç bir zaman rahat ve huzur bulamayacağı açıktır. Onun bütün hayatı, kendinden çok şeye sahip olanları kıskanmak ve kendinden az varlığı olanlardan da korkmakla geçecektir.366 Sahip olma anlayışının ön planda olduğu böyle bir toplum yapısında bireylerin, mevcut geçerli değerlerden her hangi bir mahrumiyeti, onları hiç olma duygusu ile karşı karşıya getirir. Bu yapının sunmuş olduğu değerlere göre siz paranız olmadığı müddetçe, bir hiçsinizdir.

Bireycilikle alakalı yakın bir kavram da “bencillik”tir. Bencillik bireyciliğin bir yan etkisi olarak ortaya çıkmakla birlikte “ben”in ihtiraslı bir şekilde çıkarının korunmasını ön görmektedir. Bu ilkeye göre her şeyin merkezinde “ben” vardır. Ben ilkesi için bütün sosyal bağlılıklar ve benden ayrı olan bütün insanlar, benim amaçlarım için sadece bir araç hükmündedirler.367 Bu noktada insanlar etrafındaki kişileri sadece kendi amaçlarına katkıda bulunacakları oranda anlamlı bulacak, amaçların tatmini ile kişilerin anlamının sona ermesi söz konusu olacaktır.

Bencillikte kişinin kendisine duymuş olduğu sevgi, bütün sosyal bağlardan sıyrılmış ve her şeyin üstünde en yüksek değeri taşımaktadır. Bencil insan sadece kendisinde bulunan kendi değerlerine değerler olarak yönelmez, bütün değerlere ve her türlü nesne değerlerine, başkalarının değerlerine sadece kendisinin oldukları veya kendisinin olabilecekleri ölçüsünde yönelir.368 Yine aynı doğrultuda Freud da kişinin bencillik duygusunun, sevgisini başkalarından geri çekip özüne yöneltmesinden kaynaklandığını söyler.

Ancak bencilliğin unutulan ve görülmeyen bir yönü bulunmaktadır. Erich Fromm’a göre bencilik kendini sevme ile değil, tam tersiyle aynı anlama gelir. Fromm bencilliği kişinin kendisini sevmesini ifade etmediğini, aksine bencil kişinin kendisini çok az sevdiğini ve hatta nefret ettiğini belirtir. Bencil insan oburluk özelliğine sahiptir ve daima kaygı içerisinde her zaman yeterince alamamak ve bir şeyleri kaçırma ve yoksun kalma korkusunu taşır.369 Hayat içerisinde bazı şeylerden mahrum olan kişi mutsuzdur ve hayattan kendi kendisini erişmekten engellediği doyumları kapmak için tutkulu bir kaygı duyar. Bu duygu onu bencil yapar. Kendisi gerçek benine özen gösterme konusundaki başarısızlığını kapatıp örtmek için yine

366 Fromm, Erich; Sahip Olmak Yada Olmak, (Çev.Aydın Arıtan), İstanbul-1997, sh.30 367 Kessler, Gerhard; A.g.e., sh.46

368 Akarsu, Bedia; Kişi Kavramı ve İnsan Olma Sorunu, sh.78

başarısız bir girişimde bulunur. “Bencil kimselerin başkalarını sevme konusunda güçsüz oldukları doğrudur. Ama onlar, kendilerini sevme gücüne de sahip değillerdir.”370 Kişiler kendilerini kendi içlerinin fethine adamakta ne kadar yetersiz iseler, kendilerinden kaçışları o kadar telaşlı olur ve nefret ettikleri kendiliklerinin dışındaki insanlara yönelirler.371 Kendisiyle barışık olamayan ve kendisine yönelik taşıdıkları sürekli bir eksiklik ve mahrumiyet gibi olumsuz duyguları taşıyan bireylerin bencil olmasının ve çevresine karşı hırsla dolu olmasının temel sebebi budur.

Modernleşmenin ve tüketim toplumunun kışkırtmış olduğu bencillik anlayışına sahip kişilerin toplumsal bağları ve sorumlulukları zayıftır. Kişi her şeyi kendi yararına göre değerlendirmekte ve bencil bir kişilik tipini ortaya koymaktadır. Mutlak doğru ve mutlak yanlışı red eden bireyler için her yol mubahtır. Arzularında sınır yoktur, suçluluk duymazlar ve kural tanımayan bir durumdadırlar.372

Esasında modernleşme ile bireyciliğin ve bireysel özgürlüğün toplum içerisinde yaygınlık kazanması arasında önemli bir bağlantı bulunmaktadır. Son yıllarda bu konu hakkında yapılan saha araştırmaları da bu fikri desteklemekte olduğu görülmektedir. Örneğin modernleşmesini tamamlamış ve bu yolda gelişmekte olan çoğu ülkeye model teşkil etmiş olan Amerika’da insanlar “bireyci” bir karaktere sahiptirler. Amerika’da yapılan pek çok araştırma Amerikalıların “bireyselci” bir prototipe sahip olduklarını ortaya koymaktadır.373 Her ne kadar bu gibi gelişmiş ülkelerde bireycilik ve özgürlük yaygın olsa da, özgürlüğün sınırlarını tanımlama ve ölçme sürekli olarak değişen konjüktürel olaylar karşısında önemli bir sorun olarak gözükmektedir. Bu belirleme problemi haricinde, yine toplum içerisinde bireysel özgürlüğün yaygınlaşması ve gelişmesi beraberinde bazı çelişkileri de getirmekte olduğu bir gerçektir.

Bu doğrultuda örneklemin kendi özgürlüklerini önemli bulduklarını söyleyebiliriz. Zira cevap verenlerin büyük çoğunluğu (%71,2) si “kendi özgürlüğüm her şeyin üstündedir” ifadesine katıldıkları görülmektedir. Örneklemin %22,5’i bu ifadeye katılmazken, %5,3’ü de bu ifadeye katılmamışlardır.

370

Fromm, Erich: Kendini Savunan İnsan, (Çev.: Necla Arat), İstanbul-1994, sh.133 371 Gruen, Arno; Normalliğin Deliliği, (İ. İgan), İstanbul-2003, sh.82

372 Hökelekli, Hayati; “Gençlik ve Din”, Gençlik Din ve Değerler Psikolojisi, (Edtr. H.Hökelekli), Ankara-2002, sh.22

373 Triandis, H.C. Bontenpo R,Villereal, M. Masaki, A, Lucca, N.; “İndividualism and Collectivism; Cros-

Cultural Perspectives on Self ın Group Relationships”, Journal of Personality and Social Psychology , V.54,

sh.323-338 -Fısher, Robert J.-Katz, James E.; “Social-Desirability Bias and the Validty of Self-Reported

Grafik 24: ”Kendi Özgürlüğüm Her Şeyin Üstündedir” İfadesine Katılım 3 7 ,1 3 4 ,1 3 ,7 1 9 ,8 5 ,3 0 5 10 15 20 25 30 35 40 Kesinlikle katılıyorum Katılıyorum Kararsızım Katılmıyorum Kesinlikle katılmıyorum