2. SOSYAL YAPI FARKLILAŞMALARI VE DEĞER DEĞİŞMELERİNİN KURUMSAL TAHLİLİ
2.2. Din ve Değerler
Türkçede sözlük anlamıyla din, tabiatüstü güçlüklere, çeşitli kutsal varlıklara, tanrıya inanmayı tapmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum394 veya “Allah’a inanma ve bağlanma”395 anlamlarını ifade etmektedir. Diğer taraftan Latince bağlamak ve cemaat, Arapça’da yol, hüküm. Mükâfat, itaat, hesap verme, adet, mülk ve saltanat396 gibi anlamlara
394 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara-1988, sh.378
395 Develioğlu, Ferit; Osmanlıca-Türkçe Ansiklobedik Lügat, Ankara-1996, sh.188
gelen din, Rudolf Otto’ya göre “mukaddes olanın yaşanmasıdır”397 Marks ise dinî, “kalpsiz dünyanın kalbi”398 olarak tanımlamaktadır.
Din, gerek ferdin zihni üzerinde ve gerekse sosyal düzeyde birleştirici ve bütünleştirici işlevlere sahiptir. Dinin işlevleri arasında;399 toplumun genel hatlarını tanımlayıcı, talimat ve yön verici yani normatif rol ifa edici, ideolojik ve kültürel anlamları topluma kazandırıcı, kişinin korunmasını sağlayıcı, ikincil yapıların yokluğunda yol gösterici olduğu ifade edilmektedir. Din hem fert, hem de sosyal düzeyinde işlevler ifa etmektedir. Din ferde kontrol edemediği güçler karşısında bir mekanizma sunarak, ferdi bir düzeyde işlev görürken, toplum katında ferdin dünyayı anlaması için bir model sunması, toplum içerisindeki mevcut olan münasebetleri pekiştirmesi ve desteklemesi ile de sosyal bir işlevi yerine getirmektedir. Bu haliyle din ferdi topluma yöneltmekte, toplumsal birlik, bütünlük ve dayanışmayı kuvvetlendirmektedir. 400
Tablo 30: Sosyal Bütünleşme Açısından Dinî Değerlerin İşlevi
424 95 6 3 1 529 80,2% 18,0% 1,1% ,6% ,2% 100,0% 82,5% 38,6% 33,3% 18,8% 10,0% 65,8% 52,7% 11,8% ,7% ,4% ,1% 65,8% 74 122 7 7 0 210 35,2% 58,1% 3,3% 3,3% ,0% 100,0% 14,4% 49,6% 38,9% 43,8% ,0% 26,1% 9,2% 15,2% ,9% ,9% ,0% 26,1% 7 12 2 0 1 22 31,8% 54,5% 9,1% ,0% 4,5% 100,0% 1,4% 4,9% 11,1% ,0% 10,0% 2,7% ,9% 1,5% ,2% ,0% ,1% 2,7% 6 12 3 5 1 27 22,2% 44,4% 11,1% 18,5% 3,7% 100,0% 1,2% 4,9% 16,7% 31,3% 10,0% 3,4% ,7% 1,5% ,4% ,6% ,1% 3,4% 3 5 0 1 7 16 18,8% 31,3% ,0% 6,3% 43,8% 100,0% ,6% 2,0% ,0% 6,3% 70,0% 2,0% ,4% ,6% ,0% ,1% ,9% 2,0% 514 246 18 16 10 804 63,9% 30,6% 2,2% 2,0% 1,2% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 63,9% 30,6% 2,2% 2,0% 1,2% 100,0% Çok Önemli Önemli Kararsızım Önemli Değil
Hiç Önemli Değil Din ve
inanç
Toplam
Çok Önemli Önemli Kararsızım Önemli Değil
Hiç Önemli Değil Milli birlik ve beraberlik, vatanseverlik
Toplam
X²= 457,881-16, P<0,01
397 Freyer, Hans; Din Sosyolojisi, Ankara-1964, sh.32
398 Marks, Karl; “Toward the Critique of Hegel’s Philosophy of Right”, Zik.: Löwy, Michael; Dünyayı Değiştirmek Üzerine, (Çev. Y. Alogan), İstanbul-1999, sh.47
399 Tatar, Hüsniye C.; Nuh’un Gemisindekiler, İstanbul-1999, sh.32,38-43
Toplum içerisinde dinin, birliği ve bütünlüğü tesis etme işlevine sahip olup olmadığını belirleyebilmek amacıyla, araştırma verileri içerisinde dine önem verenlerin milli birlik, beraberlik ve vatanseverlik hususundaki düşüncelerine baktığımız anlamlı ve kuvvetli bir ilişki olduğu görülmüştür. Burada din ve inanca çok önem verenler, toplum içerisinde milli birlik ve beraberliğe de çok önem verdiklerini ifade etmişlerdir. Araştırma sonuçları itibariyle, din ve inanca verilen önem düzeyi düşünce, milli birlik ve beraberlik hususunda hassasiyet de zayıflamakta olduğu görülmektedir.
İnsanların günlük hayattaki sıkıntılarına ve anlam arayışına bir hayat iksiri olarak belirtilen din, aslında fıtri bir ihtiyaçtır. Dine duyulan bu fıtri ihtiyaç, müspet yollarla tatmin edilmediği müddetçe, bu ihtiyacın tezahürleri olan fedakârlık ve feragat, aşk ve heyecan başka yollarda aranır. Çeşitli ideolojiler, felsefi disiplinler, sosyal hayatımızda ortaya çıkan çeşitli kurumlar bu ihtiyacın bir neticesi olarak insanlara tesir eder. Ayrıca din, fert ve toplum münasebetini tanzim eden bir disiplindir.401 Bu münasebetleri tanzim ederken dinler, inanç,
ibadet ve toplumsal yönleri itibariyle insanlığa huzur ve güven vermeyi amaçlayan bir yapıdadırlar.402 Din bu yönleriyle insanların birbiriyle ve de toplumla olan ilişkilerinde uyuma ve anlaşmaya yönelik belirli kurallar vaaz ederek ferdin toplumla bütünleşmesini sağlar. Yine din ferde bir takım değerler sunması ve aynı değerler etrafında bütünleşen bir topluluk içerisinde bulunma ve bunlara katılma imkânı sağlayarak ferdin içinde bulunduğu toplumda kendisinin de bir yerinin, anlamının olduğu düşüncesiyle kişiye bir güven duygusu kazandırmaktadır.403
Din bir toplumun değerler sistemine kaynaklık ettiği gibi, yerleşmiş bir din o toplumun genel sosyal değerleri ile de uyum içerisinde olur. Eğer dinî bir sistem, toplum içerisinde yaygın olan sosyal karakter ile uyuşamaz ve toplumsal pratikle çelişecek olursa, bir ideoloji olmaktan öteye gidemez. Toplumsal değerler ile din arasındaki ilişki iki şekilde gerçekleşir. İlk olarak toplumsal değerlerin dinden beslendiğini belirtebiliriz. Buradan hareketle dinin değerlerin doğmasında, desteklenmesinde ve de muhafazasında önemli bir rolü ve etkisi ortaya çıkmaktadır.404 Din ve değerler arasındaki ilişkinin diğer bir yönü de başta sosyo- kültürel çevre ve kişilik yapısı olmak üzere pek çok faktörün etkisiyle oluşan bireysel değerler arasında dinî değerlerin önemli bir yer tutmasıdır.405 Bütün bunlardan dinin
401 Eraydın, Selçuk; Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul-1994, sh.17,34,79
402 Usta, Niyazi; “Küreselleşme ve Din”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C.6, S.17, Ankara-2003, sh.181 403 Kula, Naci; “Gençlik Döneminde Kimlik ve Din” , Gençlik Din ve Değerler Psikolojisi, (Edtr. H.Hökelekli), Ankara-2002, sh.57
404 Günay, Ünver; Din Sosyolojisi, İstanbul-1998 405 Yapıcı, Asım-Zengin, Z.Salih: A.g.m., sh. 188
değerlere kaynaklık teşkil edici özelliği bulunduğu ve sosyal değerler sahasında önemli etkisinin bulunduğunu söyleyebiliriz.
Diğer taraftan dinî hususların algılanışındaki farklılıklardan doğan mezhepler ve cemaatler, bireylerin değerlerinin teşekkülünde önemli bir kaynağı oluşturmaktadırlar. Dinî değerlerin farklı algılanışına ve yorumlanışına dayanan mezhepler, inanç esaslı ortaya koyduğu hükümler ile değerlerin belirlenmesine ve oluşmasına sebep olmaktadır. İnsanların mensubu bulundukları mezhep veya cemaat içerisinde kazandıkları değerler, onların sosyal ilişkilerine yansımakta ve hayata karşı bir zihniyet dünyasının oluşmasını sağlamaktadır.
Mezheplerin ve dinî yönelimlerin farklılaşması, değerlerin algılanmasında ve yaşanmasında da bir farklılaşma doğurmaktadır. Örneğin değerlere bağlılık açısından her mezhep ve cemaat, kendine ait farklı özellikler göstermektedir. Bu noktada bütün hareketlerimi değerlerime göre belirlerim düşüncesine, İslam’ın Şafi, Hanbeli, Maliki gibi mezhep mensuplarının %38,5’i katılmaktayken, Sünnilerin %37,4’ü, Alevilerin %21,8’i Ateistlerin %33,3’ü katılmaktadırlar. Mutluluğu esas alarak, “kişisel mutluluğum neyi gerektiriyorsa o şekilde anı yaşıyorum” düşüncesine en fazla diğer din mensuplarının(%50) katıldıkları görülmüştür. Bu konuda diğer din mensuplarını sırasıyla, Alevilerin (%47,6), Sünnilerin (%34,1), ateistlerin (%33,3) ve İslam’ın diğer mensuplarının takip etmektedirler. Diğer din mensuplarının yarısı (%50), değerlerine göre yaşamak isteyip de toplum içerisinde bu imkânı bulamadıklarını belirtmektedirler. Ayrıca İslam’ın diğer mezhep mensuplarının %38,5’i, Ateistlerin %33,3’ü, Alevilerin %30,6’sı ve Sünnilerin %28,5’i de değerlerine göre yaşamak istemekte ancak toplum içerisinde buna uygun ortam bulamadıklarını ifade etmektedirler.
Değerlerin değişmesine yönelik tutumlar ise şu şekilde farklılaşmaktadır: Sünnilerin %39,7’si asla değerlerimi değiştirmem demekte iken, sırasıyla Alevilerin %38,7’si, Ateistlerin %33,3’ü İslam’ın diğer mezhep mensuplarının %30,8’i, diğer din mensuplarının ise %25’inin değerlerimi asla değiştirmem ifadesine katılmışlardır. Değer değişmesinin faydalı olabileceği halinde bile, değişime yönelik mezhepler içerisindeki durum aynıdır. Burada yine Sünnilerin, Alevilerin ve Ateistlerin değerlerinin değişmesine karşı iken, İslam’ın diğer mezhep mensuplarının ve diğer din mensuplarının faydalı olabilecek değerler istikametindeki bir değişimi biraz daha arzuladıkları tespit edilmiştir.
Mezhepler içerisinde farklı değerlere saygı ve hoşgörü düzeyi ise en çok diğer din mensuplarında olduğu görülmüştür. Zira diğer din mensuplarının tamamı, %100’ü, İslam’ın diğer mezhep mensuplarının %76,9’u, Alevilerin %75,8’i Sünnilerin %73,7’si ve Ateistlerin %66,7’si farklı değerlere sahip olan kişilere karşı saygı duyduklarını belirtmişlerdir. Burada
farklı değerlere sahip kişileri kendi değerleri doğrultusunda ikna etme düşüncesine ise, Sünnilerin %18,7’si, Alevilerin %17,7’si, Ateistlerin %16,7’si ve İslam’ın diğer mezhep mensuplarının %15,4’ü katılmaktadırlar. Diğer taraftan değerlere bağlı olarak yaşayan insanları kişilikli olarak bulma ifadesine yönelik düşünceler de farklılaşmaktadır. Zira Sünnilerin %67,3’ü, Alevilerin %60,5’i, İslam’ın diğer mezhep mensuplarının %53,8’i, diğer din mensupların %25’i değerlerine bağlı olan insanları kişilikli olarak bulmaktadırlar.
Inglehart’ın yaptığı materyalist ve post-materyalist ayrımda, toplumların post- materyalist topluma doğru ilerledikçe dinî değerler etkisini kaybetmektedir. Buna göre post- materyalist toplumlarda dinî otorite etkisini kaybetmiş, dinî kurallar da yerini esnek kurallara ve durumsal ahlâkî kurallara bırakmıştır. Ancak 1991 ve 1997 Dünya Değerler Araştırması verilerine göre Türkiye belirtildiği şekilde dinî otoritenin ve kuralların giderek etkisini kaybettiği bir toplum yapısı özelliği göstermemektedir.406 Aynı doğrultuda 1999 yılında Türkiye genelinde TESEV’in yapmış olduğu bir araştırma verilerine göre Türk halkının genelinin, dinine bağlı ve inançlı müslümanlar olduğu belirtilmektedir.407
Yine ülkemizde gençler üzerine yapılan araştırmalarda, gençlerin dinî inanç ve ilgi derecelerinin yüksek olduğu görülmektedir.408 Yapılan araştırma sonuçlarına göre dinî değerlerin önemi giderek artmış, azalma olmamıştır. Türkiye’de yapılan bazı araştırmalar ve karşılaştırmalar ile siyasî, ekonomik, aile/cinsellik değerlerinde materyalist toplumdan post- materyalist topluma doğru kayda değer, büyük değişmelerin olmadığı ifade edilmektedir. 409
Araştırma sonuçlarından elde ettiğimiz oranlarda da dinin insanların hayatında önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Zira araştırmaya iştirak eden katılımcıların %91,9’u din ve inancın önemli olduğunu ifade etmişlerdir.
406 Inglehart, Ronald-Basanez, Migueland Moreno, Alejandro;A.g.e., sh. 11
407 Çarkoğlu, Ali- Toprak, Binnaz; Türkiyede Din Toplum ve Siyaset, , İstanbul-2000, sh.13
408 Bayhan, Vehbi; Üniversite Gençliğinde Anomi ve Yabancılaşma, Ankara–1997, sh.337–384, Ersoy, Ersan; Üniversite Gençliğinin Siyasî Yönelimleri ve Protesto Hareketleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Malatya–1998,
Grafik 26: Din ve İnancın Örnekleme Göre Önem Düzeyi %65,8 %26,1 %3,4 %2,7 %2 0 10 20 30 40 50 60 70
Çok Ö ne mli Ö ne mli Ö nemli Değil Kararsızım Hiç Ö nemli
Değil
Bu oranlar dinin sosyal yapı içerisinde etkisini ve önemini bize göstermektedir. Ancak din ve inancın, toplum içerisinde önemli olarak görülmesi, fertlerin davranışlarının belirlenmesinde ve yönlenmesinde bire bir etkili olduğu anlamına gelmemektedir. Genel çerçevede dinî değerler ferdin davranışlarına büyük tesirleri olmakla birlikte, bazen bu değerler ferdin psikolojisinde muhafaza edilmesine rağmen etkisiz kalabilmektedir. Dolayısıyla bazen fertlerin sahip olduğu değerlerden farklı istikametlerde, tavırlar ve davranışlar içerisinde olduğu görülebilmektedir.