• Sonuç bulunamadı

2. SOSYAL YAPI FARKLILAŞMALARI VE DEĞER DEĞİŞMELERİNİN KURUMSAL TAHLİLİ

2.1. Geleneksel Toplumlardan Modern Topluma Değer Farklılaşmaları

2.1.2. Modernleşme

2.1.2.2. Modernleşme Sürecinde Güven

Güven bir kişi veya sistemin güvenirliliğine olan itimat olarak tanımlanır. Buradaki itimat başkalarının dürüstlüğüne, sevgisine veya soyut ilkelerin doğruluğuna karşı inanca dayanır.374 Bu inanç ile birey kendisini rahatta hisseder. Zira insan güven duygusuna muhtaç olarak yaşayan bir varlıktır. Güven, güçlükler karşısında insanın güçlü kılan yegane duygudur. Güven sevecen bir ilgi vasıtasıyla kazanılır. Örneğin bebekler ve küçük çocuklar ilgisiz kalırlarsa duygu yitimine uğrayabilir, hastalanır hatta ölebilirler.375

Toplumsal düzenin temeli olan güven, başkalarının kalıcı bir ahlâkî düzende ve ortak değerlerde davranma eğiliminde olduğu, teknik rollerini tam anlamıyla başardıkları ve başkalarına özel bir ilgi göstermeyi gerektiren rollerin sadakatle yerine getirildiği varsayıldığında gerçekleşecektir. Güven, toplum içerisinde insanların çıkarlarının korunmasıyla da alakalıdır. İnsanlar bu konuda ya diğerkâmdırlar veya bencildirler. Diğerkâm olanlar benim çıkarımı korurlar, zira onlar bana zarar vermek istemezler, bencil olanlar ise benim çıkarımı kendilerinin çıkarının korunmasının doğal bir yolu olarak koruma eğilimi içerisine girerler. Örneğin araba tamircisinin işinin daha iyi olması, ona geri gelen müşterilere bağlıdır.376 Burada bencillik sosyal ilişki sisteminde belki bir güvene yol açtığı gözükmektedir, ancak şu hususa dikkat edilmelidir ki; bencilliğin güvene yol açtığı buradaki ilişki, karşılıklı bir bağlılık ve işlevsel bir bütünleşmenin bulunduğu ilişkidir ve temelinde çıkar bulunmaktadır. Karşılıklı bağımlılığın esas olmadığı ve uzun süreli olmayan geçici ilişkilerdeki bireyin bencilliği ve sürekli kendi çıkarı doğrultusunda düşünmesi, karşısındaki

374 Giddens, Anthony; Modernliğin Sonuçları, (Çev. E. Kuşdil), İstanbul-1994, sh.37 375 Gruen, Arno; Normalliğin Deliliği, (İ. İgan), İstanbul-2003, sh.32

insanları bir güvensizlik duygusu içerisine itecektir. Zira bireyler için güven temkinsiz bir davranış değildir, belirli gerekçeleri vardır.

Güvenlik objektif anlamıyla herhangi bir tehlikenin yokluğunu ifade eder. Subjektif olarak güvenlik, bir birey, grup ya da devletin söz konusu olabilecek tehlikelere karşı korunmuş olduğuna inanması anlamına gelmektedir. Bireyin güvenliği şu esasları kapsamaktadır: Hayatının, sağlığının, özgürlüğünün ve servetinin tehdit altında olması karşısında bireysel varlığının korunmasının yanında gelir düzeyinin düşmesi işini kaybetmesi, hastalık, sakatlık, yaşlılık gibi riskler sonucu sosyal varlığın tehlikeye düşmesine karşı korunması ve ayrıca çevre şartlarının bozulmasından dolayı bireysel ve sosyal varlığın birlikte tehlikeye düşmesine karşı korunmasıdır. 377

Sanayileşme ile birlikte birey, gerek iş hayatında ve gerekse sosyal hayat içerisinde çeşitli güvenlik problemleri ile karşı karşıya gelmiştir. Geleneksel ahlâk ve din kurumunun değerleri, yerini bireysel insiyatiflere dayalı çıkışlara bırakması, insanların günlük hayatlarında ve ilişkilerinde bir güvenlik problemiyle karşı karşıya kalmalarına sebep olmuştur. Geleneksel dünyada mevcut yerleşmiş ortak değerler ve kurallar içerisinde gelişen bireyin güven duygusu, toplum modernleştikçe rasyonel, bireyci ve çıkarcı bir ilişki sitemine dönüşerek varlığını yitirmiştir.

Bu olumsuzlukları gidermek ve modernleşme sürecinde, demokrasinin ve kapitalizmin kurumlarının başarı sağlayabilmeleri, kültürel yapı ile veya Fukuyama’nın kapitalist ifadesiyle “sosyal sermaye”* ile birlikte yürümesi gerektiği ifade edilmektedir.378 Ancak dünya ölçeğinde, kültürel değerlerin ekonomi ve siyaset gibi yapılara araç olarak sunulması stratejileri, bu süreçte kültürün mânâ boyutundan sıyrılarak işlevselliğinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. İşleyen küresel süreçte kültürel değerler, bireylerin hayatını anlamlandıracak ve onlarda bir güvenlik duygusu oluşturacak sosyal hedefler sunma durumundan mahrum bırakılmaktadır. Kültürün yara aldığı bu durum iki şekilde gerçekleşmektedir. Kültür ya ekonomik kazanımları ve oluşacak tepkileri önlemek için taşıyıcı bir araç olmakta ya da işleyen süreçte kültürden çok kültürcülük, gelenekten çok gelenekçilik yapılmasıyla kültürün ve geleneğin özü gözden kaçırılmaktadır. Böylesi bir ortamda kültür, eli kolu bağlı, etkileyici gücünü yitirmiş, insanların dünyasını renklendirme kabiliyetinden mahrum, ruhu gitmiş ceset misali soğuk ve biçare bir vaziyette bırakılmaktadır.

377 Dilik, Sait; Sosyal Güvenlik, Ankara-1991, sh.1-2

* İlk defa James Coleman’ kullandığı bu kavram ile insanların ortak değerleri ve amaçları için gruplar veya organizasyonlar halinde bir arada çalışabilme yeteneği kastedilir. Esasında “sosyal sermaye” bir toplumun tarihi süreç içerisinde gelenek ve din aracılığıyla oluştuduğu değerler dünyasını ifade eder.

Simmel’e göre güven, modern toplumun en önemli problemleri arasındadır. O’na göre bu kadar kalabalık içerisinde insanlar, güvensizlik hissi ile resmi ve ihtiyatlı davranma eğilimindedirler. Böyle bir psikolojik organizasyon, insanları birbirlerinden uzaklaştırır, yanındakine karşı yabancı, komşusunu bile tanımaz bir duruma getirir. İnsanların bu ortam içerisinde bir birlerine karşı beslediği yabancılık, gizli nefret ve tiksinti duyguları oluşur.379 İşte bilimsel teknolojik çağın görkemli tantanası olarak tanımlanan modernitede, bireyin iç güvenliğinin yerini modern hayatın karmaşası, gizli bir huzursuzluk ve çaresiz bir telaş almaktadır. Bu durumu Simmel şöyle belirtmektedir; “Ruhun merkezinde belirli bir şeyin bulunmaması, bizleri, hep yenilenen uyarıcılarda, duyumlarda, dışsal etkilerde doyum aramaya iter. Bu yüzden kendimizi hep bir istikrarsızlığın, çaresizliğin içinde kasılıp kalmış buluruz; metropolün kargaşası, seyahat düşkünlüğü, çılgın rekabet hırsı, bir beğeniye, stile, düşünceye ya da kişisel bir ilişkiye bağlı kalmama yönündeki tipik modern sadakatsizlik hepsi de sözünü ettiğimiz istikrarsızlığın, çaresizliğin tezahürleridir.” 380

Tablo 25: Geleceğe Yönelik Bakış Açısı ve İnsanlara Yönelik Güven İlişkisi

5 34 18 12 69 7,2% 49,3% 26,1% 17,4% 100,0% 20,8% 9,1% 6,0% 11,0% 8,6% ,6% 4,2% 2,2% 1,5% 8,6% 16 312 231 66 625 2,6% 49,9% 37,0% 10,6% 100,0% 66,7% 83,6% 77,5% 60,6% 77,7% 2,0% 38,8% 28,7% 8,2% 77,7% 3 21 39 19 82 3,7% 25,6% 47,6% 23,2% 100,0% 12,5% 5,6% 13,1% 17,4% 10,2% ,4% 2,6% 4,9% 2,4% 10,2% 0 6 10 12 28 ,0% 21,4% 35,7% 42,9% 100,0% ,0% 1,6% 3,4% 11,0% 3,5% ,0% ,7% 1,2% 1,5% 3,5% 24 373 298 109 804 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% Çok iyi İyi Kötü Çok kötü Kendi geleceğinizi nasıl görüyorsunuz? Toplam

Çok güvenilir Güvenilir Güvenilmez

Hiç güvenilmez İnsanlarla olan iletişimlerinizi dikkate aldığınız zaman,

onların güvenirliliği hakkında ne düşünürsünüz?

Toplam

X²= 51,638 df: 9, P<0,01

379 Simmel, Georg: “Metropol ve Zihinsel Yaşam”, (Çev. A. Aydoğan), Şehir ve Cemiyet, İstanbul-2000, sh.174-175

Bu istikrarsızlık neticesinde oluşan bireyin ruhi yapısındaki belirsizlik atmosferi veya kaos hali, onun diğer insanlarla olan ilişkilerinde güven problemleri yaşamasına sebep olduğu gibi, toplumla olan uyumuna ve verimine de önemli darbeler vurmaktadır. Yaptığımız araştırmanın sonuçları bu düşünceyi doğrulamaktadır. Zira bireyler içerisinde, mevcut şartlardaki belirsizlikler sebebiyle geleceğe yönelik kötü bir bakış açısına sahip olanlar, diğer insanları %70,8 oranında güvenilmez olarak bulurken, kendi geleceklerinin çok kötü olduğunu belirtenlerin %78,6’sı diğer insanları güvenilmez olarak bulmaktadır. Diğer taraftan kişilerin geleceğe yönelik iyimserlik bakış açıları arttıkça, insanlara karşı güvensizlik duygusunda bir azalma ve güven duygusunda da bir artma olduğunu söyleyebiliriz.

Yine mutluluk düzeyi ile bireylerin güven duygusu arasında anlamlı bir ilişki vardır. Tablo 26’da da görüldüğü üzere, bireylerin mutluluk düzeyleri azalınca diğer insanlara yönelik güven duygusu da azalırken, mutluluk artışına paralel olarak güvende de bir artış söz konusu olduğu görülmektedir.

Tablo 26: Mutluluk Durumları Açısından Diğer İnsanlara Yönelik Güven Farklılaşması

7 38 27 7 79 8,9% 48,1% 34,2% 8,9% 100,0% 29,2% 10,2% 9,1% 6,4% 9,8% ,9% 4,7% 3,4% ,9% 9,8% 14 291 199 60 564 2,5% 51,6% 35,3% 10,6% 100,0% 58,3% 78,0% 66,8% 55,0% 70,1% 1,7% 36,2% 24,8% 7,5% 70,1% 0 36 55 19 110 ,0% 32,7% 50,0% 17,3% 100,0% ,0% 9,7% 18,5% 17,4% 13,7% ,0% 4,5% 6,8% 2,4% 13,7% 3 8 17 23 51 5,9% 15,7% 33,3% 45,1% 100,0% 12,5% 2,1% 5,7% 21,1% 6,3% ,4% 1,0% 2,1% 2,9% 6,3% 24 373 298 109 804 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% Çok Mutluyum Mutluyum Mutlu Değilim

Hiç Mutlu Değilim Hayatınızı bütün yönleri

ile değerlendirdiğinizde, mutluluk hakkında ne düşünürsünüz?

Toplam

Çok güvenilir Güvenilir Güvenilmez

Hiç güvenilmez İnsanlarla olan iletişimlerinizi dikkate aldığınız zaman,

onların güvenirliliği hakkında ne düşünürsünüz?

Toplam

X²= 81.657, df:9, P<0,01

Gerçekten de modern toplumda insan, koordinatları sürekli olarak parçalanan, ufalanan açık bir evren içerisinde hayatını sürdürmektedir. Anlamsızlık, gerçek dışılık ve güvensizlik sık sık başbaşa kaldığı durumlardır. Bu toplumda birey kısmi bağlılık ve dostluklarla yetinmek zorundadır. Örneğin aile ve din sosyal yapının tamamının üzerine inşa

edildiği direkler olmaktan çıkmış bu iki kurum çerçevesinde birey dostluklarını dayanışma örgütlerini tesis edemez olmuştur. Modern toplumdaki koordinasyon rasyonellik ilkesine dayanan ileri derecedeki bir bürokrasi ile karşılanmaktadır. Bir bakıma bürokrasi dinin görevini üstlenmiş ise de dinin bireye sağladığı anlamı, bürokrasinin birey için sağlayamadığı açık bir gerçektir.381

Modern toplumda bireyin yaşadığı belirsizliğin ve karasızlıkların en önemli sebebi, enformasyon bolluğudur. Çünkü üst üste, yan yana, yapılan haberler ve bilgiler, bunlara dayalı zıt yönlü, paralel veya farklı yorumlar, ileri sürülen görüşler hataların bulanmasına, kitlelerin görüş ufkunun daralmasına yol açabiliyor. Enformasyon bolluğunun yorum ve çeşitliliğinin doğurduğu bir kaos ve belirsizlik yaşanabiliyor.382 Diğer taraftan modern toplumda, ferdi topluma bağlayan manevi lifleri kemiren teknoloji ve yenilikler bireysel ve toplumsal çatışmalara sebep olabilmektedirler. Bu toplumda, sadece çıkarları için yaşayan, maddeye en kutsal değeri atfeden insan, esasında büyüyen bedeni karşısında küçülen ruhu ile bir dramı yaşamaktadır. Esasında bu dram toplumun kendi dramıdır.383

Her şeyin ötesinde insanlar modern toplumda belirli risklerle beraber yaşamaktadırlar. Bu kabul edilebilir veya güveni dengeleyen bir risk düzeyidir. Bu toplum yapısında risk ve güven iç içe geçmiştir. Güvenlik belirli tehlikeler grubunun en aza indirgendiği bir durumdur. Hatta risk biçimlerinin güven çerçevesiyle çerçevelenerek kurumsallaştığı (borsa, tehlikeli sporlar) bazı durumlar vardır. Burada sadece kişisel değil, aynı zamanda büyük insan kitlelerini ekolojik yıkım veya nükleer savaş olaylarında olduğu gibi, dünya üzerindeki herkesi toplu olarak etkileyen risk ortamları bulunur.384 Böylesi riskler, insanın çevreye ve maddeye hâkimiyetinin artmakta olsa bile, önemli güvenlik problemleri ile karşı karşıya bulunduğunu bize göstermektedir.

Fromm’a göre sürekli çalışıp çabalayan ama yaptığı işlerin boş olduğunu fark eden insanların, madde üzerindeki gücü arttıkça, özel hayatlarında ve toplum içerisinde kendilerini güçsüz hissetmeye başlamışlardır. Tabiata hâkim olmak için daha iyi ve yeni karmaşık araçlar yapmaya kalkışan insan, bu araçların büyüsüne kapılmış ve hayatının biricik anlam kaynağı kendisini unutmuştur. Tabiatın efendisi oldukça kendi elleriyle yapmış olduğu makinelerin ve vasıtaların kölesi haline gelmiştir.385 Çevreye karşı artan gücü karşısında, bu gücün olumsuz sonuçları ile çaresiz ve güçsüz kalan insanın güvenlik problemi önemli bir hale gelmiştir. Bu

381 Zıjderveld, Anton C.; Soyut Toplum, Ankara-1989, sh. 99,119

382 Barak, Ali; Gençlik; Gençliğin Sosyal ve Psikolojik Özellikleri, İstanbul-1989, sh.57 383 Türkdoğan, Orhan; Sosyal Hareketler Sosyolojisi, İstanbul-1997, sh.37

384 Giddens, Anthony; A.g.e., sh. 38

esasında teknolojinin denetimden çıkması ve insanı çevre felaketleri ve güvenlik gibi risklerle karşı karşıya bırakması ile alakalı bir durumdur. Günümüzde insanlığın geleceğini ve güvenliğini tehdit eden en önemli gerçeğin, insanın kendisinin gerçekleştirdiği bilimsel gelişmelerle paralel yürütülen silahlanma ve nükleer çevre kirliliğinin olduğu aşikârdır. İnsanî değer hükümlerinden yoksun insanlar tarafından, atom bombası yapılarak yüz binlerce insanın ölümüne sebep olunan bazı örnek olaylara, dünya tarihinde rastlamak pekâlâ mümkündür.

Güvensizliğin belirgin olduğu, risklerle dolu olan bir dünyada yaşayan birey, geleceğe yönelik pek çok kaygıya sahip olmaktadır. Bu durum esasında güvenlik probleminin ortaya çıkaran risk toplumunun sunduğu belirsizliğe dayanmaktadır. Burada duyulan riskler, ileri modern toplumların istenmeyen sonuçlarının gelecekte nelere yol açacağına dair önceden bir tahmini ve endişeyi içermektedir. Zira yeni modernliğin yapısı ve kurumları, siyaset, ekonomi, çevre üzerine olan olumsuz ve belirsiz etkilerinin yanında; ipini koparmış bir küreselleşme, teknolojik meydan okuma ve nükleer tehditler insanlık açısından belirli riskleri bünyesinde taşımaktadırlar.386 Risklerle dolu bir dünya içerisinde hayat mücadelesi veren bireyin güvenliği önemli bir hale gelmiştir.

Yine modern toplumda sosyal ilişkilerin doğasına oturan geçicilik durumunun artık süreklilik kazandığı ve hayatın bir parçası olan süreç, insanların güven duygusunun yitirilmesine yol açmaktadır. Pamuk ipliğine bağlı geçici ilişkilerin hâkim olduğu bir hayatta birey, kendisini güvende hissedebileceği ortam ve ilişkilere dahil olmakta tedirginlik duyguları yaşamaktadır. Çevrede artan yenilenme ve karmaşıklıkla birlikte birleşen değişimin devir hızı, bireyin uyum sağlama yeteneklerini zorlayarak gelecek korkusu ve “şok”387 yaşamasına sebep olmaktadır. Bu doğrultuda modern toplumda bireyler ilişkilerinde, bir birlerine karşı farklı bir duruşa sahip olmaktadırlar. İnsanlar Goffman’ın ifadesiyle “uygar ilgisizlik” düzeyini yaşamaktadırlar. Buradaki ilgisizlik kayıtsızlık değildir. Kibar yabancılaşma olarak adlandırılan şeyin dikkatlice yönlendirilen bir gösterimidir. İki insan bir birine yaklaştıkça, her biri diğerinin yüzünü çabucak gözden geçirir, yanından geçerken de uzaklara bakar.388

Modernleşme esasında değişimin ve belirsizliğin olduğu bir geçiş sürecidir. Modernleşme süreçlerinde geçen bütün toplumlarda eski ile yeninin, geleneksel ile modernin bir mücadelesi söz konusudur. Bu itibarla geçiş sürecinde sosyal nizamın dengede olmadığı bir kaos ortamında bireylerin güvensizlik duyguları yüksek olacaktır. Modernlik ve

386 Beck, Ulrich; World Risk Society, London-1999, sh.3-147

387 Toffler, Alvin; Gelecek Korkusu, Şok, (Çev. S.Turgut), İstanbul-1981, sh.47-48 388 Giddens, Anthony; A.g.e., sh. 76

geleneksellik açısından örneklemin güven düzeyine baktığımızda aynı doğrultuda bir sonucun olduğu görülmektedir. Örneklem içerisindemodernlerin %45,4’ü, geleneklerine bağlı olanların %50’si, insanları güvenilmez olarak bulurken, biraz modern ve biraz geleneklerine bağlı olanların %51,4’ü insanları güvenilmez olarak bulmaktadır. Görüldüğü üzere hem modern hem de geleneksel özelliklerini taşıdığını ifade eden ve bir geçiş sürecini yaşayan insanların, diğerlerine karşı hissettiği güvensizlik duyguları daha yüksektir. Diğer taraftan kendisini geleneksellik ve modernlik açısından herhangi bir tanımlama içerisine sokmayan ve fikrim yok diyenlerin %30’2’si insanları hiç güvenilmez olarak bulurken, %25,6’sı da güvenilmez olarak bulmaktadır.

Tablo 27: Modernleşme Eğilimleri ve İnsanlara Yönelik Duyulan Güven İlişki

2 28 12 13 55 3,6% 50,9% 21,8% 23,6% 100,0% 8,3% 7,5% 4,0% 11,9% 6,8% ,2% 3,5% 1,5% 1,6% 6,8% 10 162 123 49 344 2,9% 47,1% 35,8% 14,2% 100,0% 41,7% 43,4% 41,3% 45,0% 42,8% 1,2% 20,1% 15,3% 6,1% 42,8% 9 167 152 34 362 2,5% 46,1% 42,0% 9,4% 100,0% 37,5% 44,8% 51,0% 31,2% 45,0% 1,1% 20,8% 18,9% 4,2% 45,0% 3 16 11 13 43 7,0% 37,2% 25,6% 30,2% 100,0% 12,5% 4,3% 3,7% 11,9% 5,3% ,4% 2,0% 1,4% 1,6% 5,3% 24 373 298 109 804 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% Modern Geleneklerine bağlı

Biraz modern biraz geleneklerine bağlı Fikrim yok Kendinizi hangisine daha uygun hissediyorsunuz? Toplam

Çok güvenilir Güvenilir Güvenilmez

Hiç güvenilmez İnsanlarla olan iletişimlerinizi dikkate aldığınız zaman,

onların güvenirliliği hakkında ne düşünürsünüz?

Toplam

X²= 28.946, df: 9, P<0,01

Modern, hayatın en önemli problemi bireyin toplumsal güçler, tarihî miras, harici kültür ve hayatın tekniği karşısında varlığının, bağımsızlığını ve kişiliğini koruma çabasından kaynaklanmaktadır. Simmel”e göre ilk insanlarda tabiata karşı varlığını koruma çabaları, modern toplumlarda boyut değiştirmiş manevi varlığı tehlikeye girmiştir. Zira modern şehir hayatında bireyin psikolojisi ve sinir sitemi, aşırı uyarıcıların etkisi altındır. İzlenimlerin ve uyarımların frekansının yüksek bir şekildeki sürekliliği, bireyde olaylara karşı bir kanıksama ve bilinç kaybına sebep olmuştur.389 Yine modern şehirlerde bir birine yabancı, kalabalık ve

389 Simmel, Georg: “Metropol ve Zihinsel Yaşam”, (Çev. A. Aydoğan), Şehir ve Cemiyet, İstanbul-2000, sh.167

yoğun bir ortamda ilişkiler kurulur. O yüzden insanlar arası ilişkiler birincil olmaktan ziyade ikincildir. İlişkiler gayrı şahsi, sathi, geçici ve parçalıdır. Şehirdeki ilişkilerin yapay anonim ve geçici karakteri, şehir insanlarının karmaşıklık ve rasyonelleşmesini anlamlı kılar. Şehirdeki insanın uzmanlaşmaya ve iş bölümüne yönelmesi hem karşılıklı bağımlılık, hem de istikrarsızlık doğurur. Bireyleri bir birinden koparır dolaylı yollardan iletişim sağlanır.390 O zaman bireyin insani değerlerinden, sosyal duyarlılığından ve sorumluluğundan çok şey kaybolur. Değerleri yaşatan vicdan küçülür, resmi ve şekli kurallar öne çıkar. Sosyal açıdan ise insanlar arasındaki dayanışma ve bütünleşme zayıflar, yalnızlığın başını çektiği çeşitli güven problemleri oluşur.

Gerçekten de şehir hayatının doğurmuş olduğu yalnızlık duygusu ile insanlara karşı duyulan güven arasında önemli bir ilişki vardır. Kalabalıklar içerisinde yalnızlığı yaşayan insanlar, birbirlerine fizikî olarak çok yakınken, sosyal ve psikolojik bakımdan oldukça uzakta bulunmaktadırlar. Bu durum, kişinin diğer insanlara yönelik taşıdığı güvensizlik hislerinden kaynaklanmaktadır. Araştırmamızın sonuçlarına göre de bireylerin şehir içerisinde yalnızlık duygusu ile insanlara olan güven duygusu arasında bir ilişki mevcuttur. Şehir içerisinde kendisini yalnız olarak hissedenlerin %61,8’i insanları güvenilmez olarak bulurken, yalnız hissetmeyenlerin %45’i diğer insanları güvenilmez olarak bulmaktadır.

Tablo 28: Güvensizlik Duygusunun Bireyin Yalnızlık Hislerine Etkisi

9 93 111 54 267 3,4% 34,8% 41,6% 20,2% 100,0% 37,5% 24,9% 37,2% 49,5% 33,2% 1,1% 11,6% 13,8% 6,7% 33,2% 15 280 187 55 537 2,8% 52,1% 34,8% 10,2% 100,0% 62,5% 75,1% 62,8% 50,5% 66,8% 1,9% 34,8% 23,3% 6,8% 66,8% 24 373 298 109 804 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% Evet Hayır Şehirde Kendinizi Yalnız Hissediyormusunuz?

Toplam

Çok güvenilir Güvenilir Güvenilmez

Hiç güvenilmez İnsanlarla olan iletişimlerinizi dikkate aldığınız zaman,

onların güvenirliliği hakkında ne düşünürsünüz?

Toplam

X²=27,018, df; 3, P<0,01

Tablo 28’de de görüldüğü üzere, şehir hayatında insanlarla olan ilişkilerde karşılaşılan problemler ve buna bağlı güvensizlikler, bireyin diğer insanlardan uzaklaşmasına ve kendisine yönelmesine sebep olmaktadır. Bu noktada sosyal dünyaya yönelik güvensizlik, kişiler arasında sosyal bağların zedelenmesine ve ortak sosyal yaşam alanlarına katılımın zayıflamasına sebep olmaktadır. Böyle bir ortamda diğer insanlara karşı sürekli bir şüphe ve

güvensizlik duyguları içerisindeki kişi, hayatın önüne serdiği zorlukları da tek başına omuzlayacak bir duruma gelmekte ya da cemaat veya gruplara yönelmektedir. Çoğu zaman dayanışma ve yardımlaşma ilişkileri çerçevesinde aşılan zorlukların, bazen birey için yükü ağır olmakta ve zorlukların altından kalkılması güçleşmektedir. Bu doğrultuda modern hayat içerisinde diğer insanlara karşı güvensizlik duygusu taşıyan, bu duygunun artmasıyla da gittikçe yalnızlaşan birey, önemli psikolojik problemleri ve sıkıntıları yaşamaktadır.

Diğer taraftan kendisini şehirli olarak görmeyen ve şehir hayatının rekabete, çıkarcılığa ve bencilliğe dayana bu yoğun ortamı karşısında çekinen insanlar, diğer kişilere yönelik daha fazla bir güvensizlik duygusunu yaşamaktadırlar. Burada kendisini şehirli olarak görmeyen insanların, daha çok geleneklerine bağlı ve geleneksel dünyaya ait bir hayat tarzını ve değerleri benimsemiş olmaları, onların modern şehir hayatına yönelik güvensizlik duygularının fazla olmasına sebep olmaktadır. Buradaki güvensizliğin kaynağı değer farklılaşması olmakla birlikte, aynı zamanda da farklılaşan değerlerin güven açısından işlevselliğidir. Zira kendisini şehirli olarak görmeyenler, yerleşmiş normların yaşandığı geleneksel hayata ait; paylaşıma, dürüstlüğe, samimiyete, fedakârlığa, yardımlaşmaya ve dayanışmaya dayalı pek çok değerleri ile şehir hayatını güvensiz bulmaktadırlar. Bu doğrultuda örneklem içerisindeki şehirlileşme eğilimlerine baktığımızda kendisini şehirli olarak görmeyenlerin %65,6’sı, tamamen şehirli görenlerin %50,8’i ve kısmen şehirli görenlerin %44’ü, diğer insanlarla olan ilişkilerinde kişileri güvensiz olarak bulmaktadırlar.

Tablo 29: Şehirlileşme Eğilimleri ve Kişilere Yönelik Güven İlişkisi

14 172 146 46 378 3,7% 45,5% 38,6% 12,2% 100,0% 58,3% 46,1% 49,0% 42,2% 47,0% 1,7% 21,4% 18,2% 5,7% 47,0% 6 161 99 32 298 2,0% 54,0% 33,2% 10,7% 100,0% 25,0% 43,2% 33,2% 29,4% 37,1% ,7% 20,0% 12,3% 4,0% 37,1% 4 40 53 31 128 3,1% 31,3% 41,4% 24,2% 100,0% 16,7% 10,7% 17,8% 28,4% 15,9% ,5% 5,0% 6,6% 3,9% 15,9% 24 373 298 109 804 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 3,0% 46,4% 37,1% 13,6% 100,0% Tamamen şehirliyim Kısmen şehirliyim Şehirli görmüyorum Kendinizi Şehirli Olarak

Görüyormusunuz?

Toplam

Çok güvenilir Güvenilir Güvenilmez

Hiç güvenilmez İnsanlarla olan iletişimlerinizi dikkate aldığınız zaman,

onların güvenirliliği hakkında ne düşünürsünüz?

Toplam

Bir araştırmada insanların sosyal ilişkilerindeki güvensizlik oranının yüksek çıkması, diğer yüksek çıkan değerlerin doğruluğuna yönelik şüpheyi doğurur. Zira bir toplumda, insanın güven içerisinde ilişkilere katılabilmesi için, her şeyden önce bazı değerlerin, o toplumda yüksek kabul görüp yaşanmasına bağlıdır. İnsanların bir birlerine olan güvensizliklerinin başlıca sebebi, sosyal ilişkilerde diğer insanların dürüst, adil, normlara ve değerlere bağlı, sorumluluklarını yerine getireceklerine yönelik, inançsızlık duygularının bulunmasıdır.391 Bu açıdan güven bir toplumdaki değerlerin hayatiyetlerini ve durumlarını gösteren bir barometre gibidir.

Güven paylaşılan değerlerin bir sonucudur. Bir toplum yapısında paylaşılan değerlerin azalması güven duygusunun da azalmasına yol açacaktır. Zira ortak değerleri diğerleriyle paylaştığına inanan insanlar, karşısındakilerinin tavırlarını bilinen ve belirli bir düzlemde gerçekleşeceğini düşünecek; onların hareketlerine ve sözlerine bel bağlayarak kendisini rahatta ve güven içerisinde hissedecektir. Yine ortak değerleri paylaşan insanlar, birliktelik ve aidiyet duyguları içerisinde bir topluma ve gruba bağlı yaşamanın vermiş olduğu güven