• Sonuç bulunamadı

1. DEĞERLER SİSTEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1.5. Değerler ve İşlevsel Özellikleri

1.5.4. Değerlerde Görecelik

Değerler zamana ve mekâna göre farklılık gösterebilir. Bir toplumda, belirli bir dönemde hakim olan değerler, sonraki zamanlarda değişebilmektedir. Veya bir toplumda sosyal yapıyı ve kurumları etkileyen değerler ile başka bir topluma hakim olan değerler farklılık gösterebilir.

Değer göreceliğinin birey boyutu, değerlerin subjektif inanç sahaları olmasından kaynaklanır. Değer göreceliğinin psikolojik temelinde, bireyin özgür isteklerinin ve tercihlerinin psikolojik şekillenmesindeki farklılıklar yatar.249 Zira her insan geçmişi ve psikolojik varlığının bütün yönleriyle, olayları değerlendirmeye tabi tutar ve bu yapı özellikleri itibariyle maruz kaldığı olay ve konulara, diğerlerinden farklı tepki ve uygulama

gösterir. Bu değerlendirme ve uygulamalar içerisinde bireysel değerler farklılaşır, bir insanda önemli olarak kabul edilen bir değer, başka bir insanda önemli görülmeyebilir.

Değerlerin sosyal boyuttaki göreceliği, toplumsal özelliklere ve kültüre dayanmakla birlikte, göreceliğin nedeni açısından bireysel yapıdaki özelliğin şumüllenmesinden başka bir şey değildir. Değerler bir toplumdaki insanların, her hangi bir konu, olay veya şeyler üzerine olan izafi tasvipleridir. Burada toplumun mutabakatı önemlidir. Değerlerin izafi olması, her toplumun belirli konular veya durumlar üzerine olan mutabakatının farklılığından kaynaklanır. Bu esasında değerlendirme sürecinin farklılığıdır. İnsanların olayları ve olguları değerlendirme tarzları, değer göreceliğini doğurur. Değer göreceliliğinin temeli aynı durumlara, farklı ve hatta karşı istikamette değerlendirmelerin olmasından kaynaklanır. Her kültürün insanları benzer durumdaki şartların taleplerine subjektif tercihleri ve değerleri doğrultusunda farklı duyarlılıkta kalmakta ve benzer olaylar için farklı tutumlar geliştirebilmektedirler.250 Değerler bu açıdan zaman içerisinde değişmekle beraber,

toplumdan topluma veya bir toplum içerisinde farklı bölgelere göre değişebilmektedir.

Tablo 10: Bölgelere Göre Ailede İçi Kararların Kaynağı

38 13 66 42 10 6 175 21,7% 7,4% 37,7% 24,0% 5,7% 3,4% 100,0% 15,2% 37,1% 22,0% 23,6% 37,0% 42,9% 21,8% 4,7% 1,6% 8,2% 5,2% 1,2% ,7% 21,8% 89 8 133 74 12 5 321 27,7% 2,5% 41,4% 23,1% 3,7% 1,6% 100,0% 35,6% 22,9% 44,3% 41,6% 44,4% 35,7% 39,9% 11,1% 1,0% 16,5% 9,2% 1,5% ,6% 39,9% 123 14 101 62 5 3 308 39,9% 4,5% 32,8% 20,1% 1,6% 1,0% 100,0% 49,2% 40,0% 33,7% 34,8% 18,5% 21,4% 38,3% 15,3% 1,7% 12,6% 7,7% ,6% ,4% 38,3% 250 35 300 178 27 14 804 31,1% 4,4% 37,3% 22,1% 3,4% 1,7% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 100,0% 31,1% 4,4% 37,3% 22,1% 3,4% 1,7% 100,0% Merkez Geçiş Çevre Mahallenin Bulunduğu Bölge Toplam

Baba Anne Anne-babaortak bireyleri ortakAilenin tüm serbesttirHerkes

Ortak kararımız

olmaz Ailenizde genellikle kararları kim verir?

Toplam

X²=34.114, df: 10, P<0,01

Toplum içerisinde değer farklılaşmalarının artması veya azalmasında, yaşanılan çevre ve sosyo-ekonomik faktörlerin doğurmuş olduğu mesafe ve farklılığın önemli bir rolü vardır. Bu süreçte, yaşanılan çevreye göre sosyal değerler farklılaşmakta ve sosyal ilişkilere yönelik farklı bakış açıları gelişmektedir. Örneğin yerleşim faktörünü de göz önüne alarak ayırdığmız bölgeleri, aile içi rollere yönelik benimsenen değerler açısından karşılaştırdığımızda,

farklılıkların olduğunu görmekteyiz. Bu doğrultuda ailede içerisinde, daha çok geleneksel değerlerin hâkim olduğu çevre bölgesinde (%39,9) babanın karar verdiği görülürken, merkeze doğru gidildikçe bu oran azalmakta(%21), anne ve babanın ortak karar verdiği (%37,7) bir aile yapısı görülmektedir. Bu duruma sebeb olan husus yaşanılan çevre ve değerlerinin etkisiyle, geleneksel baba otoritesine dayalı değerlerin zayıflaması ve kadına yönelik değerlerin kuvvetlenmesidir.

Değer göreliğinin temelinde kültür bulunmaktadır. Çünkü kültür, bütün farklılıkların kaynağıdır.251 Bir toplumun kültürü, o toplum içerisinde bir arada yaşayan insanların hayatın muhtelif problemlerine karşı denedikleri çözüm yollarından meydana gelmiştir. Farklı toplumları bir birinden ayırt eden şey, onların kullandıkları alet ve vasıtalardan ziyade bu alet ve vasıtaların gerisindeki zihniyet ve manevi değerler bütünüdür.252 Her kültür, toplum içerisinde neyin önemli olduğunu, neyin önemli olmadığını belirten, kendine has belirli uyum biçimleri ve değerler manzumesi olan bir sistem ortaya koymaktadır.253 Bu yüzden her

toplumu, diğerlerinden ayıran, kültürün üyelerine sunmuş olduğu ve üzerinde fikir birliğine varmış olduğu bazı temel değerleri vardır. Nihai değerler olarak ifade edilen bu değerler, kültürü karakterize eden ve bir kültürü diğerlerinden ayıran değerlerdir. Bu özsel değerler kurumsal çerçeve içerisinde görülebilir. Her temel kurum bir veya birden çok önemli sosyal değer içerir. Nihai sosyal değerler, aile hayatında şefkat, siyasî sistemde demokratik ilkeler, dinde monetizm olarak kendini gösterir.254 Bu değerlerin, esasında belirli bir zaman

sonucunda oluşmuş olması itibari ile değer göreceliğinin tarihsel yönü de bulunmaktadır.255 Değerlerin göreceli oluşu onların illa bir mantıki temele dayanmayacağı özelliğinden kaynaklanır. Zira çoğu değerlerin mantıki temeli yoktur ve toplumdan topluma farklılık gösterirler. Bunun çoğu zaman izahı ve sorgulanması mümkün değildir. Bunlar, sadece olgu ve konulara yönelik insanların psikolojik varlıklarını da dahil ettikleri, subjektif inanç sahaları olarak ifade edilebilir. Örneğin sıvıların karışmasını bütünleşmenin kaynağı olarak gören modern batının ataları, elbiselerini değiştirmekle ve aynı kapta yemek yediklerinde sıvıların karışmasıyla, bedenlerde birlik oluşturacağına inanmaktaydılar. Bu düşünceyle zamanın bir Gal geleneğinde, genç bir erkek bir kadına aşkını onun elbiselerine işeyerek ispat ederdi. Bir

251

Landes, David; “ Culture Makes Almost All the Difference”, Culture Matters How Values Shape Human Progress,(Edtr.L.E.Harrison-S.P. Huntington), New York-2000, sh.2

252 Güngör, Erol,; Türk Kültürü ve Milliyetçilik, İstanbul-1989, sh.35

253 Huyn, Kyoung J.; “Sociocultural Change and Traditional Values: Confucian Values Among Koreans and

Korean Americans”, İnternational Jurnal Of İntercultural Relations, V.25, 2001, sh.205

254 Fichter, Joseph: A.g.e., sh.152

255 Edgerton, Robert B.; “Traditional Beliefs and Practices- Are Some Better Than Others?”, Culture Matters How Values Shape Human Progress,(Edtr.L.E.Harrison-S.P. Huntington), New York-2000, sh.131

Fransız geleneğinde ise kur yapan bir çift, aşk şapkalarıyla bir birlerini tokatlardı.256 Yine Hint fakirlerince donmuş bir cisim gibi hareketsiz kalmak en büyük meziyettir. Fenikeliler için evladını ateşe atmak bir ibadet, Ispartalılara göre giysisi altına sakladığı hayvanın göğsünü parçalamasından doğacak acıyı duymadan çalmak bir cesarettir. Tarih içerisinde tembelliğe fazilet, zulme adalet gözüyle bakılan devirler az değildir.257

Aynı değer objesine yönelik farklı kültürel ve toplumsal bir değerlendirmenin gerçekleştiğini ve ortaya bir değer göreceliğinin çıktığını, bazı örnekler dahilinde Batı ve Türk toplumunu karşılaştırarak verebiliriz. Bunlardan biri, halka bakış açısı ve halkın yönetim açısından değeridir. Geleneksel batı toplumlarında “halk”, iktidarın devamını mümkün kılmak için her türlü aldatmaya ve muameleye layık bulunurken,258 Türk toplumunda ilahî bir emanet olarak görülmüş ve yüceltilmiştir.259 Örneğin Kutadgu Bilig’de çizilen toplum yapısında, halkın hiçbir kesiminin farklı ve ayrıcalıklı işleme tabi olmadığı görülmektedir. Yusuf, toplum için halk kelimesini kullanmakla kalmaz, aynı zamanda onu yüceltir. Ona siyasî iktidar karşısında çeşitli haklar tanır, devleti halka hizmetle yükümlü kılar.260 Yine sadece bir çiçek olarak kabul edilen “gül”ün toplumumuzdaki değeri ayrıdır. Gül çoğu edebiyat yazılarında aşkı ve sevgiliyi anlatır. Ve yine gül Peygamberin kokusudur.261 Bütün bunlar da göstermektedir ki, mantıki bir temele dayanmasa da değerler, insanın manevi ve ruhi yönlerini kapsayan, bütün olarak dünyaya (bu hayata) vurulmuş olan kendine has bir mühürdür.

Değerlerin bu görecelilik özelliğine karşı, değerlerin evrensel ve mutlak hükümler olduğunu ve olması gerektiğini belirtenler de mevcuttur.262 Değerlerin evrensel ve mutlak olduğunu savunmak, değer oluşumunda insan özelliklerinin ve toplumun katkılarının göz ardı edilmesine sebep olur. Elbette ki, her toplum içerisinde ortak değerlerin adı geçmektedir ve bunlar kavram olarak ortak bir özellik ve benzerlik ifade etmektedir. Ancak bu kavramların toplumların tarihî-sosyolojik hayatlarından ve yoğrulmalarından dolan anlamları farklı farklıdır. Bu yoğrulmalar ile anlamları vücuda gelen değerlerin temel belirleyicileri, o toplumun hedefleri ve ülküleridir. Aynı değerlerin içerikleri, toplumdan topluma farklılık gösterir. Örneğin hürriyetin, sevginin doğu ve batı toplumları için aynı anlama gelmediği

256 Lupton, Deborah; Duygusal Yaşantı, (Çev. M.Cemal), İstanbul-2002, sh.116 257

Ülken, Hilmi Ziya; Aşk Ahlâkı, İstanbul-1999, sh.209 258 Machıavelli; A.g.e., sh.53-54

259 Tatar, Taner; Türk Yönetim Sistemi, İstanbul-1997,15-17

260Dilaçar, A.; Kutadgu Bilig İncelemesi, Ankara-1988, Kezer, Aydın; Türk ve Batı Kültüründe Siyaset Kavramı, Ankara-1987, sh.sh.80, Kabaklı, Ahmet; Türk Edebiyatı, C.II, İstanbul-1997, sh.92, Köseoğlu, Nevzat, ve diğerleri; Türkiye Türk Edebiyatı, Ankara-1999, sh.143

261 Ayvazoğlu, Beşir; Güller Kitabı, İstanbul-1996, sh. 91-92

sosyolojik bir gerçektir.263 Bizim adalet, eşitlik, düzen ve insan sevgisi gibi değer hükümlerine yüklediğimiz mânâ ile başka bir toplumun bu kavramlara ve değerlere yüklediği mânâlar farklıdır. Örneğin, çoğu zaman maalesef entelektüel bir yabancılaşma örneği ve gafleti ile kültürümüze kaynaklık teşkil eden pınarlardan Yunus Emre’nin insan sevgisi, Hümanizma ile eş tutulmaktadır.264 Yunus’un insanı sevmesi vahdet-i Vücut felsefesinden kaynaklanan Tanrı’dan ötürü iken, hümanizma insan merkezci bir din anlayışı olarak, insanı ilahlaştırmaktadır.265

Yine çoğu savaşlar iki tarafın barış isteğini yerine getirme amacından çıkmıştır. Dünya ülkelerine, demokrasi, barış ve insan haklarına yaraşır bir düzen getireceğini ifade eden ABD’nin, bu değerlere yüklediği mânâ ile nasıl insan haysiyetini ve hakkını, Ebu Gareyb Hapishanesi ve nice katliam örnekleri ile ayaklar altına aldığına en son Irak’ta şahit olunmuştur.

Dolayısıyla her değer, her toplumda farklı anlaşılır ve yaşanır. Bu kültürün değerler levhasının içeriğini doldurmasıyla alakalı bir süreçtir. Bu durumdaki bir süreçte insanlar arı, petekler değerlerdir. Her toplumun insanları, kendi insanî ve kültürel özüne uygun petek doldurur. Petekler aynı olabilir, ama onun içini, farklı arılar, farklı bir çeşni ile doldurur. Cesaret, adalet, barış farklı toplumlarda farklı şekillerde mânâlandırılır. Ama biz bunları karşılaştırırken, üstünlüklerini ispatlama noktasında, bilimsel bir yargıda bulunamayız. Toplumun odağında yer alan anaç değerler doğrultusunda işlenen ve dokunan ideallerin burada önemli bir rolü vardır.

Günümüzde, özellikle küresel süreçte, evrensel değerlerde bir birleşmeden söz edilmektedir. Kendisinin doğruları dışında bir doğru olmadığını söyleyen ve kendilerine ayrıcalık tanıyarak, “tarihin sonunu” ilan edenler,266 kendilerini evrensel kalıba yerleştirmekte ve bir türdeşleşmeyi ön görmektedirler. Ancak çoğu somut örnekleriyle görülmektedir ki, küreselleşme ideolojisinin ortak bir dünya anlayışı, bir değerler sistematiği geliştirmekten daha çok, özel bir kültürün ve özel bir toplumun daha çok araçlar bağlamında dünyayı şekillendirme isteğini içermekte ve bunu küreselleşmesi gerekenlere, yani ötekilere dayatmaktadır.267

263

Dönmezer, Sulhi; Sosyoloji, Ankara-1988, sh.254

264 Halman, Talat Sait; “Yunus Emre Hümanizması”, Yunus Emre ile İlgili Makalelerden Seçmeler,(Haz.;H. Özbay- M. Tatçı), Ankara-1991, sh.161

265 Turhan, Mümtaz; “Yunus Emre’den Kalan En Büyük Miras”, Yunus Emre ile İlgili Makalelerden Seçmeler,(Haz.;Hüseyin Özbay- Mustafa Tatçı), Ankara-1991, sh.364, Tatçı, Mustafa; Yunus Emre Divanı, Ankara-1990, sh.69,220-223

266 Fukuyama, Francis: Tarihin Sonu ve Son İnsan, (Çev. Z. Dicleli), İstanbul-1999

Diğer taftan kültürel türdeşleşmenin ve milli kültürlerin yok olmasının önemli bazı sakıncaları vardır. Kültürel analiz çalışmalarını gerçekleştiren çoğu teorisyen, kültürün kendini bireylere kabul ettirmesi ve onlara bir kimlik sunması hususunda, ötekinin çok önemli olduğu gerçeğini ortaya koymaktadırlar.268 Bu özellik bizi bazı soruların cevabını aramaya götürür. Her şeyden evvel aynı kültürü paylaşacak olan dünya insanlarının, hayatı mânâlandırma hususunda, zihniyetlerinden gelen farklı görme, düşünme ve zevk almasından oluşan tatmin nasıl sağlanacaktır? Bu kültürel farklılıkların kaybolması, bireylerin kendilerini değerlendirmeleri hususunda, belirleyici ve tanımlayıcı faktörlerin ortadan kalkarak, kendine olan güven, saygı, ideal hevesi gibi daha pek çok duygunun yok olmasına sebep olarak, insanların kişiliksiz, kimliksiz ve sürü halinde yaşamasına sebep olmayacak mıdır? Diğer taraftan dünya tarihine baktığımızda çoğu ilerlemenin ve medeniyet gelişiminin, kültürlerin bir birlerinden ders alarak gerçekleştirdikleri atılımlar sonucu meydana geldiğini görürüz. Bu açıdan ortak değerler etrafındaki kültürü yaşayan fanustaki insanların bulunduğu sosyal sistemi, bir sonraki atılıma ve harekete geçirecek, yeni kuvvet ve yapı ne olacaktır? Böyle bir ortak kültürü yaşayanlar, kendi çelişkilerini ve çıkmazlarını fark edebilecekler midir? Dolayısıyla tek bir dünya kültürüne gidiş asıl krizdir ve ilerlemenin sonudur.