• Sonuç bulunamadı

Ġnsanların sosyolojik mahiyette, belirli bir tasnife tabi tutulabilmeleri için, ulus kimlik kullanılabilecek unsurlardan birisidir. Dünya üzerindeki insan sayısı ve çeĢitliliği bir arada ele alındığında, yüksek paydalı ortaklık belirten her husus (coğrafya, dil, inanç, ulus vb.) değerlendirmeye dâhil edilebilmektedir. Özellikle milli kimlik bu bağlamda bir kıstas olarak değerlendirilirse, geçmiĢ ve gelecek yönünden benzerlik taĢıyan bireyleri ayırmanın, daha rahat gerçekleĢtirildiği görülecektir. Genellikle aynı coğrafyada yaĢayan, benzer yaĢam koĢullarına sahip olan ve aynı dili konuĢan bireyler, bütün olarak millet kavramını oluĢturmaktadır. Burada aynı ulustan olan bireylerin, daha fazla benzerliğe sahip olduğu görülmektedir. Fiziki özellikler, düĢünsel yöneliĢler ve hedefler olmak üzere pek çok alanda bu söylem desteklenmektedir. Burada toplumsal değer yargıları ve geleneklerinde, belirleyici ölçüde destekleri olmaktadır. ÇalıĢmamız, Nâzım Hikmet Ģiirlerinde kurgulanan karakterlerin mümkün olabildiğince kapsamlı bir bakıĢ içerisinde incelenmesini amaçlamıĢtır. Bu sebepten, kahramanların ulusal kimlikleri de incelenecek bir değer yargısı olarak değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢmanın baĢlıklar altında ilerlemesi adına, insanlar arasındaki benzerlik unsurları ayrı ayrı ele alınmıĢtır. Ulusal kimlik, benzerlikleri temsil etme anlamında önemli bir kriter olmuĢtur. Bireylerin insani açıdan kırılmalar taĢıyan mevzularda, gösterdikleri tavır ve düĢüncelerinin uluslarıyla benzer olduğu görülmüĢtür. Örneklendirilecek olursa emperyal bir ulusun bireyleri üzerinde inceleme yapıldığında, insani hadiselere daha sert ve rasyonel bir tutum sergiledikleri görülmüĢtür. Diğer yandan sömürülen bir ulusun bireylerinde ise, empati tesiri ile romantik bir tutumun sergilendiği görülmüĢtür. Üstelik bu düĢünce tarzları, milletlerin istisnai özellik gösteren bireyleri haricinde büyük bir benzerlik göstermiĢtir. Dönemin en önemli problemi emperyal ülke vatandaĢlarının savaĢ hususunda tüm bireylerin ulusunun çıkarı doğrultusunda bir tavır almıĢtır. Ġdeoloji ve diğer düĢünsel kalıplar altında evrensel bir tavır yakalayan bireylerin dahi, ulusal çıkarlarda hassasiyeti yitirmediği görülmüĢtür. Duyguların yaĢanması ve anlamlandırılması gibi bireysellik barındıran unsurların

bile genelleĢen temayüllerle algılandığı görülmüĢtür. Bu tespitler, sanatçılar tarafından da ufak farklılıklar olsa da benzer Ģekilde değerlendirilmiĢtir. Bireylerin bütününden, toplumsal bir kiĢiliğin inĢa edildiği görülmüĢtür. Doğan Ergun, “Toplumsal KiĢilik” kavramını Ģu Ģekilde açıklamıĢtır: “Ve sürekli olarak belirli bir toplumda topluca yaĢamak, o toplumun bütün bireylerine özgü ortak bir dinamik örgütlenme gerektirmektedir; bu ortak dinamik örgütlenme, ortak kiĢilikten baĢka bir Ģey değildir. Bu ortak kiĢilik, baĢka bir deyiĢle belirli bir toplumun, toplumsal kiĢiliğidir; esas kiĢiliğidir; kültürel kiĢiliğidir. Biz daha çok, toplumsal kiĢilik demeyi uygun buluyoruz. ĠĢte ortak bir dinamik örgütlenme olan bu toplumsal kiĢilik, dinamik bir sentezdir. Ve bu dinamik sentez, yani bireysel kiĢilklerin bu ortak sentezi, bir toplumsal yapıyı baĢka bir toplumsal yapıdan ayıran en önemli özelliklerden biridir!...”175

Nâzım Hikmet, üretirken öğrenen bir sanatçı kimliği sergilemiĢtir. Anlattığı ülkelerin ve insanların büyük bir kısmını, bizzat tanıması gerçekçiliğine olumlu bir katkı vermiĢtir. Bunun yanında, zamanında tanıma Ģansı bulamadan hakkında eserler kaleme aldığı ülke ve milletleri tanıma imkanı bulduğunda, yeni örneklerini gerçeğe daha yakın olacak Ģekilde oluĢturmuĢtur. Bu sebeple kurguladığı karakterleri arasında eski-yeni ayrımı ile bakıldığında, gözlemin anlatıma yönelik katkısı netleĢmektedir. ġair, dünya üzerinde gezdiği ya da bilgi sahibi olduğu 804 mekânı, eser coğrafyasına dâhil etmiĢtir. Bu coğrafya içinde yerel-ulusal mahiyetli olarak, 84 ulusun temsilcisini okurlarına sunmuĢtur. Bu geniĢ perspektif içerisinde yoğunlaĢmasını, o millete yönelik olumlu/olumsuz hislerininin üzerinden belirlemiĢtir. Aslında hisleri, onu bu unsurlar üzerinde daha fazla yazmaya yöneltmiĢtir. Yazdığı herhangi bir milletin fertleri hakkındaki detaylar ve inceleme üslubu, Ģairin o ulusla olan bağını da yüksek doğrulukla göstermektedir. Ġyi-kötü algılamasında, istisnâlar dıĢında genel bir temayül belirlediği görülmüĢtür. Bu ayrımdaki temel kıstas insana verilen değer olmuĢtur. ġair, bencillik taĢıyan ve diğer milletlere zararı dokunan ulusların bireylerine mesafeli yaklaĢan bir anlatıcı olarak, Ģiirlerinde okuru karĢılamıĢtır. Çünkü Ģair, bir ulusu ele aldığı özellikler üzerinden karakterlerin kurgulamasını sağlamıĢtır. Burada istisnâ Türk milleti üzerinde yaĢanmıĢtır. ġair, bünyesinde doğduğu ve muhtelif tüm kesimlerini ezbere bildiği

175

milletini, hemen hemen tüm kesimlerinden örnekler vererek incelemiĢtir.Burada aidiyet unsurunun belirleyici olduğu kabul edilmelidir. Zaten bu tavır, bireylerin milletlere göre dağılımında da kendisini belli etmiĢtir. Belirli uluslar fazla sayıda karakter ve örnekle tekrarlayan Ģekilde anlatılırken, belli uluslar ise ulusal çeĢitliliği arttırmak adına, figüran konumunda yer almıĢtır.

Ulusal kimliklerin anlamlandırılması yolunda ilk olarak bireylerin künyesi değerlendirilmiĢtir. Somut olarak bilinen bir karakterin vatandaĢı olduğu millet, onun karakteri üzerinden tanınmıĢtır.

Bir diğer inceleme kriterimiz ise, ulus adlarının kavramsal kullanılıĢı olmuĢtur. KiĢisel bir isimden ziyade ulusunun vatanadaĢı olarak (Türk, Ġngiliz, Rus, Alman vb.) adlandırılan bu bireyler, Ģairin o ulus üzerinden genel bir değerlendirmede bulunması için kurgulanmıĢtır.

Somut olarak ulusunun ortak değerleri üzerinden var olan, ancak Ģahsi derinlikten uzak olan bu birey tanımlamasında, genel algılamaların tespiti kolaylaĢmıĢtır. Bu incelemede genel iĢleyiĢin yönünde, Türk ulusunun dominant faktör olduğu görülmüĢtür. Diğer yandan iĢgal süreçlerinin anlatıldığı Ģiirlerin fazlalığı ile açıklanacak Ģekilde, Ġngiliz ve Amerikan bireylerin yoğunluğu göze çarpmıĢtır. Kurmacanın özelden genele takibi sayesinde incelenecek uluslar ve karakterleri daha kolay Ģekilde belirlenmiĢtir. Yapılan detaylı çalıĢmalarla 15 ulusal kimlik ön plana çıkmıĢtır. Bu on beĢ ulusal kimlikten altı tanesinin çalıĢmamızda örnekleri ile birlikte değerlendirilmesine karar verilmiĢtir. Bölümlerin içeriksel olarak yoğun bir veri havuzuna sahip olması, bizleri sistematik analize sevk etmiĢtir. Bu bölümün içerisinde inceleme ve örneklemesine ağırlık verilecek bireylerin milletleri: Türk, Ġngiliz, Rus, Amerikan, Yunan, Almandır.

Nâzım Hikmet, Ģiirlerinde kendisini anlatırken “Ben bir Türk Ģairi” ifadesini baskın Ģekilde söylemektedir. Doğumundan itibaren doğal bir üyesi olduğu Türk milletine, kendisini aidiyet bağıyla bağlı kabul etmiĢtir. Ġdeolojik kökenli kavgaları sebebiyle, devlet nezdinde yaĢadığı sıkıntılar, onun vatandaĢlık bağını yitirmesine sebep olsa da dil, düĢünce ve aidiyet olarak kendisini, daima Türk hissetmiĢtir. Ġdeolojik düĢüncelerinin, eserlerinde baskın hâle gelmesi ve tartıĢmaların bu metinler

üzerinden ilerlemesi sebebiyle milli aidiyet ve ulusal hassasiyet taĢıyan metinleri, gölgede kalmıĢtır. ġair, bu ideolojik metinler sebebiyle pek çok kalem kavgası yaĢamıĢtır. Kendisine karĢı görüĢte olan bireyler, onu tek yönlü göstermek adına sıklıkla bu tip metinleri kullanmıĢtır. Dolayısıyla Ģair, toplum nezdinde de dıĢlamaya maruz kalmıĢtır. ġüphesiz bu algılayıĢın önemli bir sebebi de onun eserlerinin Türkçe‟de yayın yasağı almasıdır. Ülke okurunun, Nâzım Hikmet eserlerini okuması engellenmiĢ ve hakkında basma kalıp yargılar üzerinden söylemler yaygınlaĢtırılmıĢtır. Nâzım Hikmet, engelleme ve çabalara rağmen ülkesine ve onun değerlerine olan sevgisinin ifade etmekten geri durmamıĢtır. ġair, bağlılığını “Memleketimi Seviyorum” adlı Ģiirinde tekrarlamıĢtır:

“Memleketimi seviyorum:

Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım. Hiçbir Ģey gidermez iç sıkıntımı

memleketimin Ģarkıları ve tütünü gibi.”176

Ġngilizler, Nâzım Hikmet Ģiirinde, en sık kullanılan uluslardan ikincisi olmuĢtur. ġair, bu ulusu ve unsurlarını emperyalist ve kapitalist ruhla bağdaĢtırmıĢtır. Bu nedenle mağdur olan çok sayıca çok iken, iĢgalci uluslar daha az sayıda ve belirgin bir görüntüde olmuĢtur. Mağdur olan figürler sıklıkla değiĢirken, karĢıdaki devletler aynı kalmıĢtır. Anlatımda kötü olan Ģeyler, Ġngiliz aidiyeti ile eĢleĢmiĢtir. Ülke içerisinde çıkar düĢkünü bireylerin, sahiplenilmesi ve finanse edilmesi hususunda Ġngilizlerin öncü olması, kurgusal dünyada da korunmuĢtur. Ġstanbul‟un iĢgali sırasında yaĢanan manzaralar, “Kuvâyi Milliye Destanı”nda gerçeğe yakın Ģekilde kurgulanmıĢtır. Bu tablo içerisinde yer alan Ġngiliz karakterler ve davranıĢları, Ģairin bu ulusa karĢı tepkisini oluĢturduğu örnekleri barındırmaktadır. Nâzım Hikmet, Ġngilizlere karĢı yaĢanmıĢlıklarının fazla olmasından ötürü anlatımda, diğer emperyal devletlerden daha çok Ġngilizleri hedef seçmiĢtir. “Memleketimden Ġnsan Manzaraları” adlı Ģiirinde, faĢizm ve kapitalizm minvalinde yaĢayan ve Ġngilizleri temsil eden Tahsin, Üç Demir Ġki Yıldız ile konuĢurken, Ġngiliz düĢüncesinden yana bir tutum sergilemiĢtir:

“Demokratlıkta Ġngilizden ileri gitmeye lüzum yok, anane kuvvetine bakın heriflerde.

Biz mevlüt okumayı unuttuk.

176

Ġnkılapsa yaptık, kafi..”177

Tahsin, Ġngilizlerin sömürü sistematiğine ve kurdukları tek taraflı düzene, hayranlık beslemektedir. Onun gibi düĢünen ve sistem içerisinde kendi payını büyütmek isteyen bireylerin büyük kısmı, benzer düĢünceler taĢımıĢ ve dillendirmiĢtir. Beklentilerinin, toplum nezdinde kabul edilebilmesi için tarih ve onun değerleri kullanılmıĢtır. ġair, bu bireylerin, söylemlerinin aksine tarihi değerler ve kaidelere uzak bir yaĢam sürdüğünü, farklı örnekler üzerinden okurlara aktarmıĢtır. Nâzım Hikmet‟in bu örnekleri sunmaktaki gayesi, materyalist görüĢlerinden dolayı Ģahsına yönelen eleĢtirilerin, bu tarz zihniyetlerin ürünü olduğunu göstermektir. Ġngiliz demokratlığı Ģeklinde sunulan, katı sınırlamalar içeren ve toplumdaki ayrıĢmayı tetikleyen zihniyet, karakterlerle özdeĢleĢtirilerek eleĢtirilmiĢtir. Ġngiliz karakterler, genele bakıldığında ortak özellikler taĢıyan ulusal bir kimlik bütünlüğü göstermiĢtir.

Rus milleti, Nâzım Hikmet‟in zihninde önemli bir yere sahiptir. Türk düĢünce dünyası ile temelleri atılan zihin dünyası, Rus düĢünce sistematiği ile karĢılaĢmasıyla bambaĢka bir hüviyet kazanmıĢtır. Dönem itibariyle Rus toplumu, Çarlık-BolĢevik çatıĢmalarının etkisinde, Nâzım Hikmet‟in yaĢadığına benzer bir değiĢim süreci ile karĢılaĢmıĢtır. Rus devleti, dikey bir çizgiye sahip otokrasiden, yatay bir çizgiye sahip olan sosyalizme geçiĢ yapmıĢtır. YaĢanan hadiseler, basit bir yönetim değiĢikliğinin ötesine geçerek, toplum içerisinde ciddi bir kültür Ģokunun yaĢanmasına sebep olmuĢtur. Rus halkı bu mücadele içerisinde faal bir konumda yer almıĢtır. 1917 Ekim Devriminde, önemli sayıda sivil birey hayatını kaybetmiĢtir. Toplum içerisinde sömürü ve sınıfsal katmanlaĢmaya sebep olan sistem yerini, sosyal adalet ilkeleri ile hareket edeceğini iddia eden BolĢeviklere bırakmıĢtır. Nâzım Hikmet, Rus Devrimini en sıcak dönemlerinde gözlemleme Ģansı bulmuĢ ve Lenin‟in söylemlerini detaylı inceleme imkânı bulmuĢtur. Bu nedenle sıkı sıkıya bağlı olduğu Rus Devrimi‟ni alt sınıfının faal rolü ve sömürü düzenine karĢı galibiyetinden ötürü, Türk ulusunun emperyal güçler karĢısındaki zaferine benzetmiĢtir. ġair, bu Ģuurla kaleme aldığı “Simavne Kadısı Oğlu ġeyh Bedreddin Destanı‟na Zeyl- Milli Gurur” adlı eserinde zihnindeki eĢleĢtirmeyi somutlaĢtırmıĢtır: “Biz milli gurur duygusuyla meĢbuuz. Çünkü Rus milletide inkılapçı bir sınıf yaratabildi. Rus milleti de

177

beĢeriyete yalnız büyük katliamların, sıra sıra darağaçlarının, sürgünlerin, büyük açlıkların, çarlara, pomeĢçiklere, kapitalistlere zilletle boyun eğiĢlerinin nümunelerini göstermekle kalmadı; hürriyet ve sosyalizm uğrunda büyük kavgalara giriĢebilmek istidadında olduğunu da ispat etti.”178

Ġçsel yoğunlaĢmalar ve duygusal bir bakıĢın altında yazılan bu ifadeler, görünüĢte doğruluklar taĢısa da gerçekte durum derin farklılıklar içermektedir. Çünkü Anadolu KurtuluĢ SavaĢı, küresel bir sömürü düzenine karĢı milletçe yürütülmüĢtür Ayrıca savaĢın sonunda demokratik gelenek ve zaferle çıkılmıĢtır. Ek olarak Osmanlı yönetimi, Çarlık Rus yönetimi ile yönetimsel olarak benzerlik gösterse de, insana bakıĢ açısından oldukça farklıdır. Dolayısıyla halk, bireylere karĢı öfke sahibi olsa da bu öfke tamamen yönetime yönelip, bir iç savaĢ hâlini almamıĢtır. Ancak iki hareketin sonunda da halk özgürlükler açısından belirli bir sürede olsa rahatlık kazanmıĢtır. ġiirlerdeki Rus, karakterler hakkında bir diğer önemli konu da, hemen hemen hepsinin mesleklerini bir kenara bırakmıĢ hâlde, ülkesi için görev yapan konumda olmasıdır. Köylü Ivan Petroviç, Tesviyeci Topal Sergey, BolĢevik Kitof v.b. karakterler sivil düzende, meslek ve sosyal statü sahibi iken Devrim ve Ġkinci Dünya SavaĢı gibi toplumsal meselelerden ötürü, ordunun mensubu olarak anlatılmaktadırBurada bilinçli bir takdir etme hâli vardır. Rus toplumuna ait bireylerin anlatımında, sahiplenme hali göze çarpmaktadır. Bununla birlikte onlara zorluk çıkaran fiziki Ģartlar detayları ile verilerek, okurların olayları bütün hâlinde gözlemlemesine imkân sağlanmıĢtır.

Amerika, tarih boyunca kapitalist düĢüncenin merkezi olmuĢtur. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sonuna kadar Ġngiltere‟nin gölgesinde kalmıĢtır. Ancak savaĢın sona ermesiyle kurulan yeni dengede sömürü düzeni denildiğinde, ilk akla gelen ulus, Amerikan ulusu olmuĢtur. Nâzım Hikmet, Amerikayı ve insanlarını, ticari üretim üzerinden elde ettikleri güç ile anlatmıĢtır. Amerikan markalarını isimleri ile vermiĢ, son teknoloji sivil ve askeri ürünlerden, Amerikan malı olanları açık Ģekilde belirtmiĢtir. ġair, o yıllarda Amerikan ulusunun ilerleyiĢinin ve gayesinin farkında olsa da Ġngilizler gibi yayılmacı ve casus faaliyetlerinin, daha az olmasından dolayı, bu baĢlık altında onları ikinci plana atmıĢtır. Amerikalılara karĢı eleĢtirel ve öfkeli bir dil kullanmıĢtır. Kendilerinin sadece ticari sınırların içerisinde olduğunu iddia ederek, diğer sömürgeci ulusların yanında, daha sempatik göstermelerini

178

kabullenememiĢtir. Üstelik Amerikanın masum gözükme çabaları, iĢgal döneminde birçok bireyin, gönüllü olarak Amerikan Mandası istemesini sağlamıĢtır. Tam bağımsız bir ulus hayali kuran ve iĢgalcilerin tutumlarını yakından tanıyan Ģair, bu düĢünceleri taĢıyanları da en az sömürgeciler kadar eleĢtirmiĢtir. Amerikan emperyalizmine yönelik bir diğer eleĢtirisi de, insanların yaĢam Ģartlarına müdahele etmesi ve deformasyon yapması üzerinden olmuĢtur. “Seni DüĢünüyorum” adlı Ģiirinde Amerikayı ve Amerikan Emperyalizmi düĢüncesini benimseyen vatandaĢlarını, kötülüklerle bağdaĢtırarak suçlamıĢtır:

“Bozkırdaki tarlalar sizi düĢünüyorum. Belki karasapanla sürülürdünüz, kavruk olurdu ekininiz,

kavruktu mavruktu, buğday idi ya, Amerikan Ģimdi beton dökmüĢ oraya, ölüme uçak alanı yapmıĢ sizi.”179

Bozkır toplumu olarak, gelirini topraklarından kazanan uluslar, sade ama kendilerine yeten bir gelire sahip olmuĢtur. Amerikan emperyalizmi ise bu bireylere Ģatafatlı bir yaĢam vaadi vererek, zaman içerisinde sistemine bağımlı hâle getirmiĢtir. Ülkenin içerisinde ekonomik uğraĢları değiĢtirerek, hem bireylerin hem de ülkenin, dıĢ sermayeye bağımlı hâle gelmesini sağlamıĢtır. Tüm bunların yanında eski gelir kaynaklarının da verimliliğini ortadan kaldırarak, bölgeyi tam anlamıyla kendi yörüngesine oturtmuĢtur.

Yunan iç savaĢı, Nâzım Hikmet‟in Ģiirlerinde sık anılan mevzulardan birisi olmuĢtur. Hitler‟in Yunan iĢgali giriĢimlerinden kaçan Kiryos Dimitriyos Mihail Trastellis, kronolojik olarak bu anlatıların ilk kahramanı olmuĢtur. 1940‟lı yılların baĢında yaĢanan FaĢist tabanlı iĢgal, Yunanistan‟da iç savaĢ çıkartacak derecede bir kutuplaĢmaya zemin hazırlamıĢtır.180

ġair, “Angina Pektoris” ve “Macaristan

179

Ran, Ekim 2000, a.g.e., s.13.

180

Benito Mussolini‟nin 1940 yılında Yunanistan‟ı iĢgalinden sonra FaĢizm, Yunanistan‟da önemli bir güç elde etmiĢtir. Ancak 1945‟li yıllarda FaĢist iktidarlar Ġkinci Dünya SavaĢındaki yenilgiler ile güç kaybına uğrayınca güç odaklarında değiĢimler görülmüĢtür. Yunanistan‟da Komünist Partisi (KKE) iktidarı ele geçirmiĢtir. Geleneksel yönetimin temsilcisi Papandreou ve arkadaĢları ise muhalefet olarak yeni yönetimi, emperyalist güçlerden aldıkları destekle baskı altına almıĢtır. Amerika ve Ġngiltere Papandreou‟ya iktidarı yeniden ele geçirmesi için gereken desteği sunmaktan çekinmemiĢtir. Bu olayların ıĢığında 1946 yılında Yunan iç savaĢı patlak vermiĢtir. YaklaĢık 3 yıl süren bu mücadeleyi 1949 yılına gelindiğinde Papandreou ve arkadaĢları kazanmıĢtır. YaklaĢık 150.000 sivil yaĢanan savaĢta hayatlarını kaybetmiĢtir. SavaĢ yıllarında Bursa Cezaevinde olan Nâzım Hikmet, bu savaĢı yakından takip etmiĢ ve savaĢın kurbanlarına Ģiirlerinde yer vermiĢtir. Bulduğu her fırsatta kalbinin Yunanistan‟da olduğunu belirten mısralar kaleme alarak KKE‟ye olan desteğini belirtmiĢtir.

Notları” adlı Ģiirlerinde, savaĢ mağduru olan Yunanlıların durumuna atıflar yapmıĢtır. Burada seçtiği en önemli unsur ise savaĢ mağduru çocuklar olmuĢtur. Nâzım Hikmet, Oğlu Memet‟e yönelik yazdığı “Hapisten Çıktıktan Sonra” adlı Ģiirinde babasız kalan Yunan çocukları, anlatamamanın üzüntüsünü dile getirmiĢtir:

“Benim oğlan

dünyaya geldiği zaman,

çocuklar doğdu Yunan zindanlarında, babaları kurĢuna dizilmiĢ.

Bu dünyada ilk görülecek Ģey diye demir parmaklığı gördüler.”181

Nâzım Hikmet, dünyanın pek çok bölgesinde yaĢanan siyasi hadiseleri aynı ciddiyet ve samimiyetle takip etmiĢtir. Sonuçları ile yakından ilgilenmiĢtir. Kurduğu geniĢ empati ile evrensel bir kimliğe bürünmüĢtür. Dolayısıyla anlatısının içeriğine göre yerel ve evrensel söylem arasında oldukça rahat geçiĢ yapabilmiĢtir. Yunan toplumunda geçici komünist iktidarın yıkılmasını üzüntüyle karĢılamıĢtır.

Birinci Dünya SavaĢı, Türk toplumu açısından yıkıcı ve yıpratıcı etkilere sahip olmuĢtur. SavaĢın sonucunda iĢgal süreçleri ve çok sayıda can kaybı yaĢanması, bu durumun baĢlıca sebebi olmuĢtur. Osmanlı Devleti son dönemlerinde, askeri mahiyette Almanya ile yakınlık kurmuĢtur. Ancak Almanlar, Osmanlı ile müttefik olmaktan ziyade, üstünlük duygusuna kapılarak, Türk toplumu üzerinde ayrı bir baskı unsuru olmuĢtur. Türk toplumu savaĢ yıllarında cephede düĢmanla mücadele hâlindeyken, Ģehirde Almanların baskısıyla uğraĢmıĢtır. Türk halkının fakirlik ve yoksulluk içinde çöküĢ yaĢadığı bir dönemde, müttefik Almanların varlık ve refah içerisinde olması Nâzım Hikmet‟in dikkatinden kaçmamıĢtır. “Kuvâyi Milliye Destanı” adlı eserinin giriĢ bölümünde, Ġstanbul Ģehrinin ve toplumun hâlini anlatırken Alman baskısından da bahsetmiĢtir:

“Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, vagon ticareti, tifüs ve Ġspanyol nezlesi bir de Ġttihatçılar,

bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914‟ten l8‟e kadar

yedi bitirdi bizi.”182

181

Ran, Ocak 1996, a.g.e., s.206.

182

Yoksulluk ve fakirliğin Türk insanına yaĢattığı tablolar, ilerleyen dönemlerin tartıĢma konusu da olmuĢtur. Almanlarla ilgili ilk mevzu, müttefiklik dönemine ait iken ikinci mevzu FaĢizm ve Hitler olmuĢtur. Almanya‟nın 1929 sonrasında Nazi yönetimine geçmesi ve sertleĢen tutumu, tüm dünyada dikkat çekmiĢtir. Aynı süreçte ortaya çıkan diğer FaĢist yönetimlerinde yönlendiricisi konumda olan Almanlara, Ģair daha fazla tepki göstermiĢtir. Ġlk baĢlarda Hitler yönetimine zemin hazırlayan krize değinmiĢtir. Sonrasında Naziler hakkında, karakterlerin ağzından konuĢmalar vermiĢtir. ġairin olumsuz hareketlerle eĢleĢtirdiği karakterleri Almanları överken, olumlu özelliklerle inĢa ettiği karakterlerinin, Almanlara tepkili olduğu görülmüĢtür. Nâzım Hikmet, Almanlar hakkında düĢüncelerini olumsuz kılan karakterlerin en somut örneğini ise “Memleketimden Ġnsan Manzaraları” adlı eserinde vermiĢtir:

“Ve aralık ayının ilk günlerinde.

PetriĢçevo‟da Vereiya Ģehri dolaylarında, kar gibi mavi bir gökyüzünün üzerinde Alamanlar 18 yaĢında bir kız astılar. 18 yaĢındaki kızlar belki niĢanlanır astılar onu.”183

Alman subaylar, Rus köylerinde yakaladığı partizan genç kız “Zoe”yi sert iĢkencelerin ardından idam etmiĢtir. ġiirin ilerleyen bölümlerinde detayları ile anlatılan bu olay, Hitler döneminde Almanların ne denli tehlikeli davranıĢlara ulaĢabildiğini göstermiĢtir.