• Sonuç bulunamadı

Pozitif düĢünce, fen ve doğa bilimlerinden doğarak zamanla tüm disiplinlerde kendisine yer bulmuĢtur. Toplumsal hadiseler üzerine doğru yorumlar yapabilmek adına, ihtiyaç duyulan unsurlardan birisi hâline gelmiĢtir. Bilim insanları, toplumların hadiseler karĢısındaki bilgilerini ve dirençlerini yükseltmek adına çalıĢmalar yapmaktadır. Toplumdaki cehaletten ve skolastik çizgiye kayan hatalı bilgilerden yakınan Nâzım Hikmet, bilim insanlarının çalıĢma ve fikirlerine önem vermiĢtir. Ancak bu söyleme bilim insanlarının tamamı dahil değildir. Çünkü Ģair, sert söylemleri ve toplum arasında sınıfsallığı savunan bilim insanlarına karĢı sert bir üslȗp takınmıĢtır. Aynı durum kanaat önderleri ve düĢünürler için de geçerli olmuĢtur. Öğretileri ile topluma sağladıkları yarar nispetinde kıymet görmüĢlerdir. Nâzım Hikmet Ģiirlerinde bilim insanlarından bahsederken özel bir dil veya kurgu kullanmamıĢtır. BaĢlık altında incelenecek biimsel uzmanlık alanları: Bilim Ġnsanları, Filozoflar, Kanaat Önderleri ve Gazeteciler Ģeklinde sıralanmıĢtır.

DüĢünsel faaliyetlere dayalı alanlar içerisinde, en çok temsilcisi olan gurup bilim insanları olmuĢtur. Nâzım Hikmet, Ģiirlerinde uzmanlık gerektiren doktrinlere yönelik ifadeler kullanması gerektiği zaman alana ait bir karaktere eserinde yer vermektedir. BaĢlık altında incelenen 35 ismin 23‟ü bilim insanı kimliği ile toplumda kabul görmüĢ isimlerdir. ġiirlerdeki söylemin içeriğine bakıldığında, olumlu ve olumsuz tavrın, kiĢilere göre değiĢmesi durumu devam etmiĢtir. Sosyalist düĢüncenin

80

ve sınıfsal kavramların, ekonomik temelinde çözümlemelerini yapan Karl Marx ve Fredrich Engels, Ģairin atıflarında sıklıkla yer almıĢtır. Karl Marx ve Fredrich Engels‟in görüĢleri birbirlerini tamamlamaktadır. Engels, Marx‟ın yarım kalan iĢlerini tamamlayarak, sistematiğin düzenli ve tamamlanmıĢ bir kimliğe bürünmesini sağlamıĢtır. Gelecek üzerine teoriler ve söylemlerde üretmiĢtir. Nâzım Hikmet‟in bakıĢ açısında da Marx‟tan sonra gelmiĢtir. ġiirlerde iki ismin, bir arada anıldığı görülmektedir. Özellikle örnekleme yapılacak mısralarda ismi yahut fikirleri sunulmuĢtur. Marx‟ın anlatımında verdiği derinlik hissi, Engels‟ın anlatımında yoktur. Toplumsal temelli Ģiirler yazdığından ötürü ekonomistler, Ģiirinde ön sıralarda yer almıĢtır. Ekonominin toplumsal sınıflandırmaya temel olması ve çoğu öğretinin tezini bu odaktan çıkarması, Ģairi bu doğrultuda hareket etmeye yönlendirmiĢtir. Fen, doğa ve sağlık bilimlerindeki bilim insanları Ģiirlerde isim olarak anılmıĢtır.

DüĢüncenin, toplumsal hayatta yönlendirici bir gücü bulunmaktadır. Ġnsanların deneysel bilgilerle çözüm üretmekte sıkıntı yaĢadığı sahalarda, filozoflar varlık göstermiĢtir. Mistik ve metafizik unsurların, kafa karıĢtırıcı ve istismara açık konularda zihinleri aydınlatmaya yardımcı olmuĢtur. Psikopos Berkeley de filozof ve ilahiyatçı kimliği ile madde ve insan algılamaları üzerine, kitaplar kaleme almıĢtır. Maddenin sınırlarını insanın algılama kapasitesi ile sınırlandırmaya varacak “immateryalist” görüĢleri, materyalistlerin ağır tepkilerine maruz kalmıĢtır. Açıklayamadığı kavramları da ruhsal unsurlara bağlaması ise teorisinin uç noktası olmuĢtur. Nâzım Hikmet, Berkley‟in görüĢlerinin toplumda karĢılık bulmasına tepki göstermiĢtir. Ġnsanın varlığını maddeselliğe bağlamıĢtır. Berkley‟in karanlığı, yani ümitten uzak bir geçmiĢi temsil ettiğine inanmaktadır. ġiirlerinde Berkley‟den bahsederken, skolastik düĢünceye hizmet eden bir Ģövalye ifadesini kullanmıĢtır. Öğretilerinde taban tabana zıt söylemleri ile ideal insan tavrına zarar verecek fikirlerin de kaynağıdır. ġair, Berkley‟i eleĢtirirken dini olgular üzerine ağır ifadeler kullanmıĢtır. “Berkley” adlı Ģiirinde Berkley üzerinden dogmatik düĢünceyi temsil eden bireyleri eleĢtirmiĢtir:

“Her kitabın

sivri yosunlu ucundan kızıl kan

damlıyan yeĢil bir diĢ gibi.

diz çökmüĢ önünde Rabbın kara kuĢaklı bir keĢiĢ gibi...

Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın, inandıracaktın?

Biz Ġsanın vuslatını bekleyen bir rahibe değiliz ki!”81

Nâzım Hikmet, Ģiirlerinde ele aldığı özgün konuların yanında, tarihsel konuları çağdaĢ tekniklere göre yeniden yorumlaması ile baĢarı göstermiĢ bir isimdir. Tarihsel malzemeler genellikle çok sayıda isim tarafından çalıĢıldığı için, okur tarafından yeni bir söylem beklentisi ile karĢılanmıĢtır. Sanatçının yeteneği ölçüsünde yaratılan malzeme de edebî kriterlere uygunluk üzerinden baĢarılı/baĢarısız olarak değerlendirilmiĢtir. Nâzım Hikmet, zaman perspektifini geniĢ tutarak, muhtelif devirlerin konularını eserlerinde özgün Ģekilde kullanmıĢtır. “Simavne Kadısı Oğlu ġeyh Bedreddin Destanı” da bu çerçevede yazılmıĢ manzum bir eserdir. Osmanlı‟nın “Fetret Devri‟ne” girdiği yıllarda Musa Çelebi‟nin yanında yer alan ġeyh Bedreddin, Mehmet Çelebi‟nin iktidara geçiĢi ve bilinmeyen bir sebepten ötürü görevden azli ile yönetimle problem yaĢamıĢtır. ġeyh Bedreddin, durum üzerine Anadolu‟da yoksul ve köylüleri yanına toplayan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal‟inde destekleriyle isyana geçmiĢtir. Ġsyan karĢısında baĢarılı olan Osmanlı, üç ismi de idam etmiĢtir. 15. yüzyıl Ģartlarında gerçekleĢen belki de ilk köylü isyanı, Nâzım Hikmet tarafından 1930‟lu yıllarda yeniden ve çağdaĢ bir dil iĢçiliğiyle okurların karĢısına çıkmıĢtır. Ekonomi temelli bir ayaklanma olmasının yanında, toplumdaki sosyal dalgalanmaların, hemen hemen her çağda yaĢanabileceğini göstermiĢtir. ġeyh Bedreddin, toplumsal hayat içerisine getirdiği hareketlilik ve kitlelere hitabeti ile Ģairin gerçek hayattan kurmacanın sınırlarına taĢıdığı, karakterlerden birisi olmuĢtur. ġair, onun hakkında bilgi verdiği bölümlerde gerçek ve kurmaca arasında hareket eden dengeli bir dil kullanmıĢtır.

Öğretileri ve söylemleri ile tüm dünyada tanınırlığı olan, düĢünür Mevlânâ Celâleddin-i Rȗmî, Anadolu tasavvuf kültüründe önemli bir yere sahiptir. Orta Asya‟dan geldiği Anadolu‟da, gerek verdiği eserler gerekse söylemleriyle tasavvufi bir edebiyat kimliği inĢa etmiĢtir. Mevlânâ, Ģiirlerini öğretici tavır ve tasavvufi kimliği ile fikirlerinin iletim aracı olarak kullanmıĢtır. Nâzım Hikmet, dedesi

81

üzerinden tanıdığı Mevlânâ‟ya sevgi ve hayranlık beslemiĢtir. Edebî yaĢamında hiçbir düĢünce insanı için özel olarak bir Ģiir yazmamasına rağmen, Mevlânâ için bu yapıyı kırmıĢtır. “Mevlânâ” adlı Ģiirinde Mevlânâ‟yı ideal bir gerçek karakter olarak anlatmıĢtır:

“AĢkı içten duydum ArĢ‟a yükseldim Kalbden temizlendim huzura geldim Ben de müridinim iĢte Mevlânâ.”82

Basın, toplumun bilgi edinme hakkının en önemli araçlarından biridir. Ġnsanlara, olayların doğru detaylarını ve gerçek yüzünü göstermeyi, amaç edinmiĢtir. Dönemin iktisadi ve siyasi Ģartları ıĢığında bulunan farklı görüĢlerin fikirlerini yaymak adına, ihtiyaç duydukları bir mecra olmuĢtur. Nâzım Hikmet, gazetecilik faaliyetinde bulunmasının yanında, basın ve gazetecilerin desteğine ihtiyacı olan isimlerden olmuĢtur. Özellikle tutukluluk sürecinde haklılığını ispatlamak, devletin üst makamlarına sesini duyurabilmek adına, en kestirme yol gazeteler olmuĢtur. Toplumda meslek etiği içerisinde hareket eden gazetecilerin yanında, çıkar odaklı hareket eden gazeteciler de olmuĢtur. Nâzım Hikmet, özellikle kurmaca karakter oluĢturma aĢamasında gerçek gazetecilerin davranıĢları üzerinden hareket etmiĢtir. Felsefeci kökenli Ahmet Emin Yalman, döneminde tesiri olan gazetecilerden birisi olmuĢtur. Nâzım Hikmet‟in tutukluluk Ģartları ve sesinin duyulmaması konusunda gördüğü ihtiyaç üzerine, hapishane‟ye onunla röportaj yapmaya gitmiĢtir. Yayınlanmasının ardından ciddi ölçüde ses götüren röportaj, Nâzım Hikmet‟in sesini, topluma duyurmasını sağlamıĢtır. Bu noktaya kadar ılımlı giden iliĢkileri bozan husus ise Ģairin, Ahmet Emin Yalman‟ın kendisiyle hapisanede yaptığı röportajı olduğundan farklı göstermesidir. Nâzım Hikmet, Memleketimden Ġnsan Manzaraları adlı eserinde kurguladığı “Nuri Cemil” adlı karakterinin gazeteci kimliğini benzer Ģekilde kurgulamıĢtır. Ayrıca Ahmet Emin Yalman‟ı eleĢtirmek için “Gazete Fotoğrafları Üstüne” adlı Ģiiri kaleme almıĢtır:

“ve Ahmet Emin Yalman

önce Alaman oldu sonra Amerikan. Ona göre her devirde, her zaman satılacak bir gazeteydi “Vatan”ı ve hazret sattı vatanı...”83

82 Ran, 1991, a.g.e., s.100. 83