• Sonuç bulunamadı

3.3. Meslek Gurupları ve Zümreler

3.3.4. Memur

Memurlar, devlet kurumları ve özel kurumların iĢ gücünü temsil etmektedir. Nâzım Hikmet, memuriyetle yakın bir bağa sahip değildir. Bu nedenle memur karakterler ve mesai geleneklerini uzaktan edindiği intibalar üzerine kurgulamıĢtır. Kurguladığı bütün memur karakterlerin benzer bir yaĢam standardına sahip olduğu görülür. Doğal olarak Nâzım Hikmet, memur karakterlerin anlatımında genel bir üslȗp yakalamıĢtır. ġairin bireyin fiziksel özelliklerinin anlatımı ile baĢlayıp, sonrasında memuriyetin karakteri üzerindeki tesirlerini vurgulamıĢtır. Memur karakterlerin geneline bakıldığında, ana karakterlerin anlatılarında figüran bir hava içerisinde verildikleri görülmüĢtür. Zihinsel boyutları hakkında analizler yapmak zorlaĢmaktadır. Ofis ġefi Kemal dıĢında, hadiselere memur gözünden bakıĢı incelemek, mümkün olamamıĢtır. Kemal‟i diğer karakterlerden farklı kılan hususlar ise ahlak ve toplumculuk değerlerini ileri derecede savunmasıdır. Bu baĢlık altında toplamda beĢ mesleğin koĢulları içerisinde, insan analizleri yapılacaktır. Bu meslekler: Taharri memuru, Trafik memuru, Zabıt katibi, Muhasebeci ve Odacı‟dır.

131

Emniyet ve istihbarat faaliyetlerinde, gizlilik hususu oldukça önemlidir. Emniyet güçlerinin sivil kıyafet giymesi de bu önlemlerden birisidir. Zaman içerisinde yaygınlaĢan bu uygulama taharri memurlarını (sivil polisleri) ortaya çıkarmıĢtır. Nâzım Hikmet, metinleri ve görüĢlerinin tehlikeli bulunması sebebiyle sık sık davalık olmuĢtur. Dolayısıyla Ģair, taharri memurlarının sıkı takiplerine maruz kalmıĢ ve sivil polisleri ayırt etme hususunda, baĢarılı isimlerden birisi olmuĢtur. ġiirleri ve “YaĢamak Güzel ġey Be KardeĢim” adlı romanında takip edilme tecrübelerini okuyuculara sunmuĢtur. Kurmaca karakterlerine bakıldığı zaman da taharri memurlarını görüntüsünden ayıran belirgin bir birikim görülmektedir. Nâzım Hikmet, tecrübelerinin ıĢığında yazdığı eseri Memleketimden Ġnsan Manzaraları‟nda tutukluluk süreci yaĢayan mahkȗmlardan Fuat‟ın istasyondaki taharri memurunu fark edip, hemen Halil‟e göstermesi bu tarz bir birikimin göstergesidir:

“Kelepçesiyle Fuat vurdu Halil‟in dizine;

gösterdi peronda gezen taharri memurunu. Ufacık gözleri

ufacık burnu

çok büyük kulakları var. ÇıkarmıĢ kamburunu. Elbisesi lacivert iskarpinleri sarı

ve simsiyah fötrü ütüsüz.”132

Taharri memuru, istasyon içerisinde mahkȗmlar için hemen fark edilir bir karakter hâline bürünmüĢtür. Ġlahi anlatıcı, gözlemsel bir bakıĢla tüm fiziksel özelliklerini sunmuĢtur. Memur karakterler arasında, fiziksel özellikleri en belirgin sunulan karakter olmuĢtur. ġair, iĢi gereği gizlilik barındırması gereken karakterini, tüm açıklığıyla sunmuĢtur. Karakterin olumlu/olumsuz hiçbir detay verilmeden, sadece fiziksel özellikleri ile anlatılması, Ģairin mesleğe yönelik bakıĢını irdeleme Ģansı bırakmamıĢtır.

Ġnsan nüfusunun fazla olduğu yerlerde trafiğin düzenlenmesi konusunda trafik polisleri görev yapmaktadır. Trafik polislerinin fiziki olarak kolay gözüken iĢleri, uygulamadaki zorluğu sebebiyle angarya iĢler arasında görülmüĢtür. Nâzım Hikmet, trafik memurlarının yaĢadığı zorlukları fark eden edebiyatçılardan birisi

132

olmuĢtur. Trafik memurlarının mutsuz ve somurtkan hâllerini, Ģiir ve düĢünce yazılarında malzeme olarak kullanmıĢtır. ġair, özellikle Rusya‟da bulunduğu dönemde daha sık gördüğü trafik memurlarının hâlini genelleme yoluyla toplumun yalnızlaĢan bireylerine benzetmiĢtir. Gün geçtikçe modernleĢen dünya içerisinde, insanların birbirlerinden gittikçe uzaklaĢması ve sevgiden yoksun bireyler olması, edebiyatçıların geneli için problem kabul edilmiĢtir. Nâzım Hikmet, sevgi ve saygının hâkim kılındığı, toplumsal bütünleĢmenin tamamlandığı bir millet hayaline sahip olduğu için insan iliĢkilerini zayıflatan her Ģeye karĢı çıkmıĢtır. 1962 yılının Haziran ayında Moskova‟da kaleme aldığı “Trafik Memurları” adlı Ģiirinde trafik memurlarının tavırları üzerinden toplumsal sevginin önemini anlatmıĢtır:

“Trafik memurları dikilmiĢ durur el kol kımıldar kaĢlar çatık sopalarının ucunda hürriyetimiz trafik memurları dikilip duracak

sokaktakiler birbirlerini sevmeği öğreninceye kadar.”133

Trafik memurları, gündelik hayat içerisinde sıradanlaĢan bir figür olmuĢtur. Onun rutin hareketlerini estetik bir gözle yorumlamak ve toplumsal hayata uyarlamak ise Ģairliğin iĢidir. Nâzım Hikmet, kurmaca karakter olarak trafik memurunu, Ģiirsel ortamda bir sevgi dağıtıcısı konumuna yükseltilmiĢtir. Diğer memur karakterlerde çizilen soğuk, görev odaklı karakterlere benzer bir anlatımla baĢlayan Ģairin, dilini ĢiirselleĢtirmesi ile farklı bir karakter profili çizilmiĢtir. Ömrünün son yıllarında, olgunluk döneminin getirdiği sakinlik ve yaĢlılığın getirdiği yorgunluk, dilinin keskinliğini bir nebze olsun azaltmıĢ, mesajlarını daha lirik, sevgi dolu bir dile bürümüĢtür.

Zabıt katipleri, evrak iĢlerinin düzenlenmesi adına çalıĢan memurlardır. Katipler, yaptıkları iĢ gereği yaĢanılan hadiselerin geleceğe aktarımını sağlamakla yükümlüdür. Özellikle mahkemelerdeki görevleri hassastır. Nâzım Hikmet, mahkemelerde sık yer alan bir isim olarak, zabıt katiplerinin sağladığı avantajları bizzat gözlemleme Ģansına sahip olmuĢtur. Hâkim vb. karakterlerin kurgulamalarını yaparken oluĢturduğu mahkeme ortamında zabıt katiplerine de yer vermiĢtir. ġair, katiplerin mekanik bir iĢ içerisinde duygusal yoğunluktan yoksun olmasını kurgusal

133

dünyada değiĢtirmemiĢtir. Bu bilinçle Ģiirlerinde zabıt katibini oldukça az kullanmıĢtır. ġiirlerinde karar aĢamasında olan bir mahkemede okurların karĢısına zabıt katibi çıkmıĢtır. Bu tek örnek, Jokond ve Si-Ya-U adlı eserde Jokond‟un yargılamasının sonunda alınan kararın zabıt kâtibi tarafından okunduğu kısımda yer alır:

“Zabıt kâtibi kararı okur: - ihlâl edilmiĢtir Çinde Fransız tabasının hukuku

Mezbure Jokond binti Leonardo tarafından. Binaenaleyh

münasip gördük maznunenin ihrakı binnarını.

Ve yarın gece doğarken ay Senegalli bir alay

infaz edecektir divanı harbimizin bu kararını...”134

Jokond‟un ateĢte yakılması kararını veren mahkemenin ağır kararı, zabıt kâtibinin dilinden bir çırpıda dökülmüĢtür. Zabıt katibi, içerisinde ölüm ve infaz gibi ağır kararların yer aldığı metinleri, sıradan bir belge havasında tüm soğukkanlılığı ile okumaktadır. Ġnsandan çok bir makine hüvviyetinde okumanın getirdiği duyarsızlık hâli, bu sakinliği anlamlı göstermektedir. Ayrıca katibin bir harp divanı kararı okuduğu görülmektedir. Olağanüstü Ģartlar altında kurulan bu mahkemelerin, Ģartları normale döndürme yolunda, bu tarz sert kararlara sıklıkla baĢvurduğu bilinmektedir. ġair, burada alenen ifade etmese de insanın bir baĢka insanın yok oluĢuna duyarsızlığını, okura fark ettirme uğraĢında bulunmuĢtur.

Muhasebeciler, özel Ģirketler ve devlet Ģirketlerinde temel ekonomik görevler için faal olarak çalıĢmaktadır. Nâzım Hikmet, muhasebecileri ekonomik kimliklerinden ziyade memuriyet tavırları üzerinden değerlendirmiĢtir. Ġnsani değerleri ve toplumsal adaleti savunan Ģair, bu düĢünceleri sıkıntıya sokan bireyleri ise benzer ifadelerle ele almıĢtır. ġair memurların iĢlerini yaparken kurallarla kısıtlı kalmasını ve insani kimliğini devre dıĢı bırakmasını eleĢtirmiĢtir. Çünkü tembelliğe sebep olan bu tarz hadiselerin zaman içerisinde genelleĢerek topluma yayıldığına inanmıĢtır. Nâzım Hikmet, vicdan ve duyarlılıkları göz ardı ederek, katı davranan

134

bireyleri, genel zihniyetin içerisine alarak eleĢtirmiĢtir. ġair, insanların olağanüstü Ģartlarda idealist davranmasını savunmuĢtur. Aksi bir durumda ideal bir insan olmanın gerekliliğinin yerine getirilmediğine inanmaktadır. Memleketimden Ġnsan Manzaralarının kahramanı olan muhasebeci, Ofis ġefi Kemal Beyin güç odaklarına karĢı yürüttüğü savaĢta, idealist bir kimlik sunmaktan ziyade, emir-komuta döngüsünün içerisinde kalmayı tercih etmiĢtir:

“Muhasebeci girdi telaĢla odaya, kısa boylu, ĢiĢman

ve elleri ceketinin çok uzun kollan içinde kaybolmuĢ bir adamdı. - Kemal Bey, dedi, yanaklarını ĢiĢire ĢiĢire,

Borsayı bastılar Kemal Bey.”135

Resmi kuruluĢlarda ve üst düzey yetkililerin bulunduğu ortamlarda basit iĢler, vasıfsız bireyler tarafından gerçekleĢtirilmektedir. Kurum içinde getir götür iĢleri yapmak için seçilen bu elemanlara odacı adı verilir. Odacılar genellikle üst seviye olarak yansıtılan bireylerin üstten bakıĢları ve horlayıcı tavrılarına maruz kalmaktadır. Nâzım Hikmet, toplumsal sınıf farkının belirgin Ģekilde hissedildiği bu mesleğin temsilcilerine, üst sınıfın zihniyetini göstermek için yer vermiĢtir. “Memleketimden Ġnsan Manzarları”nın türedi zengin giriĢimcilerinden Burhan Özedar, memleketteki tüm köylülerin üniforma tarzı bir kıyafetle dolaĢması fikrini sunmuĢtur. Eski komutanlardan Üç Demir Ġki Yıldız ise, bu öneriyi sınıfsal farklılıkları gözetme hususuyla ele almıĢtır. Memurlukta en alt kademe olarak gördükleri odacıların, üniforma ile subaylara benzemesini yanlıĢ görmüĢtür. Toplumsal katmanların belirginliğini yitirmeden, bu tarz bir uygulamanın mümkün olabileceğini ifade etmiĢtir:

“Üç demir iki yıldız karıĢtı söze (altmıĢ yaĢlarındaydı, kısa boylu

ve incecik sesini kalınlaĢtırmak isteyen bir insandı) - Bir noktaya dikkat buyrulsun efendiler

elbiseler verilmiĢ bazı odacılara gördüm,

tefriki mümkün değil bir subayımızla bir odacının elli adımdan. Böyle bir hataya düĢmemeli bu sefer.”136

3.3.5.ĠĢçi

135 Ran, 2008, a.g.e., s.419. 136

Ġnsanların belirli bir iĢin tamamlanması adına karĢılıklı anlaĢmayla yaptıkları emek alımına iĢçilik denilmiĢtir. Nâzım Hikmet, iĢçiliği çalıĢkanlık ve emek kavramları ile bir kabul etmiĢtir. ĠĢçilerin hayatını ve yaĢadığı problemleri sık sık anlatma ihtiyacı hissetmiĢtir. ġair, iĢçilerin özellikle iĢverenler ile yaĢadıkları emek- ücret dengesizliklerini detayları ile ele almıĢtır. ĠĢveren konumdaki bireylerin; maaĢ ve sosyal haklar noktasında, çalıĢan kiĢinin haklarını tam sağlamaması, maaĢları tam ve vaktinde yatırmaması, bozuk çalıĢma koĢulları ve uzun çalıĢma saatleri, görülen baĢlıca hak ihlalleri Ģairin baĢlıca hedefleri olmuĢtur. Bu baĢlıklardan bir tanesi bile problem çıkarmaya yeterli iken, neredeyse tamamında sıkıntı olan yerlerde ise, sosyal patlamaların yaĢandığı görülmektedir. Nâzım Hikmet iĢçi karakterleri anlatırken evrensel bir çerçeve sunmuĢtur. Hem yerli hem de yabancı iĢçilierin ortak mağduriyetlerini ele almıĢtır. Tezimizin bu baĢlığı altında toplam dört meslek ve bu mesleklerle uğraĢan kurmaca karakterler ve onlar üzerinden değinilen konular incelenecektir. Bu meslekler: Fabrika ĠĢçisi, Amele, Garson ve Irgattır. Komünist literatürde, toplumun alt kesimi olarak nitelendirilen proleterya‟nın üyelerinden pek çoğu, bu listenin içerisinde yer almaktadır. Emek ve onun karĢılığı üzerine incelemelerin yoğun olacağı bir bölümdür. Nâzım Hikmet, toplumsal sınıfların arasındaki her türlü hak kavgasına, hassasiyetle yaklaĢmıĢtır. Ġnsanların hak ettikleri her unsura ulaĢmasını savunmuĢtur. Bu isteğinde, toplumsal vicdanı ve insani adalet beklentisinin rolü vardır.

Fabrika sistemlerinin insan odaklı olduğu dönemlerde, ham madde temini ve fabrika iĢlerinin gerçekleĢtirilmesi hususunda, iĢçilere ihtiyaç duyulmuĢtur. Nâzım Hikmet iĢçilerin makina sisteminde çalıĢmasına karĢı değildir. Ancak iĢçilerin makina temposunda iĢleyen rutin bir çalıĢma hayatında, düĢük maaĢla hayatı idamesini kabul etmemiĢtir. ġair, sosyal patlamalara sebep olan bu durumu farklı örneklerde benzer sonuçlara ulaĢtırmıĢtır. Toplumun alt kesimi olarak kabul edilen farbika iĢçileri, sosyal olaylarda, toplumsal görevlerde en ön sıralarda yer almıĢtır. ĠĢçi sınıfı genellikle üst sınıfın çıkarlarına hizmet etse de haksızlık karĢısındaki tavrı ile üst sınıfın dengelerini alt üst edebilmiĢtir. Özellikle Avrupa‟da yaĢanan pek çok toplumsal hadise iĢçi olaylarının hemen ardından etkisini göstermiĢtir. Nâzım Hikmet yerli iĢçi karakterlerinde ücret dengesizliği ve çalıĢma koĢullarını; yabancı iĢçi karakterlerde ise toplumsal çatıĢmaları ele almıĢtır. ġair, iĢçilerin ekonomik

olarak alt sınıfta olmalarına rağmen eğitim ve kendine geliĢtirme gibi hususlarda, üst düzey performans gösterdikleri örnekleri de sık sık vurgulamıĢtır. Nâzım Hikmet, iĢçilerin emek mücadelesini ve bilinçli Ģekilde hak arayıĢını desteklemiĢtir. “BeĢ Dakika” adlı Ģiirde “Metalürji ĠĢçisi Hans”ın otobiyografi olarak anlattığı hadiseler, Avrupa tarihinin önemli iĢçi olaylarıdır:

“Ben Hans.

Metalürjide iĢçi.

Ellerimin soyu meĢhurdur.

Ġlkönce Mançister tezgahlarında göründü ceddi ve 39‟da Fransa'ya kan içinde girdiler

ve 48‟de Engels‟le beraberdiler ve sonraları ne zaman çocuklardan biri karanlık görse hayatını

büyük amca ona anlatırdı hatıratını 1871 Paris Komunası‟na dair.”137

ġair, Hans‟ı iĢçi sınıfının temsilcisi gibi konumlandırmaktadır. Bir metalürji iĢçisi olmasına rağmen, Fransa‟da 1839‟da yaĢanan iĢçi olaylarının kazanımlarının bilincindedir. Ek olarak 1848‟de liberal, sosyalist ve iĢçi kesimin ortak hareketi ile kral karĢısındaki baĢarılarını anlamlandırmıĢtır. 1871 Paris Komünü ile kısa süreli proleterya iktidarının da, iĢçi olaylarının ardından gerçekleĢtiğinin farkındadır. Tüm bu farkındalık, kendisini bu faaliyetleri yapan iĢçilerle bütün bir ruh içinde hissetmesini sağlamıĢtır. ġair, iĢçilerin haklarındaki geliĢimin, toplumsal geliĢime destek olduğuna inanmıĢtır.

Ekonomik koĢullar, toplumsal kuralların ve geleneklerin zaafa uğratılmasına sebep olabilmektedir. 18 yaĢın altındaki çocukların, ekonomik gelir beklentisi ile iĢe sokulmaları, bu tarz örneklerin baĢında gelmektedir. Çocuklar konusunda hassas olan Nâzım Hikmet, baĢta çocuk iĢçilik ve savaĢlar olmak üzere çocuklara zarar veren her durumun bizzat karĢısında yer almıĢtır. ġair, ailenin ekonomik gücü üzerinden makul gösterilen örnekleri de anlatarak eleĢtirmeyi tercih etmiĢtir. ġair, çocukların sadece ekonomik hayatta yer alması değil, tüm problemli koĢullardan korunması gerektiğini savunmuĢtur. Memleketimden Ġnsan Manzaraları adlı eserinde yer alan, iĢ adamlarından Cevat Bey‟de, çocuk iĢçi çalıĢtırma konusunda hırsını yenemeyen

137

iĢverenlerden olmuĢtur. Cevat Bey‟in fabrikasında demir iĢlerinde çalıĢan 13 yaĢındaki iĢçi Kerim‟in yaĢamı, aslında dünya üzerinde sömürülen geniĢ bir kitlenin örneğini sunmaktadır:

“Kerim üç yıldır iĢçiydi fabrikasında Cevat Beyin. Biliyordu artık demiri hamur gibi iĢlemeyi, çeliğe su verip meneviĢlemeyi.

ġimdi kafasında bir tek Ģey var fakat : bir tel kafes

ve bir sarı kanarya, azat buzat.”138

Kerim, hayatın kendisine sunduğu Ģartlar altında, 10 yaĢından beri iĢçilik yapmaktadır. Bir yetiĢkin kadar verimli ve disiplinli çalıĢmayı öğrense de, bir çocuk ruhu taĢıyarak hayaller kurmaktadır. Hayallerinin temizliği ve gelecek taĢıması, Ģair nezdinde onu neslin “en ümitli adamı” konumuna yükseltmiĢtir.

Herhangi bir uzmanlık gerektirmeyen, fiziki gücü ön planda olan iĢlerde çalıĢan iĢçilere “amele” adı verilir. Nâzım Hikmet, iĢverenlerin ekonomik öncelikleri üzerinden teĢekkül eden piyasada, emek sahibi olan amele vb. iĢçilerin sağlık ve maddiyat durumlarını dikkate almıĢtır. Bireylerin mecburiyetleri ile kurulan bağ, irade ve temel hakları zayıflattığı için toplumsal dengeleri bozmuĢtur. ġair, insanların temel ihtiyaçları üzerinden kurulan sömürü düzenine karĢı çıkmıĢtır. Çünkü bu tarz muamelelerin ardından bireylerin suça yöneldiğini tespit emiĢtir. Ayrıca toplumda istemediği sınıf ayrımları da bu tarz iĢleyiĢler yüzünden belirgin hâle gelmiĢtir. ġair, hapishane yıllarında karĢılaĢtığı pek çok bireyin benzer senaryolar yaĢadığını fark ettiği için, emek sömürüsüne karĢı hassasiyetini arttırmıĢtır. “Memleketimden Ġnsan Manzaraları”nda Halil, mahkȗm olarak girdiği hapishanede önemli hayat tecrübeleri edinmiĢtir. Hapishanedeki mahkȗmların sosyolojik tahlili yapıldığında pek çoğunun amele vb. alt gelir gurubunun üyesi olması, adli vakalarda, ekonomik gelirin önemli bir etken olduğunu da göstermektedir:

“Bir hayli zaman önce

elli kiĢi birden içeri düĢmüĢtüler. Ameleydi ve fakir esnaftı çoğu. Yarısından fazlası da bekârdı. DehĢetli parasızdılar.

Tayınları satıp domates, soğan alıyorlardı

138

katık diye.”139

Garsonlar, gıda iĢletmelerinin servis elemanlarıdır. Hizmet edilen yerin büyüklüğü, ürün ve servis çeĢitliği gibi meseleler, garsonların niteliklerinin önem kazanmasına sebep olmaktadır. Nâzım Hikmet, garsonları anlatırken emek düzeninden ziyade toplumsal ayrım meselesine değinmiĢtir. ġair, alt sınıfın temsilcisi olan garsonların meslekleri gereği üst gelir gurubu ile olan karĢılaĢmalarını kendisine hedef seçmiĢtir. Çünkü garsonların karĢısına gelen tüm bireylerin pozitif olmaması ve kapris gibi özellikler taĢıması ihtimali yüksektir. Bu nedenle toplumda yaratılan sınıfsal ayrım somut örneklere sebep olabilmiĢtir. “Memleketimden Ġnsan Manzaraları”nda zenginlerin treninde çalıĢan “Garson Mustafa” sınıfsal mücadeleyi doruklarında hissetmektedir. Nâzım Hikmet, Mustafa‟yı vazifesini yaparken, kitap okumaya vakit bulacak kadar azimli bir karakter olarak kurgulamıĢtır. “AĢçıbaĢı Mahmut AĢer”in yanında vazifesini gerçekleĢtirmek için nasihatler alan Mustafa, aynı süreçte iĢ adamlarının ukala ve hoyrat isteklerini de karĢılama çabası göstermiĢtir:

“Hikmet Alpersoy‟du Garson Mustafa‟yı çağıran (Hikmet Alpersoy

gümrah kahkahalı müteahhit, fabrikatör adam): - Garson, üç ĢiĢe Kavaklıdere getir.

Mardanapal itiraz etti: - Üç ĢiĢe çoktur, beyim yeter bir ĢiĢe.”140

ĠĢçilerin mağduriyetleri, dünyanın farklı coğrafyalarında farklı kimliklerde benzer bir seyir izlemektedir. Avrupa‟nın iĢ yükünü, Afrikalı insanlar çekmiĢtir. Avrupalılar, Afrikalıların coğrafyalarını kendi ihtiyaçları için kullanmanın yanında, insan gücünü de bölge insanından karĢılamıĢtır. BaĢlangıçta normal gözüken bu iliĢki zincirinin, emek sömürüsü hâlini alması tepkileri çekmiĢtir. Nâzım Hikmet, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?” adlı eserinde, Batilon Ģirketinin ve ırgatbaĢlarının zenci ırgatlara yaptığı muameleyi benzer süreçlerin örneği olarak kurgulamıĢtır: “IrgatbaĢıların ezdiği bitkin, yorgun, yaralı, sıska zenciler yığınlarla ölüyorlar... Bu muazzam bir zenci imhası hareketiydi. Batilon ġirketi‟ne verilen sekiz bin insan, az bir zaman içinde beĢ bin, sonra dört bin, daha sonra iki bine indi. Ölenlerin yerini

139 A.g.e., s.524. 140

doldurmak için yeni devĢirmeler yapılıyordu. Zenciler ormanlara, Çat kıyılarına, Belçika Kongosu'na, Angola‟ya kaçıyorlar. Eskiden insanların yaĢadıkları yerlerde, bizim müteahhitlerimiz Ģimdi yalnız Ģempanzeleri buluyorlar...”141

Ġnsanların emeklerinden çalan sistem, yaĢam alanlarını da alarak dünyayı onlar için yaĢanmaz hâle getirmektedir. Adalet ve vicdan duygusunun dıĢında iĢleyen süreç, doğal olarak tepki almıĢtır. ġair, insanların özünden uzaklaĢtırılarak, yapay düzenlere sıkıĢtırılmasını eleĢtirmiĢtir.

3.3.6. Esnaf ve Tüccar

Ticaret, sosyal ve ekonomik hayatın, baĢlıca uğraĢlarından birisidir. Esnaf, bu anlamda toplumun en küçük ticaret kurumlarından birisidir. Küçük olmanın yanında, bizzat yaĢam alanlarının merkezlerinde yer almalarından ötürü halkla bağı kuvvetlidir. Nâzım Hikmet, esnafları anlatırken tüccar bir kimliğin yanında mahalle ferdini anlatma gayretinde olmuĢtur. Çünkü esnaflar, meslekleri dıĢında aynı zamanda mahallenin bir ferdi olduğu için, dayanıĢma kültüründe yeri vardır. Ancak zaman içerisinde sertleĢen ekonomik koĢullar ve artan rekabet, esnafların iĢini zorlaĢtırmıĢtır. Nâzım Hikmet, esnaf ve tüccarın çalıĢma Ģartlarına vakıf bir Ģairdir. Gazete yazılarını kaleme aldığı dönemde günlük piyasa takipleri, yazılarında baĢlıklar hâlinde yer almıĢtır. Nâzım Hikmet, yazılarının uyandırdığı etkiyle, kendisine gelen vatandaĢ ve esnaf mektupları ile olayları iki açıdan da gözlemleyebilmiĢtir. ġair, esnaf ve tüccarlara, halka yakın tutum takınmalarından ötürü, olumsuz bir söylemde bulunmamıĢtır. Aynı zamanda bu mesleklerin üzerinden kurguladığı karakterleri de olumsuz olarak değerlendirmemiĢtir. Genellikle farklı bir olayın içerisinde anlatmıĢ, yahut karakterin yaĢadığı bir olayın anlatımını yaparken, mesleğindende bahsetmiĢtir. Bu nedenle mesleği üzerinden detaylı anlatılan, bir esnaf karakteri yoktur. Bu baĢlık altında toplam üç meslek üzerinden kurgulanan karakterlerin ve olayların incelemesi yapılacaktır. Bu meslekler: Kahveci, Kunduracı ve Kömürcü‟dür.

Kahve, insanlar arasında bağlar kuran, iletiĢim sağlayan sembolik bir içecektir. Anadolu kültüründe özellikle erkeklerin boĢ zamanların kahvehanelerde

141

geçirmesi, büyük Ģehirlerde kahve evlerinin sohbet mekânı olması, bu sembolik değerden doğan birleĢtirici etki ile gerçekleĢmiĢtir. Nâzım Hikmet, kiĢisel hayatında bu tarz mekânlarla yakın bir bağa sahip olmasa da, kurguladığı karakterlerin kahvecilere sık sık uğradığı görülmektedir. Dönemin edebiyatçılarının çoğu genellikle bir mekân ile özdeĢleĢirken Nâzım Hikmet, hapishane ile özdeĢleĢmek zorunda kalmıĢtır. ġair, buna rağmen kurguladığı bireylerin gerçek yaĢamını ve sosyal muhitini sunmak adına, kahveci kültürünü Ģiirlerinde yaĢatmıĢtır. “Memleketimden Ġnsan Manzaraları”nda Akdeniz‟in “Üç Nokta Vilayeti”nde yer alan Giritli Kahveci‟nin dükkanı da insanlar için buluĢma ve sohbet noktası olmuĢtur:

“Giritli kahveci Rumca bir pilak koydu gıramofona. Hazdan ürperen tiril tiril mandolinler doldurdu kahveyi. Ġstanbullu Ramiz

kahvecinin yeni çırağı

okĢadı ince kumral bıyıklarını bir müddet,

sonra çekip aldı, sol omzuna atılı duran mendilini: - Elado vre karagözlüm," dedi, elado vre Eleni.”142

Gümrük Muhafaza Memuru Kamil Efendi, Alman tayyare zabitine itibar gösterip,