• Sonuç bulunamadı

Anlatıcı ve Karakter Olarak “Ben”: Nâzım Hikmet

Nâzım Hikmet Ģiirlerinde, gerçek manada karakterler sorgulaması yapıldığında, ilk sırada Ģiirlere ruhunu ve anlamını katan Ģair Nâzım Hikmet Ran‟ın benliği görülmektedir. “Ben” kavramı Ģiirlerinde türevleri ile birlikte yaklaĢık 1692 kez tekrar edilmiĢtir. ġiirlerinin genelinde edindiği birikimi, yeni tecrübeler ile harmanladığı görülmüĢtür. Ġnsanın insanla ilgili bir anlatıya giriĢtiğinde anlattığı kiĢi yine kendisi olmaktadır. Mehmet Bilgin Saydam, insanın anlatıda giriĢtiği gayreti Ģu Ģekilde değerlendirmiĢtir: “Ġnsan, insan-olmak hususunda bir anlatıya giriĢtiğinde, irdeleyeceği hep kendisi olacaktır. Bu kendini-anlatma, anlatının hem içeriğinde, hem de biçiminde içkindir. Hiçbir özgün kuram öteki‟nden çıkmaz. Her Ģey kendi‟nin kuramıdır. Öteki, ancak bir iliĢki sürecinde, öteki‟nde kendini bulmak içindir.”50

Nâzım Hikmet, ilk Ģiirinden son Ģiirine varıncaya dek o kadar keskin evrilmeler yaĢamıĢtır ki, hepsinin tecrübeye dayalı olduğunun okurca kabulü oldukça zor gözükmektedir. Ancak otobiyografik metinleri, sanat görüĢlerini kaleme aldığı düĢünceleri incelendiğinde, asıl meĢguliyetinin kendisiyle olduğu görülmüĢtür. ġiirlerinde yer alan 278 Gerçek Karakter ve 646 Kurmaca Karakter‟in, Ģahsi ya da düĢünsel yaĢamındaki olaylar ve Ģahısların akisleri olduğu görülmüĢtür. ġehit dayısı ġair Mehmet Ali Bey‟in zihninde ve kalbinde oluĢturduğu birikimin; Arhaveli Ġsmail, Avni, Ġstanbullu ġoför Ahmet, Ġzmirli Ali OnbaĢı, Kamacı Ustası Bekir Usta, Kambur Kerim, Karayılan, Kartallı Kazım, Manastırlı Hamdi Efendi vb. karakterlerde, dembedem dağıltıldığı/yansıtıldığı görülmüĢtür. Yine yıllarca kapitalizm ve onun temsilcilerine karĢı verdiği mücadelelerde gördüğü, farklı tipler ve düĢüncelerin karĢılığını; Aziz Bey, Burhan Demirel, Cevat Bey, Cevdet Bey, Emin Ulvi Açıkalın, Hacı Nuri Bey, Hikmet Alpersoy, Kervancı Osman Ağa, Koyunzade ġerif Bey, Mösyö Düval De Tör, Nuri Bey, Rıfat Bey, ġakir Ağa vb. karakterlerin inĢasında göstermiĢtir. Nâzım Hikmet‟in insana bakıĢını ve insanlarını anlamak için, bu insanlık hazinesinin yaratıcısı olan kendisini anlamak ve

50

Carl Gustav Jung, Dört Arketip (Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer, SunuĢ: Mehmet Bilgin Saydam), Metis Yayınları, Ġstanbul, 2012, s.7.

anlamlandırmak gerekmektedir. Nâzım Hikmet‟in Ģiirlerindeki varlığı ve “ben”lik konumu, üç nokta üzerinde yapılan tespitlerden yola çıkılarak açıklanacaktır. Bunlardan birincisi: Ģairin Ģiirlerinde bizzat Nâzım Hikmet olarak yer aldığı ya da müstearı “Orhan Selim” olararak anıldığı Ģiirlerindeki tespitlerdir. Ġkinci sırada ise Ģiirde varlığı hissedilen, ancak somut olarak ismi bulunmayan “Ben” Anlatıcı Nâzım Hikmet üzerine tespitler yer alacaktır. Üçüncü sırada ise Ģiirlerin içerisinde varlığını kahramanların anlatımında ve söylemlerinde bulduğumuz Ģair Nâzım Hikmet üzerine tespitler yer alacaktır.

Nâzım Hikmet, yazdığı Ģiirlerde kendisini genellikle anlatıcı konumda tutmuĢtur. Belli Ģiirlerinde ise bizzat varlığını hissettirmiĢtir. Jokond ile Si-Ya-U, Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, Karıma Birinci Mektup, [Geldi Yıldızlarla Birlikte Hatıralar], [Köprüden, Emanetçi Nuri Efendiye Verip], Yapıyla Yapıcılar, Vatan Haini Ģiirleri ve Vâlâ Nureddin ile birlikte kaleme aldığı Ģiirlerinde bizzat yer almıĢtır. Kimi Ģiirlerinde insanların vicdanını savunan konumda yer alırken, kimi Ģiirlerinde ise eĢine ve vatanına hasret bir Ģair-kahraman olarak yer almıĢtır. Jokond ve Si-Ya-U‟nun hikâyesini anlatacağı, kitabının önsöz mahiyetindeki metninde, Ģair kimliği ile varlığını ortaya koymuĢtur. Gerçekte Ģahit olduğu bir hikâye üzerinden ĢiirleĢtirdiği için, kendisine ek bir sorumluluk yüklemiĢtir:

“Ben Nâzım Hikmet rakımülhuruf iĢbu hususta düĢmanaaa dosta çekip yürekten günde beĢ növbet yuf üstüne yuf iddia ediyorum, isbat edeceğim; isbat edemezsem sahni suhanden yıkılıp gideceğim.”51

Nâzım Hikmet, Ģairlikte mahir olma yolunda, donanım elde etmek için okuyan ve araĢtıran bir isim olma yolunu seçmiĢtir. Evrensel yöntem ve düĢünceleri sıklıkla takip etmiĢtir. Doğru bulduğu ve desteklediği görüĢleri pratiğe eklemede hızlı hareket etmiĢtir. ġiirinde sık Ģekilde değiĢik akımların etkisinde hareket etmesi

51

eserlerinin takibini ve anlaĢılırlığını zorlaĢtırmıĢtır. Toplum nezdinde yoğun destek gören fikirleri olduğu gibi ağır eleĢtirilere maruz kalan fikirleri de olmuĢtur. ġairliğinin ilk yıllarında milli meseleler odaklı Ģiirlerinde “ben” kavramının kiĢisel olarak rahat ve düĢünce odaklı olduğu görülmüĢtür. Aynı durum, doğa ve aĢk esintilerinin egemen olduğu Ģiirleri içinde, lirik tonda benzer bir seyir izlemiĢtir. Ancak özellikle BolĢevik Devrimi ile yaĢadığı yakınlaĢma ve düĢünce paydaĢlığını, eserlerine taĢıması ile hedefleri ve sıkıntıları artmıĢtır. Artık sadece düĢünce zemininde ifadeci değildir. Aynı zamanda kendisini sütun sütun hedef gösteren rakiplerinin, cevap makamı konumundadır. ġair Ģiirlerinde Amerikan emperyalizmini hedef alan söylemi ve komünist kimliğinden ötürü, sıklıkla “vatan haini” yaftalarına maruz kalmıĢtır. Rahatsız olduğu bu ithamlara “ben” olarak karĢılık verdiği “Vatan Haini” Ģiirinde, muhattaplarını kendi ifadeleri üzerinden hedef almayı tercih etmiĢtir: “Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütûn üstüne, kapkara haykıran puntolarla...”52

Nâzım Hikmet Ģiirindeki “ben”lik olgusunun ele alınacağı ikinci ayak ise; Ģiirde varlığı hissedilen ancak somut deliller noktasında eksiklikleri olan “ben anlatıcı” meselesidir. ġair/Yazar eser kaleme alırken, tasvir ve teĢbihi daha rahat gerçekleĢtirmek adına kahraman anlatıcıya sıklıkla baĢvurmaktadır. Sıklıkla kurmaca karakterin üzerinden gerçekleĢtirilen iĢlemde, üretici kimliğini tamamıyla soyutlamak istemediği zamanlarda “ben anlatıcı” olarak eserinde varlığını flu olarak hissettirir. Empati ve detay hususunda sorumluluğu soyutlaĢtırarak aĢan Ģair/yazar, hislerini gerçeğe daha yakın sunma Ģansına sahip olmaktadır. Kurmacanın önceki basamaklarından olan bu aĢama ile anlatıcı, eseri didaktik anlatmaktan kurtulabilmekte ve okuru olaylara daha rahat bağlayabilmektedir. Nâzım Hikmet 1930‟lu yıllarda baĢta AkĢam Gazetesi olmak üzere, çeĢitli yayın organlarında “Orhan Selim” müstearıyla yazılar kaleme almıĢtır. Konu olarak sosyal meseleleri, gündelik problemleri kaleme almayı tercih etmiĢtir. Gündelik hayatın sınırları içerisinde kalmıĢtır. Ancak arkasındaki ismin Nâzım Hikmet Ran olduğunun anlaĢılması ile Ģahsına yönelik oluĢan ön yargının Orhan Selim üzerine kanalize

52

olduğu görülmüĢtür. Genelin aklında geçmiĢteki sert kavgalar ve politik mesajların yeniden ortaya çıkması ihtimali olmuĢtur. BaĢlangıçta hafif baĢlayan bu tepkilerin zaman içerisinde sertleĢmesi yazarı “Ġt Ürür Kervan Yürür No.2” adlı yazıda Ģu ifadeleri kaleme almaya itmiĢtir: “Orhan Selim adındaki adam iki aydan beri AkĢam gazetesinde temiz Türkçe denemeleri yapan “teknik bir yazı iĢçisinden” baĢka bir nesne değildir. Bu bakımdan o, ikinci ayına yeni basan bir teknik yazıcıdır. Ancak gören iki gözü ve duyan iki kulağı vardır.”53

Orhan Selim‟i basit bir kalem iĢçisi olarak ifade etmesindeki temel nedenler, hastalığı ve ekonomik faktörler olmuĢtur. Donanma ve Harp Okulu davalarının varlığı da ihtiyatlı davranmayı zorunlu kılmıĢtır. Ancak tüm çabalarına rağmen istediği derecede, gölge kimliğini koruyamamıĢtır. Ancak çabasını Ģiirlerinde, konuĢmalarında ve diğer yazılarında sürdürmekten geri durmamıĢtır. “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?” adlı manzum eserinin içerisinde anlatıcı kimliğinin arkasında Orhan Selim‟i Ģu ifadeler ile korumaya çalıĢmıĢtır:

“Benim sıska benim cılız ve üstüne üstlük

bir yudumluk soluğuna bakmadan ĢiĢirilmiĢ davulların arasında türkü söylemeğe kalkan

benim sersem çocuğum Orhan Selim!”54

ġair, bir ben olarak kahramanlarını anlatma yoluna sıklıkla baĢvurmuĢtur. Ek olarak kahramanlarının kendini tanıttığı anlarda da, benliğini hissetirdiği örnekler olmuĢtur. Bu iki durum arasındaki fark kısaca özetlenecek olursa; birinci durumda eserin içerisinde olay akıĢını bozmadan, bir varlık sahası oluĢturulmuĢtur. Ġkinci durumda ise olayların akıĢına ve kahraman kaderinde müdâhil olan, yeri geldiğinde anlatıcının yakınında olan bir varlık sahası vardır. Genellikle bu tarz örnekler güçlü kurmaca karakterlerin yanında ortaya çıkmaktadır. Benzer Ģekilde bir ideal uğrunda birleĢen kollektif bir gurubu, üyesi olarak gurubun önüne geçmeden anlatmayı bu Ģekilde baĢarmaktadır. “GüneĢi Ġçenlerin Türküsü” adlı Ģiirinde sayısı artan kahramanlarının içerisinde varlığını hissettirmemeye çalıĢan bir ben anlatıcı kimliği, Ģu ifadelerle görülmektedir:

53

Ran, 2016, a.g.e., s.68.

54

“Ben de gördüm o kahramanları, ben de sardım o örgüyü,

ben de onlarla güneĢe giden köprüden geçtim!”55

Nâzım Hikmet‟in Ģiirlerindeki benlik olgusunun üçüncü örneği ise kahramanların anlatım ve söylemlerinden ortaya çıkan ben‟dir. Ġkinci maddeye benzer bir çizgiye sahip olsa da, uygulama noktasında belli farklılıklar taĢımaktadır. Özellikle metinlerarasılık yapılan örneklerde benliğini eserin sahibi olarak konumlandırmaktadır. Yani Ģair eserdeki benliği kahramanlar arasındaki diyaloğun içerisinde bir söylemsel detaya dönüĢmektedir. Memleketimden Ġnsan Manzaralarında AĢçıbaĢı Mahmut AĢer‟in mutfağında Mösyö Feman‟ın yanındaki çıraklık dönemini anlattığı kısımda, kurgunun akıĢı doğal seyrinde devam etmektedir. Tam bu sırada Garson Mustafa‟nın hapisanedeki abisi üzerinden elde ettiği cep defterindeki destanı açması ile olayların seyrinde ufak bir detay belirmiĢtir. Mustafa‟nın okuduğu destanın yazarı olarak anlattığı, tasvir ettiği kiĢi Ģair Nâzım Hikmet‟tir. Ġnsan, tabiatın temelidir. Tüm faaliyetler, insan üzerinden Ģekillenmektedir. Edebiyat, sosyal bilimlerin bir dalı olarak insana hitap eder ve malzemesini insandan almaktadır. Nâzım Hikmet, kendisini “tepeden tırnağa insan” olarak ifade ederken, edebiyatta hem nesne hem de özne konumundaki yerini teĢekkül etmiĢtir.