• Sonuç bulunamadı

Yazılı anlatımın, azınlıkta olduğu dönemin yaygın unsuru sözlü anlatım olmuĢtur. Dilden dile yayılan destanlar, masallar ve efsaneler karĢılıklı anlatım yoluyla toplumsal hafızada yer edinmiĢtir. Teknolojik imkânların geliĢmemesi ve vakit fazlalığı sebebiyle sık sık anlatılması, eklemelerle yeni boyutlara bürünmesi, aynı hikâyenin varyantları ile varolmasını sağlamıĢtır. Yazılı kültürün geliĢmesi ve yaygınlaĢması ile sözlü anlatım unsurunun azalmasına rağmen, kültürel bir değer olarak varlık göstermeye devam etmiĢtir. Nâzım Hikmet, Türk Ģiirinin ana kaynaklarından olan halk edebiyatının, unsurları ve kahramanlarını kullanma konusunda, olumlu bir tavır izlemiĢtir. Türk insanının, sınfsız bir toplumda yaĢamasını savunurken, kıssaları ve öğretileri ile kapsayıcı olan, mizah ve zekâ unsurunu birleĢtiren karakterlere öncelik vermiĢtir. “Kuvâyi Milliye Destanı”nda Türk köylüsünü tanımlarken kullandığı isimler, bu çerçeveyi meydana getirmiĢtir:

“Topraktan öğrenip kitapsız bilendir,

Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad‟dır,

Kerem‟dir,

ve Keloğlan‟dır.‟‟91

Halk zekâsının söyleyiĢine sahip olan bu isimler, halkın ortalamasından mütevellittir. Elitist çizgide tepeden inme, inkara dayalı bir üslȗptan uzak oldukları için, Nâzım Hikmet, ideal toplum tasavvurunda onlara yer vermeyi yararlı görmüĢtür. Halk figürleri, malzemesini gündelik hayattan alan ve insani gerçeklere parmak basan öğretileri ile Ģairin söylemlerini ahlaki zemine dayandırmasını sağlamıĢtır. Maddi bir güç sahibi olmasalar bile, değerleri ile toplumda etkin olmaları Ģairin tercihindeki

90 Ran, 1999, a.g.e., s.115. 91

isabetini göstermiĢtir. Nâzım Hikmet, Ģiirlerinde halk figürlerinden bahsederken iki yöntem kullanmıĢtır. Bunlardan birincisi halk figürünün temsil ettiği değerler üzerinden kitleleri nitelendirmektir. Ġkincisi ise halk figürünü karakter için benzetme unsuru hâline getirmektir. ġairin buradaki avantajı bahsettiği isimlerin, toplumda ideal bir konumu olduğu için ek bir övgüye ihtiyaç duymamasıdır. Dolayısıyla kahramanın o isimle birleĢtirilmesi, okurun zihninde somut bir karĢılığa hitap etmektedir. Nâzım Hikmet, özellikle Türk karakterleri için bu yöntemi sıklıkla kullanmıĢtır. Memleketimden Ġnsan Manzaralarında kahramanlık kıssası anlatan Kartallı Kazım‟ın, FaĢizm temsilcileri karĢısındaki, mutlu ve güleç tutumunun Nasreddin Hoca ile özdeleĢtirilmesi, bu değer dayanağı hususunda örnek olarak görülmektedir:

“Güldü sarı kurt gözleri Kartallı Kazım‟ın, herhâlde birçok sefer böyle gülmüĢtür. Hoca Nasreddin‟in de gözleri.

Bulgur tenceresini Kazım gönderdi geri.”92

92

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.NȂZIM HĠKMET’ĠN ġĠĠRLERĠNDE KURMACA KARAKTERLER

ġairler, Ģiirleri üzerinden hayallerini mısralarda kurgulama imkânına sahiptir. ġiirin kurgusallığa ve ütopik olmaya izin veren doğası, sağladığı özgürlükle; Ģairlerin ideal birey, değer, kavram ve dünya gibi unsurları inĢa etmelerini sağlamıĢtır. ġairlerin iyi ve doğru olanı ideolojik perspektifler üzerinden kurgulaması, yönlendirici olma problemini doğurmuĢtur. Ġdeolojiyi hayatlarının mutlak gayesi olarak gören isimlerde, bu problem daha belirgin hissedilmiĢtir. Gerçeğin içerisinde yaĢayıp, olgulara kendisini fazlasıyla kaptırmak, Ģiirin kurgu dünyasında da gerçekten kopamamaya sebep olmuĢtur. ġairin yaĢadığı gerçeklikten ayrılamama durumu oluĢturduğu dil ve karakterler için de geçerli olmuĢtur. Dolayısıyla Ģiirin, asıl misyonu olan okuru baĢka dünyalara taĢıyabilme ve hayal ettirme yeteneği, kısırlık yaĢamıĢtır. Bu durum, ideolojik yoğunluğu yüksek olan tüm Ģairlerde, benzer Ģekilde gerçekleĢmemiĢtir. ġiirin dünyasını gerçek dünyanın havasından koparmadan, Ģiirrsel dil oluĢturabilen isimler için kurmaca, gerçek gibi baĢarılı Ģekilde inĢa edilebilmektedir. Nâzım Hikmet, ideolojisinin ve düĢünsel süreçlerinin tesiriyle yaĢayan ve tanınan bir isim olarak bilinmektedir. ġairini görüĢlerine bir dava bilinci ile sarılması, bulunduğu her mecrayı, kendince ideali yansıtmak için bir araç görmesi, bu içsellikle ortaya çıkan hareketlerdir. Özellikle düĢünce yazılarında bu

temayül daha belirgindir. Benzer Ģekilde romanlarında da kurmaca gerçeğin süzgecinden geçerek hayat bulmuĢtur. Ancak estetiğin ve sanatsal dünyanın oluĢum noktası olan Ģiirde, bu denli belirgin gerçekçilik, Ģiirin varlığına zarar vermektedir. Burada sıkıntıyı aĢmanın yolu ise, iletiĢimin temel aracı olan dili doğru Ģekilde devreye sokmaktan geçmektedir. Nâzım Hikmet, gündelik dilin Ģiirselliğe uygun olmasını sağlamak adına, “sembolik Ģiirsel dil” inĢasına giriĢmiĢtir. ġiir dilinin de gündelik dil gibi bir hüvviyet kazanmasını sağlayan bu husus ile Ģair, gerçeği Ģiirsel ifade edebileceği, özel bir üslȗp oluĢturmuĢtur. Bu konuda baĢarıyı sağladığında ise insanlar üzerindeki inandırıcılığı ve etkileyiciliğini arttırmıĢtır. Ardından savunduğu gerçekliği, bu dünyanın dili içerisinde yeniden ortaya koyarak kurmaca bir gerçekliği vücuda getirmiĢtir. ġair, Ģiirsel dili ile gerçeği Ģiir âlemine estetize bir hâlde eklemeyi baĢarabilmiĢtir. ġiir dilinin ayrı bir Ģekilde ortaya çıkarılabilceğini savunan Hilmi Yavuz, meselesini “Varlığın ve Sanatın Dili” adlı yazısında Ģu Ģekilde anlatmıĢtır: “ġiirin, gerçeklikle olan iliĢkisi, problematiktir: Gerçeklik, herhangi bir değiĢtirime uğratılmaksızın dile getirildiğinde, Ģiir olmaz; değiĢtirime uğratılarak dile getirildiğinde ise; gerçeklik olmaktan çıkar. Bu problematik iliĢkinin çözümü, Ģiir dilini gündelik konuĢma dilinden ayırmak; Ģiir dilini “sembolik dil”, gerçekliğin dilini de “gündelik konuĢma dili” olarak belirlemektir. Böylece gerçeklik, dünyaya ait bir gerçeklikten, Ģiire ait bir gerçekliğe dönüĢür.”93

Ġnsan, doğası gereği farklılıklardan beslenerek toplum içerisinde kendisini tanımlayan bir varlıktır. YaĢanmıĢlıklar, ihtiyaçlar ve değerler gibi hususların ekseninde ile oluĢan farklı formlar, farklı bireyleri meydana getirmektedir. Formların birbirine benzerliği ise bireyler arasındaki ortak noktalara ve üst kimliklere iĢaret etmektedir. Bilimsel açıdan bakıldığında, bir bireyin anlaĢılması için onlarca incelemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Mesele bu derece zorlu iken, toplumun mesele toplumun anlaĢılması olduğunda daha büyük güçlükler yaĢanmaktadır. Tüm bu realiteler ortada iken yapılması gereken en mantıklı davranıĢ, bireylerin ortak özellik ve davranıĢları üzerinden haraket etmektir. Bireyler arasındaki benzerliklerin artması ve bütünlük göstermesi ile kapsayıcı söylemler ortaya konulabilmektedir. Nâzım Hikmet, bir Ģair olarak meydana getirdiği, detaylı/detaysız 646 kurmaca karakteri, estetik formların içinde farklı karakter özellikleri ile kurgulamıĢtır. (Bkz. Tablo.2)

93

ġair, insan kurgulama konusunda tanıĢıklık, gözlem ve okumalarını kullanmıĢtır. ġiirlerindeki kronolojik ilerleyiĢ ile karakter sayısı/çeĢitliliği karĢılaĢtırıldığında, tablo daha belirgin bir hâle gelmektedir. ġair, ilk dönem Ģiirlerinde kurmaca karakterlerini tanıdığı gerçek karakterler ve onların varyantlarından yola çıkarak oluĢturmuĢtur. Dolayısıyla ilk dönem Ģiirlerinde dar bir kurmaca karakter kadrosu vardır. Ayrıca bu karakterlerin neredeyse tamamı, sadece fiziksel özellikleri üzerinden anlatılmıĢtır. Ancak zaman ilerledikçe Ģairin yurtdıĢı tecrübeleri, yeni sanat akımları ile tanıĢma vb. aksiyonları üzerinden geniĢleyen derinliği artan birikimi kurgusal yeteneğini de geliĢtirmiĢtir. Bu geliĢimin neticesinde kurmaca karakterler de yer yer bilinç unsurunun da kullanıldığı görülmüĢtür. Nâzım Hikmet‟in kurmaca karakterlerinin sayısındaki asıl artıĢ, “Harp Okulu” ve “Donanma” davalarından ceza aldığı dönemde olmuĢtur. Memleketin farklı noktalarında muhtelif hapisanelerde, toplumda daha önce yakından inceleme Ģansı bulamadığı çeĢitlilikte ve nitelikte insanı bir arada bulması ve hemen hemen hepsi ile diyalog kurması, karakter kadrosunu sayı ve nitelik bakımından zenginleĢtirmiĢtir. ġair, “Kuvâyi Milliye Destanı” ile baĢlayan, “Yatar Bursa Kalesinde” ile geliĢen ve “Memleketimden Ġnsan Manzaraları” ile olgunlaĢan bir inĢa süreci gerçekleĢtirmiĢtir. Dönem Ģartlarının ortak unsurları henüz azaltmamıĢ olması da, Ģairin lehine bir durum olarak gerçekleĢmiĢtir. Bireylerin hem birbirleri, hem de dıĢ dünya ile irtibat hâlinde olması ve haklarında detay vermede rahat davranması, olayların hızlı ilerlemesine vesile olmuĢtur.

Nâzım Hikmet, çok sayıda karakter birleĢeni üzerinden, bir kurmaca Ģahıs kadrosu meydana getirmiĢtir. Metodik olarak bu kadronun önce “ne”lerden oluĢtuğunu anlamak gerekmektedir. Bu bölümün yazım amacı bireylerin kimler oldukları, Ģairin onları oluĢtururken ne gibi kriterleri bir araya getirdiğini anlamak olmuĢtur. ÇalıĢmanın genelinde hakim olan tümevarım yöntemi bu bölüm için de geçerlidir. 646 kurmaca karakterin benzer noktalarını tespit edebilmek adına, Ģairin tüm Ģiirleri irdelenerek, kapsayıcı kavramlar tespit edilmiĢtir. Kavramların belirlenmesinin ardından, karakterlerin anlatımında, kavramı destekleyici örneklerin varlığı ve kalitesi gözlemlenmiĢtir. Yeterli bulunan örnekler ise, ikinci incelemeye dâhil edilerek yeni bir listeleme aĢamasına sokulmuĢtur. Ġkinci listeleme sürecinde, belirlenen ana baĢlıklar altında dağılım oluĢturulmuĢtur. GerçekleĢtirilen tüm

değerlendirmeler ıĢığında, yedi üst baĢlık belirlenmiĢtir. Bunlar: Akrabalık, Cinsiyet, Meslek, Milliyet, Siyasi Kimlik, Sosyal Durum ve DavranıĢ ġekilleri‟dir. Tablolar ve grafikler oluĢturularak desteklenen bu ana baĢlıklar kapsamlı bir çalıĢma ile toplam 164 alt baĢlığa ayrılmıĢtır. Ancak alt baĢlıklar içindekiler kısmının uzunluğu göz önüne alınarak belirtimemiĢtir. Bu durum üçüncü bölümü, çalıĢmanın en uzun ve en detaylı bölümü haline getirmiĢtir. ġairin insanla alâkalı ne denli derin bir inĢa yeteneğine sahip olduğu da bu bilgilerden rahatlıkla görülebilmektedir. Burada dikkat çekilecek bir diğer husus, 646 karakter arasında somut olarak detaylandırılmıĢ karakter sayısı 354‟tür. Diğer 292 bireye bakıldığında haklarında detay bulunmadığı görülmektedir. Olay örgüsünün devamlılığı adına oluĢturulan figüranlardır. ġiirin bir mısrasında ana karakterle bulunan bağı ile anılan ancak sonrasında ismi dahi geçmeyen isimlerdir.

Nâzım Hikmet, yaklaĢık 800 Ģiir (yayımlanmayan Ģiirleri hariç) üzerinde meydana getirdiği bu denli kalabalık karakter kadrosunu, farklı nitelik ve detaylarla okura sunmuĢtur. Hümanist bir bakıĢ açısında insan tanımlamaları yaparken, ülkesinin/dünyanın sosyolojik çeĢitliliği ve temellerini iyi analiz ettiği görülmektedir. GörüĢ olarak kendisini belirli bir alanda konumlandırsa dahi, karĢıt yahut uzak olduğu görüĢleri temsil eden bireyleri, kendilerine ait düĢünce zemininde verebilme gayesinde, baĢarılı olduğu örnekler görülmektedir. ġair, belirli karakterlerde ise kiĢisel düĢüncelerinin tesiri altında kalarak, karakter üzerinden düĢünce sistemine tepkilerini sunduğu görülmektedir. Tüm Ģairler insanlara seslenme noktasında ortaktır. Ancak Nâzım insanlığa seslenirken, kurmaca bir insanlık manzarası meydana getirmiĢtir.

Yeni, edebiyatın sık kullanılan kavramlarından birisidir. Akan zamanın içerisinde her Ģeyin eskimesi, uğraĢın bitmemesi yeni kavramını âdeta bir döngü hâline getirmiĢtir. Eski ve yeni, hayatın doğal akıĢından mütevellit âdeta zorunlu kavramlardır. Arada sıkıntı yaratan konu ise bu iki hususu ele alanların çıkardığı, tartıĢma ortamıdır. Ġnsan, doğası gereği varlığını ispatlamak adına bir üretim çabasına giriĢmektedir. Benzer bir Ģekilde edebî âlemde yeni yeni beliren ve yazma noktasında hevesli olan genç isimlerinde ilk gayesi, özgün ürünler ortaya koyabilmektir. ġairler gençlik çağlarında taklit ve çıraklığı metod olarak benimsemiĢ

olsa bile, zaman içerisinde ortaya “yeni” bir ürün koymak gibi mutlak bir gayeleri vardır. Nâzım Hikmet‟in Ģiir uğraĢı da benzer bir ilerleyiĢe örnek olmuĢtur. Ġlk Ģiirlerinde çevresinin çizdiği tabloda, dar kurmaca ile varlık belirtisi göstermeye çalıĢmıĢtır. Onun farklılığını ortaya koyan husus ise Sovyetlere gitmesiyle ortaya çıkmıĢtır. Pek çok çağdaĢı yazarın içeriksel zeminle sınırlı kalan yenilik çabalarına karĢı Nâzım Hikmet, yeni bir insan ideali taĢıyan, tekniği ve içeriği farklıklar barındıran özgün Ģiirler yazma faaliyetine baĢlamıĢtır. 835 Satır, Ģairin sanatsal varlığında ve yaĢamında milat noktası olmuĢtur. Özgün Ģiir ve karakter örnekleri koyduğu bu eser, okurlarda ve sanatsal camiada onun Ģiirlerini anlama ve anlamlandırma yolunda belirgin bir çaba gösterilmesini sağlamıĢtır. Selahattin Hilav, doğmakta olan yeni gerçekliği ve insanı Ģu cümlelerle anlatmıĢtır: “Sınırsız bir zenginlik taĢıyan eserinde, yüzyılımızın öncü Ģiir anlayıĢlarının belli bir yöne açılmıĢ ve aĢılmıĢ halde kaynaĢtığı görülür. Bu akımları ayıklayarak, sindirerek, yüksek bir düzeyde kaynaĢtırarak yani yaratıcı bir Ģekilde aĢarak, doğmakta ve gerçekleĢmekte olan yeni gerçekliği ve insanı, bu insan ile dünya arasındaki iliĢkiyi dile getirmiĢtir.”94

Ġlk defa varlığı hissedilen bu yeni insan kavramının, toplumda fark edilirliğini arttıracak düĢünsel ve fiziksel formlarını ortaya koymak ise, yapılan iĢin kalıcılığı açısından bir vazgeçilmez hâline gelmiĢtir.

Nâzım Hikmet yeni insanın, yeni bir topluma iĢaret edeceğinin bilinciyle, karakterlerini oluĢturmuĢtur. Sınıfsal farklılıklar, ekonomik, siyasi ve toplumsal baskıların cenderesinden kurtarılmıĢ bireyler, bu iĢ için aranılan isimler olacaktır. Öncelik olarak hedefe gelecek ideali oturtulmuĢtur. Toplumdan sınıfsal farklıklar ve negatif etkileri ayıklanmalıdır. Ardından toplumcu gerçekçi bir anlayıĢ benimsenerek, edebiyatın eğitici kimliğinin yer yer kullanılması gerekmektedir. Nâzım Hikmet, toplumcu gerçekçiliği Sovyet sanatçılarından öğrenmiĢ ve Türkiye‟de öncülüğünü üstlenmiĢtir. Sanatsal anlamda olumlu bir dille anlattığı Gorki‟nin toplumcu gerçekçiliğe bakıĢı, aslında onun yeni insanının sınırlarını da ortaya koymuĢtur. Gorki, toplumcu gerçekçiliğin kaynaklarını dört maddede açıklamıĢtır: “1.Toplumcu gerçekçilik daha önceki eleĢtirel gerçekçilikten farklı olarak programatik bir edebiyattır ve bir tezi vardır. 2.Bu edebiyatta insanı belirleyen en temel öge kollektivizmdir: Sosyalist bireysellik ancak kollektif etmek içinde

94

geliĢebilir. 3.Toplumcu gerçekçi edebiyatta iyimser bir bakıĢ açısı egemendir. YaĢam eylemdir ve yaratmaktır. Yeryüzünde yaĢayan insanın ulaĢacağı en son erek yeryüzünde yaĢamak mutluluğudur. 4.Bu edebiyat eğitsel bir iĢlev ile yüklüdür: Sosyalist Bireyselliğin geliĢtirilmesi bu edebiyatın ana amacıdır.”95

Gorki‟nin bir öz etrafında verdiği bu maddelerin, ülkesel ve kültürel kriterler üzerinden bakıldığında, çeĢitlendirilmesi rahatlıkla mümkündür. Kollektif ruh içerisinde bireylerin geliĢtirilmesi, Nâzım açısından da zor deruhte edilen bir durum olmuĢtur. Ġnsanlık payesi altında bir araya getirdiği Ģiirlerin, aranılan yaĢama ulaĢma gibi bir gaye ile çabasına hizmet etmesini sağlamıĢtır. Karakterlerini anlatırken, dil iĢçiliği göstererek, idealleĢtirme çabasında bulunmuĢtur. Olumlu ve olumsuz olanı, dil yoluyla önce ayırmayı tercih etmiĢtir. Ardından kötü olarak nitelendirdikleri karĢısında iyiyi öne çıkarmak adına, dilin imkânlarından yararlanmıĢtır. Bir taraftarlıktan ziyade, metnin dili içerisinde okurun içsel davranıĢları ile ideal olana yaklaĢmasını hedeflemiĢtir.

Karakterler, Ģairin Ģiirde kendilerine çizdiği erekleri yerine getirmek adına vardır. Tipleri, konuĢmaları düĢünceleri, hisleri ve diğer tüm unsurları ile bu amaçlar üzerinden Ģekillenmektedir. ġair, burada oluĢturduğu ek değerler ile hem okurların beklentisini karĢılamak, hem de sanatsal hedeflerini yakalamak gayesindedir. Karakterlerin hacim ve misyonları kendilerine çizilen roller ıĢığında belirlenmektedir. Kimileri olay akıĢının salahiyeti için oluĢturulurken kimileri de olayın yönünü değiĢtirebilmek ve yön vermek için oluĢturulmaktadır. ġair, figüran olarak kurguladığı karakterleri yüzeysel olarak anlatmayı tercih etmiĢtir. Dolayısıyla bu karakterlerin anlatıldığı bölümlerde tartıĢmalı konular yok gibidir. Ancak eserin kimliği hâline gelebilecek, büyük hedefleri temsil etmesi için oluĢturulan karakterlerde durum, problem yaratabilecek hâllere gelebilmektedir. Özellikle Ģairlerin karakterlerine muhtelif bir sınıfın temsilcisi-öncüsü gibi misyonlar yüklemesi, bu problem sebeplerinden birisidir. Ġdeolojik ve toplumsal felsefesi için ideal kahraman yaratıp, tüm sınıfı onun üzerinden anlattığını iddia etmek, mümkünü zor bir iddiadır. Ġlk olarak kitlelerin heterojen bir yapıya sahip olduğunu unutmamak gerekir. Yani benzer görüĢlere sahip insanların oluĢturduğu ve âdeta bir bütün hüvviyeti taĢıyan kitlelerde bile içe doğru inildiği zaman, derin farklılıklara rastlanabilmektedir. Dolayısıyla sembol karakter söylemi teknik anlamda beklenen

95

karĢılığını sunmamaktadır. Hilmi Yavuz, “tip sorunu” meselesine eğildiği yazısında Jean Paul Sartre‟ında görüĢlerini örnek vererek, sınıfların Ģematik temsilcilerinin olamayacağını ve bu görüĢün hatalar taĢıdığını belirtmiĢtir: “Bu bağlamda, örneğin Don Quixote‟nin, yıkılmakta olan Feodaliteyi temsil eden bir tip olarak tanımlanamayacağını söylemek bile gereksiz; çünkü somut tarihin dönüĢüm süreci, üretim tarzlarını değiĢken ve aĢkın kategorilerle birebir bağıntı içine sokmaya elvermiyor. Sartre‟ın da eleĢtirdiği budur: Tipleri toplumsal sınıfların Ģematik temsilcileri olarak görmek, bu kategorileri değiĢmez Form‟lara indirgemektir. Ġdealizmdir bu Sartre‟a göre, Platon‟culuktur.”96

Nâzım Hikmet, bu manada takıntılara sahip bir Ģair olmamıĢtır. OluĢturduğu karakterlere, böyle yüksek misyonlar yükleme gibi çabalara giriĢmemiĢtir. Genellikle Ģiirin alanı da göz önünde tutulduğun zaman, belirli misyonlara yönelen ve o anlamda dikkat çeken, fakat üst düzey misyon yüklenmeyen karakterleri rahatlıkla görülmektedir. Tematik önceliklerde o boĢluğu dolduracak iyi-kötü vb. ihtiyaca göre Ģekillenen karakter, okurda algılanması beklenen düĢüncenin odağındadır. Dolayısıyla karakter olarak görevini yapar ancak okurun anlamlandırması olmadan istenen verimin elde edilmesi mümkün değildir. ġair, okuru düĢünme konusunda özne olmaya itmiĢtir. DüĢünmeyi desteklemesi adına teknik ve içerik unsurlarını seferber etmiĢtir.

ġiir, Ģekil ve içerik yönünden nasıl olursa olsun, ne anlatırsa anlatsın, değeri hakkındaki en belirleyici etken okurda bulduğu karĢılıktır. Okurun Ģiirden aldığı zevk ise Ģiirin kalitesi ve okurun birikimi ile alâkalıdır. Ġlk baĢlık olarak Ģiirin kalitesi dikkate alınacak olunursa, burada teknik hususlar ve hedeflenen unsurların sağlanması meselesi anlaĢılacaktır. Eserin, sanatçıdan ayrılma anına kadar olan süreçte yapılanlar, bu hususta baĢarı/baĢarısızlık olarak sanatçıya dönecektir. Sanatçının yapması gerekenler ise iyi plan, iyi kurgu ve disiplinli bir çalıĢmadır. Plan ve kurgu hususu genellikle kusurların daha sık yaĢandığı baĢlıklardır. Yetenekli isimlerin çalıĢmalarında istedikleri baĢarıyı yakalayamamalarının sebebi, plansızlıktan dolayı malzemenin efektif kullanılamayıĢı ya da kurgu eksikliğinden dolayı eserin sağlam bir zemine sahip olamayıĢıdır. Tüm bu unsurları bir arada gerçekleĢtiren Ģairler ise genelde beklediği karĢılığı bulmaktadır. Ancak istenen hususların sağlanıp, okur nezdinde kabul görmeyen/anlaĢılamayan eserler de

96

mevcuttur. Buradaki sıkıntı ise ikinci baĢlığa yani okurun birikimine iĢaret etmektedir. Genellikle metne/Ģiire yaklaĢım hususunda sıkıntı yaĢanmaktadır. Öznellik/nesnellik dengesinin kurulamayıĢı gibi hususların neticesinde okur, konumunu belirlemekte zorlanır ve eserin değeri konusunda yanılgılı kararlara varabilir. Viladimir Nabakov, okurların sahip olması gerektiği mizacı anlatırken, Ģu ifadeleri kullanmıĢtır: “Hepimizin farklı mizaçları var ve size hemen diyebilirim ki bir okurun sahip olacağı ya da geliĢtireceği en iyi mizaç, sanatsal olanla bilimsel olanın bir karıĢımıdır.”97

Bilim ve sanat arasında bir konum okur için idealdir. Nâzım Hikmet Ģiirleri için okuma yapan okurlarında bu tarz bir konumlama yapmaları gerekmektedir. Okurların duyumsal ve ideolojik ön yargılarla, eseri incelemeye baĢlamadan önce edindikleri önyargılar, objektif bir metin incelemesini engellemektedir.