• Sonuç bulunamadı

MİTİN İŞLEVİ Mit İhtiyacı

Mitler; dünyayı açıklama ve anlamlandırma, belirsizliklere ve bilinmezliklere karşı zihnî güvenlik sağlama, toplumsal, dinsel, ahlaki, pratik ve ideolojik olmak üzere çeşitlenen psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlardan doğmuştur.

Mitler, sıradan ve anlamsız anlatılar değildir; bir ihtiyaçtır. Bunun temelinde, dünyayı açıklama düşüncesi yatar. Örneğin gök gürültüsü, şimşek, yıldırım gibi doğa olaylarından hareketle, göğün tanrı olduğu, insanlara kızarak onları cezalandırdığı çıkarımında bulunulmuştur. “Hiç açıklayamamaktansa böylesine hayâl ürünü açıklamalar insanlığa binyıllar boyunca yetmiştir.” (Hançerlioğlu, 1975: 416)

Mit ihtiyacı temelde psikolojik ve sosyolojiktir. Belirsizliklerle kuşatılmış insanın çevresine duyduğu korkudan kaynaklanan “güvenlik” ihtiyacı, içinde bulunduğu durumla baş etmesini sağlayacak, bilinmezlikleri aydınlatacak, dolayısıyla kendini koruyacak mitler üretmesine yol açar.

Mitler, dinsel anlamda, tanrılarla insanlar arasındaki engeli aşma gereğinin bir sonucu olarak da değerlendirilirler. İnsanlar, aradaki engeli, tanrısalı kendi aralarına indirmek suretiyle aşmaya çalışırlar:

Mitler aynı zamanda toplumsal, dinsel, ahlaki ihtiyaçlara cevap verir: “Mit, mucizelere gereksinimi olan yaşayan inancın, bir örneğe gereksinim gösteren sosyal statünün, doğrulanma gerektiren ahlak bilgisinin sabit bir yan ürünüdür.” (Malinowski, 2000: 150) Ayrıca gündelik/pratik ihtiyaçlar için de kılavuz niteliğindedirler.

İnsan zihnini bilinçdışının şekillendirdiği mitik dönemin geride kalıp, bilincin geliştiği tarihsel dönemde bile mitlere duyulan ihtiyaç ortadan kalkmaz. Mitler her dönem güncelliğini korur. Zira toplumsal bir varlık olan insan mitlere daima ihtiyaç duyar. Bilinçaltındaki mitolojik zenginlik, düşsel yaşamını bilinçli yaşamından daha çok besler.

26 Mitlere, günümüzde de ideolojik anlamda ihtiyaç duyulmaktadır. Herder’in, yeni ortaya çıkan “ulus”un kendi mitolojisine ihtiyaç duyacağı düşüncesiyle Edda mitlerini diriltme çabası buna örnektir. (Calasso, 2003: 38)

Mitolojinin tanımından çok işlevi üzerinde durulmalıdır. “(…) Çünkü ne olduğuna değil, nasıl işlev gördüğüne, insanlığa geçmişte nasıl hizmet ettiğine dikkatle bakılırsa, mitoloji kendisini, bireyin, ırkın, çağın gereksinim ve tutkularına karşı yaşamın kendisi kadar açık olarak gösterir.” (Campbell, 2010: 416) Bilince seslenen içeriğinin yanı sıra mitler, gizemli yapısıyla, bilinçdışına da doğrudan etki eder. “Mitosun tekrar tekrar anlatılmaktan ötürü çoktan anlamsız bir hale gelmemesinin, bir amaca hizmet etmesiyle açıklanabileceğini düşünüyorum.” (Jung, 2001: 133)

Mit, bir düşünme biçimi olarak önemli bir zihinsel işleve sahiptir. Düşlem–akıl benzeri bir karşıtlık mit ve logos için de söz konusudur. “Logos ve mitos dilin iki yarısı, zihinsel hayatın eşit derecede temel iki işlevidir.” (Grimal, 2005: 9)

Mitler; toplumsal, dinsel, büyüsel, tarihsel, kültürel, kozmolojik/varoluşsal, felsefi, psikolojik, sanatsal, edebî, imgesel, dilsel, ideolojik, öğretici ve benzeri işlevler görürler. Türlerine göre mitlerin işlevleri de çeşitlilik gösterir. Yaratılış ve bereket mitleri evrenin doğasını açıklama amacı taşır. Kahramanlık mitleri, bir halk kahramanının yaptıklarına olağanüstülük niteliği kazandırma, ayrıca onların başarıları kadar, deneyimleri sonucu duygu ve düşünce yapılarında meydana gelen gelişmeyi aktarma işlevini yerine getirirler. Eski Yunan’da logosun öne çıkmasından sonra da mitler, kültürel işleviyle edebiyatta kullanılmıştır. Alegorik anlatımları dolayısıyla eskil çağdan itibaren öğretici işlev yüklenen mitler, tarihsel bilgi kaynağı olma niteliğini de korumuştur. Mitlerin değişen işlevleri de, üzerinde durulması gereken bir husustur.

Toplumsal İşlev

Mitin toplumsal işlevi, diğer işlevlerinin üstünde ve hepsini içerecek genişliktedir. Gözlem ve alan araştırmasına dayalı antropoloji, mitin, zihnin boş bir ürünü değil, etkin bir toplumsal paradigma, birey-toplum ilişkisinin canlı bir bileşeni olduğunu ortaya koymuştur. Frazer Altın Dal’ında mitin ayinsel ve sosyolojik işlevi teorisini ele almış, Malinowski de bu izde yürümüştür.

Mitler öncelikle toplumsal yapıyı ortaya koyma işlevi görürler. Hint yaratılış mitolojisinde, kast sisteminin kökeni üzerinde durulur. Buna göre rahipler ve bilginler grubundan oluşan Brahmana kastı tanrının kollarından, tüccarlar ve zenginlerden oluşan

27 Vaişya kastı gövdesinden, çiftçilerden ve işçilerden oluşan Sudra kastı ayaklarından yaratılmıştır. (Gündüz, 1998: 28)

Malinowski başta olmak üzere işlevciler, simgecilerin sonuçlarıyla, mitlerin, canlılığını koruduğu toplumlarda oynadıkları etkin/hayati rolün taban tabana zıt olduğuna dikkat çeker.

Mitlerin canlılığını koruduğu bölgelerden elde edilen veriler, mitin arkaik toplumların hayatındaki vazgeçilmez işlevi gözler önüne sermiştir. Bu yalın kültürlerde mit, inancı, ahlak anlayışını, gündelik yaşam pratiklerini belirler.

Varoluşsal İşlev

Arkaik toplumlarda mitler, varlıkların ve olguların kökenini bilmenin ötesinde, hayatın bir parçasıdır. Büyüsel olarak kökene geri dönmeyi ve böylece verimliliği sağlamayı öngören varoluşsal bir işlevi yerine getirirler. Yaratılışlarının gizi bilinen hayvanları yakalamakta zorluk çekilmez. Timor’da çeltikler büyürken ürünün verimli olması için gece tarlada pirincin kökeni miti okunur. Böylece çeltik ilk seferki gibi verimli olmaya, başka bir deyişle, “kökene geri dönmeye”, “örnek değerindeki yaratılışını yinelemeye” zorlanır. Miti tanımlamakla nesne ve olguların kökeni bilinir. “Mitleri bilip tanımak, şeylerin nasıl varolduğunu öğrenmek değildir sadece; onları nerede bulacağını, yitip gittiklerinde onları nasıl yeniden ortaya çıkartabileceğini de bilmektir.” (M. El., 2000: 784)

Varoluşsal işlev, yaratılışı/kökeni bilme ve o sürece katılmadan başka, insan varlığını doğaya duyurma şeklinde de yorumlanır. (C. Me., 2000: 786)

Dinsel İşlev

Mitler, insanoğlunun tanrıyı arama çabasının somut örneğidir. Mevsim şenliklerinde asıl amaç, “kadere teslimiyet”tir; doğayı denetleme çabası ikinci plandadır. (Campbell, 2010: 417-418)

Dinsel öğreti açık ve dolaysız kavramlar yerine imge, simge, rit ve mit yoluyla “işler.” (Eagleton, 2004: 41) Mit, yakından ilişkili olduğu riti temellendirme ve geçerli kılma işlevi görür. Ritüel kurallarına güç katar, ritüel sırasında mitsel olayların sembolik olarak kanunlaştırılmasını sağlar. (Raglan, 2005b: 322-323)

Kültürel İşlev

Mitler, “düşünen varlığın ilk büyük memento’ları”nı (Grimal, 1997: VI) unutulup yok olmaktan korumuştur. Mitoloji sanat eserlerine kaynaklık etmiş; şiirler, heykeller ve hatta kutsal yerler onun ekseninde oluşmuştur.

28 Hayatın içinden çekip çıkarılan anlamlarla yüklü bulunan mitler tarihsel bir işlevi de yerine getirir. Mitler; dünyanın, insanın ve toplumun var oluşunu açıklayan “asal kutsal tarih” (M. El., 2000: 783) olarak değerlendirilir. Nesne, canlı, olay ve olguların kökeni, dünyanın dönüşümü, insanın ölümlü, yiyeceğini kendisi bulmakla yükümlü bir varlık haline gelişi gibi temel noktalar mitlerle açıklık kazanır. Önemli keşif ve icatların da mitlerde geniş yer bulması dolayısıyla mitoloji bilim ve uygarlık tarihine ışık tutar. Mitler yazı öncesi tarihi aydınlatmada kaynaklık eder.

Mit, tarihi olduğu gibi değil, kendi açısından yansıtır. Bu bakımdan tarih mite kaynak değil, arka plan vazifesi görür.

Psikolojik İşlev

Mitoloji beşerî/psikolojik bir işleve sahiptir. Edebî bir tür olarak, öncelikle insanın çevresini ve kendisini tanımasını sağlar. Hayatı ve hayatın ortasındaki insanı yansıtan mitler, tüm insanlık için ortak sorunlara ilişkin farklı deneyimleri aktararak, insana kendisininki dışında yeni yaşantılar kazandırır.

Mitlerde anlatılan örnek kişilerin/kahramanların deneyimleri herkese uyarlanabilir. “(…) Bu nedenle de, yaşamlarımızdan her birinin deneyimi, güçlükleri bizim kendi güçlüklerimizin, övüncü bizim kendi övüncümüzün habercisi olan büyük mit figürlerinin deneyimine benzer.” (C. Me., 2000: 788)

Mitler insana, sorunun kaynağına inme, onunla başa çıkma ve böylece ruhsal dengesini sağlama yollarını gösterir.

Mitlere derin alâka duyan Andre Gide, kendisini Oidipus ile özdeşleştirir. Annesinin, kendisini, yakından tanıdığı ve güvendiği birisiyle evlendirmek istemesinden rahatsızlık duyar. Kuzeninin, annesi öldükten sonra onun yerini alacağını, kendisine bir çeşit annelik yapacağını, bu yolla da annesiyle ya da ablasıyla evlenmiş gibi olacağını düşünerek Oidipus’un trajik öyküsüyle kendi hayatı arasında ilginç bağlantılar kurar. (İşler, 2004: 251- 257)

Mitler insanın iradî yönünü geliştirir; içgüdülerinin oyuncağı olma tuzağına karşı kişiyi yüce kavram ve simgelerle karşı karşıya getirir.

Bilinmezliklerle dolu dünyada yaşayan insan, kendisini tedirgin eden gizemlerin çözümünü mitlerde bulur. Bilinmezin kapılarını aralayan mitler, gerçeği sezgisel olarak bildirme işleviyle insanın merak ve korkularını giderir. İnsanın halledemediği sorunların başında zaman ve ölümsüzlük gelir. Mitler insanın zaman ve ölümsüzlükle karşılaşmasını düzenleme, tarihi “katlanılabilir kılma” işlevi görür. Tekil yaşamların, değişmeyen bir zincirin

29 halkaları gibi tek bir çizgi oluşturduğunu duyurur. Gılgamış Destanı, insanın niçin ölümsüzlüğe erişmediğini, erişmemesi gerektiğini açıklar.

Mitlerin bireyi öncelemesi de psikolojik işlevinin bir aşamasıdır. Andre Gide mitolojik kahramanları ve mitleri bireyciliğin simgesi sayar. Tek yönlü bakış açısıyla insanları ortak bir hedefe götürdüğünü ileri sürdüğü Hıristiyanlık yerine, özgür bir birey olma amacına hizmet ettiğini, çoğul bakış açısı sunduğunu ifade ettiği mitolojiye yönelir. (İşler, 2004: 31, 57 vd.)

Mitlerin psikolojik işlevi, neo-Şamanizm örneğinde açığa çıkar. Şamanizm klasik yapısını korumakla birlikte yeni imkânlardan da yararlanarak, değişen toplumsal yapıya karşı gelenekleri öne çıkarma, bir direniş ve kimlik arama yolu olarak bir yaşam modeli sunar. Materyalizmin ve bilimin tükendiği noktada dünyanın sırlarını çözme, yaratılışı keşfetme yolu olarak görülür. 1960’ların sonunda, tıbbi otlar, sanrı uyandırıcı bitkiler ve büyücülük konusunda uzman olan Yaqui kızılderilisi Don Juan’ı tanıyan ve ondan olağanüstü bir pedagog portresi çıkaran Carlos Castaneda, doğa karşısında şamancıl bir yaklaşım önerir, şaman okulları kurar. Fakat bu iş ticarete dökülür, ciddiyetten uzaklaşır. “Şamancıl” olarak nitelenen sanatın yükselişinde sanat galerisi yöneticilerinin etkisi olduğu muhakkatır. (Perrin, 2001: 115, 122 vd.)

Snatsal İşlev

Mitoloji sanat için zengin bir ilham kaynağıdır. Klasik çağdan bu yana mitler sanat formlarının içini doldurmuş; sanat mitolojiyi tüketememiştir. Fransız yazar Jean Giraudoux, Eski Yunan ve Roma’dan bu yana hakkında otuz yedi oyun yazılan Amphytryon’la ilgili eserine Amphytryon 38 (1929) adını vermiştir. Ondan sonra da bu konu ele alınmaya devam etmiştir. Mitoloji, yazarların kaleminde yeniden hayat bulur.

Mitoloji, Batı sanat ve edebiyatının anahtarıdır. La Fontaine’in fablları, Batı edebiyatının mitolojiyle derin bağının en iyi göstergesidir. (Dilman, 1961: 5-7)

Mitler tiyatroda konu, şiirde imge olarak yer alırlar. Her çağda sanatçılar, mitlerde, kendi dünyalarına ışık tutan yönler bulmuştur: “İlk çağların insanlarında tabiat kuvvetlerinin fizik ve etik etkilerini yansıtan mitoslar, dinlerin de başlangıcıdırlar; ilkel insanın fizik atılımlarına ek olarak metafizik ve psikolojik davranış ve yönsemelerini de belgelerler. Taşıdıkları sezgi gücü, yer yer insan yaradılışındaki zaaf ve tutkuları, çağlar üstü bir kesinliğe, çok yönlü bir kullanış imkânına bağlamış olmalarıyla mitoslar, bugün de sanatın yararlandığı bir ilham ve kültür kaynağıdırlar.” (Necatigil,1973: 7)

Şairler kendi simge dünyalarını kurmak, gizemli bir hava oluşturmak, şiirsel bir tona ulaşmak, bir başka açıdan da çağdaş tarihten kaçarak geçmişe sığınmak için mitleri kullanırlar.

30 Mitler sanat eserlerinde, objeksiyon ve objektivasyon kavramlarıyla açıklanan (Tökel, 2000: 35-36) ikinci bir imgesel ve işlevsel katman oluşturur. Mitler özgül işlevleri yanında, sanat eserlerinde ahlaki bir alegori, retorik bir öge, gizli şifre, lirik bir gönderme gibi çeşitli işlevler görebilirler. “Çoğunlukla ahlaki alegoriler, kişileştirmeler ve retorik cephaneliğinin diğer buluşları olarak salt kâğıttan bir varoluşa indirgendiler. Kimi zaman, simyacıların yazılarında olduğu gibi, gizli şifre oldular. Kimi zaman lirizmin anımsatıcı bir sesten başka bir şey olmayan en önemsiz vesilesi oldular.” (Calasso, 2003: 32)

Dilsel İşlev

Bir dil sanatı olan edebiyat ve mitler, dilin, gündelik dilden bir sapma olan poetik işlevini yerine getirir.

Mitler dünyanın ve hayatın gizemini anlamaya yarayan bir ifade aracıdır. Mitlerin, doğanın tanımlanamayacak, açıklanamayacak sırlarını sanatsal imge ve simgelerle ifade etme yolu olduğunu ileri süren ilk isimlerden biri olan Hamann, “Sözcükler kullanılınca, onlar işlerini doğru dürüst yapmıyorlardı. Sözcükler şeyleri keserek çok fazla parçalara ayırıyorlardı. Sözcükler sınıflandırıyordu, sözcükler çok akılcıydı. Şeyleri düzgün paketler halinde bağlamak ve onları güzel bir çözümlemeci tarzda düzenlemek, üstünde düşündüğünüz konunun –yani, yaşamın ve dünyanın– birliğini, sürekliliğini ve canlılığını yokediyordu.” (Berlin, 2004: 69)

Mit alegorik/yerinel bir anlatımdır. Akıl yürütme yönteminin tıkandığı yerde, nedensellik yasasının işlemediği durumlarda, bilinmezin anlatımında devreye girer. Logosun doğrudan dile getirdiği doğruluğu simgesel olarak dile getirir. Platon miti dışlamasına, mitle uğraşan şairlere, yalancılar diye ideal devletinde yer vermemesine rağmen, felsefe dilinin açıklamakta yetersiz kaldığı noktalarda mite başvurur.

Mit dünyayla, tanrılarla ve insanlarla ilgili bir ileti, bir savdır. Toplumsal hayatın her aşaması ve ayrıntısı mitin alanına girer. Örtülü bir anlatımla örülen, tekil olarak değil, mitolojik bütünlük/bağlam içinde anlam kazanan mitler söylemin/düşüncenin aracı durumundadır; biçimsel bir çerçeve işlevi görür. Mit simgeciliği; kutsal, dünyevi, insani bir bilgiyi tanrıların, evrenin, insanın yaratılışına ilişkin anlatılar yoluyla iletmek şeklinde öğretici bir amaca hizmet eder. (Vernant, 1996: 244)

Mitin dilsel işlevlerinden biri de Nietzsche’ye göre, mecaz yapmadır. Nietzsche bilginin keşif değil, icat olduğunu ileri sürer. Bu da güçlü bir öykünme ögesini gerektirir. Nietzsche hakikati gezgin bir mecazlar ordusu olarak tanımlar. İnsanın temel içgüdüsünün mecaz yapma güdüsü olduğu ve kavramların eskimiş mecazlardan ibaret olduğu varsayılırsa, o zaman kavramları karşılamayan bu içgüdü “akacağı başka bir kanal” arar. Bu da mit ve

31 genel olarak sanattır. Nietzsche sanata yüce bir bilgibilimsel işlev yükler. Mecaz bilginin doğal ve ezelî taşıyıcısı olur. (Calasso, 2003: 159-161)

Mitlerin, bir düşünceyi tez-antitez bağlamında açıklamak olan diyalektik (eytişimsel) bir tutum sergilediği, Gide’i mitlere yönelten etmenlerden birisinin de mitlerin bu özellikleri olduğu belirtilir. (İşler, 2004: 76)

Derin simgesel anlamlarla yüklü bulunmasından dolayı önemli bir imge kaynağı olan mitler aynı zamanda birçok bilim ve sanat terimine de kaynaklık etmiştir: Pan’dan panik, Fantasos (hayal tanrısı)’tan fantezi, Faboos’tan fobi, uyku tanrısından morfin gibi. (Can, Klasik Yunan Mitolojisi: XI)

İdeolojik İşlev

Mit, ideolojik bir işlevi de yüklenir. Topluluğun kökenini açıklayan türeyiş mitlerine özel önem verilir. Dağılan birliğin yeniden tesis edilmesinde köken mitleri topluma diriltici bir ruh verir. “(…) Varlığını bütünüyle, eksiksiz olarak yeniden elde etmek isteyen, kendi kutsalını oluşturmak, kendi mit ve ritlerini yaratmak zorunda kalır ve Hermetik filozofların dediği gibi, yeni bir doğuştan, kendisine ve dünyaya yeniden doğuştan geçmesi gerekir. (C. Me., 2000: 788)

Mitler toplumlar için krizlerden kurtuluş reçetesi, yeni bir dünya kurma hedefinin adresidir. Eliot, bunun çarpıcı bir örneğini verir. Rasyonalizmin kullandığı dillerin tükendiği, savaşların ve toplumsal çatışmaların yol açtığı yıkımlar arasında ilerleme, akıl gibi akılcı söylemlerin işlevsiz kaldığı bir çağda Eliot, şairin yeni bir dil getirmesi gereğini ilk fark edenlerdendir. Ona göre şiirde anlamın hiçbir önemi yoktur. Şair yeni bir dil getirmelidir. “Şair ‘hassas kökleri en derin korku ve arzulara’ [Ben Jonson] ulaşan kelimeler, bütün insanların ortak ‘ilkel’ deneyim düzeylerine sızan güç anlaşılır ama çağrışım gücü yüksek imgeler seçmeliydi. Organik toplum, sadece kolektif bilinçdışında bile olsa, belki de hâlâ yaşıyordu; belki de psişede bazı derin simge ve ritimler, tarih boyunca değişmeyen, şiirin dokunup yeniden canlandırabileceği arketipler vardı.” (Eagleton, 2004: 62-63) Avrupa’daki kriz, tarihin yerine mitolojiyi geçirmekle çözülebilecektir. Eliot “The Waste Land” (1922) şiirinde Batı’nın kurtuluşunun bereket ayinlerinde olduğunu öne sürer. En yeni tekniklerin en “gerici” amaçlar için kullanıldığı şiir, bilinci parçalayarak ortak bir kimlik/bilinçdışı oluşturmayı amaçlar. (Eagleton, 2004: 63)

Trajedi aracılığıyla mitoloji, açık bir ideolojik işlev yüklenir. “Eski Yunan tragedyası, Atina’da demokrasi ile doğmuş, kendine özgü anlatım ve eleştiri biçimiyle siyasal ve toplumsal değerlerin yurttaşlarca sorgulanmasında önemli bir rol oynamış, Atina demokrasisi

32 çökmek üzereyken de sahip olduğu kamusal gücü yitirmiştir (M.Ö. 4. yy)” (Paksoy, 2011: arka kapak yazısı)

Mitler tüm zamanları kapsayan işlevlere sahiptir: Geçmişin bilgisini içeren açıklama, anlamlandırma; şimdiki zamanı şekillendiren yapılandırma; gerçekten haber veren (kehanet) yönlendirme işlevi yüklenir. (Saydam, 2011: 294) Bu anlamda mitin en etkili şekilde kullanıldığı örnek, İsrailoğullarının siyasetinde belirleyici olan “kurtuluşun tarihi” kavramıdır. (Hooke, 2002: 17-18)

Sömürgeci amaçlar söz konusu olduğunda ise mitler tersine işletilir. Sömürgeci Hıristiyanlar, Jöraileri Yang tapımından uzaklaştırmak için mitlerin doğasını bozup kendi dinleriyle karıştırarak sömürge yönetimini meşru ve güçlü kılma yolunda kullanmışlardır. Çizgi roman olarak yayımlanan bir Edda mitinde, Batılı özelliklere sahip kahraman, Kızılderili tüyü takarak Gök’e başkaldırır. (J. D., 2000: 785)

MÖ 6. yy’ın sonlarından MÖ 5. yy’a kadar sürekli bir gelişme içinde olan trajedinin kökeni ilk(el) çağlara uzanır. Büyü ve ayinden doğan trajedi, tam biçimini almadan önce bir tiran olan Peisistratos tarafından Dionysos kültüyle birlikte Atina’ya getirilir, orta ve alt sınıfları kapsayan yeni bir kimlik/ulusal kültür oluşturmak, halkı Atinalılık ülküsünde birleştirmek için kullanılır. Dionizyak drama, kamusallık kazanıp festival kapsamına alındıktan sonra, giderek üst sınıfların elinde yeni bir biçim alır; başlangıçta aralarında keskin bir ayrılık olmayan komediden kopar, yüksek bir sanat biçimine dönüşür.

MÖ 5. yy’da tiyatro şenlikleri Atina’nın yayılmacı politikası doğrultusunda propaganda aracına dönüşür.

Mitolojik/tarihsel ögelerle siyasayı/günceli birleştiren trajedi, gerçeklerin analojik ve dolaylı yoldan simgesel bir dramatizasyonudur. Trajedi şairi eski efsaneleri yeni koşullar altında yeniden düzenleyerek seyirciye aktarırken, kamusal düzeni sorgulatır, toplumsal çelişkileri irdeleyen bir çatışma alanı oluşturur. Bunu çoksesli diyalog yöntemiyle sağlar.

Trajedinin yükselişi, Atina’nın siyasal üstünlüğünü ekonomik üstünlüğe dönüştürmek maksadıyla yayılmacı politikalar geliştirdiği dönemle koşutluk gösterir. Tiyatro, Atina’nın Ege’deki hegemonyasını pekiştiren bir propaganda aracı yapılır. (Paksoy, 2011: 188)

Ortak bilinçdışını yansıtan mitler, evrensel özleriyle insanları ve toplumları birbirine yaklaştırır. “(…) Bu halklar –çok uzak ama bir o kadar da yakın halklar– imgelem sayesinde, bölen ve parçalayan yaşamın ötesine geçmek için; yeryüzünde ölmek ya da uyumak gerektiğini, ve hâlâ düş kurulabileceğini bilen herkesi kucaklar ve birbirine bağlar.” (J. D., 2000: 786)

33 İşlevsel Değişim

Tarihsel süreçte mitler temel işlevlerini tamamlamış, yeni işlevler yüklenmiştir. Çünkü bilinmezin ve yenilmezin adresi değişmiş, “Mitik kahraman imgesi geride kalmıştır.” (Campbell, 2010: 420)

Sosyal, bilimsel, teknolojik ilerlemeler mitleri işlevsiz kılmıştır. Mitolojinin toplumsal yapılanmadaki belirleyici rolü ekonomik ve politik etmenlerle yer değiştirmiştir. Mitik zamanın toplumcu anlayışı, yerini bireyciliğe bırakmıştır. Fakat gelinen noktada insan ruhsal bölünmüşlük yaşar; bilinci güçlenirken, bilinçdışı fakirleşir ve insanın ruhsal bütünlüğünü oluşturan bu iki unsur arasındaki ayrılık derinleşir.

Bu da, mitin işlevini değişikliğe uğratır. “Yerine getirilecek kahraman–görevi bugün Galileo’nun çağındakiyle aynı değildir. Orada o zaman karanlık olan yerde artık ışık vardır; fakat ışığın olduğu yerde de karanlık. Çağdaş kahraman–görevi, yönelimli ruhun kayıp Atlantis’ini yeniden gün ışığına çıkarmak olmalıdır.” (Campbell, 2010: 421)

Dinsel, toplumsal işlevi geçersiz kalan mitlerin işlevi edebiyat alanına kaymış, mitler bir ifade aracına, imge kaynağına dönüşmüştür. İnsanın Ay’a ayak bastığı uzay aracına (Apollo) ve onu uzaya fırlatan füzeye (Satürn=Kronos) mitolojik isimler verilmesi, hem mitolojinin vazgeçilmezliğini hem dolaylı olarak gizemi açıklama işlevini hem de yeni zamanlarda üstlendiği terim/mecaz üretme rolünü gösteren anlamlı bir örnektir. “Artık tanrıları ve tanrıçaları Olympos dağında aramayalım.” (Can, Klasik Yunan Mitolojisi: V)