• Sonuç bulunamadı

ŞAMANİZM’İN TİYATRODAKİ AKSİ

Belgede Modern Türk tiyatrosunda mitoloji (sayfa 176-179)

Aslıhan Ünlü’nün Ölü Törenleri (1999) Şamanist unsurlarla örülür, oyun günümüzde, fakat mitik bir toplumda geçer. Bu yer Alazdağ olarak belirtilir. O topluma mensup birisi için ölü gömme töreni yapılması ve tören sırasında, ölen kişinin hayatının Kam tarafından anlatılıp, entelektüel bir çift olan Kadın ve Erkek’in kendilerini içinde buldukları bu oyunda ölünün hayatını, Kam Verka’nın anlatımına göre canlandırmaları, fakat onun bir şarlatan olduğunu, ölüyü (Ezhar) sevmediği için olayları çarpıttığını anlamaları üzerine törenin gergin geçmesi ve bu arada Kadın’la Erkek’in hem kendi derinliklerine inmeleri hem de toplumsal sonuçlara varmaları anlatılır.

Ölü Törenleri, Erkek’in, kendini bulma/teması üzerine kurgulanmıştır. Bunu yaparken, bir başka kahramanın yaşamöyküsünden ve Erkek’in içsel dünyasının en iyi tanığı olan Kadın’ın kılavuzluğundan da yararlanılmıştır.

Oyun üç perdeden oluşur. Gizemli, şiirsel bir boyutu olan oyunda karakter tahlilleri önemli yer tutar. Oyun içinde oyun tarzında kurgulanmış katmanlı bir oyundur. Oyundaki katmanlaşma gerçek–hayal/mitoloji düzleminde geçerlidir. Kadın ve Erkek dışındaki kahramanlar hayalî/mitolojik niteliklidir. Ama oyunda onlar da Kadın ve Erkek’in çağdaşı olan gerçek kişilikler olarak verilmiştir. (Ünlü, 1999: 9-80)

Oyunda sergilenen ölü töreni Şamanist çizgiler taşır. İki davulcu, törene giriş olmak üzere yeryüzünün yaratılışını özetlerler: “Göze görünmez, ele gelmez, / Günle doğmaz, dile

164 geçmez, / Bir boşlukta uçtu Ülgar. / Aylarca, yıllarca, asırlarca. / Yorulmadan, uyumadan, yüksünmeden. / Bir gün konacak bir yer aradı boşluğunda. / Yaptım oldu dediği yerden bitti yeryüzü. / Vara yok deme! / Vara yok diyenler yok olur! Toprak ve hava ve su ve ateş, böyle var oldu. / Gece ve gündüz, / … iklimler ve fırtınalar, / …dağlar ve ovalar, / … ağaçlar ve çiçekler, / sırtlanlar ve böcekler böyle var oldu. / Vara yok deme! Vara yok diyenler yok oldu! Yedi katın tanrılarına yapıtını gösterdi. / Anamız Ülgar diyerek secdeye vardı hepsi. / Bir eksik bulsunlar diye sorguya çekti. / Gökler masmavi, yıldızlar parlaktı. / Dağlar yüce, sular berraktı. / Tanrılar dedi: Tam da eksik olur mu? / Bir Mayan sordu: Pirsiz âlem tam olur mu? / Buna üzre yaptım oldu dedi, Ülgar. / Yaptım oldu dediği yerden bitti kişi. / Vara yok denmesin! Vara yok diyenler yok olsun! Kördük ışığı gördük. / Sağırdık sesi duyduk. / Hamurduk şekle geldik. Dilsizdik, sözü bulduk. / Bilemezdik bilir olduk. / Ülgar’dır Anam. / Mayan’dır babam. / Kutsanmış ruh yabani güvercin olur. / Vara yok demem! / Vara yok diynler yok olur.” (Ünlü, 1999: 33)

Töreni yöneten Kam Verka, kendisine kutsallık atfetmektedir. Kendisini şöyle tarif eder: “Kara Kam’ın kalıntısıyım, Ulu Kam’ın torunuyum, anam Ülgar Hatun, önünde secde ediyorum.” (Ünlü, 1999: 35) Kıyafeti ürkütücü bir şekilde boyanmıştır, yüzü ve tavırları da kutsal kimliğini vurgulayacak niteliktedir. Yaptığı dans ve çıkardığı seslerle insanlar üzerinde büyük bir etki oluşturur. Transa geçmiş izlenimi uyandırarak, insan hayalinin almadığı göklerin katına çıktığını belirtir. Ülgar Ana ile konuşarak, yanına bir günahkârı gönderdiklerini, onun suçlarını bir kez daha göstereceklerini söyler.

Ölen Ezhar’ın hayatının yansıtıldığı törende Kam Verka, Ezhar’ın babası Yerüşa öldüğünde Behram’ın hamile olduğunu mitolojik bağlamda aktarır: “(…) Yerüşa bir iz bırakmıştır giderken ardında. Göktanrı ile yerananın evliliğinden, bir can üflemiştir Ayısıt, Behram’ın karnına. Kutsal ışık, yer ve su buluşmuştur Behram’ın dölyatağında.” (Ünlü, 1999: 40) Annesinin sevmediği ve Kahır adını koyduğu bebeğe Ayısıt’ın acıyıp ruhuna güçlü bir “eş” verdiğini dile getirir. “Eş, hayat boyu ayrılmaz yanından, içinde seninle konuşan odur.” (Ünlü, 1999: 43)

Kahır on beş yaşına geldiğinde, her erkek gibi dağda kan döküp bir avla dönmesi istenir. Bunu yapmazsa adı sonsuza kadar Kahır olarak kalacaktır. Kahır’a çok anlamsız gelen bu engeli aşmasında, yoldaşı Artal yardım eder, kendi avladığı bir keçiyi ona verir. Ezhar Verka’ya, cesaretinin göstergesi olarak topladığı çiçekleri götürdüğü için Verka onu aşağılayarak Ezhar adını verir.

Erkek, Verka’nın, Ezhar’ın günahkârlığını sürekli vurgulamasına karşın, “Evet, senin gözlerin görüyor değil mi görünmezi? Duyulmazı duyuyor kulakların. Anlıyorsun en

165 çözülmez olanı. Ezhar’ı tanıyorsun ve o da seni. Görmüşsünüz birbirinizin en gizli yanlarını.” (Ünlü, 1999: 58) diyerek Verka’nın maskesini düşürmeye çalışır. Verka bu konuşmadan kaçmak istercesine, ölüm yolculuğunda Ezhar gibi bir günahkârın ruhuna eşlik etmekte ne kadar zorlandığını dile getirir. Ezhar’ın çığlıklarını duyduğunu, ruhunun, yeraltına kabulünü dilediğini, ama derinlerin kapılarının ona açılmayacağını ileri sürer.

Ezhar rolündeki Erkek, Lerzan rolündeki Kadın’a, yeraltının ve göklerin bütün tanrılarının kendilerini orada buluşturduklarını söyler. Kadın, birbirlerini hiç tanımadıklarını, birbirleri için hâlâ bir giz olduklarını öne sürer.

Kadın ve Erkek, Kam’ın, kutsal güçleri olduğunu söyleyerek herkesi kandırdığı sonucuna varırlar. Erkek, insanların hâllerinden memnun oldukları, Kam’ın kendilerine sunduğu kalkanla, kendilerini yaşamın ve ölümün bilinmezliğinden korudukları çıkarımında bulunur.

Erkek, törenin gerçeklere değil Kam’ın yorumlarına dayandığını ileri sürer. Verka, Alazdağ’da her şeyin tanrıların dilediği şekilde olduğunu, kendisinin (Verka) dilinden Mayan’ın hükmünün sürdüğünü, tanrıların, kendilerine uyan insanlara cömert davrandıklarını, fakat Yerüşa ve Behram’la köylerine uğursuzluk geldiğini ileri sürer. Tanrıların, kendisini, toprağındaki kötülüğün kaynağını kurutması konusunda uyardığını, gözlemleri sonucu, Kaşmer’le Ezhar arasında uygunsuz bir ilişki olduğu sonucuna varması üzerine Ezhar’ın köyden sürüldüğünü anlatır. Erkek Verka’nın bu iddiasına karşı çıkar. Ölü, eşyalarıyla birlikte gömülür, kapanış sözleri söylenir.

Tören bitiminde Kadın ve Erkek, İrşat tarafından, gördüklerini kimseye anlatmamaları konusunda uyarılır. Erkek ona, Verka’yla bir olup insanları kandırdıklarını, birilerinin gelip onları içine düştükleri kör kuyudan çıkarmalarından korktuklarını söyler. İrşat bu sözlere ölüm tehdidiyle karşılık verir. Erkek, onlardan korkmadığını, ama yine de olanları kimseye anlatmayacağını söyler. İrşat, orayı derhal terk etmelerini söyleyerek uzaklaşır.

Oyun, kam olma yolunda Fersude’nin eğitiminden geçen on beş yaşındaki Verka’nın kuşkularıyla noktalanır. Fersude’nin anlattığına göre babası on, onun babası da sekiz yaşında Tanrı Ülgar’ın yanına çıkmışlardır. Fakat kendisi on beş yaşında olduğu hâlde tanrılar kendisiyle konuşmamakta, geceler boyu beklediği, yalvarıp gözyaşı döktüğü hâlde onları duyamamaktadır. Tanrıların katına nasıl çıkacağını sorduğu Fersude’nin de kendisine vereceği bir cevap yoktur. Verka bir şey söylemek ister, Fersude onu susturur. Verka, bunu yalnızca ona söyleyeceğini, bir kere söyleyeceğini, bir daha söylemeyeceğini belirtir ve söyler: “Belki de tanrılar yoktur Fersude. Belki de hiç olmadılar.” (Ünlü, 1999: 79) Fersude, ona uyumasını söyler.

166 Ahmet Levendoğlu, oyun hakkında şu değerlendirmeyi yapar: “Yarışmanın birincisi Aslıhan Ünlü’nün Ölü Törenleri, düşgücü ürünü, özgün bir kurguya dayalı gelişen gizemli bir oyun metni. Oyun örgüsünde, gündelik yaşam ile ritüelle yaratılan yaşam ve köylü ile kentlinin –önceleri birbirini dışlayan– dünyaları, sonraları tutarlı, giderek sürükleyici bir biçimde iç içe geçiyor. Bu iç içelikte de oyunun ‘sözü’ belirginlik kazanıyor, yerine oturuyor. Düzgün tiyatro dili, ritüel bölümlerinde şiirselliğe de uzanan anlatımı, oyunun niteliklerini pekiştiriyor.” (Levendoğlu, 1999: 6)

1940 SONRASINDA AĞIRLIK KAZANAN YUNAN MİTOLOJİSİ

Belgede Modern Türk tiyatrosunda mitoloji (sayfa 176-179)