• Sonuç bulunamadı

MİTİK ZAMAN/DÖNGÜSELLİK

Tarih sürekli ileriye doğru akan çizgisel/doğrusal zamana karşılık gelir. Fakat doğada zaman, döngüseldir; her şey doğar, gelişir, ölür, yeniden doğar. Bu döngü sürekli tekrarlanır. İnsanların, zamanı döngüsel boyutta algıladığı dönem, tarih öncesidir. Bu, aynı zamanda insanlığın “bilinç” öncesi, bilinçdışı dönemidir. (Saydam, 2011: 89)

Mitoloji döngüsel zaman anlayışıyla birleşerek zamansızlığa işaret eder. Arkaik/ilkel toplumlar tarih dışı bir döngüye hapsolmuşlardır. Mitolojinin akıl dışı yanı, hayalciliği, bu, tarihten kopuk yaşam tarzıyla örtüşür. Zamanın seyri sona değil, başlangıca doğrudur: Zaman ve doğa, yıllık döngüsü içinde hep başladığı noktaya döner. Kuyruğunu ısıran yılan metaforuyla verilen bu anlayışta tarih bilinci yeşermez. Tarihin idraki, bilincin gelişmesiyle birdir.

Tarih, tanrılar tarafından yaratılmış, mitik kahramanlar tarafından düzenlenmiş olan evrenin mitlerle korunup aktarılan öyküler manzumesidir. Bir kere yaşanıp biten tarih olaylarına karşın mitlerle taşınan ilksel ve kurgusal tarih ritüellerle her zaman tekrarlanabilir; her şeyin ilk yaratıldığı ve daha mükemmel olduğu “başlangıç” zamanlarına dönülebilir.

Düşünce, başlangıç’ta takılıp kalmış, ilk haliyle donmuştur. İlksel zamanın yasaları her zaman geçerlidir. Onları değiştirmek herkese has değildir; mitler esasen kutsal sayılır; değişmezlik niteliği taşır. Bu yüzden ölmüş “atalar”, hayatı, yaşayanlardan daha çok yönlendirme gücünü ellerinde bulundurur.

Vahye dayanan dinlerin ve akılcılığın etkisiyle mitik düşünce yerini tedricen dinî ve ideolojik düşünceye bırakırken, zaman algısı da değişikliğe uğrar. “Her durumda mit, zamanın kendine özgü düzenlenmesi gibi algılanır.” (J. M., 2000: 791)

Büyük/semavi dinlerin tarihî bir kişiliğin önderliğinde tarihî bir olay olarak gelişmesi, zamansızlığı imleyen miti boşlukta salınmaktan kurtarır, tarihî boyuta taşır: “Kurucunun tarihsel zamanı, onun örneklediği kutsal zamanla benzerlikler gösterir ama bu arada birden,

22 önce ile sonra arasında; yaratılış, dinsel başlangıç ve ahiret mutluluğu arasında bocalayan bir zamanın doğrusal boyutunu, kutsal zamana taşır.” (J. M., 2000: 791)

MİT VE GERÇEKLİK

“[Mit] sözle tanımlanamayacak olan bir gerçekliğin bir imgesini, bir sembolünü çizer.” (Grimal, 2005: 11) Mitler, yüzeydeki anlamlarının altında, toplumu etkileyen önemli olaylara işaret eder. Söz gelimi, Apollon’un Python’u Delphoi’da öldürmesi, Daphne’yi elde etmek istemesi, Akhalıların, Girit’in ana tanrıçasına ait tapınakları ele geçirmesini anlatır. (Graves, 2004: 20)

Mitler tarihle birebir örtüşmese de, çağına ışık tutar. Söz gelimi, Hera’nın Aigina adası halkına musallat ettiği vebadan kırılan halkın yerine Dodona’dan getirilen meşe palamudundan yetişen ağaçtan çıkan karıncaların insana dönüşmesini konu alan Aiakos (Zeus ile su perisi Aigina’nın oğlu) efsanesi tarihî bir olaya, MÖ ikinci binyılın sonlarına doğru Aigina adasına yapılan büyük göçe işaret eder. (Graves, 2004: 23)

Mitin gerçekliğini, bu tarihî kanıtlar yanında, bugüne uzanan canlı mitolojiler de ortaya koyar. Evrensel kültürün dışında kalan bu marjinal toplulukların mitlerle geçerlilik kazanan yalın kültürleri tüm yaşam gerçekliğinin belirleyicisi; inanç, davranış ve örgütlenme biçimi, gündelik yaşam pratikleri gibi, insana dair her olgunun şekillendiricisidir. Mitoloji arkaik toplumların “kilit taşı”dır. (Detienne, 2000: 796)

MİT–TARİH İLİŞKİSİ

Mitoloji tarihe indirgenemezse de, mitler bir sis perdesinin arkasından tarihe ışık tutar. Troya savaşını konu alan epik döngü, mit–tarih ilişkisinin en somut örneğidir. Mitlerin olağanüstülükleri tarihin görünümleri altına gizlenir.

Mit–tarih ilişkisi kesin bir çizgiye oturtulamaz. Troya savaşı, Olimpiyat oyunları gibi kesin tarihler dışında, birçok bağlantının karşılığı yoktur. Söz gelimi Herakles döngüsünün sonraki anlatmalarında anakronizme düşülerek, Herakles’in çocukları Theseus’un çocuklarıyla çağdaş gösterilir. Theseus’la Herakles’in karşılaşmamaları ise, Theseus’un, Herakles Lydia’da Omphale’in tutsağı olduğu sıralarda faaliyet gösterdiği, Herakles’in son döneminde de Theseus’un Ölüler Ülkesi’nde Pluton’un tutsağı olduğu şeklindeki yapay epizotla bağlanır. Nestor’un Troya savaşında çok ilerlemiş bir yaşta olması da Herakles döngüsü içindeki rolü gereğidir. (Grimal, 2005: 17-18)

Mitlerin tarih öncesi tarih olduğu görüşü yaygındır. Tarihin babası sayılan Heredot’un tarihi bile mitten sıyrılamamıştır. Tarihçi Titus Livius da (MÖ 59–MS 17) Roma’nın

23 kuruluşunu anlatırken, tarihî belgelerin yetmediği yerde mitlere başvurmuştur. (Estin– Laporte, 2002: 90-91)

Malinowski’ye göre mitler salt kurmaca değil, hayata yön veren temel bir olgu; entelektüel bir açıklama, sanatsal bir kurgu olmanın ötesinde, uygarlık tarihinin dökümüdür. Alman filozofu Schelling de mitolojinin uygarlık tarihi ve sanat felsefesi için başlıca kaynak olduğu görüşünü savunur. (Soykan, Aralık 1984: 39-40)

Mitle tarih arasında karşıtlık ilişkisi de kurulur; tarihin miti ortadan kaldırdığı ileri sürülür. Yahudi–Hıristiyan dünyasında uyanıp Hegel ve ardıllarında gelişen tarih bilinci miti aşmıştır. Fakat mitsel düşüncenin bütünüyle yıkıldığı söylenemez. Mitsel düşünce tarih yazımında bile kendisini hissettirmeye devam eder. (Eliade, 2001: 145)

Mitte inanılırlık, tarihte gerçeklik esastır. Başlangıçta doğruluğundan şüphe duyulmayan anlatıların doğruluğu şüpheli hale gelince “mit” olarak adlandırılmışlardır. Bu anlamda mit, tarihle karşıtlık oluşturur. “Tarihçinin yazısı kendisini böyle kuracaktır, mythos’a karşı: İzleri toplayarak, kanıtları biraraya getirip birbirleriyle karşılaştırarak altındaki ‘yalan’ı, yanlış sanılanı ya da mitik olanı ayırarak, olguları bularak ve doğruluk konusunda ikna edici olmaya çalışarak.” (Yılmaz, 2000: V)

Bir kimse hakkındaki sözel bilgilerin, ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra kaybolduğu ileri sürülür. Kişinin elli yıl kabul edilen etkin yaşantısı da buna eklenince yüz elli yıl sınırı elde edilir. Buna “halk hafızası” denir. Fakat halk anlatmalarında tarihe sadık kalınmaz. Tarihî gerçeklik hızla deforme olur. (Raglan, 2005a: 314, 316, 317)

Tarihin karşıtı olarak basite indirgenen mitoloji, son çağda, aynı sıfatla, bu defa kurtarıcı rolü oynar. Gerçekliğin/tarihin Batı toplumlarını tam bir çöküntüye uğrattığı yerde mitoloji devreye sokulur. Eliot’ın Çorak Ülke’si bunların başında gelir.

“(…) Avrupa toplumunun krizi –küresel savaş, şiddetli sınıf çatışması, başarısızlığa uğrayan kapitalist ekonomiler– tarihe bütünüyle sırt çevirip mitolojiyi onun yerine yerleştirerek çözülebilirdi. Mali kapitalizmin derinlerinde Balıkçı Kral, insanların ortak kimliklerini keşfedebilecekleri kudretli doğum, ölüm, yeniden dirilme imgeleri yatıyordu.” (Eagleton, 2004: 63)

Mitik dönem bilinçdışı olarak nitelendirilerek, tarih bilinçlenmeyle eşdeğer görülür. Mitlerle yaşayan toplumlar tarihsel bir varlık gösteremeyip tarihin nesnesi olarak kalırlar. Buna karşılık tarih karşısında mit değersiz değildir, aşılması, yenilmesi gereken bir tutum değildir; mitler; kişisel ve ortak tecrübeleri, tarihin öğreticiliğini anlamayı sağlar.

En çok bilinen ve işlenen Yunan mitleri; Argonautlar’ın seferi, Thebai, Atridalar, Herakles, Theseus döngüleriyle Odysseus’un maceralarıdır. Bu efsanelerin konu aldığı

24 coğrafya, Argonautlar’ın efsanesiyle Karadeniz’in kuzey ucundan Kyrene’ye kadar; Odysseus, Kadmos ve Atridalar’ın efsaneleriyle de Adriyatik kıyılarından Çanakkale, Suriye ve Girit’e kadar hemen hemen bütün Helen dünyasını kapsar. Ayrıca bu kahramanlık döngülerinin Mykenia uygarlığına bağlandığı, arkeolojik verilerle ortaya konulmuştur. (Grimal, 2005: 74)

MİT–FELSEFE İLİŞKİSİ

Mit–felsefe ilişkisi de mit–tarih ilişkisi gibi gerilimlidir. Kimi noktalarda iç içe geçen, kimi zaman bütünüyle ayrışan bir zeminde etkileşime girerler. “(…) Öyleyse sözlü masal, söylen ya da daha çok söylenin çeşitli katmanlarıyla felsefe arasında hem bir süreklilik hem de bir dizi kopuş bulunacaktır.” (Vernant, 1996: 248)

Mitolojiyle felsefe, ilkin köken bakımından birleşir. İkisi de aynı varoluşsal “sorular”ın cevabını aramak üzere yola çıkmıştır. Bu sorulara üretilen karşılıklar da başlangıçta aynı kaynaktandır: hayal gücü. Bu noktada mitle felsefe ayrı düşünülemez; felsefe mitolojik temelde yükselir. Heredot’un, suyu mitolojik yaklaşımla bir tanrı olarak nitelemesi, felsefenin babası olarak geçen Thales’in, varlığı suyla açıklaması, esas unsur olarak Miletli Anaksimenes’in havayı, Efesli Herakleitos’un ateşi görmesi, mitolojik karşılıkları olan, yaratılış efsaneleriyle örtüşen yaklaşımlardır. (Tökin, Ağustos 1961: 7, 28)

Filozoflar, soyut fikirleri göz önünde canlandırmak için mitleri kullanır; kökleşmiş efsanelere başvurdukları gibi kendileri de mit üretirler. Empedokles (MÖ 5. yy), evren hakkındaki düşüncesini açıklayan bir mit oluşturur. Ona göre nefret ile sevgi arasındaki mücadele dört ögeyi (toprak, su, hava, ateş) durmadan dönüştürür. Uzun bir evrilme sürecinin sonunda evren oluşur, sonra yeniden oluşmak üzere yıkılır. Platon’un diyaloglarında Sokrates, öğrencilerini ikna etmek için mitleri kullanır. Ölümünden (MÖ 339) kısa süre önce, onlara ruhunun ölüler ülkesine yapacağı yolculuğu anlatır. Ruhu dünyada yaptıklarına göre yargılanacaktır. Mitleri kullanan filozoflardan bir diğeri, mitleri teoride bir kenara itmekle birlikte yazılarında mitik anlatıma yer veren Platon’dur. Sokrates’in öğrencisi olan Platon, insanların müzlere ve müziğe ilgisini ağustosböceği mitiyle açıklar: Müzler doğup şarkı ortaya çıkınca bir kısım halk kendilerini yeme içmeyi unutacak kadar şarkı söylemeye kaptırır ve hayattan bir şey anlamadan ölüp giderler. İşte ağustosböcekleri bu insanlardan meydana gelmiştir. (Estin–Laporte, 2002: 86)

Mitle felsefenin yollarının ayrılması da uzun sürmez: Felsefi/bilimsel söz olan logos, mitosla zıt kutupları gösterir. Mitleri reddedenlerin başında Platon gelir. Platon, kendisiyle şairler ve onların ele aldıkları mitler arasına mesafe koyar ve yalancılar olarak nitelediği

25 şairlere ideal devletinde yer vermez. Fakat felsefe dilinin yetmediği yerde mite başvurmaktan da geri durmaz. Aristo da mite felsefe metni gibi yaklaşır. (Estin–Laporte, 2002: 87)

Mitolojiden felsefeye geçiş, evrenin inanca dayalı doğaüstü açıklamalarından akla/bilime dayalı deneysel açıklamalara, kişileştirmelerden kavramlaştırmalara geçiştir. Felsefe mitleri değerlendirip yorumlar, akla ve ahlaka aykırı yönlerini ayıklar. Fakat bu, mitin esas karakterini bozar. Logosun dolaysız dile getirdiği doğruluğu mitos simgesel yoldan dile getirir.

MİTİN İŞLEVİ