• Sonuç bulunamadı

Modern Türk tiyatrosunda mitoloji

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Modern Türk tiyatrosunda mitoloji"

Copied!
779
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI YENİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI

MODERN TÜRK TİYATROSUNDA MİTOLOJİ

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR. SİNAN GÖNEN

HAZIRLAYAN SENA KÜÇÜK 054101021001

KONYA 2016

(2)
(3)
(4)

iv ÖN SÖZ

Edebiyat, insanlık tarihine koşut bir etkinliktir. Yazının bulunuşuna kadar uzun ve gizemli bir yoldan geçen edebiyat ürünleri, varlıklarını değişik formlar içinde sürdürmelerine karşın bünyelerinde ilk örneklerden aldıkları birçok unsur taşırlar. Mitoloji, anlatıya dayalı türlerin esasını oluşturduğu gibi tiyatro ile beraber dramatik türlere ve bu arada şiire de kaynaklık etmiştir.

Modern sanatlar içinde özellikle edebiyat, konu ve imajlar yönünden mitolojiyle güçlü bir ilişki içindedir. Mitolojinin bölgesel ve kültürel farklılık göstermesi temel değerlere bağlı olarak gerçekleştiği gibi, mitolojik esin taşıyan eserlerde yansıyan dünya da bu yönde şekillenir. Mitolojik yönelim, yazarların dünya görüşüyle de ilgili görülmektedir.

Türk edebiyatının ilk verimlerinde Türk mitolojisine kesin bir bağlılık söz konusuyken, Divan şiiri, Şehname’de toplanan Fars mitolojisine bağlı kalmıştır. Modern Türk edebiyatı ise yeni bir kaynak olarak Yunan-Roma mitolojilerine açılmışsa da tek bir yönelim göstermez.

Tezimizde, Türk tiyatrosunun Tanzimat’tan sonraki süreçte gösterdiği mitolojik yönelimleri ve bunların yansımalarını ortaya koymayı amaçladık.

Tezimiz, Tanzimat’tan bugüne Türk tiyatrosunda mitoloji yönelimlerini genel bir açıdan değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu konuda isimlerle sınırlı bazı çalışmalar yapılmışsa da, bunlar Türk tiyatrosunda mitoloji olgusuna bütünlüklü bir bakış açısı getirmekten uzaktır. Mitolojinin giderek daha büyük yer tutması da konunun güncelliğini koruduğunu göstermektedir. Oyunlardan biçim ve içerik açısından belli bir düzeyin üzerindekilere ağırlık verilmiştir.

Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi basılı tiyatro eserlerinde mitolojik unsurlar içerenler belirlenmiş, mitik bir öyküye dayananlar üzerinde durulmuştur. Sahnelendiği halde kitap olarak basılmayan eserler incelemeye esas alınmamıştır.

Giriş bölümünde mitolojinin terimsel ve kavramsal açıklaması yapıldı.

Tezimizi oluşturan tiyatro verimlerinde mitoloji olgusu Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri içinde ayrı bölümler olarak verildi. Birinci bölümde Türk tiyatrosunun ilk evresi olan Tanzimat Tiyatrosu’nda mitolojik verimler değerlendirildi.

İkinci bölümde Meşrutiyet Tiyatrosu içinde mitolojinin nasıl bir değişikliğe uğradığı belirlenerek mitolojik oyunlar değerlendirmeye tâbi tutuldu. Abdülhak Hâmit’in bu dönemde yazdığı oyunlarda mitolojik olgular tespit edildi.

(5)

v Cumhuriyet dönemi kuşkusuz çok daha uzun ve kapsamlı bir süreç olduğu için, bu dönem tek bir bölümle sınırlandırılamazdı. Üçüncü bölümde Türk tiyatrosunun 1923’ten sonra aldığı görünüm ana hatlarıyla belirlenmeye çalışıldı.

Dördüncü bölümde Türk mitolojisi, beşinci bölümde Yunan, altıncı bölümde Sümer, yedinci bölümde Mısır, sekizinci bölümde Ugarit, dokuzuncu bölümde Asur ve onuncu bölümde İran mitolojilerine dayanan oyunlar ele alınıp dramatik unsurlar açısından incelendi.

On ikinci bölümde, mitolojik oyunların dil ve üslup özellikleri üzerinde duruldu. Sonuç bölümünde, mitolojinin Türk tiyatrosundaki yeri, işlevi, önemi ortaya konuldu. Tezimizin hazırlanmasında büyük katkı sağlayan hocam Prof. Dr. Mustafa Özcan Beye ve sonuçlanmasında Doç. Dr. Sinan Gönen Beye teşekkürlerimi sunuyorum.

(6)
(7)
(8)

viii İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ... iv

GİRİŞ ... 1

KAVRAM OLARAK MİTOLOJİ ... 1

MİTLERİN OLUŞUMU ... 7 NİTELİKLERİ ... 8 MİT TÜRLERİ ... 15 MİTOLOJİNİN KAYNAKLARI ... 17 MİTİK ZAMAN/DÖNGÜSELLİK ... 21 MİT VE GERÇEKLİK ... 22 MİT–TARİH İLİŞKİSİ ... 22 MİT–FELSEFE İLİŞKİSİ ... 24 MİTİN İŞLEVİ ... 25 MİTOLOJİ YAKLAŞIMLARI ... 33 MİT VE EDEBÎ TÜRLER ... 39

BİRİNCİ BÖLÜM: TANZİMAT TİYATROSUNDA MİTOLOJİNİN ANA HATLARI ... 49

ŞEHNAME’NİN ETKİSİ ... 50

TELEMAK’IN ETKİSİ ... 52

ABDÜLHAK HÂMİT’İN İMGELEMİNDE MİTOLOJİ ... 53

İSİMLERİNİ MİTOLOJİK KAHRAMANLARDAN ALAN OYUNLAR ... 59

TARİH VE MİTOLOJİ ... 64

TANZİMAT TİYATROSUNDA MİTOLOJİK OYUNLARIN İNCELENMESİ ... 65

İRAN MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUNLAR ... 65

GÂVE EFSANESİ ... 65

GÂVE ... 65

SİYAVUŞ EFSANESİ ... 72

FÜRS-İ KADÎMDE BİR FACİA YAHUT SİYAVUŞ ... 73

HÛŞENK EFSANESİ ... 79

HÛŞENK ... 80

YUNAN MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 83

KALYPSO EFSANESİ ... 84

RÜYA OYUNU ... 84

İKİNCİ BÖLÜM: MEŞRUTİYET TİYATROSUNDA MİTOLOJİNİN ANA HATLARI ... 86

(9)

ix

ABDÜLHAK HÂMİT’İN MEŞRUTİYET DÖNEMİ OYUNLARINDA MİTOLOJİ... 89

PERİ UNSURU İÇEREN OYUNLAR ... 102

HİNT ETKİSİ ... 104

MEŞRUTİYET TİYATROSUNDA MİTOLOJİK OYUNLARIN İNCELENMESİ .... 105

TÜRK MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 105

CENGİZ HAN EFSANESİ ... 105

BAY TURGAN ... 106

ASUR MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 114

SARDANAPAL EFSANESİ ... 115

SARDANAPAL ... 115

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA MİTOLOJİNİN ANA HATLARI ... 123

MEMLEKETÇİ ÇİZGİDE BELİRGİNLEŞEN TÜRK MİTOLOJİSİ ... 123

DESTANLARDAN ÇIKARILAN MİTİK KAHRAMAN İMGESİ ... 123

ABDÜLHAK HÂMİT’İN SON OYUNU: HAKAN ... 145

BİR AŞAMA: TUFAN ... 146

DEDE KORKUT KİTABI’NA DAYANAN OYUNLAR ... 147

KÖROĞLU İLE İLGİLİ OYUNLAR ... 157

ŞAMANİZM’İN TİYATRODAKİ AKSİ ... 163

1940 SONRASINDA AĞIRLIK KAZANAN YUNAN MİTOLOJİSİ ... 166

SELAHATTİN BATU İLE İLK ADIMLAR ... 166

GÜNGÖR DİLMEN’İN MİTOLOJİ EVRENİ ... 171

YAZGININ BOZULAMAZLIĞI: OIDIPUS ÖRNEĞİ ... 187

BAŞKALDIRAN İNSAN İMGESİ: ANTİGONE ÖRNEĞİ ... 188

KADIN SORUNSALININ MİTİK KÖKENİ: MEDEA ÖRNEĞİ ... 189

YÜKSEL PAZARKAYA’DA MİTİN ÇAĞDAŞ YORUMU ... 190

KEMAL KOCATÜRK’TE MİTOLOJİ ... 192

SEKÜLERLEŞEN DÜNYADA TANRI DÜŞÜNCESİNİN SORGULANMASI ... 193

COŞKUN BÜKTEL VE THEOPE OLAYI ... 194

SERMET ÇAĞAN’IN YANKISI ... 196

KOMEDİNİN MİTE DÜŞEN GÖLGESİ ... 198

YILMAZ ONAY’IN DENEYSEL MİTOLOJİK OYUNLARI ... 202

NİHAT ASYALI’NIN DİRENİŞ OYUNLARI ... 203

ANADOLU KÖKENLİ BİR MİT: KARDEŞ KANI ... 204

YÜZEYSEL BİR DENEME ... 205

MİTOLOJİK BAŞLANGIÇLAR ... 206

(10)

x

DOĞU MİTOLOJİLERİNİN TÜRK TİYATROSUNDAKİ YANSIMALARI... 208

BİR YANILGININ İZDÜŞÜMÜ ... 208

ORHAN ASENA VE GILGAMIŞ DAİRESİ ... 211

OSMAN TÜRKAY VE PİRAMİT ÜÇLÜSÜ ... 219

BEHÇET NECATİGİL’DE MİTOLOJİK SIZMALAR ... 221

MURATHAN MUNGAN’DA MİTOLOJİK ART-ALAN ... 222

ŞAHMERAN MİTİNİN ANLATTIĞI ... 226

ASUR – BABİL’İN TANRI – KRALLARI ... 228

İRAN MİTOLOJİSİ; YENİDEN ... 231

İZLERİ KALANLAR ... 231

MİTOLOJİYE DEĞGİN OYUNLAR ... 236

MİTOLOJİYE İMGESEL ÇAĞRIŞIM YAPAN OYUNLAR ... 252

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA TÜRK MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUNLAR ... 257

ESKİ TÜRK MİTOLOJİSİNİN OLUŞUM ZİNCİRİ ... 257

ESKİ TÜRKLERİN DİN(LER)İ VE ŞAMANİZM ... 258

KÜLTLER ... 260 GÖK KÜLTLERİ ... 260 YER KÜLTLERİ ... 261 ATALAR KÜLTÜ ... 263 TANRILAR VE RUHLAR ... 264 MİTLER ... 264 YARATILIŞ MİTLERİ ... 264 TÜREYİŞ MİTLERİ ... 266 ESKATALOJİ MİTLERİ ... 267

TÖZLER (ONGONLAR) – PUTLAR ... 267

TAPINAKLAR – MEZARLAR ... 268

YAŞAYAN MİTLER ... 268

MİTOLOJİNİN RESMİ ... 269

OĞUZ KAĞAN DESTANIYLA İLGİLİ OYUNLAR ... 269

OĞUZATA ... 273

ERGENEKON VE GÖÇ DESTANLARI ... 279

TUFAN ... 280

DEDE KORKUT KİTABI/HİKÂYELERİ ... 284

DELİ DUMRUL HİKÂYESİ ... 287

DELİ DUMRUL ... 288

(11)

xi

TEPEGÖZ ... 292

KÖROĞLU HİKÂYESİ ... 300

KOÇYİĞİT KÖROĞLU ... 301

BEŞİNCİ BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA YUNAN MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUNLAR ... 309

TROYA SAVAŞI ... 309

GÜZEL HELENA ... 313

HİKÂYE-İ CENG-İ TUROVA ... 323

TROYA İÇİNDE VURDULAR BENİ ... 338

TANRILARIN OYUNCAKLARI ... 348 TROYA GEÇİLMEZ ... 357 IPHIGENIA EFSANESİ ... 368 IPHIGENIA TAURIS’TE ... 369 ODYSSEUS EFSANESİ ... 376 KANATLI DOĞANLAR ... 378

ALTIN POST EFSANESİ ... 395

ALTIN POST ... 397 MEDEA EFSANESİ ... 407 MEDEA ... 411 MEDEİA ... 416 MEDİHA ... 427 KURBAN ... 435 OIDIPUS EFSANESİ ... 446 KÖR OİDİPUS ... 448 MENOİKEUS EFSANESİ ... 460 THEOPE ... 461 ANTİGONE EFSANESİ ... 479 ANTİGONE ... 481 PROMETHEUS EFSANESİ ... 493 PROMETHEIA ... 495 ATEŞLE OYNAYAN ... 502 BAKKHALAR EFSANESİ ... 511 BAKIR KALKAN ... 513 AMFİTRÜON EFSANESİ ... 518 ŞAN+ŞEREF+ÜN=AMFİTRÜON ... 519 SISYPHOS EFSANESİ ... 528

(12)

xii

PANDORA EFSANESİ ... 538

SAVAŞ OYUNU ... 538

PYGMALION EFSANESİ ... 545

GALATEA İLE PYGMALİON ... 545

ARAKHNE EFSANESİ ... 547 KARADUL EFSANESİ ... 547 MİNOTAUROS EFSANESİ ... 552 MIZRAKSIZ DÜRDANE ... 552 ALKYONE EFSANESİ ... 558 SU İZLER ... 558 DEMETER MİTİ ... 562 HAMARTİA’NIN YOLCULUĞU ... 563

ALTINCI BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA ANADOLU KÖKENLİ MİTLER ... 574 KYBELE ... 574 AŞK GREVİ ... 574 MİDAS EFSANESİ ... 579 MİDAS’IN KULAKLARI ... 580 BELLEROPHONTES EFSANESİ ... 587 KARDEŞ KANI ... 588 ŞAHMERAN EFSANESİ ... 592 ŞAHMERAN ... 594

YEDİNCİ BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA SÜMER MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUNLAR ... 603

GILGAMIŞ DESTANI ... 603

TANRILAR VE İNSANLAR (GILGAMEŞ) ... 607

GILGAMIŞ ... 617

ÖLÜMSÜZLÜK ACISI ... 629

SEKİZİNCİ BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA MISIR MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 645

OSİRİS, İSİS VE HORUS EFSANESİ ... 645

SANDIKTA ÖLÜM ... 653

BİR KOZMİK PSİKODRAM ... 662

KIYAMETTEN SONRA DA SAVAŞ ... 672

DOKUZUNCU BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA UGARİT MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 682

AGAT EFSANESİ ... 682

(13)

xiii ONUNCU BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA ASUR –

BABİL MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 692

SARDANAPAL EFSANESİ ... 692

ALTIN GAZAP ... 696

NEMRUT EFSANESİ ... 704

NEMRUT ... 706

ON BİRİNCİ BÖLÜM: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSUNDA İRAN MİTOLOJİSİNE DAYANAN OYUN ... 711

DEMİRCİ GÂVE EFSANESİ: ... 711

ATEŞLE GELEN ... 718

ON İKİNCİ BÖLÜM: MİTOLOJİK OYUNLARDA DİL VE ÜSLUP ... 724

SONUÇ ... 739

BİBLİYOGRAFYA ... 748

OYUNLAR ... 748

(14)

1 GİRİŞ

KAVRAM OLARAK MİTOLOJİ Mitoloji: Mitler Toplamı – Mit Bilimi

Mitoloji, hayatın başlangıcından bugüne insanlığın biriktirdiği tecrübeler yığınıdır. Tek yönlü ve sınırları belli bir olgu değildir. Dinler tarihi, tarih, sosyoloji, psikoloji, tiyatro, edebiyat, dilbilim, felsefe, siyaset, astroloji, antropoloji, etnoloji, arkeoloji, teknoloji, kısacası hayatın her alanını ilgilendiren çok yönlü, kapsayıcı; bu bakımdan da tanımlanması güç bir konudur. “Dinler, felsefeler, sanatlar, ilkel ve tarihsel insanın sosyal biçimleri, bilim ve teknolojideki büyük buluşlar, uyku kaçıran düşler hep mitin o temel, büyülü yüzüğünden fışkırır.” (Campbell, 2010: 13).

Campbell’in mitolojiyi, bilgeliğinin tamamını hiçbir zaman açığa vurmayan tanrı Proteus’a benzetmesi (Campbell, 2010: 415), mitolojiyi tanımlamada kesin bir sistemden söz edilemeyeceğinin en açık ifadesidir. Mitin genel geçer bir tanımı yoktur; miti bir kalıba sokarak sınırlamak yersizdir.

Mitoloji en genel tanımıyla “mitler toplamı”dır (Yılmaz, 2000: V); ayrıca “mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim”dir (Türkçe Sözlük, 1998: 1571).

Bu noktada mitin tanımı önem kazanmaktadır. Miti yalan, mitolojiyi yalanlar silsilesi olarak tanımlayanlar (Tollu, 1964: 3) olmuştur. Bu, mitlerin temelsizliğine ve etkisizliğine değil, kurgusallığına ve hayalîliğine işaret eder.

Mitin masal ve efsaneyle bağlantısı da “uydurma” sıfatı yüklenmesine ve ölçülü, sanatlı söz niteliğindeki epos ve gerçeği açık ve dolaysızca dile getiren söz karşılığındaki logosa karşılık olağanüstü kahramanlıkları ve doğaüstü güçleri anlatan hayal ürünü söz olarak tanımlanmasına yol açmıştır. (Hançerlioğlu, 1975: 416, 419; Bayladı, 2005: 7) Fakat hayalî olan mitle aklı esas alan logos arasında karşıtlıktan çok bütünlük ilişkisi vardır. “Logos ve mitos dilin iki yarısı, zihinsel hayatın eşit derecede temel iki işlevidir.” (Grimal, 2005: 9)

Başlangıçtaki dinsel ve metafizik ağırlığını Ksenophanes’ten itibaren (M.Ö. 6 ve 5. yy) yitirerek zamanla logosa ve tarihe de aykırı görülen mit, son tahlilde gerçeklik dairesinden de çıkarılmış, “gerçek olarak var olmayan”ı belirtir olmuştur. (Eliade, 2001: 11-12)

Ağırlıklı olarak çok tanrılı dinlerle özdeşleşen mitoloji, paganizmle varlık kazanan tanrı, yarı tanrı ve insanüstü kahramanların öyküleridir. Esas olarak tanrılar dünyasını ele alıyorsa da, beşer dünyası da mitin alanına girer. Mitler basit bir olay, hayal veya izlenimden en kutsal rivayetlere kadar hayata dair her şeyi konu alabilir. Mitler yüzlerce yıl önceki insan yaşamının ve zihninin aynasıdır.

(15)

2 Mitin kurgusal yönü daima önde gelir. Nitekim Yunanca “mitos”tan gelen kelimenin temel anlamı anlatı/hikâyedir. (Yılmaz, 2000: V) Mitik şahsiyetlere veya mitlere gönderme yapan metinler, ilahi veya dualar mit değildir; mit, metinde değinilen öyküdür. Aristo Poetika’sında da mite öykü karşılığını verir ve miti/öyküyü “tragedyanın temeli ve ruhu” (Aristoteles, 2002: 11) diye tanımlar.

Dinle yakından ilgili olan mit; paganizmde bereket ayinleri, inisiasyon (erginlenme) ve ölü törenleri gibi ritüellerin sözlü kısmı, temsil edilen olayın, durumun hikâyesidir. Toprağın bereketi, ailenin mutluluğu, gençlerin topluluğa uyumunun sağlanması, ölülerin yeni hayatlarına hazırlanması; dahası, insanın, toplumun ve dünyanın kökeninin ve gidişatının sorgulanması/açıklanması amacına yönelik anonim anlatılardır.

Mitler bireysel bir çabanın değil, ortak bir bilincin, yerleşik bir formel yapının, oturmuş bir sistemin ürünüdür. Bundan dolayı başta zaman olmak üzere dinin, bilimin, felsefenin, akımların tahripkâr müdahalelerine rağmen çağları aşarak bugüne gelmiş, bir kişinin sınırlı imgelemiyle başlayıp bitmediği için birbirine sıkıca kenetlenmiş dizgesel bir bütündür. “Mitlerin yarı nesnel kolektif bir var oluşları vardır, bireysel düşüncenin kaprislerini hiç mi hiç umursamadan kendi ‘somut mantıklarını’ ortaya koyarlar ve her türlü tikel bilinci kendilerinin bir işlevi haline getirirler.” (Eagleton, 2004: 134)

Mitler “kapalı sistem tasarımları” olmaları yönüyle dogmatik kabul edilir. (Saydam, 2011: 294) Dahası, mitin icat edilirliği, yenilerinin oluşturulabilirliği reddedilir: “Mitolojinin icat edilen bir şey olduğu düşüncesi, bağışlanamaz bir kibrin işaretidir, sanki mit emrimize amadeymiş gibi. Mitin emrine amade olan biziz, her birimizin iradesi aslında.” (Calasso, 2003: 46)

Mitler özel olarak bölgesel nitelik gösterir, içinde doğdukları kültürün izlerini taşırsa da, genel olarak evrensel özler içerir. Arketip kavramı, farklı mitolojilerde aynı söylemi bulmanın adıdır. Sözü edilen yapısal tutarlılık da monomit kavramıyla ifade edilir.

Mit, sistematik felsefi düşünceyi ifade eden logosun tersine akıl dışı ve sezgisel olanı belirtir. Çoğunlukla tarih, bilim, felsefe veya gerçeğin zıddı olarak kullanılır. Fakat Aydınlanma’yla birlikte, özellikle Vico’nun Scienza Nuova’sından başlayarak Alman romantikleri Coleridge, Emerson ve Nietzsche ile mit; bilim ve tarihin karşıtı değil, tamamlayıcısı olarak görülmüştür. (Wellek-Warren, 1983: 255) 20. yy ise mitoloji çalışmalarında dönüm noktasıdır. (Honko, 2005: 246) Artık mite kurgu karakteri taşıyan basit bir anlatı olarak değil, eski zamanlarda geçmiş ve dünyayı ve insanın yazgısını etkileyen bir gerçek olarak bakılır. (Malinowski, 2000: 98)

(16)

3 Mit temelsiz bir varsayım ya da sanatsal bir fantezi değil, canlı bir yaşam modelidir. Mitler bir çeşit tarih öncesi tarihtir. Bilimin uzanamadığı arkaik devirleri aydınlatır.

Mitler dünyanın ve insanın yaratılışı, hayvanların, bitkilerin kökeni, toplumsal kurumların ortaya çıkışı gibi hayatı ilgilendiren her türlü varlık ve olguyu kapsar; özlü bir medeniyet tarihi, sınırsız bir kültür birikimi oluşturur, varoluşa ilişkin yetkin cevaplar getirir. İnsanın ve toplumun geldiği noktayı, geçirdiği aşamaları görünür kılar: “(…) Bu itibarla, köken mitleri, bağdaşık bir tarih oluşturur. Çünkü, dünyanın nasıl dönüşmüş olduğunu, insanın nasıl bugünkü durumuna geldiğini, ölümlü, cinsiyet sahibi, kendini beslemek için çalışmakla yükümlü – anlatır.” (M.El., 2000: 783)

Güncel gerçekliği yansıtmalarının ötesinde, mitler tarihle de yakından ilgilidir. Mitler tarihsel olayların silik izlerini taşır, “kimi zaman, başka türlü unutulacak olan durumlar üzerine beklenmeyen tanıklıklar” (Grimal, 2005: 15) içerir. Mitlerin yalın gerçeklikten ve tarihten ayrılan yönü alegorik, imgesel, simgesel bir ifade biçimi olmasıdır. “[Mit] sözle tanımlanamayacak olan bir gerçekliğin bir imgesini, bir sembolünü çizer.” (Grimal, 2005: 11) Mitlerin konusu, devletleri ilgilendiren tarihî olaylar değil, insanların yaşamını ilgilendiren günlük olaylardır ve bu arada tarihî olaylar da insanların yaşamını etkilediği, zihnini sardığı ölçüde mitolojiye girer; fakat ışığın aynada kırılması gibi, mitin süzgecinden geçerek ve simgeleşerek. Dolayısıyla mitoloji, tarihin zamandizimsel dökümü değil, imgesel yorumudur. Zafer ve yenilgiye dayanan tarihin akışı içinde mitler, savaşların çözemediği toplumsal hadiselere sunulmuş derinlikli çözümlerdir: “(…) Lévi-Strauss, mitlerin gerçek toplumsal çelişkilerin imgesel çözümleri olduğundan bahsediyordu (…)” (Eagleton, 2004: 143)

Ritin sözel kısmını oluşturan mitler başlangıçta, belli kişilere açık özel toplantılarda söylenen gizemli ve kutsal anlatılardır. Mitlerin kapalılığı, kendini herkese açmayan gizemli yanı, değerli bilgileri geleceğe taşırken sarıp sarmalayarak tanınmaz hale getirmesi mitolojiyi bilinçdışı bir alana kaydırmıştır.

“Mit, gizemi sorgulama biçimlerinden biri olduğu kadar, bilincin bilme işlevini, praxis’i yerine getirirken, tarihi hatırlarken ya da bulunduğu çevreyi keşfederken bütün bir kültürle kurduğu ilişkilerden biridir. Yakın tarihli araştırmaların gösterdiği gibi, görünürdeki karmaşıklığı bile, düşlem felsefe ya da bilim arkeolojisinin en etkili araçlarından biridir.” (Bonnefoy, 2000: XV)

Köken

Mitoloji Türkçede ilk olarak ustûriyyat, ilm-i esâtir terimleriyle karşılanmıştır. Fakat Yunanca kökenli mythologia (mythos ile logos kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur) teriminin Fransızca söylenişi olan mitoloji daha çok yerleşmiştir. Mitin kökeni de Yunanca

(17)

4 mythos’tur. Mitin, Yunanca aslına uygun olarak mitos ve mitolojinin mitologya şeklinde söylenişi de yaygındır. Bu, trajedi–tragedya için de geçerlidir. Mitin Türkçe karşılığı olarak söylen kelimesi türetilmiştir.

Mit ve mitoloji kelimelerinin Yunanca kökenli olması ve Yunan mitolojisinin yaygınlık kazanmasından dolayı mit bilimi çoğunlukla Yunan mitolojisinden yola çıkılarak incelenmiştir. Fakat bu bir eksikliktir; mitin kapsamı eski Yunan kültürüyle sınırlı değildir.

Eski Yunan’da masal ve efsane anlatmak için “mythologein” fiili kullanılır. Masal ve efsaneleri derleyenlere mythographos (mit yazarı), bu ürünlerin toplandığı kitaba ve derleme işine mythologia denir. (Erhat, 1997: 6)

Esâtir Arapça kökenlidir. Yazı yazmak anlamındaki “satr” kökünden türeyen “üstûre”nin çoğuludur. Gerçek dışı, asılsız, boş sözler anlamındadır. “Esâtîrü’l-evvelîn” ifadesi Kur’an’da dokuz yerde geçer. “Enfal” suresinin otuz birinci ayeti şöyledir: “Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman, ‘işittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir’ diyorlardı.” (Yazır, Kur’an-ı Kerim Meali: 109) Bu âyetlerde, Kur’an için kullanılan “eskilerin efsaneleri” ifadesi reddedilerek, Kur’an’ın Allah sözü olduğu ve hakikati ifade ettiği bildirilir; önceki peygamberlere indirilen kutsal kitapların da, inanmayanlar tarafından reddedildiği hatırlatılarak, Allah’ın ayetlerini yalanlayanların başlarına gelenlerden ibret alınması uyarısında bulunulur. (Gölcük, 1995: 359-360)

Tanzimat döneminde daha çok esâtir kelimesi kullanılırken, Ahmet Mithat Efendi mitolojiyi de kullanır.

Mitin Kullanım Alanının Genişlemesi

Mitoloji çalışmaları giderek artmakta fakat bu, kavramın anlam çevrenini aydınlatmak yerine daha da belirsizleştirmektedir. Çünkü mite herkes kendince bir karşılık bulmaktadır. Mitin, edebiyat eleştirisinde de sıklıkla sözü edilir olmuştur. Motif, imaj, hikâye, doğaüstü olaylar, arketipler, evrensel düşler ve idealler mit terimiyle ifade edilir. Söz gelimi Sorel, bütün dünya işçilerinin katılacağını hayal ettiği bir grevden mit diye bahseder. Sanatçıların bir mitoloji aradıklarından söz edilmesi veya “ilerleme ve demokrasi miti” gibi kullanımlar terimi daha da muğlaklaştırır. Nietzsche’nin, tutarlı bir mitolojiden mahrum olan modern insanın ilericilik, eşitlik, sağlık, moda gibi sahte mitlere yöneldiği; sofistlerin Yunan, Aydınlanmanın “Hıristiyan mitolojisi”ni yok ettiği görüşü mitin sınırlarını daha belirsiz hale getirir. (Wellek-Warren, 1983: 256-258)

Bu öyle bir hale gelmiştir ki, mit, tam da bilinmezlik simgesi olacak şekilde kullanılan bir terim olarak ortaya çıkar. Bunun en tipik örneğini, ünlü Fransız fizikçi Pierre Auger, bilimin halka göre basitleştirilmesinden bahsettiği Bilim ve Mitos adlı incelemesinde verir.

(18)

5 Bilimin başarılarının kamuoyunda hayranlıkla birlikte korku ve kuşku uyandırdığını ortaya koyar. Bilimsel buluşları basitleştirip halka sunan yazarların gerçekte karmaşık ve soyut kuram ve kavramları kafalarda yeni mitler oluşturacak biçimde verdiklerini ileri sürer. Bu somutlaştırmalar, elektrik yükü ve kitlesi olmayan nötronların “mit” olarak tanımlanmasına kadar varmıştır. (Anday, 1974: 7-8)

Mitolojinin İlkel Bilim Olarak Tanımlanması

Mitolojiyi ilkel bilim olarak gören yaklaşımda mitler eski çağlarda akıl ve bilgiyle açıklanamayan doğa olayları ve evrenin işleyişiyle ilgili öngörü ve tasavvurlar olarak değerlendirilir. Dinî bir metin olarak ortaya çıkan mitler doğanın bilinmezliklerinden duyulan korkuyla başa çıkmanın ve doğanın verimlerinden en iyi şekilde yararlanmanın yolunu gösterir. Tanrılar da gök tanrısı, deniz tanrısı, yer tanrıçası örneklerinde olduğu gibi, doğa unsurlarının kişilik kazanmış şeklidir.

E. B. Taylor (Primitive Culture, 1871) ve J. G. Frazer (The Golden Bough, 1890) gibi 19. yüzyıl kuramcıları mitleri ilkel bilim olarak değerlendirmiş; dünyadaki fiziksel olgu ve olayları açıklama veya kontrol altında tutma işlevi gördüklerini ileri sürmüşlerdir. Açıklayıcı yönü öne çıkaran Tylor, mitleri ilkel kuramsal bilim; dış dünyayı kontrol etmeye yaradığı üzerinde duran Frazer, büyü niteliğini göz önünde tutarak, ilkel teknoloji olarak tanımlamıştır. (Saydam, 2011: 285)

Mitlerin, kâinatın gizemlerini aydınlatmak bir yana, daha da yoğunlaştırdığı öne sürülür: “Tüm mitoloji anlatımlarının kullandığı ortak bir imge, mağara yolculuğu dediğimiz karanlık bir yolculuğa götürür bizi.” (C. Me., 2000: 787)

Mitlerin İlkel Olmadığı Görüşü

Psikanalizin mitleri bilinçdışına iten ve varsayımlarını doğrulama aracına dönüştüren yöneliminin yol açtığı ilkel yaşamı yansıttığı görüşünün aksine, mitolojinin çok gelişmiş bir zihin yapısının ve uygarlığın ürünü olduğu ortaya konur.

“Doğru bir mitoloji bilimi, psiko-terapistin muayene odasında değil de detaylı bir arkeoloji, tarih ve karşılaştırmalı din çalışması ile başlamalıdır. Her ne kadar Jungçular, ‘Efsaneler bilinç öncesi ruhu gerçek bir şekilde açığa çıkaran, bilinçsiz ruhsal olaylar hakkında istemsiz ifadelerdir.’ şeklindeki tezi savunsalar da, Yunan mitolojisi içerik olarak modern karikatürlerden daha fazla gizemli değildi. Ayrıca sınırları belirlenen birçok bölge, yazılı arşivlere, modern görünümlü kilitli kapıların yanı sıra sağlıklı bir su tesisatı ile döşenen dört katlı binalara, patentli ticari markalara, standart ölçü ve ağırlık birimlerine ve sabırlı astronomik gözlemlere dayanan bir takvime sahip olacak kadar medeniyette gelişmiş olan (Minos) Girit ile yakın politik ilişkiler geliştirmiştir.” (Graves, 2004: 25)

(19)

6 Mitin en karmaşık felsefi sorunları çözümlemede felsefeyle yarışacak, hatta onu geçecek düzeyde bir zihin üretimi olduğu, bu bakımdan ilkel bir düşünce yapısıyla açıklanamayacağı belirtilir.

“Mitos herhangi bir ‘ilkel’ düşünceye tekabül etmek şöyle dursun, felsefî düşüncenin en ziyade gelişip serpildiği zamanlarda dahi, giderek karmaşıklaşan şekiller altında, kariyerini sürdürebilmiştir. Bir Apuleus’un isisçi [İsis’le ya da onun kültüyle ilgili] kozmogonisini düşünelim, burada, mitos âdeta zaman boyunca, derin özleyişini açığa vuruyor, ifade ettiği realitenin mistik bir temaşası halinde serpilip gelişiyor gibidir. Anlatı, artık varlığı hesaba katılmıyabilecek bir dayanaktan, bir tensel giysiden başka bir şey değildir.” (Grimal, 1997: XV)

Semavi dinlerin mitleri bir kenara itmeyip sorgulamaları da onların basit bir görüş açısını yansıtmadığının göstergesidir. “Bunlar, çoğunlukla, ruhani ortamlarda oluşmuş ve neredeyse, gizli semboller altında, yavaş yavaş felsefi unsurlarla zenginleşmiş, çok gelişmiş algılayışlardır. Bu mitler bütün klasik dönem boyunca ve daha ötesinde hep var olmuşlardır. Dini inançlara destek şeklinde hizmet vermeye devam etmişlerdir ve semavi dinlerin de kendi sınırları içinde onları sorguladığını görürüz.” (Grimal, 2005: 21)

Mit tanrılara, yaratılışa, dünyaya ilişkin dinî değerler, doğa-kültür bütünlüğünü oluşturan temel dinamikler, toplumsal ahengi sağlayan örnek davranışlar, daima akılda tutulması gereken ilke ve pratiklerdir. Dinî bir yaptırımla geçerlilik ve süreklilik kazanırlar.

Mit, tanrıların hikâyelerini, dinî açıdan dünyanın oluşumunu anlatır, tabiatı ve kültürü bütünler. Toplumun dinî değerlerini ve yasalarını yansıtır. Örnek davranış kalıplarını içerir. Dinî törenlerde tekrarlanır ve taklit edilir. Böylece dünya yeniden yaratılmış olur. Köken mitleri geçmişte yaşanan olayların günümüze aktarılmasını, insan yaşamı için gerekli bilgilerin korunmasını sağlar. Geçmişte dinî bir anlam taşıyan mitlerin bu özelliği kaybolmuştur.

Mitler toplumsal yaşama olduğu kadar insanın içsel yaşamına da ışık tutar; insanın kendini tanımasının yolunu gösterir. Psikanaliz açısından mitler kolektif akıl, ortak bilinçdışı olarak tanımlanır. İnsanı ve hayatı anlamlandırma edimidir.

Topluluğun maddi ve manevi birliğini sağlar. Hayatın bütünlüğünün ifadesidir. Zaman ve mekânla kayıtlı değildir. İnsan topluluklarının olduğu her yerde aktif bir unsurdur.

“Mitos (mythos), Yunancada söz öykü anlamına gelir. Mitoslar, ilkel insan topluluklarının, evreni, dünyayı ve tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeşitli görüntülerini bir anlam kolaylığına bağlamak ihtiyacından doğmuş öykülerdir.” (Necatigil, 1973: 7)

(20)

7 Mitlerin dinselliği ağırlıklı olarak paganizm dairesiyle sınırlı tutulur. Bunlar “geleneksel mit” diye adlandırılır. Vahye dayalı dinlerin mitselliği ise çoğunlukla reddedilir. Semavi dinlerin mitle ilişkisini ortaya koymada reddiyeden en uzak nokta, “tarihsel mit” sınıflamasıdır. En temel ayrım noktası, zamanı algılayıştır; mitik zamanın tarihsel zamana evrilmesidir. Burada yönlendirici etmen tanrılar değil, düşüncelerdir. “(…) Her durumda mit, zamanın kendine özgü düzenlenmesi gibi algılanır.” (J. M., 2000: 791)

MİTLERİN OLUŞUMU

Kalıplaşmış yapılarına rağmen mitlerin oluşumunda birörneklikten ve sistemli bir gelişimden söz edilemez: “Mitler, felsefi, teolojik ya da bilimsel bir sistem biçiminde, düzenli bir bütün olarak doğmaz. Tıpkı bitkiler gibi tesadüfen biterler ve onların ailelerini, türlerini ve çeşitlerini bulmak mitolojinin işidir.” (Grimal, 2005: 14)

En basitinden en büyüğüne kadar mitin ağına takılan konular farklı biçimlerde mit yapısına bürünür. Tarihî olaylar, Troya savaşı gibi iz bırakan büyük savaşlar mitleşir.

Mitlerin oluştuğu ortamda tanrılarla insanların dünyası kesin çizgilerle ayrılmıştır. İnsan, bakışlarını tanrısal olana çevirmiş, tanrıları hayatın içine çekerek kavramaya ve onlara ulaşmaya çalışmıştır.

“(…) Böylece tanrılar, insanların gözyaşlarından doğdular, insanlar kendilerini avutmak için mitleri yarattılar. Çünkü tanrılar sessizlikti, saydamsızlıktı. Durumumuzun garipliği hiç de ilgilerini çekmiyordu ve başımıza gelen felâketlere acımak gibi bir duygu onlara yabancıydı. Öyleyse yaratıcılar da onları açık açık varolmaya ve ortaya çıkmaya zorlamalıydılar. İnsanın imgeleminin karşısında bir tek yol kalıyordu: Onlara da canlılar gibi zaman ve mekân içinde yeralabilecekleri, bizim gibi ölümün ve yaşamın acımasız tiyatrosunda, hem seyirci hem oyuncu olabilecekleri bir hikâye uydurmak.” (C. Me., 2000: 786)

Yunan mitlerinin, oluştukları mitik çağın (köken) ardından, epik, trajik ve felsefi ya da sofistik çağ olarak adlandırılabilecek üç evreden geçtikleri söylenebilir. (Grimal, 2005: 111)

Trajedi mitolojiyi köklü bir değişime uğratarak, ruhsal ve fiziksel çatışmanın kaynağı yapar. Teogonik ve kozmogonik bağlamda mitler, özgül bir tür olarak çoğunlukla dua ve ilahiler içinde geçtikleri ve ritin bir bölümünü oluşturdukları mitik çağda dinin bir parçasıdır. Mitik kahraman tanrı hüviyetindedir. Epik çağda mitler büyük destan döngüleri içinde kurgusallığın bir parçası olarak edebiyata ve epik kahraman tanrısal kimliğe evrilir. Artık parça parça mitler değil, birbirine sıkıca bağlanmış olaylar halkaları söz konusudur. Mitlerin tiyatroyla bütünleştiği trajik çağda ise dramatik gerilimin odağında, tanrısaldan sıyrılan insan

(21)

8 vardır; tanrılarla insanların dünyası yine ayrılmış, fakat bu kez insan ve insani özellikler öne çıkmıştır. İnsanın kaderine ise yine tanrılar, dolayısıyla mitler hâkimdir.

Bütün mitler destanlarda ya da trajedilerde yer bulmaz; bir seçme söz konusudur. Mit, varlığını ve gelişimini kendi içinde sürdürmeye devam eder. Her bölgenin koruyucu olarak seçtiği yerel tanrı ile ilgili çok sayıda yeni efsane uydurulur veya efsaneler kendi siyasetleri doğrultusunda değiştirilir. Böylece mit toplamı daha karmaşık bir hal alır: “(…) Efsane çemberleri böylece genişledikçe genişler: Troya savaşı çemberine Atina, Thebai, Korinthos çemberleri katılır, Odyssseus’un serüvenleri destanına Argonaut’lar destanı eklenir, Dor ırklı boylar İon mythos’unun kişileriyle boy ölçüşecek bir destan kahramanı yaratıp bütün efsanelerini Herakles diye bir yarı tanrının çevresinde toplarlar.” (Erhat, 1997: 7)

Yunan mitleri Homeros’tan çok önce derlenmiştir. Akha sitelerinde gelişme gösteren Mykenia döneminde mitler düzenlenmiştir. (Grimal, 1997: VI) Efsane yazıcıları mitleri birbiriyle bağlantılandırarak yeniden kurar. Fakat bu, rastgele bir birleştirme değildir; gelenek içinde bir yapılandırmadır.

NİTELİKLERİ Değişme

Mitler insanlığın binlerce yıllık deneyimi ve birikimidir. Fakat ilk haliyle kalmış ölü sözler yığını değildir. Dil gibi mitler de yaşadığı toplum ve kültürle etkileşim halinde olan canlı bir organizmadır. Her okunuşta yeniden yazılan edebiyat eserleri gibi mitler de her anlatılışta değişime uğrar. Mitlerin ölmezliği bu biteviye değişimde gizlidir. Mitler üzerinde çağların ve anların bıraktığı izler insanlığın ve medeniyet tarihinin çarpıcı yansımalarıdır. Yazı ise bu gelişimi sekteye uğratmış, mitlerin canlılığını kırmıştır.

Mitler geçişken, iletken bir kültürel dolaşım malzemesi olarak yeniliğe ve değişime açıktır ve iç ve dış faktörlere bağlı olarak yeni bir şekil alır. Toplumsal değişimler, düzenin ve uyumun sürekliliği adına mitleri de değişime zorlar.

Yeni bir din ve dünya görüşünün eskisinin yerini alması, Yunan mitolojisinde Zeus’un Kronos’u ve Titanları, Mezopotamya’da Marduk’un Taimat’ı yenmesi istiaresiyle anlatılır. Siyasi ve dinî çatışmalar mitoloji aynasına yansır. Zeus’un karısı Hera ile gelgitli ilişkisini konu alan mitler, eski anaerkil dinle yeni ataerkil dinin uzlaşmasını simgeler.

Bölgesel etmenler de mitlerin değişiminde rol oynar. Aynı dinî, siyasi, kültürel dairede yer alan ayrı ayrı topluluklar mitleri kendi ihtiyaç ve anlayışları doğrultusunda yeni bir şekle sokar. Söz gelimi bir epizot, olay örgüsünün odağına yerleştirilerek efsane bu noktadan

(22)

9 geliştirilir. Böylece iç içe geçen bir değişkeler toplamı ortaya çıkar. Uzak toplum ve kültürlerle temaslar ise mitleri daha köklü değişim ve etkileşimlerin içine çekebilir.

Mitlerin değişim hızı, ölçüsü, yönü, şekli farklıdır. Mit, değişmez olguların değişen biçimleridir: Değişmezlik, miti içselleştiren birey ve toplum nezdindeki sürdürülebilirliğe bağlıdır:

“İç ve dış gerçeklik mitolojik kurguları değişime zorlar; bazen bu metaforik öğretileri yırtar, kırar, parçalar, bazen de yumuşak revizyonlarla devamına izin verir. Dolayısıyla mitler de tarihe tâbidir. Ebedi ve ezeli bir gerçekliğin taşıyıcısı oldukları vurgulansa da, mitolojik değişmezlik ancak ‘bir ân/bir hâl’ için geçerlidir. Bu değişmez ân ve hâl, söz konusu miti taşıyan/yaşayan birey ya da toplumun tarihselliği, yani (bireysel ya da ortak) bilincin ‘ân ve hâl’ farkındalığının derecesiyle bağlantılı olarak uzar/genleşir ya da kısalır/daralır.” (Saydam, 2011: 67-68)

Yunan mitleri üzerindeki çalışmalar, Miletoslu Hekate’nin dört soyağacı yazdığı M.Ö. 6. yy’a kadar gider. Mitlerin işlenmesiyle dağınık haldeki malzeme yığınından efsane çemberleri oluşturulmuş, mitoloji organik bir bütünlüğe kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bu süreçte birçok unsurun ve çeşitlemenin dışarıda kaldığı da açıktır. Ayrıca kusursuz görünümdeki mitler, üzerlerinde çok oynandığı kuşkusuna yol açar.

Değişme, mitin temel niteliklerinden biriyse de, mitlerin asıllarına uygun olarak aktarılması da bazı durumlarda hayati önem taşımaktadır. Edda mitinde olduğu gibi, mitlerin sömürü aracı olarak kullanılmak üzere değişikliğe uğratılması mitlerin doğasını bozmaya, yerli kültürü yıkmaya yönelik bilinçli çarpıtmalardır. Misyonerler tarafından bu tür uygulamalara maruz bırakılan Jörailer, sözlü edebiyat ürünlerini modernleştirmeden ve sosyal, siyasi, ahlaki revizyondan geçirmeden, oldukları gibi korumaya çalışmaktadır. (J. D., 2000: 785)

Değişme, mitin belirleyici özelliğidir; değişmeyen, dindir. “ ‘Mitleştirme çağı’ bitince yeni bir din şekli başlar. Mitoloji ele geçirilmiştir artık, ama katılaşmıştır. Din, gerçek ‘din’ olmuştur.” (Caudwell, Şubat 1969: 125)

Etkileşim

Tüm yeryüzüne dağılmış olan insanoğlu, farklı hayat şartları içinde aynı mücadeleyi vermiş, çeşitli şekillerde –savaş, ticaret, göç– deneyimlerini, inançlarını, kültür ve edebiyatlarını birbirine aktaracak bir zemin bulmuştur. Dünya mitolojisi, birbirinin türevi/çeşitlemesi olan öykülerle doludur.

(23)

10 Mitolojik etkileşimin en bariz örneğini, Yunan mitolojisine, isimlerle sınırlı bir değişiklikle mirasçı olan Roma mitolojisi oluşturduğu gibi, çok incelikli bir mitolojiye sahip olan Eski Yunan’ın kaynağı da eski Mısır ve Mezopotamya’dır.

Mitolojilerin, filizlendikleri topraklarda tekil bir varlık kazandığı varsayılırken, “küçülen” dünyada, özellikle Gılgamış Destanı’nın bilinir olmasından bu yana, destanın Utnapiştim’le ilgili bölümünün Nuh tufanıyla birebir denecek ölçüde örtüşmesi mitolojiye bakışı kökünden değiştirmiş, karşılaştırmalı mitoloji yükselen bir bilim dalı haline gelmiştir.

Adapa mitini içeren çiviyazılı bir tabletle Gılgamış Destanı’nın bir fragmenti Mısır’da bulunmuştur. Kadmos efsanesi ise Fenike alfabesinin Yunanistan’a götürülüp bugünkü Batı alfabelerinin temeli olmasını anlatır. (Hooke, 2002: 21-22)

Yunan mitolojisi, bu alana en çok veri sağlayan bileşkedir. Bilimsel ve sanatsal açıdan üzerinde en çok durulan, sistemli bir görünüme kavuşturulan Yunan mitolojisinin gücü ve zenginliği, başka kültürlerden aldıklarını kendi bünyesine pürüzsüz bir şekilde katma meziyetinden ileri gelmektedir.

Mitlerin konusu evrenseldir ve bunların ele alınışı çoğunlukla benzer tasarımlara yol açar. Dünya mitolojisinde ortak motifler şöyle belirlenir: İlk ana-babanın gökyüzü ve yeryüzü tanrıları olmaları, yaratıcı tanrının ilk insanları genellikle ağaç, kaya, bitki ve çamur gibi yeryüzü elemanlarından yaratması, tanrıların dünyayı, büyük bir tufanla yok etmesi, doğada olduğu gibi, evrende de doğum, olgunluk ve ölümden sonra sıklıkla yeniden doğuşun gelmesi, kahramanların, alışılmadık biçimde doğması, olağanüstü bir güce sahip olması, canavar öldürmesi, çetin yolculuklara çıkması, yeraltına inmesi, alışılmadık bir şekilde ölmesi vb. (Rosenberg, Dünya Mitolojisi: 18)

Toplumun çıkarlarını sömüren canavar figürü dünya mitolojilerinde ortaktır. Mezopotamya mitolojilerinde önemli yer tutar. Babil yaratılış mitinin odağında bulunur. Yunan mitolojisinde de Herakles ve Perseus’un ejderha öldürme öyküleri başta gelir. (Hooke, 2002: 21-22) Türk mitolojisinde Oğuz’un gergedanı öldürerek kahramanlığa adım atması, Dede Korkut Kitabı’ndaki Tepegöz de bu daireye girer.

Gılgamış Destanı mitolojilerin geçişkenliğinin çarpıcı bir boyutunu, Babil ve Asur mitolojisinin Sümer temelleri üzerinde yükseldiğini ortaya koyar. Mezopotamya ve özellikle Sümer mitolojisi Kitab-ı Mukaddes’te de yansımasını bulmuştur. Gılgamış Destanı’nın Asurbanial kütüphanesi kalıntılarında bulunan Babil versiyonunun on birinci tabletinde tufan öyküsü yer alır. Buradan hareketle, Kitab-ı Mukaddes’teki tufan öyküsünün özgün olmadığı ileri sürülür. Kitab-ı Mukaddes’le Mezopotamya mitolojileri arasındaki benzerlikler, Kitab-ı Mukaddes’in kaynağının buraya bağlanmasına neden olmuştur. (Kramer, 2001: 178)

(24)

11 Tufan olayına ilişkin bulgular, klasik mitolojinin kaynağı olarak Yunanistan yerine Mezopotamya, Mısır, Fenike ve Anadolu’yu işaret eder. Mezopotamya yaratılış destanı Enuma Eliş, Gılgamış Destanı, Hititlerin Kumarbi efsanesi, İlluyanka’sı bunun göstergesidir. Bayladı, Hesiodos’un Theogonia’sında bu kaynaklardan etkilendiğini ileri sürer. (Bayladı, 2005: 8)

Yunan mitolojisindeki Herakles Gılgamış’tan, Melkart’tan belirgin izler taşır. (Grimal, 2005: 22) Hooke, Perseus’la Kenan tanrısı Resheph’i bir tutmuş; Evans Minotaur’la Euphrates arasındaki benzerliklere değinmiştir. (Raglan, 2005b: 321) Sümer mitolojisinde, Kramer’in “İnanna Çiftçiyi Yeğler” diye adlandırdığı tarımsal mitin, Habil ve Kabil’i çağrıştırdığı belirtilir. (Kramer, 2001: 178)

Mitolojik benzerlikler konusunda Cemal Süreya şu görüşleri ortaya koyar:

“Batı, yani Yunan mitolojisindeki Ulisseus ile Hind, yani Doğu Mitolojisindeki Sindbad aynı tiptir. Aşağı yukarı aynı serüvenler geçer başlarından. Hattâ bu tipin Hind’den mi Akdeniz’e, oradan mı Hind’e geçtiği konusunu tartışanlar olmuştur. Tartışma bir yana, Ulisseus daha dizgesel bir düşüncenin ürünü görünüyor. Ya da o duruma getirilmiştir. Ama şöyle bir ayrım var Ulisseus ile Sindbad arasında: Sanki Ulisseus, Bilge Ulisseus, Hindistan’a giderken Anadolu’da ve Ortadoğu’da daha çok kazaya uğramış, daha az neşeli olmuştur. Ulisseus tehlikeyle oynar, savaşır onunla. Sindbad ise durmadan kazaya uğrar. Savaşçı değil, akrobattır Sindbad. Vurmaz, savuşturur. Tanrı değildir. Tanrısal da değildir. Düpedüz insandır. Kiklops ile Dede Korkut’taki Tepegöz de aynı tip. Araştırılırsa Kiklops’un Zeus’la üçüncü dereceden bir akrabalığı çıkacaktır mutlaka. Oysa Tepegöz insanların en hayvanı, en canavarı, en budalasıdır sanki.” (Cemal Süreya, 1976: 132)

Mitbilimciler ise farklı düşünmektedir: “Antik Çağ Doğu dünyası ile ondan çok sonra doğmuş olan Yunan âleminin sanat yapıtlarını kabataslak bir şekilde karşılaştırırsak, Antik Doğu sanat yapıtlarının, bireysel ayrıntıları da toplu olarak değerlendirirsek, daha üstün bir görünümde olduğunu söyleyebiliriz.” (Nissen, 2004: 203)

Etkileşim özelliği Türk mitolojisinde de gözlenir. 15. yy’da yazıya geçirilen Dede Korkut Kitabı’ndaki Deli Dumrul ile Yunan mitolojisindeki Alkestis arasında benzerlik vardır. Yine Dede Korkut’taki Tepegöz’le Homeros’taki Kyklops Polyphemos da karşılaştırılabilir. İkisinin de tepelerinde tek gözleri vardır ve bu tek gözlerine ateşte kızdırılan bir mızrak sokularak öldürülürler. Tepegöz bir su perisinin, Kyklop ise deniz tanrısı Poseidon’un oğludur. İkisi de insan yer. Basat’ın gözünü kör ettiği Tepegöz, mağaranın ağzını tutar, koyunları bir bir yoklayarak dışarı çıkarır, Basat en büyük koyunun derisine bürünmek suretiyle Tepegöz’den kurtulur. (Hançerlioğlu, Mart 1954: 99-100, 205)

(25)

12 Ramayana (Valmiki, MÖ 300’ler), Alkestis (Euripides, MÖ 480’ler), Deli Dumrul (14. yy sonu–15. yy başında yazıya geçti.) mitleri, zamansal uzaklığa rağmen çok benzerdir. Hint, Yunan ve Türk kaynaklı bu üç metin arasında, hangi yolla olduğu bilinmiyorsa da, bir tesirin varlığı kuşkusuzdur. İlk kaynağın, bütün kültürlerin merkezi durumundaki Hint olduğu ileri sürülebilir. (Tökin, Şubat 1955: 8)

Biri batı, diğeri doğu mitolojisinin önemli iki figürü olan Dionysos ve Cemşid arasında da yakın benzerlikler bulunur: “Dionizos ile Cemşid’in bu topraklarda aynı kadehe dudak değdirmiş oldukları görülüyor…” (Bayrıl, Aralık 1994: 19)

Birbirlerinin hem zıddı hem tamamlayıcısı olan Apollon ve Dionysos’un mitolojik kişilikleri Cemşid’de toplanmıştır. Cemşid, Apollon gibi ışık tanrısıdır. Aynı zamanda şarabı bulan da odur. (Oflazoğlu, 1992: 274, 282)

Mitlerin süreğenliğine, Akhilleus’la Hz. Ali arasında kurulan benzerlik örnek gösterilir. İskender’in kendisini özdeşleştirdiği tanrısal Akhilleus, topuğundan vurulup ölmüştür. İslam tarihinin önde gelen şahsiyetlerinden olan Hz. Ali’nin, adına atfedilen siyasal/kültürel oluşumlarda “ ‘bediü zaman’ bir Akhilleus ya da bedevi suretinde bir Apollon.” (Hüseyin Ferhad, Ocak 1987: 35) hüviyetinde göründüğü ileri sürülür. Bir Sünninin onu “Allah’ın aslanı, kılıç kesmez, ok delmez, kargı geçmez bir kahraman diye tanımlaması ve namaz kılarken zehirli hançerle topluğundan yaralanması, zamanın, “Akhilleus’un nüfus cüzdanına Ali’nin fotoğrafını yapıştırması” (Hüseyin Ferhad, Ocak 1987: 36) şeklinde yorumlanır.

Mitin Yaratılışı Tekrarlaması

Mitler bir inanç bütünü oluşturdukları çağda ritlerle birlikte, yaratılışı tekrarlama, dünyayı başlangıçtaki ilk kusursuzluğuyla yeniden yaratma işlevi görürler. “Mitojeni, kozmojenidir; öykülemek evreni yeniden yaratır.” (Saydam, 2011: 67)

Mitik çağda doğrusal/tarihsel zaman değil, döngüsel zaman esas olduğundan, başa/başlangıca dönme, ilk yaratılışı tekrarlama, kurucu ilkedir. Mitolojik çağdaki ilksel olayların bilinmesi, sürekli akılda tutulması, insanın kendini bilmesinin de yoludur.

Mitik (bilinçdışı) zamanda tekrara dayalı yapılandırıcı işlev, tarihsel (bilinç) zamanda ortadan kalkacak, mit artık “uyulan”, tekrarlanan, kutsallığı yaşatan değil, “uydurulan”, sürekli değişen bir olgu halini alacaktır. (Saydam, 2011: 67)

Dinsellik – Kutsallık Boyutu

Mitler, arkaik dönemin dinî anlatılarıdır. Özellikle tanrıların, evrenin, insanın yaratılışı ve sonuyla ilgili mitler bu kapsamdadır. Mitler, “gerçek hikâye” sıfatı taşıdığı toplumda “yalan hikâye” olan masaldan ayrı tutulur. Masallar her zaman ve her yerde anlatılabilirken,

(26)

13 mitler kadınların ve çocukların bulunmadığı dinî ortamlarda, genellikle kış geceleri ezbere okunur. (M. El., 2000: 784)

Mitin dinî düzlemden edebî düzleme kaymasıyla gerçek dışı, uydurma anlamları yüklenmesi sonucu, mitin dinle karşıtlık oluşturduğu varsayımı güçlenmiş, mit, dinsel olmayanı ifade eder olmuştur. “Oysa onları mit olarak adlandırmamış kişi ve toplumların dünyasında, dünyayı kuran, düzenleyen, açıklayan, neredeyse yasa gücündeki hikâyeler bunlar.” (Yılmaz, 2000: V)

Mitler insanın bilme ihtiyacından çok duygusal boşluğunu giderir. “Ölümsüzlüğe, sonsuz gençliğe, ölümden sonra yaşama duyulan inancın teminatını veren mit, bir soruna entelektüel tepki değil, en korkunç ve en azap veren düşünceye en derindeki yoğun ve duygulanımsal tepkiden doğmuş açık bir inanç edimidir.” (Malinowski, 2000: 109)

Mitler çok tanrılı dinlerle sınırlıdır: “Bugün söylence türüne giren inanç türlerinin hep çoktanrıcı dönemlerle ilgili olduğu bilinmektedir artık. Tektanrıcı dinlerin daha kesin bir tanımı olması, yazıya geçen kuralları, koşulları bulunması nedeniyle söylenceye yönelme pek seyrek görülür. Söylence niteliği taşıyanlar da çoktanrıcı dönemden kalıp biçim değiştirenlerdir.” (Eyuboğlu, 1998: 7-8)

Mitlerin dinselliği, içeriğinde tanrıların yer almasına değil, o mitik şahsiyetin etrafında bir kült ve rit oluşmasına bağlı görülür. Bu bağlamda, dünya ölçeğinde yaygınlık kazanan tufan olayının Yunan mitolojisindeki kahramanı olan Deukalion miti için “dinî” sıfatı uygun bulunmaz. Onun mitteki işlevi bir kâhinin emrini yerine getirmekle sınırlıdır. Buna karşılık buğdayın filizlenip yeşermesini ve olgunlaşmasını açıklayan Demeter döngüsü; Zeus ile Hera’nın, verimliliği simgeleyen evlilikleri dinî niteliktedir. (Grimal, 1997: XIV-XV)

Toplumsallık

Mitler özne ve nesne (anlatan ve anlatılan) bağlamında toplumsal niteliktedir. Bireysel değil, toplumsal yaşamı ve değerleri yansıtır; kolektif aklın, ortak bilinçdışının verimleridir: “Mitler, Doğaüstü Varlıklar tarafından kurulmuş olan paradigma modellerini temsil ederler, şu ya da bu bireyin kişisel yaşantılar ni değil.” (Eliade, 2001: 162)

Toplumsal kurallar ve yasaklar bilinçdışının zenginleşmesine ve bu da mitlerin çeşitlenmesine yol açar. Özellikle cinsellik, mülkiyet, ahlak kuralları çevresinde yeni mitler üretilir. (Gezgin, 2008: 46-47)

Toplumun dinsel, dilsel, kültürel, bilimsel, sosyal, siyasal, sanatsal, duygusal, düşünsel yapısı mitlerde yer bulur. Toplumun geçmişine ve yaşantısına ışık tutan mitler beklentilere de yön verir.

(27)

14 “Söylenceler, bir toplumun manevi değerlerini yansıtan ciddi öykülerdir. Bu öyküler bir toplumun dünya görüşünü ve önemli inançlarını temsil ettikleri için, o toplumun kültürü tarafından değer verilen ve korunan insani deneyimlerin birer simgesidir. Söylenceler, kökenleri, doğal olayları ve ölümü konu edinebilir; ilahların özellik ve işlevlerini betimleyebilir ya da kahramanlık öyküleri anlatarak, kahramanca ve erdemli davranışlara birer model oluşturabilirler.” (Rosenberg, Dünya Mitolojisi: 17)

Mitler toplumsal düzenin sürekliliği için örnek durumlar anlatır, toplumsal işleyişi belirler. Topluma uyum sürecinde, bireye geçmiş zamanlardan ideal örnekler sunar.

Simgesellik

Mitler; anlamı açık; iletisi doğrudan; olayları duyular dünyasında geçen öyküler değildir. Tersine, akla aykırı, irreel, bağdaşmazlıklarla örülü ve bu yüzden itirazlara, horgörülere, reddiyelere uğrayan anlatılardır. Görünürdeki anlamsızlığı, hatta saçmalığı, mitlerin değersiz uydurmalar olduğunu göstermez. Mitler, binlerce yıllık geçmişin kalın örtüsüne bürünmüş simgeselliklerle, derin ve gizli anlamlarla yüklüdür.

Mauss miti dile benzeterek, toplulukta iletişimi sağlayan simgeler dizgesi olarak tanımlar (Vernant, 1996: 231). Mit, bireysel duyguların bağımsız anlatımı değildir; bir bağlam içinde varlık kazanan, kalıplaşmış bir yapısı, yerleşik bir düzeni, oturmuş bir işleyişi olan, deneyimlerin, düşüncelerin simgesel yolla aktarıldığı ortak bir dil/söylemdir.

Almanlara göre Yunanlıların hayatı anlamış olmalarının sırrı mitlerin simgeselliğinde saklıdır. Tanrıların ve mitlerin tam olarak neyi simgelediği ise tayin edilemez. “(…) söylenceler zihnin göreli bir dinginlik içinde uzun uzadıya düşünebileceği imgelerdir, ama aynı zamanda ölümsüz olan, her kuşağı izleyen, insanların dönüşmesiyle kendisini de dönüştüren bir şeylerdir ve yine, hem durulgan hem de ezelî olan kendilerine ilişkin imgelerin tükenmez bir kaynağıdır.” (Berlin, 2004: 146)

Simgeselliği mitin özüne değil, sanat eserine bağlayan yaklaşıma göre mitler ilkel dünyada simge değil, gerçektir, ilkel dünyanın doğrudan betimlenmesidir; sanat eserinde simgeye dönüşür. Böylece anlam zenginliği ve estetik değer kazanır. Mitlerin sanat eserlerindeki gibi başlangıçta da simgesel oldukları yanılgısına düşülmesinin sebebi, mitleri sanat eserleri aracılığıyla tanımış olmamızdandır. (Soykan, Aralık 1984: 41)

Tanrıları ve efsanelerini öğretici tarzda veren Hesiodos’a karşılık Homeros, Pindaros, Aiskhylos gibi sanatçılar mitlere estetik, simgesel biçim vermiştir.

Bundan daha ötesi, mitlerin simge olmadığı savıdır. Mitin belirleyiciliğini sürdürdüğü toplulukları gözlemleyen, başta Malinowski olmak üzere antropologlar için mit toplumsal bütünün bir parçasıdır. Onlara göre simgeci yorumlar miti, gerçek işlevinden çok ötelere taşır.

(28)

15 Oysa mitin iki temel işlevi vardır: Toplumsal birliği ve sürekliliği sağlamak, örneklerle geleneği doğrulayarak, bireylerin mitlerle kurallara/düzene uyumunu sağlamak. Mitlerin çizdiği dünya olağanüstülüklerle, akıl dışılıklarla doludur: Zeus’un Troya surları önünde, bir kefesi göğe, diğeri yere değen devasa bir terazide Akhilleus ile Patroklos’un kaderlerini tartması gibi tasavvurlar, bilinmeyenin kapısını aralayan bir “ifşa biçimi”dir. (Grimal, 2005: 10-11)

Grote, güneşi, bir rahibin sürdüğü ritüel arabasından esinle, Tanrı Helios’un sürdüğü güneş arabası imgesiyle verir. (Raglan, 2005b: 320) Bu imge, Mezopotamya ve Mısır mitolojilerinde de yer alır. Şamaş, arabasıyla her gün, dünyayı katedip dağların arakasında dinlenmeye çekilir. Mısır mitolojisinde İsis, Osiris, Set, Neftis gibi tanrılar, güneş tanrısı Ra’nın milyonlarca yılın barkosundan yeryüzüne inerler.

MİT TÜRLERİ

Mitler muazzam bir yekûn tutar. Fakat sınırsızın sınırını zorlayacak bu birikim birkaç birime indirgenebilir. Nitekim monomit ve arketip kavramları bu gerçeğe işaret eder. Kendi içinde bütünlük gösteren mitler aynı zamanda katmanlı, çok boyutlu bir yapı gösterir, birçok işlevi bir arada bulundurur. Mitler konu, işlev, estetik, inanç gibi çeşitli ölçütlere göre sınıflandırabilir.

Hint mitolojisi üzerine bir kitap şu sözlerle başlar: “Her Hindu mitosu farklıdır; bütün Hindu mitosları birbirine benzer.” (O’Flaherty, 1996: 11)

Hiçbir sınıflamanın kesin ve değişmez olmadığı notu düşülerek, mitler teogoni-kozmogoni, köken (orijin-etiyolojik), türeyiş, inisiasyon (erişme), kur/ejderha öldürme, kahramanlık, tufan, eskataloji olarak ayrılabilir.

Teogoni – Kozmogoni Mitleri

Tanrıları konu alan teogoni ve evrenin, dünyanın ve insanın yaratılmasını işleyen kozmogoni mitleri mitolojinin ilk basamağını oluşturur. “En dar anlamıyla, mit terimini yalnızca bunlar [teogonik ya da kozmogonik mitler] için kullanmak uygun olacaktır.” (Grimal, 2005: 20-21)

Köken (Orijin – Etiyolojik) Mitleri

Köken mitleri bir göreneğin, adın, nesnenin nasıl ortaya çıktığını açıklar. Ateşin, tarım aletlerinin bulunmasına ilişkin mitler buna en iyi örnektir. Evrenin, insanın ve başka şeylerin yaratılışını, kökenini anlatan köken mitlerini bilmek, hayatın özünü kavramada, kördüğümlerini çözmede, etrafı bilinmezliklerle çevrili bireye yol göstermede ve onu bu döngünün parçası kılmada, dünyaya karşı bir tutum belirlemede etkili bir referanstır. Söz

(29)

16 gelimi, pirinçler büyürken, ilk yaratılışındaki mükemmellikte olması amacıyla, tarlada pirincin kökeni miti okunur.

Türeyiş Mitleri

Milletlerin ve toplulukların kendilerini diğer millet ve topluluklardan ayıran ve üstün konuma yerleştiren mitleri vardır ve bu mitler özenle geleceğe aktarılır. Türk mitolojisinde kurt efsaneleri, Türeyiş destanı, Oğuz Kağan destanı bunlardandır.

İnisiasyon Mitleri

İnisiasyon mitleri, bireyin toplumsallaşmasının özetidir.

Kişinin simgesel olarak ölüp yeniden doğması, canavar tarafından yutulması imgesiyle verilir. Mite eşlik eden ritte, erişkinliğe hazırlanan ergen, yeniden doğmak üzere, ana rahminin yerini tutacak bir kulübeye ya da mağaraya kapatılır.

Ejderha Öldürme Mitleri

Ejderha öldürme mitlerine ilkin, “kur” adıyla Sümer mitolojisinde rastlanır. Fakat bu mit Mezopotamya sınırlarını aşmış, Yunan mitolojisi başta olmak üzere bütün mitolojilere girmiştir. Yunan mitolojisinde Herakles ve Perseus ejderha öldürme mitleriyle özdeşleşmiş isimlerdir. Hıristiyanlıkta bu geleneği azizler devralmış, “Aziz George ve Ejderha” gibi sayısız öyküler ortalığı sarmıştır. “Adlar farklıdır ve ayrıntılar öyküye, yere göre değişir. Ama en azından olayların bazılarında gözlenen, kökene ve asıl kaynağa gidiş benzerliğin çok ötesindedir. Ve ejderha-öldürme teması İÖ üçüncü binyılda Sümer mitolojisinin önemli bir motifi olduğuna göre, Yunan ve erken Hıristiyan ejderha öykülerinin dokumasındaki ilmeklerin Sümer kaynaklarından geldiğini öne sürmek hiç de akıl dışı değildir.” (Kramer, 2001: 144)

Kahramanlık Mitleri

Kahramanlık döngüleri/destanları, bir kahraman etrafında oluşturulan bir dizi mitolojik epizot ya da öykü halkalarıdır. Mitler destan formu içine ve kahramanın kişiliğinin arkasına gizlenmiştir. Kahraman başat ögedir; doğuşu, başarıları mitolojik bağlama oturtularak destanlaştırılır; toplum için örnek bir kahraman çizilir.

Olağanüstü özelliklere sahip olan kahraman yarı tanrı veya bir ölümlüdür. Kahramanlar, verdikleri mücadeleler sonunda elde ettikleri başarılar kadar, bu süreçte duygu ve düşünce bakımından olgunlaşmaları ile de değer kazanırlar. Başta ölümlülüğü kabullenemeyip, kendi istekleri ile topluma karşı sorumlulukları arasında kalırken, sonunda, insan olmanın mutluluğuyla yetinmeyi bilirler.

Kahramanlık döngüleri dünya mitolojisinde yaygındır ve önde gelen örnekleri arasında Gılgamış, Herakles, Oğuz Kağan, Köroğlu vb. yer alır.

(30)

17 Tufan Mitleri

Tufan mitleri, kozmogoni mitleri gibi bütün mitolojilerde yer bulur. Gılgamış Destanı’nda Utnapiştim olarak geçen Nuh’un Yunan mitolojisindeki karşılığı Deukalion, İran mitolojisinde Ziudsudda (uzun hayat sahibi)’dır.

Eskataloji Mitleri

Dünyanın genel bir yıkımla sona ereceğini öngören eskataloji mitleri semavi dinlere dayandırılır. Yeni Gine’deki Kailere göre yaratıcı Malengfung kozmosu ve insanı yarattıktan sonra ufka çekilip uykuya dalmıştır. Uyurken dönmesi yer sarsıntısına yol açar. Bir gün uyanacak ve gök yıkılacak, hayat sona erecektir. Mato Grasso’daki Gauraniler dünyanın ateş ve suyla yok olacağı inancıyla, şamanların önderliğinde, okyanusun ötesindeki “Günahtan Yoksun Ülke”yi aramaya çıkmış, bu yolculuklar 19.yy’dan 1912’ye kadar sürmüştür. (Eliade, 2001: 79-80)

MİTOLOJİNİN KAYNAKLARI

Mitoloji kaybolmuş zamanların edebiyatıdır. Binlerce yıl önceye aittir. Fakat kaybolmamıştır. Tarih öncesi çağlardan gelen bu birikimi bugüne taşıyan kaynaklar çeşitlidir. Bunların başında ise edebiyat verimleri gelmektedir.

Mitler; destanlarda, kutsal (sayılan) kitaplarda, derlemelerde, kabartma ve yazıtlar olmak üzere arkeolojik kalıntılarda bazen belirgin ve kemikleşmiş olarak, bazen örtülü ve belirsiz bir hat olarak, bazen dönüşmüş olarak, bazen bir motif, örnek, tasvir, imge olarak edebiyata eklemlenir, bir sistem, sorgulama biçimi ve ideal olarak bu kaynaklarda yer alırlar.

Mitlerle ilgili kaynakların çoğu tapınak arşivlerinden edinilmiştir. Mitler yazıdan önce kaya ve duvar resmi, heykel gibi sanat ürünlerinde ifadesini bulmuştur.

Sözlü kültürde yaşamaya devam eden mitler, zamanın kalın örtüsünü üzerlerinden atmış olarak, çoğunlukla birbirinden kopuk, dağınık bir yığın halinde derlenmektedir. Bunları en iyi değerlendirenlerin başında Strauss gelir. Yazılı edebiyatta ise, parçaların birleşmesiyle bütünlüklü, sistemli bir yapı oluşturulur. Antik edebiyat zaman içinde kaybolduğundan, mitler derleme eserlerden çıkarılmıştır.

Yazıya geçirilmeden önce yüzlerce yıllık sözlü gelenek içinde hayat bulan mitler üzerine çalışmalar çok erken tarihlerde başlamıştır. Nitekim Yunan mitleri Homeros’tan çok önce derlenmiştir.

Mitoloji birikimi, her sitenin yerli mitler, koruyucu tanrıları üstüne bölgesel efsaneler üretmeleri veya efsaneleri kendi amaçları doğrultusunda değiştirmeleri sonucunda karmaşık bir hal almıştır. Bir mitin çok sayıda versiyonu bulunması da bu karmaşıklığı pekiştirmiştir.

(31)

18 Bir efsanenin en tam şeklini tek bir yerde bulmak da zordur. Yapay ve göreceli bir birliği öngören kanonik derlemeler yanında, büyük sentezlerin dışında kalmış çok sayıda yerel efsane vardır.

Mitolojiler temelde yerel/millî niteliklidir. Kökeni bir olsa da her toplumun kendi kültürel biçimini alırlar. Mitolojik kaynaklar bu yüzden her toplumun sosyal ve kültürel yapısına göre farklılık gösterir. Sözgelimi Sümer mitolojisi için tabletler/arkeolojik veriler birincil malzeme iken, Mısır mitolojisi için piramit yazıtları, Hint, İran, Yunan mitolojileri için yazılı destanlar temel kaynaktır. Fakat bunun anlamı, mitoloji kaynaklarının bunlarla sınırlı olduğu değildir. Mitoloji, mevcut bilgileri sık sık güncellemeyi gerektiren hareketli bir alandır. Nitekim Sümer ve Ugarit gibi köklü mitolojilerin keşfi uzun zaman önceye gitmez.

Mitolojik evrimi ve mitler toplamının bilimsel bir anlayışla sistemli hale gelmesi sürecini izlememizde en iyi verileri Yunan mitolojisi sağlar. Bunda, mitlerin, kutsal kitabı olmayan Yunan dininin kutsal metinleri olma işlevi yüklenmesinin etkisi büyüktür. Son zamanlarda ise mitoloji araştırmalarında gözler Yunan’dan, daha marjinal ve özgün, mitin canlılığını koruduğu kültürlere çevrilmiştir. Bunda da, Yunan mitolojisinin donmuş/ölmüş haliyle yeni yorumlara elverişliliğini yitirmesi etken olabilir. Fakat farklı amaçlar da her zaman söz konusudur.

Mitlerin toplandığı eserlerin dönemini tespit etmek mümkünse de, mitleri tarihlendirmek mümkün değildir. Söz gelimi, Hint kutsal metinlerinde tarihsel olaylara gönderme yapılmaz. Eski ve sonraki versiyonları karşılaştırmak da kesin sonuç vermez; destanlar ve Puranalar binlerce yıl boyunca değişime uğramıştır. Bu bakımdan, “Mitosların tarihi olmaz.” (O’Flaherty, 1996: 15) Efsanenin orijinalinin en eski kaynakta bulunacağı düşüncesi de yanıltıcıdır. Nitekim 13. yy’a ait Excidium Troiae, efsaneler açısından İlyada’dan daha sağlamdır. (Graves, 2004: 15)

Hint destanları Mahabarata ve Ramayana mitler açısından zengindir.

MÖ 2000’lere tarihlenen Sümer mitolojisini Kramer; İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi, Philedelphia Üniversite Müzesi, British Museum, Louvre, Berlin Müzesi ve Aşmoleon Müzesi’ne dağılmış durumdaki Sümer tabletlerinden yola çıkarak bütünlemiştir. (Kramer, 2001: 58, 59 vd.)

Sümerlerin Gılgamış Destanı’nın eldeki en tam şekline, Asurbanipal’in, yazı tanrısı Nebo (Nabu)’ya adadığı kütüphanesinde bulunan Asur-Babil tabletlerinden ulaşılmıştır.

(32)

19 Şehname, İran mitolojisinin temel kitabıdır. Zerdüşt’ün kurduğu Mazdeizmin kutsal kitabı Avesta da önemlidir.

Eski Mısır dini, mitolojisi, kültürü, sanatı, edebiyatı, mimarisi binlerce yıllık bir zaman dilimine yayılan oldukça zengin bir birikime sahiptir, fakat bunları sistemli bir şekilde ele alan, temel kaynak niteliğindeki bir başyapıttan yoksundur.

Piramit metinleri, tabut metinleri ve papirüsler Mısır mitolojisi için birincil öneme sahiptir. Bütün bunlar dinî amaçla oluşturulmuştur. Ehramlar Kitabı, Sandukalar Kitabı, Ölüler Kitabı başta gelir.

Papirüslerde çok önemli mitolojik veriler, Ra’ya, Osiris’e ilahiler vb. de bulunur. Zaten Eski Mısır’da mitoloji, hayattan bağımsız bir olgu değil, hayatı yönlendiren temel bir aktivitedir. Papirüslerdeki resimler de çok şey anlatmaktadır. Örneğin Sekhet-Aaru (Sazlık Alan) ya da Elysia Tarlaları başlıklı papirüste, tarım ve sulamanın önemli bir yer tuttuğu Mısır’da, cennetle özdeşleştirilen tarla ve civarında yapılan işlemler dinî bir tören havasında betimlenir. (Budge, 2001: 148-163)

Plutark’ın İsis ve Osiris adlı eseri Mısır mitolojisi için önemli bir kaynaktır. Orijinal metinlerde efsaneler bilen kişilere (Mısırlılara) seslendiği için uzun uzun anlatılmayıp olaylara kısaca değinilirken, Plutark, bunları bilmeyen kişilere (Yunanlılara) aktarma düşüncesiyle daha açık seçik anlatmış, olayları tutarlı bir anlatımla gün ışığına çıkararak, ayrıntıdaki kusurlara karşın elyazmalarında ve papirüslerdeki binlerce dağınık bilgiye genel bir anlam kazandırmıştır. (Plutark, 2006: 12-17)

Apuleius da (MS 2. yy) Mısır düşüncesinden derin surette etkilenmiştir. Onun Başkalaşımlar (Altın Eşek) adlı eserinin son bölümü “Tanrıça İsis’in Gizemleri ve Lucius’un Kurtuluşu” başlığını taşır. Bu kısım kitabın temelini teşkil eder. Bir eşeğe dönüşerek değersizleşen Lucius, sahilde uyurken İsis görünür ve kendi dinine girmesi şartıyla onu tekrar insana dönüştürmeye söz verir. Bunu kabul eden Lucius İsis rahibi olur. Böylece hayatına anlam katar, saygınlık ve değer kazanır. (Apuleius, 2006: 23-24)

Yunan mitolojisi için Homeros ve Hesiodos adları en başta gelir.

Herodotos, tanrıların soyağaçlarını, doğumlarını, güçlerini, işlevlerini, maceralarını, aile ilişkilerini, insanlar üzerindeki tasarruflarını anlatan “kemikleşmiş” bir yapıyı ortaya koyanın Homeros ile Hesiodos olduğunu yazar. (Erhat, 1984: 9)

Homeros’un (MÖ 8. yy?) İlyada (on beş bini aşkın dizeden oluşur) ve Odysseia (on iki bini aşkın dizeden oluşur) adlı manzum destanları bütün Batı edebiyatının temel kaynaklarındandır.

(33)

20 Hesiodos’un (MÖ 7. yy? ) evrenin ve tanrıların yaratılışına ilişkin Theogonia ve efsaneler ışığında günlük yaşamı sergilediği İşler ve Günler adlı eserleri vardır.

Eski Yunan şiiri ve özellikle trajedileri mitoloji için kaynak oluşturur. Trajedi mitoloji için vazgeçilmez önemdedir. Aiskhylos, Euripides ve Sophokles trajedide önde gelen isimlerdir. Latin trajedi şairi Seneca (MÖ 4-MS 65) da bu isimlere eklenmelidir. Aiskhylos’un doksan, Euripides’in doksan iki, Sophokles’in yüz yirmi üç oyunu bulunmasına rağmen bugüne ancak Aiskhylos ve Euripides’in yedişer, Sophokles’in on dokuz oyunu kalmıştır. Aristophanes’in on bir, Seneca’nın ise on oyunu vardır. (Latacz, 2006)

Sonraki çağlarda mitolojiye eğilen Shakespeare, Corneille, Racine gibi tiyatro yazarlarının eserleri de mitolojinin kaynakları arasında sayılmalıdır.

Vergilius (MÖ 70-19), Roma’nın millî destanı olan Aeneis’ta bir Latin mitolojisi oluşturmaya çalışır. Homeros’u örnek aldığı eserinin ilk bölümü Odysseia’yı, ikinci bölümü İlyada’yı çağrıştırır. Ovidius (MÖ 43–MS 17) Dönüşümler’inde ve Takvim Hikâyeleri’nde yaklaşık üç yüz efsaneyi sanatlı bir şekilde birbirine bağlar. Lucretius (MÖ 98–55) ve Horatius (MÖ 65–8) da mitolojiye eğilen Latin şairleridir. (Necatigil, 1973: 14)

MÖ 3. yy’da “İskenderiyeli şairler” diye anılan Theokritos, Bion, Moskhos ve Rodoslu Apollonios mitolojiye ilgi duymuşlardır. (Hamilton, 2008: 10)

Türk mitolojisinin kaynakları; Türkçe eserlerin yanı sıra resmî Çin tarihleri, Moğolların Gizli Tarihi, Cengizname, İbn-i Fadlan ve Rubrouck’un seyahatnameleri, anonim bir İran kroniği olan Hudûd el-Âlâm, İranlı tarihçi Cüveynî’nin Tarih-i Cihan-güşâ’sı, İlhanlı veziri Reşideddin’in Câmiu’t-Tevârîh’i gibi dolaylı kaynaklarla çeşitlilik gösterir. Bundan başka, özellikle 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başında Verbitskiy, Radloff, Ignaz Kunos, Anohin, Potapov, Karl Reichl gibi Türkologların yaptığı derlemeler Türk mitolojisini aydınlatmada ve zenginleştirmede önemli veriler sunar. Arkeolojik çalışmalar ve etnografik araştırmalar ise bu alanın henüz tam bir dökümünün çıkarılmadığını gösterir.

Orhon Abideleri ve yazıtlar, bir kısmı W. Bang ve A. Von Gbain tarafından Turkische Turfan Texte adıyla yayımlanan Uygurca tabletler, Huastuanift, Irk Bitig (10. yy sonu) Altın Yaruk, Kuanşi im Pusar (Ses İşiten İlah), Prens Kaynamkara ve Papamkara (İyi ve Kötü Prens) gibi Uygurca eserler, Uygurca Oğuz Kağan Destanı, Divanü Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Kitab-ı Dede Korkut ile bazı tarih kitapları (Dürerü’t-Ticân ve Gureru Tevârîhi’l-Ezman, Câmiu’t-Tevârîh, Tarih-i Cihan-güşâ, Şecere-i Terâkime, Şecere-i Türkî, Tevârih-i Âl-i Selçuk, Tevârih-i Âl-i Osman, Hannâme) olarak sıralanabilir. Bu eserlere Türk paganizmi belli oranlarda yansımıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Düz, zikzak (B tipi) ve iç-dış zikzak (C tipi) kanatçık kullanılması durumunda kanal boyunca sıcak akışkan sıcaklık değişimleri paralel ve ters akış için

A BD’nin Baltimore Kenti’ndeki John Hopkins Üniversitesi’nin master ve doktora öğrencilerinin mezuniyet töreninde aralarında Rahmi Koç’un da bulunduğu altı kişiye

Her üç sürgün döneminde, hasat edilen çayların her bir tekerrüründen, tüm tekerrürü temsil edecek şekilde alınan yaş çay örnekleri, zaman kaybetmeden, kalite analizleri

典禮當日,本校林建煌校長、吳介信副校長、朱娟秀副校長等北聯大近 200

另一層更深的意義,就是學校會因其校友的傑出表現而受到推崇敬重,更因其校

Mağara içleri, kaya altları, kaya yarıkları, bitkilerin üzeri, deniz kabuklarının üzeri gibi yerlerde yaşarlar.. Bunun yanı sıra gemilerin karinalarına, iskele ayaklarına

Ulus-devlet ve dolayısıyla ulusun da uğradığı bu değişimlere karşın, Sieyès’in “Qu-est-ce que le Tiers état?” eserinde yaptığı tanımlar ulus-devletleri ve

Belli bir öğretim süreci içerisinden geçen her öğrenciden beklenildiği gibi hem akıllı tahta kullanımı ile ders işlenen deney grubunda, hem de mevcut program dâhilinde