• Sonuç bulunamadı

Mahdunda Bulunması Gereken ġartlar

Hidânenin oluĢabilmesi için evlilik birliğinin devam etmemesi gerekmektedir. Çünkü; evlilik birliği içerisindeyken hidâne müessesine ihtiyaç kalmaz. Velayet kapsamında genelde baba olmak üzere ebeveynler bakım, terbiye, himaye gibi hususlarda müĢterek olarak sorumludur. Velayet bu durumda bölünmez. BoĢanmanın dıĢında anne veya babadan bir tanesinin veya her ikisinin vefatı halinde de hidâne

söz konusu olur.107

Hidâne altına alınma iki durumda gerçekleĢebilmektedir. Birincisi; küçük çocuk olmaktır. Ġkincisi ise yaĢı büyük olsa bile deli veya bunak olarak temyiz kudretine sahip olamama sebebiyle kendini zararlı Ģeylerden tek baĢına koruyamamaktır. Bu iki durumdan biri mevcut değilse hidâne hakkı oluĢmaz. Ancak, hidâne konusu üzerindeki çalıĢmalarda küçük çocuklarla alakalı bilgilere yer verilirken deli ve bunaklık sebebiyle aciz olanların hidânesi hususuna pek temas edilmediği görülmüĢtür. Bu Ģartları taĢımayanlar, istedikleri kiĢinin yanında veya

106 Evlatlık müessesi yasak olduğundan anne ve babası hayatta olmayan çocuklar baĢka bir aileye

evlatlık olarak verilememektedir. Bu sebeple bu çocukların bakımının çocuğun yakın akrabaları tarafından gerçekleĢtirilmesi gerekir. Günümüz hukukunda velayet kapsamında çocuğun bakımını sağlayacak olan kiĢi sayısı oldukça sınırlıdır. Günümüz hukuku evlat edinmeye izin verdiği için çocuğun bakımının, akrabalar dahil olmak üzere gerekli Ģartları taĢıyan herhangi bir aile tarafından gerçekleĢtirilebilmektedir. Ġslam hukukunda ise çocuğun bakımını yapabilecek olan kiĢiler sınırlı sayıdadır. Sınırlı sayıda olan bu kiĢilerin kimler olduğu, hangi vasıfları taĢıması gerektiği, bakımın süresi, ücreti gibi hususları ihtiva eden hidâne müessesi bu sebeple de ayrı bir öneme haizdir.

107 CĠN, Halil - AKYILMAZ, Gül, Türk Hukuk Tarihi, Sayram Yayınları, Konya, 2011, s. 451;

ARSLAN, Yunus Emre, “Ġslam Hukukunda Kimsesiz Çocuklar”, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas, 2007, s. 46, 47.

isterlerse yalnız olarak yaĢayabilirler. Böyle bir hakları olmasına karĢın kendilerinin yararı adına aile ile iliĢkiyi kesmemeleri daha hayırlıdır. Bu durum erkekler için böyledir. Kadınlar içinse reĢid olsa bile babanın veya diğer akrabaların belirli

durumlarda kız çocuğu evlenene kadar yanında tutma hakkı vardır.108

1. Çocukluk ve Çocukluk Dönemleri

Ġslam hukukunda doğumla ergenlik dönemi arasında bulunan kiĢiye “çocuk

veya küçük” adı verilir.109

Bu sebeple çocukluk dönemi incelenirken belirli haklara sahip olduğundan dolayı cenin döneminden baĢlanıp daha sonra gayri mümeyyiz çocukluk ve mümeyyiz çocukluk dönemi ele alınmıĢtır. Ardından ise hidâne sonrası çocuğun velayeti açısından önemli olması dolayısıyla buluğ dönemi ele alınmıĢtır. Bu dönemlerden sonra gelen ve daha çok malda velayetle alakalı olan rüĢd dönemi anlatılmamıĢtır.

- Cenin Devresi; Cenin devresi çocuğun ana rahmine düĢmesinden yani

hamileliğin baĢlangıcından baĢlayıp doğumuna kadar devam eden süreci kapsar.110

Bu devrede çocuğun lehine olan haklar kazanılır. Ancak, çocuğun aleyhine olan

haklar kazanılmaz. Bu sebeple ceninin hak ehliyeti eksiktir.111

Cenin eksik ehliyetli olmasına karĢın dört tane hakka sahiptir. Birinci olarak cenin; anne, baba ve bu ikisinin aracı olduğu kiĢilerle soy bağına sahiptir. Yani, ceninin nesep hakkı vardır. Ġkinci olarak; ceninin miras hakkı vardır. Cenin takdiri

108 ZUHAYLĠ, C. X, s. 52, 53; EKĠNCĠ, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, s. 459; TMK md. 335 ve

419/III‟ e göre ergin olmayan çocuklar ve kısıtlı olan ergin çocuklar velayet kapsamında bulunurlar. AKINTÜRK-ATEġ KARAMAN, s. 409.

109 AYDIN, “Çocuk”, s. 361; “Veled”, “ğulam”, “sağir”, “tıfl”, “sabi”, “yetim” gibi kelimelerin

tamamı küçük çocuğu ifade amacıyla kullanılabilen tabirlerdir. HÖKELEKLĠ, Hayati, “Çocuk”, DĠA, C. 8, s. 355; Genellikle aynı anlamda kullanılan bu kavramların tamamı farklı dönemleri ifade etmektedir. Daha doğrusu günümüzde bu kelimeler genellikle tek anlam için kullanılsa da eski dönemlerde bu kavramların küçük farklarla da olsa birbirinden ayrıldığını ifade etmek gerekir. Bu kavramların birbirinden ayrıldığı noktalar için bkz. TOPAL, s. 255, 256. Küçüğün tanımı ve küçüklük dönemi için bkz. YENĠDOĞAN, Adem, “Ġslam Hukukunda Küçüklerin Evlendirilmesi”, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2009, s. 26, 27; ZORLU, Süleyman Emre, “Günümüz ve Ġslam Hukukunda Çocuk Hakları KarĢılaĢtırmalı Bir Ġnceleme”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 21, S. 2, 2013, s. 129-133.

110

Tezde, “nutfe”, “alaka”, “mudğa” gibi ceninin ana rahmindeki dönemlerini ifade eden kavramlar tek tek ele alınmayıp tüm bu dönemler cenin kapsamı altında kabul edilmiĢtir. ERBAY, Ġslâm Hukukunda Küçüklerin Himayesi, s. 40, 41.

olarak sağ kabul edilir ve payı terekeden ayrılarak koruma altına alınır. Bu pay ayırma iĢlemi cenin erkekmiĢ gibi kabul edilerek yapılır. Çünkü; erkeğin payı kıza göre fazladır ve ceninin cinsiyeti henüz belli değilse garanti olması sebebiyle en büyük pay üzerinden hesaplanır. Üçüncü olarak; cenin, kendisine vasiyet edilen Ģey üzerinde hak sahibidir. Dördüncü olarak; cenin, vakfedilen Ģey üzerinde hak sahibidir. Ceninin bu dört haktan baĢka hakkı yoktur. Ceninin bu dört haktan yararlanabilmesi için de sağ doğması gerekmektedir. Bu nokta da ceninin ne zaman anne karnında olduğu hususu önem arz eder. Kur‟an-ı Kerim‟deki ayetler ıĢığında hamileliğin en az altı ay sürdüğü bilgisi edinildiği gibi modern tıp dünyasındaki bilgi

de bu bilgiyle aynı yöndedir.112

Ceninin fiil ehliyeti bulunmadığından dolayı kendisine intikal edecek olan mallarının korunması gerekir. Bu korumayı veli, vasi veya yediemin yerine getirir. Hanefiler bu konuda yedi emini yetkili olarak görürken cumhura göre veli veya vasi

bu konuda yetkilidir.113

Cenin eksik hak ehliyetine sahip olduğundan borçlara ehil değildir. Ancak, Hanbeli mezhebindeki bir görüĢe göre cenin borçlara da ehil olur. Bu görüĢ ıĢığında ceninin borçlara ehil olması sonucu örneğin; maddi olarak yardıma ihtiyaç duyan yakın akrabalarına ceninin malından nafaka ödemesi gerçekleĢtirilebilir. Buna ek olarak dıĢarıdan bir müdahale ile ceninin düĢmesine sebep olunması halinde cenin sağ olarak doğmuĢ kabul edilir ve cenin müdahale sahibi tarafından öldürülmüĢ

sayılarak “gurre” adı verilen tazminat ceninin mirasçılarına verilir.114

- Çocukluk Devresi (Gayri Mümeyyiz Çocuk); Çocukluk devresi doğumdan baĢlamak üzere çocuğun temyiz çağına gelmesine kadar ki sürece verilen isimdir. Bu süreç, çocuğun doğumundan itibaren yedi yaĢına girmesine kadar olan zamanı ifade eder. Bu süreçte çocuk gayri mümeyyizdir. Bu süreçte çocuğun hak ehliyeti tamdır. Yani hem alacaklı hem de borçlu olabilme sıfatına haizdir. Ancak fiil ehliyeti yoktur.

112 KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 256; UZUNPOSTALCI, Mustafa, “Cenin”, DĠA,

C. 7, s. 369, 370; DÖNDÜREN, s. 63; CĠN-AKGÜNDÜZ, s. 449, 450.

113

ġENER, Mehmet, “Ġslam Hukukunda Velayet (II)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, Ġzmir, 1985/III, s. 166.

114 KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 256; UZUNPOSTALCI, “Cenin”, s. 370; AVCI,

Kanuni temsilcisinin izni olsa bile hukuki iĢlemde bulunamaz.115 Çocuk için

yapılması gereken bir hukuki iĢlem varsa bunu çocuğun velisi gerçekleĢtirir.116

Gayri mümeyyiz çocuk kazandırıcı iĢlemler sonucu kendisine intikal eden mala sahip olduğu gibi belirli borçlara da ehil kabul edilir. Çocuk dört durumda borçlara ehil kabul edilir. Birinci durum; çocuğun kullanması için yani çocuk için alınan malın bedeli veya kirası çocuğun borcudur. Ġkinci durum; çocuğun Ģahsına ait mal varsa ve bu malların haraç, öĢür, gümrük, bina gibi bir vergisi varsa bu borçlar

çocuğun borcu sayılır.117

Üçüncü durum; cenin için Hanbeli mezhebinde kabul edilen bir görüĢü olarak kabul edilen, fakir akrabaların nafakalarının zengin olan çocuğun malından karĢılanabilmesi durumu, çocukluk evresinde daha geniĢ bir kabul görür. Zekat konusunda ise faklı görüĢler mevcuttur. Hanefilere göre zekat da diğer ibadetler gibi eda ehliyeti gerektirir. Bu sebeple zengin olan çocuğun da zekat mükellefiyeti yoktur. Ancak; Maliki, ġafi ve Hanbelilere göre zengin çocuğun velisi veya vasisi aracılığıyla zekat vermesi gerekir. Dördüncü durum ise çocuk haksız fiillerinden kaynaklanan borçlardan sorumludur. Çocuğun ceza ehliyeti yoktur. Ancak bir kiĢiyi öldüren veya yaralayan çocuk bedenen bundan sorumlu tutulup ceza almasa da mali

olarak diyet veya erĢ bedelinden sorumludur.118

115 Mecelle md. 966; “Sağîr-i gayri mümeyyizin velisi izin verse bile onun tasarrufat-ı kavliyyesi asla

sahih olmaz.”

116

ZUHAYLĠ, C. V, s.97; KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 256; DÖNDÜREN, s. 64; CĠN-AKGÜNDÜZ, s. 450; AVCI, Türk Hukuk Tarihi, s. 341; ġENER, “Ġslam Hukukunda Velayet (II)”, s. 166, 167; Gayri mümeyyiz çocuk Mecelle md. 943‟te Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir;”Sağîr-i gayri mümeyyiz; bey‟ ve şirayı fehm etmeyen ya‟ni mülkiyyeti bey‟in sâlib ve

şiranın câlib olduğunu bilmeyen ve onda beş aldanmak gibi gabn-i fâhiş olduğu zahir olan bir gabni gabn-i yesirden temyiz ve tefrik eylemeyen çocuk olup bunları temyiz eden çocuğa sağîri mümeyyiz denilir.”

117

KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 256, 257; DÖNDÜREN, s. 64; SAVA PAġA, Ġslam Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüt, Çev. Baha Arıkan, Yeni Matba, Ankara, 1955, C. I, s. 167.

118 AYDIN, “Çocuk”, s. 361; KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 256, 257;

DÖNDÜREN, s. 64. Günümüz hukukunda da küçük çocukların cezai ehliyeti bulunmamaktadır. Belirli durumlarda ise küçük çocuklar yetiĢkinlere nazaran farklı hükümlere tabi tutulmaktadır. Çocukların suçluluğu durumunda uygulanacak olan mevzuat ile alakalı bilgi için bkz. AVCI, Mustafa, Çocuk Suçları Konusundaki Mevzuatın Değerlendirilmesi, Çocuk Sorunları ve Ġslam Sempozyumu, Ensar NeĢriyat, Ġstanbul, 2010, s. 352-396.

- Temyiz Devresi; Çocuğun temyiz kudretini elde etmesinden yani yedi yaĢından baĢlayarak gerek biyolojik gerek de psikolojik olarak erginliğine yani akıllı olarak gireceği buluğ çağına kadar süren döneme temyiz evresi denir. Temyizden kasıt çocuğun yaptığı fiillerin tüm sonuçlarını, içyüzünü, ayrıntısını bilmese bile hayır ile Ģerri, iyi ile kötüyü, kendisi için yararlı ve karlı olan ile zararlı olanı ayırt edebilmesi ve kavrayabilmesidir. Bu çağa gelen çocuğa mümeyyiz küçük denir. Mümeyyiz küçük tam hak ehliyetine sahipken ayrıca eksik fiil ehliyetine de sahiptir.

Çünkü yeterli tecrübe ve olgunluğa henüz eriĢememiĢtir.119

Temyiz çağının net olarak bir yaĢı yoktur. KiĢiye göre değiĢebilir. Temyiz çağı örneğin ihtilam olmak gibi birden ve net bir belirti ile gerçekleĢmez. YavaĢ yavaĢ ve süreç gerektiren bir dönemdir. Çocuğun düĢünce ve fiillerinde meydana gelen dengeli hareketler bu dönem için birer göstergedir. Bu sebeple kolaylık olması açısından alimlerimiz temyiz çağının baĢlangıcı olarak yedi yaĢının tamamlanmasını

kabul etmiĢlerdir.120

Eda ehliyeti dini açıdan farklı hukuki açıdan farklı değerlendirmeye tabidir. Dini açıdan çocuğun namaz, oruç, hac gibi ibadetleri buluğ çağından önce çocuk üzerine farz olmamakla beraber bu ibadetlerin yerine getirilmesi sahihtir, üzerine farz olmamasına rağmen çocuk ve ana-baba sevaba nail olur. Ancak, hukuki açıdan çocuğun idrak yeteneği olmasına rağmen çocuk tam olarak gerekli olan olgunluğa ve

kabiliyete eriĢemediğinden hukuki anlamda eda ehliyeti eksiktir.121

Mümeyyiz olan çocuğun tamamen zararına olan hibe, sadaka, talak gibi tasarrufları geçerli değildir. Bu tasarrufları küçük yapamayacağı gibi küçüğün kanuni temsilcisi de çocuk adına bu iĢlemleri yapamaz. Küçüğün tamamen yararına yani menfaatine olan hibe ve sadakanın kabulü gibi iĢlemler geçerlidir. Küçük kimseden izin almadan bu iĢlemleri gerçekleĢtirebilir. Küçüğün hem yararına hem de zararına olma durumu olan alıĢ-veriĢ, kira gibi iĢlemlerin geçerli olabilmesi için kanuni

119 ZUHAYLĠ, C. V, s.97; KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 258; DÖNDÜREN, s. 65;

CĠN-AKGÜNDÜZ, s. 450, 451; AVCI, Türk Hukuk Tarihi, s. 341; SAVA PAġA, C. I, s. 168.

120 KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 258; AVCI, Türk Hukuk Tarihi, s. 341; ġENER,

“Ġslam Hukukunda Velayet (II)”, s. 167.

temsilcinin önceden izni veya sonradan onayı gerekir. Onay verilirse iĢlem sahih olur, onay verilmezse batıl olur. Hem lehine hem aleyhine olan iĢlemler için önceden izin almıĢ olan küçük veya köleye “me‟zun” denir. Bu kiĢi iĢlemlerini tıpkı tam ehliyetli gibi yerine getirir. Vasiyet konusunda ise farklı görüĢler vardır. Ebu Hanifeye göre küçüğün sevaba ihtiyacı olmaması sebebiyle küçüğün vasiyeti geçersiz iken Ġmam ġafi‟ye göre geçerlidir. Mümeyyiz çocuğun cezai ehliyeti ise

gayri mümeyyiz çocuğun cezai ehliyetiyle aynı Ģekildedir122

Temyiz dönemindeki küçük Müslüman olursa bu durum kabul görür. Bu sebeple Müslüman olmayan anne babasının velayetinden çıkar. Eğer ki Müslüman olan çocuk irtidat ederse Ebu Hanife ve Ġmam Muhammed‟e göre mürtede uygulanan hükümler uygulanır. Ancak Ebu Yusuf‟a göre çocuğun yalnızca aleyhine bir iĢlem olması gerekçesiyle çocuğun irtidatı geçerli değildir. ġafilere göre ise çocuğun ana

babasına tabiyeti sebebiyle ne Ġslama girmesi ne de irtidat etmesi geçerli değildir.123

- Buluğ (Ergenlik) Devresi; Biyolojik olgunluğun sağlandığı bu çağ insan hayatında çok önemli bir yer teĢkil eder. Çünkü; bu çağ ile birlikte kiĢi artık çocukluktan çıkıp gençlik dönemine geçiĢ yapmıĢtır. Bu çağ ile beraber küçüklüğün sona erdiği kabul edilir. Hayatın ağırlıklarının ve yükümlülüklerinin altına girme ehliyetini kazanır. Ergenlik de denilen buluğ çağından kasıt kiĢinin akli ve ruhi yönden olgunlaĢmamasıdır. Ancak, kiĢinin akli ve ruhi yönden geliĢimini ölçmek pek mümkün olmadığından bu geliĢmeyle aynı doğrultuda ilerleyen biyolojik geliĢim, erginlik hususunda esas teĢkil eder. Buluğ çağı; bulunulan çevreye, iklime ve cinsiyete göre değiĢmekle beraber asgari ve azami sınırı alimler tarafından belirlenmiĢtir. Buluğ çağının asgari sınırı kızlar için 9 yaĢ erkek çocuklar için ise 12 yaĢtır. Azami yaĢ sınırı ise her iki cins için de 15 yaĢtır. Ancak azami sınır

122

AYDIN, “Çocuk”, s. 362- 363; KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 259; CĠN- AKGÜNDÜZ, s. 451; AVCI, Türk Hukuk Tarihi, s. 342; ġENER, “Ġslam Hukukunda Velayet (II)”, s. 169; Mecelle md. 967.

konusunda Ebu Hanife ve Ġbni Abbas diğer müçtehitlerden faklı olarak kızlar için 17

erkekler için ise 18 yaĢını kabul ederler.124

Osmanlı devletinde buluğa erme yaĢında Ġmameyn‟in görüĢü esas alınmıĢ ve 15 yaĢ üst sınır olarak kabul edilmiĢtir. Bu iki yaĢ aralığında olanlar yani asgari ve azami sınırları içinde bulunan ve henüz buluğ belirtileri göstermeyen çocuklara “mürahik” adı verilir. Mürahiklerin, fiilen buluğa ermeleri kız çocukları için adet görmeyle erkek çocuklar için ise ihtilam olma ile gerçekleĢir. Yani, bu iki durumdan biri gerçekleĢtiğinde artık çocuğun buluğa erdiği netleĢmiĢ olur. Alt sınırdan önceki buluğ iddiası dinlenmediği gibi on beĢ yaĢını tamamlayan çocuk doğrudan buluğa

ermiĢ kabul edilir.125

Buluğa ermiĢ olan çocuklar dini anlamda bütün Ģer‟i emirler ile mükelleftir. Bu konuda fukaha ittifak içerisindedir. Buluğa ermiĢ kiĢi imanın Ģartlarından, Ġslamın Ģartlarından, cihattan, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmekten yani Ģer‟i hükümlerin tamamından sorumludur. Kazai anlamda ise buluğa ermiĢ kiĢiler aile hukuku ve ceza hukuku kapsamında tam ehliyetlidirler. Ancak buluğa ermekle beraber henüz reĢid olmamıĢ kiĢiler mali konularda eksik fiil ehliyetine sahip olarak

değerlendirilirler.126

2. Akıl Hastalığı ve Akıl Zayıflığı Durumu

Hidâne konusu kapsamında genellikle küçük çocukların himayesine dair hükümler üzerinde durulmakla beraber akıl hastası olan kiĢiler ve akıl zayıflığı olan kiĢilerin de hidâne altına alınabileceği yukarıda zikredilmiĢti. Bu baĢlık altında öncelikle akıl hastasılarının durumu daha sonra akıl zayıflığı olan kiĢilerin durumu incelenmiĢtir.

- Cünûn (Akıl Hastalığı); Sözlükte; örtmek, gizlemek aklını kaybetmek anlamına gelen cünûn, kiĢinin aklını ve temyiz gücünü ortadan kaldıran durumu

124 BARDAKOĞLU, Ali, “Bulûğ”, DĠA, C. 6, s. 413; DALGIN, Nihat, “Mürâhik”, DĠA, C. 32, s. 40,

41; KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 259, 260; DÖNDÜREN, s. 66; ERBAY, Ġslâm Hukukunda Küçüklerin Himayesi, s. 6, 7.

125 DALGIN, “Mürâhik”, s. 40, 41; KARAMAN, Mukayeseli Ġslâm Hukuku, C.I, s. 259, 260; AVCI,

Türk Hukuk Tarihi, s. 342.

ifade etmektedir. Deli, akıl hastası gibi kavramlarla da ifade edilmektedir. Cünûn durumunda bulunan kiĢiye “mecnûn” adı verilir. Cünûn, “cünûn-ı mutbik” ve “cünûn-ı gayr-i mutbik” olmak üzere ikiye ayrılır. Cünûn-ı mutbik, akıl hastasının hastalığının, süresi tartıĢmalı olmakla beraber Hanefi alimlerin çoğuna göre en az bir ay boyunca aralıksız olarak devam etmesi halidir. Bu süre içerisinde delilik hali bazen iyileĢiyor bazen meydana geliyorsa bu hastalığa da cünûn-ı gayr-i mutbik denilir.127

Cünûn olan kiĢinin vücub ehliyeti tamdır. Ancak, eda ehliyeti tamamen ortadan kalkmıĢtır.128

Mecnûn küçük çocuk hükmündedir. Akıl hastası, mahkeme tarafından kısıtlılık kararı alınmasına gerek olmaksızın kısıtlı olarak kabul edilir. Akıl hastasının hukuki tasarrufları sonuç doğurmaz. Akıl hastası olan kiĢinin cezai sorumluluğu bulunmaz. Ġbadetler akıl hastasına vacip değildir. Akıl hastası olan kiĢi kendi iradesiyle evlilik akdi oluĢturamaz. Ancak, alimlerin çoğuna göre zaruret halinde

kanuni temsilci akıl hastasını evlendirebilir.129

- Ateh (Akıl Zayıflığı, Bunaklık); Sözlükte akıl zayıflığı, bunama anlamlarına gelen ateh, anlayıĢta yetersizliğe, sözde tutarsızlığa sebep olur. Ateh durumunda olan kiĢiye “ma‟tûh” denir. Ma‟tûh, hukuken mahkeme kararına gerek kalmaksızın kendiliğinden kısıtlı olarak kabul edilir. Ateh, idrak ve temyiz gücünü tamamen ortadan kaldıran akıl zayıflığı ve idrak ve temyiz gücünü ortadan kaldırmamasına rağmen normal bir kiĢiye göre idrak bakımından daha aĢağıda bulunmaya sebep olan akıl zayıflığı olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci türdeki ateh, akıl hastası gibi kabul

edilirken ikinci türdeki ateh, mümeyyiz küçük gibi kabul görür.130

127 DÖNMEZ, Ġbrahim Kafî, “Cünûn”, DĠA, C. 8, s. 125, 126; ERDOĞAN, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk

Terimleri, Ensar Yayınevi, Ġstanbul, 2013, s. 351; Mecelle md. 944; “Mecnûn iki kısımdır, biri

mecnun-i mutbakdir ki cünûnu cemi evkatı müstev‟ib olan kimsedir. Diğeri mecnun-i gayri mutbakdir ki kâh mecnûn olup kâh ifakat bulan kimsedir.”

128

Bu duruma delil olan hadis-i Ģerif; “Üç gruptan kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar

uyuyandan, iyileşinceye kadar cinnet geçirenden ve büyüyünceye kadar çocuktan” Ebu Davud,

“Hudûd” 17.

129 DÖNMEZ, “Cünûn”, s. 126-128; ġA‟BÂN, Zekiyyüddîn, Ġslâm Hukuk Ġlminin Esasları, Ter.

Ġbrahim Kafî Dönmez, TDV Yayınları, Ankara, 2014, s. 299; HAK md. 9; “Mecnûn ile

mecnûnenin bir zarûrete mebnî olmadıkça nikâhları caiz değildir. Zarûret bulunduğu takdirde hâkimin izniyle nikâhları velîleri tarafından akdolunur.”

130 GÖZÜBENLĠ, BeĢir, “Ateh”, DĠA, C. 4, s. 51, 52; ġA‟BÂN, s. 299; ERDOĞAN, Fıkıh ve Hukuk

Ma‟tûh genellikle, normal insanlardan daha aĢağı seviyede idrak gücüne sahip kiĢileri kapsayan Ģekilde değerlendirilmektedir. Bu sebeple de ma‟tûh, mümeyyiz

çocuk 131 hükmünde olduğundan burada ayrıca ma‟tûhun hukuki iĢlemleri

anlatılmamıĢtır. Ceza hukuku bakımından ma‟tûha had cezası verilemez. Kısası

gerektiren suçlar için ise kısas uygulanmaz. Bunun yerine diyet cezası verilir.132