4.6.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu
434bünyesinde, iki ayrı sicilli –
teslimsiz taĢınır rehni öngörülmüĢtür. Bunlardan ilki, maden iĢletme haklarının
rehnine; ikincisi ise, taĢınır mal niteliğinde olan maden cevherinin rehnine iliĢkindir.
Maden iĢletme haklarının
435rehni (maden ipoteği), Maden Kanununun 42.
maddesi ile düzenleme altına alınmıĢtır. Bu rehin hakkı, alacağa bağlı fer’î bir hak
430 TSHK. m. 83/II hükmü, MK. m. 873/II ve MK. m. 949 hükümlerinde yer alan lex commissoria
yasağının hava aracı ipoteği açısından bir yansımasından baĢka bir Ģey değildir.
431 Kaner, s. 38; Esener / Güven, s.497; ErtaĢ, EĢya, s. 550; ErtaĢ, Teslimsiz, s. 90; Antmen, s.
39; Karabel, s. 29.
432 TSHK. m. 84/I gereğince, alacağın temliki yazılı Ģekilde ve sicile tescil ile
gerçekleĢtirilmelidir.
433
Esener / Güven, s. 497.
434
RG. 15.6.1985, S. 18785.
435 Maden Kanunun 4. maddesi uyarınca, devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde
bulundukları arzın mülkiyetine tâbi bulunan madenleri iĢletme hakları, kamu hukukuna dayanan bir imtiyaz hakkı niteliğindedir. Dolayısıyla, bu iĢletme hakkı üzerinde tesis edilen
olarak, yalnızca maden iĢletme ruhsatı sahibinin
436maden için yapmıĢ olduğu
borcunun ve ileride bu maksatla borçlanmasının temini için tesis edilebilir (Maden
Kanunu m. 42)
437.
Maden Kanununun 38. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, maden ipoteğinin
kurulabilmesi, maden siciline rehin hakkının tescil edilmesine bağlıdır. Bu
bakımdan, maden siciline yapılacak tescil, rehin hakkının doğumu açısından kurucu
nitelik taĢır
438(Maden Kanunu m. 38/IV). Ayrıca, alenî nitelikteki maden sicilinde
gerçekleĢtirilecek tescil, rehin hakkının kamusal açıklığını (alenîyetini)
gerçekleĢtirir
439.
Maden siciline tescil ile kurulacak maden ipoteğinin hukukî sebebi
durumundaki rehin sözleĢmesi için, Maden Kanununda öngörülmüĢ bir geçerlilik
Ģekli bulunmamaktadır. Ancak, Maden Kanunu m. 45’in, Medenî Kanunun ipoteğe
iliĢkin hükümlerine yapmıĢ olduğu atıf sebebiyle, rehin sözleĢmesinin geçerlilik Ģartı
rehin hakkı, MK. m. 954 çerçevesinde haklar üzerinde rehin olarak nitelendirilmelidir. Bkz.,
Köprülü / Kaneti, s. 449; Ergüne, s. 86. Bu sebeple, Maden Kanununun, Medenî Kanunun
ipoteğe iliĢkin hükümlerine yapmıĢ olduğu atfa Ģüpheyle bakılabilir. Bu durumun, maden ipoteğini taĢınır rehninden çıkarıp, taĢınmaz rehnine dönüĢtüreceği yönünde bkz., ErtaĢ, EĢya, s. 548; ErtaĢ, Teslimsiz, s. 89.
436 Maden Kanununun 42. maddesinin 1., 2., 3. ve 5. fıkralarında yer alan "ön işletme ve" ibaresi,
5.6.2004 tarih ve 25483 sayı ile Resmî Gazetede yayımlanan, 26.5.2004 tarih ve 5177 sayılı Kanunun 38. maddesinin (d) bendi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıĢtır. Bu değiĢiklikten sonra, ön iĢletme ruhsatına sahip olan kiĢi, maden için yapmıĢ olduğu borcunun ve ileride bu maksatla borçlanmasının temini için Maden Kanununun 42. maddesi anlamında rehin hakkı tesis edemeyecektir.
437 Bu düzenleme ile kanunkoyucu, maden iĢletme haklarının rehni ile teminat altına alınacak
alacaklar için sınırlama getirmiĢtir. Maddeden açıkça anlaĢılabileceği gibi, sadece maden iĢletme ruhsatı sahibinin maden için yapmıĢ olduğu borçlarını ve ileride bu maksatla yapacağı borçlanmaları teminat altına almak için rehin tesisi söz konusu olabilir. Bkz., Esener / Güven, s. 493; Ergüne, s. 82; Toprak, s. 13.
438
Köprülü / Kaneti, s. 449; ErtaĢ, EĢya, s. 548; ErtaĢ, Teslimsiz, s. 88; Ergüne, s. 83; Göger,
Erdoğan, Maden Hukuku, Ankara 1979, s. 134.
439 Gerçekten, Maden Kanununun 38. maddesi, “Maden sicili alenîdir. İlgililer sicil kayıtlarının
maden sicil memurlarından biri huzurunda gösterilmesini isteyebilir. Maden sicilindeki kayıtların bilinmediği iddia edilemez” ifadesine yer verirken, açıklık ilkesine vurgu yapmıĢtır. Hükmün son fıkrasında yer bulan “Madenler üzerine iktisap edilecek haklar tescil edilmedikçe hüküm ifade etmez.” Ģeklindeki ifade ise, tescil ilkesine iĢaret ederken, taĢınır rehninde zilyetliğin devrinin karĢıladığı açıklık ilkesini maden rehninde üstlenmiĢ bulunmaktadır.
olarak resmî Ģekle tâbi olduğu söylenebilir. Söz konusu resmî Ģekli gerçekleĢtirecek
makam ise, Noterlik Kanunu m. 60/b. 1 gereğince, noterlerdir
440.
Maden Kanunu, maden iĢletme haklarının rehni bakımından sabit derece
ilkesini benimsemiĢtir
441(Maden Kanunu m. 42/I). Bu rehin hakkında sabit derece
ilkesinin uygulanmasına iliĢkin esaslar, Medenî Kanunun sabit derece ilkesine iliĢkin
hükümlerin kıyasen uygulanması yoluyla belirlenecektir (Maden Kanunu 45).
ĠĢletme ruhsatı ile bir bütün teĢkil eden Maden Kanununun 40. maddesinin
birinci fıkrasında yazılı tesis, vasıta, âlet ve malzemenin tamamı
442ipoteğin
konusuna girmektedir (Maden Kanunu m. 42/III). Ayrıca, maden ipoteğinde
borçlunun sorumluluğu, rehin konusu iĢletme hakkı ile sınırlı sayılmamıĢ, taĢınmaz
ipoteğinde oluğu gibi borçlunun kiĢisel malvarlığı ile sınırlı sorumluluğu ilkesi
benimsenmiĢtir
443(Maden Kanunu m. 44/I).
440 Zira, noterlerin görevlerini düzenleyen NK. m. 60’ın birinci bendine göre noterler, yapılması
kanunla baĢka bir makam, merci veya Ģahsa verilmemiĢ olan her türlü hukukî iĢlemi yapmaya yetkilidir. Noterin resmî Ģekle tâbi olan rehin sözleĢmesini düzenlemesinden sonra, maden siciline rehin hakkının tescili gerçekleĢtirilebilir. Tescil talebinde bulunacak olan kiĢi, iĢletme ruhsatı sahibidir. ĠĢletme ruhsatı sahibi, tescil talebinde bulunmaktan kaçınırsa, rehinli alacaklı ruhsat sahibi ile aralarında bulunan rehin sözleĢmesine istinaden tescilin yapılmasını sağlamak adına bir eda davası açabilir. Gemi ve hava aracı ipoteğinde varılan sonuçla özdeĢ olarak, söz konusu dava sonucunda rehinli alacaklı lehine verilen karar, adına maden siciline tescilin yapılmasını isteme hakkı verir. Ancak, rehin hakkı maden siciline yapılacak kurucu tescil ile doğacaktır. Aynı yönde Ergüne, s. 84 – 85. Rehinli alacaklının rehin hakkının tesciline yanaĢmayan rehin veren aleyhine açmıĢ olduğu dava, rehin verenin tasarruf yetkisini kısıtlamaz. Bu riski engellemek isteyen rehinli alacaklı, Maden Kanunu m. 45’in Medenî Kanunun ipotek ile ilgili hükümlerine yaptığı atıftan yola çıkarak ve MK. m. 1010/I, b. 1 hükmüne dayanarak maden siciline Ģerh düĢülmesini sağlayabilmelidir. Bu Ģerh, alenî nitelik taĢıyan maden sicilinin kamusal açıklığıyla da desteklenince, üçüncü kiĢilerin iyiniyet iddiasını dinlenmez kılacaktır. Bkz., Ergüne, s. 85.
441 Esener / Güven, s. 493; ErtaĢ, EĢya, s. 549; ErtaĢ, Teslimsiz, s. 89; Ergüne, s. 85. Göger ise,
dereceler dizgesinin (sabit derece ilkesinin) benimsenmesini, madenciliğin dinamizmine uymadığı gerekçesiyle eleĢtiriyor. Ona göre, tescil zamanı esas alınarak rehin haklarının sırasının belirlenmesi, madenciliğin ekonomik dinamizmine daha uygundur (Göger, s. 132).
442 Maden Kanununun 40. maddesinde yer alan, madenin iĢletilmesinde gerekli olan kuyular,
ocaklar ve galeriler ile makineler, binalar, yer altında ve yer üstünde kullanılan her türlü nakil vasıtaları, madenin çıkarılması, temizlenmesi, izabesi gibi cevherin kıymetlendirilmesine yarayan âlet ve tesisler, ipoteğin kapsamına dahil sayılmıĢtır (Maden Kanunu m. 42/III).
443 Maden ipoteği ile sınırlandırılmıĢ bir iĢletme ruhsatının üçüncü kiĢiye devri hâlinde, bu hakkı
devredenin borçluluk durumunda bir değiĢiklik meydana gelmez ve alacağın teminatını teĢkil eden ipotek de aynen saklı kalır. Ancak, maden iĢletme ruhsatını devralan Ģahıs ipotekle temin
Maden Kanunu bünyesinde yer alan ikinci rehin hakkı ise, madenlerden
çıkarılan cevherlerin rehnidir. Madenlerden çıkarılan cevherler, arama ve iĢletme
ruhsat sahibinin
444Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Maden ĠĢleri Genel
Müdürlüğüne yazılı müracaatları üzerine bildirilen Ģahıslara teslim edilmeksizin,
maden siciline tescil edilerek rehnedilebilir (Maden Kanunu m. 39). Hükümden
anlaĢılacağı gibi, maden cevheri rehni, bir teslimsiz ve sicilli taĢınır rehni türüdür
445.
Maden cevherinin rehni için, öncelikle bir rehin sözleĢmesinin yapılması
gerekir. Herhangi bir Ģekle tâbi olmayan rehin sözleĢmesi
446, rehin veren
durumundaki arama ve iĢletme ruhsatı sahibine, rehinli alacaklı lehine maden siciline
tescil yaptırma borcunu doğurur. Rehin sözleĢmesinden sonra, rehin hakkının
doğumu için, arama ve iĢletme ruhsatı sahibinin talebi ile kurucu nitelikteki tescilin
yapılması zorunludur
447.
edilmiĢ olan borcu da Ģahsen kabul ve taahhüt ettiğini ve alacaklı, keyfiyetin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca kendisine tebliğinden itibaren, bir yıl içinde hakkını evvelki borçluya karĢı muhafaza ettiğini yazı ile bildirmediği takdirde, iĢletme ruhsatını devreden evvelki borçlu borcundan kurtulur. Bu durumda, kiĢisel sorumluluğun sona erdiği ifade edilmektedir (Maden Kanunu m. 44/II, III).
444 39. maddenin birinci fıkrasında yer alan "ön işletme" ibaresi de aynen Maden Kanunu 42.
maddenin, 1., 2., 3. ve 5 fıkralarında olduğu gibi, 5.6.2004 tarih ve 5177 sayılı Kanunun 38. maddesinin (d) bendi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıĢtır. Bu değiĢiklikten sonra, ön iĢletme ruhsatı sahibi, maden cevherini, Maden Kanunu m.39 çerçevesinde rehnedemeyecektir.
445 Köprülü / Kaneti, s. 450; Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 806; Gürsoy / Eren /
Cansel, s. 1089. Ayrıca bkz., Göger, s. 131; Davran, Rehin, s. 85; Davran, Sicilli, s. 174; Reisoğlu, Menkul, s. 17; ErtaĢ, EĢya, s. 548; ErtaĢ, Teslimsiz, s. 88; Ergüne, s. 86; Antmen,
s. 39; Demir, s. 46.
446 Maden cevherinin rehnedilmesi amacıyla yapılacak rehin sözleĢmesinin, herhangi bir Ģekil
Ģartına tâbi olmadığı düĢünülebilir. Zira, maden cevherinin rehni için, maden iĢletme haklarının rehninde olduğu gibi, resmî Ģekli zorunlu kılacak Ģekilde Medenî Kanunun ipoteğe iliĢkin hükümlerine atıf yapılmamıĢtır. Bu sebeple, tarafların maden cevherinin rehnini gerçekleĢtirmek için yapacakları rehin sözleĢmesinin, BK. m. 11/1 (TBK. m. 12/1) çerçevesinde herhangi bir Ģekle tâbi kılınmamıĢ olduğu ileri sürülebilir. Aynı yönde bkz.,
Ergüne, s. 87. Maden cevherinin teslimsiz ve sicilli rehne iliĢkin özellikleri saklı kalmak
kaydıyla teslime bağlı rehin hükümlerine göre rehnedilmesine de yasal bir engel yoktur. Bkz.,
ErtaĢ, EĢya, s. 548; ErtaĢ, Teslimsiz, s. 88 – 89; Antmen, s. 39 ve dn. 86.
447 Maden cevheri üzerinde kurulacak teslimsiz ve sicilli rehin hakkının tescille kurulduğu kabul
edildiğine göre, tescile dayanak teĢkil edecek hukukî sebep olarak yazılı bir rehin sözleĢmesinin aranmasının gerektiği düĢünülebilir. Bu düĢünceden yola çıkarak, rehin sözleĢmesinin en azından adî yazılı Ģekil Ģartına bağlı olduğu ileri sürülebilirse de, kanunkoyucunun maden cevherinin rehni için, maden iĢletme haklarının rehninde olduğu gibi,
Ruhsat sahibinin tescilden kaçınması hâlinde, rehinli alacaklının açacağı bir
eda davası ile onu tescile zorlama hakkı gündeme gelecektir.
Bu dava sonucunda
verilen karar, benzer müesseseler için daha önce ifade edildiği Ģekliyle özdeĢ Ģekilde
rehin hakkını kurucu bir etkiye sahip değildir. Zira, Maden Kanununa göre, rehin
hakkının kurulması için tescil Ģarttır
448.
Maden cevheri üzerindeki rehin haklarının birden çok olması durumunda, rehin
haklarının sırası, maden iĢletme haklarının rehninden farklı olarak sabit derece
ilkesine göre değil, kuruluĢ tarihine göre belirlenecektir (MK. m. 948/II)
449.
Bir alacağı güvence altına almak amacıyla
450kurulan ve alacağa bağlı, fer’î
nitelik taĢıyan maden iĢletme hakkı ve maden cevheri rehni, alacağın ifası, takas,
resmî (ya da herhangi bir) Ģekil Ģartını öngörecek Ģekilde Medenî Kanunun ipoteğe iliĢkin hükümlerine atıf yapmamıĢ olması, bu düĢünceyi zayıflatmaktadır.
448 Tescilsiz kazanmaya iliĢkin bir hüküm, Maden Kanununun bünyesinde yer almadığına göre,
rehin hakkının tescilsiz olarak mahkeme kararının kesinleĢmesi ile kazanıldığını söylemek dayanaksız olacaktır. Rehinli alacaklının ruhsat sahibini tescile zorlamak amacıyla açtığı bu dava, onun tasarruf yetkisini ortadan kaldırmaz. Maden Kanununun bünyesinde, rehinli alacaklıyı, ruhsat sahibinin rehinli alacaklıya zarar verecek nitelikteki muhtemel tasarruflarına karĢı koruyucu bir hüküm de mevcut değildir. Bu yüzden, ruhsat sahibinin maden cevheri üzerindeki tasarruflarının kendisine zarar vermesini engellemek isteyen rehinli alacaklı, açık bir atıf olmamasına rağmen, Medenî Kanunun 1010/I, b. 1 hükmüne dayanarak maden siciline Ģerh düĢülmesini talep edebilmelidir. Medenî Kanundaki hükümlere herhangi bir atıf yapılmaması sebebiyle, burada ancak HMK. m. 389 (HUMK. m. 101) ve devamında düzenlenmiĢ olan ihtiyatî tedbirlere iliĢkin hükümlere baĢvurmak suretiyle rehinli alacaklı açısından hukukî bir korumanın mümkün olabileceği yönünde bkz., Ergüne, s. 88.
449 Maden cevherinin rehni açısından sabit derece ilkesinin uygulama alanı yoktur. Zira, Maden
Kanununda sabit derece ilkesinin benimsendiğine iliĢkin bir hüküm olmadığı gibi, bu konuda, Medenî Kanuna yapılmıĢ bir atıf da söz konusu değildir. O hâlde, maden cevheri üzerindeki rehin haklarının sırasını belirlemek açısından, aksi belirtilmedikçe, bütün taĢınır rehni türleri için geçerli olan ve teslime bağlı rehne iliĢkin olarak MK. m. 948/II’de düzenlenmiĢ bulunan tarih itibarıyla öncelik ilkesini iĢletmekte herhangi bir duraksamaya yer olmamalıdır.
450 Genel anlamda maden rehni (maden iĢletme hakları ve maden cevheri rehni), yalnızca güvence
iĢlevini yerine getirir. Bu bakımdan, maden rehninin Maden Kanunundaki hükümler çerçevesinde tedavül iĢlevi yoktur. Bkz., Göger, s. 135. Maden rehni, ancak belli bir alacak için Türk Parası ile gösterilecek tutar üzerinden kurulabilir. Yabancı para üzerinden maden rehninin kurulup kurulamayacağı konusunda açıklık yoktur. Maden Kanunu m. 45’in yollamasıyla MK. m. 851/II’nin en azından maden iĢletme haklarının rehni bakımından uygulanma alanı bulabileceği savunulabilir. Maden Kanununda bu konuda açık hüküm bulunmamasına rağmen (gemi ve hava aracı ipoteği için Ticaret ve Türk Sivil Havacılık Kanununda olduğunun aksine) Medenî Kanuna yapılan yollamayla yabancı para üzerinden maden rehni kurulabileceğinin kabulü iddialı görülebilirse de, maden iĢletmeciliği gibi yabancı sermaye destekli bir sektörde yabancı para üzerinden rehin hakkının kurulmasına izin vermek amaca uygun düĢecektir.
yenileme gibi genel anlamda alacağı sona erdiren sebeplerle son bulur. Alacak sona
erince, Maden Kanununun Medenî Kanuna yaptığı yollama sebebiyle rehin veren,
kütükteki kaydın terkinini rehinli alacaklıdan isteme hakkına sahiptir (Maden
Kanunu, m. 45; MK. m. 883).
F) UMUMA AÇIK YERLERĠN ĠġLETĠLMESĠNDEN DOĞAN KAMU
ALACAKLARI ĠÇĠN BU YERLERDEKĠ EġYALAR ÜZERĠNDE
REHĠN
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun
45112.
maddesi çerçevesinde, bar, otel, han, pansiyon, çalgılı yerler, sinemalar, oyun ve
dans yerleri, birahane, meyhane, genel evler
452içerisinde bulunan eĢya ve malzeme
Ġcra ve Ġflâs Kanununun 270, 271. madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bu
müesseselerin iĢletilmesinden doğan kamu borçlarına karĢı teminat hükmündedir.
Ancak, noterden tasdikli kira sözleĢmesinde
453taĢınmaz sahibinin demirbaĢı
olarak kayıtlı eĢya ve malzemesi ile otel, han ve pansiyonlardaki misafir ve
kiracıların kendilerine ait eĢyaları bu hükmün kapsamı dıĢındadır (AATUHK. m.
12/II). Üçüncü kiĢilerin Medenî Kanunun 764 ve Borçlar Kanununun 222.
maddelerine dayanarak bulunacakları istihkak iddiaları saklı kalmak üzere
454, bu
451
RG. 28.7.1953, S. 8469.
452 AATUHK. m. 12/I’de teminat kapsamında bulunan yerler sınırlayıcı olarak sayılmıĢ olup,
bunlar dıĢında kalan yerlerdeki eĢyalar üzerinde madde kapsamında bir rehin hakkı söz konusu olmayacaktır. Bu bakımdan, “lokanta”nın sayılan yerlerden olmadığı yönünde bkz., 13. HD., 13.11.1989, E. 1989/3117, K. 1989/4772 (ġimĢek, Edip, Amme Alacakları Tahsil Usulü Kanun ġerhi, Ġstanbul 1996, s. 49).
453 Esasen, kira sözleĢmesi herhangi bir Ģekle tâbi olmadığı hâlde, burada, kira sözleĢmesinin
noterden tasdikli yapılmıĢ olması aranmaktadır. Aslında bu durum, sözleĢmelere tanınmıĢ olan Ģekil serbestîsinin kanunlarda yer alan sınırlarından birine örnek olarak gösterilebilir. Bkz.,
Davran, Sicilli, s. 176.
454 MK. m. 764’ten yola çıkarak, mülkiyeti saklı tutma sözleĢmesinin varlığı hâlinde, üçüncü
kiĢilerin istihkak iddiasına imkân verildiği ifade edilmelidir. Ancak, hükmün ifade tarzından yola çıkarak, rehin konusu taĢınır eĢyanın mülkiyeti baĢkasına aitse ve mülkiyeti saklı tutma sözleĢmesi de yoksa, rehin hakkının maliklere karĢı ileri sürülebileceği anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla, MK. m. 988’de sadece iyiniyetli kiĢilerin aynî kazanımları korunurken burada, böyle bir ayırıma gidilmediği söylenebilir. Bkz., Reisoğlu, Menkul, s. 21.