• Sonuç bulunamadı

GÜVEN (ĠTĠMAT) ĠLKESĠ

Belgede Motorlu taşıt rehni (sayfa 186-194)

C) KONUDA BELĠRLĠLĠK

IV- GÜVEN (ĠTĠMAT) ĠLKESĠ

Bir taĢınır üzerinde rehin hakkının doğumu için kural olarak, tarafların rehin

sözleĢmesini yapmalarından sonra rehin konusunun rehinli alacaklıya teslimi

gerekmektedir. Yani, rehin hakkının doğumu bakımından, borçlandırıcı iĢlem olan

rehin sözleĢmesinden sonra tasarruf iĢleminin yapılması yeterlidir

125

.

Sicilli ve teslimsiz taĢınır rehni türlerinde ise, borçlandırıcı iĢlemi takiben

rehin hakkının ilgili sicile tescili, rehin hakkının doğumunu sağlayacaktır

126

. Bu

bakımdan, bir taĢınır üzerinde rehin, tasarruf yetkisine sahip malik veya yetkili

temsilcisi tarafından kurulabilir

127

.

Ancak, MK. m. 939/II’ye göre, rehin verende tasarrufta bulunma yetkisi

olmasa bile, rehin konusu taĢınıra iyiniyetle zilyet olan kimse, zilyetlik hükümlerine

göre edinimi korunduğu ölçüde rehin hakkını kazanacaktır. Buna göre, rehin kurmak

amacıyla tasarruf iĢlemini yapan kiĢinin tasarruf yetkisi yoksa, rehin hakkının geçerli

olarak kurulabilmesi, rehinli alacaklının iyiniyetli olmasına; rehin verenin tasarruf

yetkisinin bulunmadığını bilmemesine veya bilebilecek durumda olmamasına

yapılan kanunlaĢtırma hakkında bilgi için bkz., Pukier, Brian / Gillis, Duane / Elliott,

Stikeman, An Overview of the New Hungarian Securities Legislation, EBRD Law in Transition Newsletter, 1997, s. 7 vd., http://www.ebrd.com/ pubs/legal/lit97.pdf. EriĢim Tarihi: 12.02.2009. Gerçekten, EBRD’nin teminat hukuku için geliĢtirilmeye çalıĢılan model hukuk çalıĢmalarında yer alan Macar Hukukunun ileri düzeyde geliĢme gösterdiği görülmektedir. Bkz., Fairgrieve / Andenas, s. 31 – 32; Fairgrieve, s. 4. Simpson, s. 10. Aynı Ģekilde, teslimsiz ve sicilli bir rehin sistemi oluĢturmaya çalıĢan Litvanya’da da sistemin ilk adımını, 1 Nisan 1998’de iĢlerlik kazandırılmıĢ olan merkezî bir sicilin kurulması oluĢturmuĢtur. Bu sicil, taĢınmazlar için kurulmuĢ olan ipotek sicili ile birlikte devlet kontrolünde tutulan bir sicildir. Ancak, bu aĢamada rehin hakkının kuruluĢ prosedürü gereksiz ayrıntılı düzenlendiği ve rehinli alacaklının hakkını yeterince koruyacak düzenlemelere yer verilmediği için ikinci aĢamaya geçilmesi zorunlu olmuĢtur. Bkz., Smaliukas, s. 19 – 21. Teminat hukuku açısından Kırgızistan, Letonya, Moldova, Romanya, Tacikistan gibi ülkelerin geliĢim düzeyi hakkındaki değerlendirmeler için bkz., Fairgrieve, s. 5.

125 Cansel, Menkul, s. 23; Gürsoy / Eren / Cansel, s. 1094.

126

Kılıçoğlu, Medenî, s. 368; Barlas, Aynî, s. 577; Doğan, Murat, s. 192; Ozanoğlu, s. 25;

Ergüne, s. 170.

127 Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 810; Akipek / Akıntürk, s. 841; Sirmen, Alacak, s.

bağlıdır. Görüldüğü gibi bu durum, taĢınmaz rehninde yolsuz bir tescili bilmeyen

iyiniyetli üçüncü kiĢinin kazanımının korunmasına benzemektedir (MK. m. 1023)

128

.

Aslında, MK. m. 939/II, zilyetlik karinesine güvenilerek kazanılan aynî hakkın

korunacağını düzenleyen MK. m. 988’deki genel kuralın

129

özel bir uygulamasından

baĢka bir Ģey değildir

130

. Bu sebeple, MK. m. 939/II’deki düzenleme olmasaydı dahi,

MK. m. 988’in sınırlı aynî hak olan rehin hakkının iyiniyetle kazanımına

uygulanması mümkün olurdu.

Rehin hakkının kazanılması için, üçüncü kiĢinin, malik gibi davranan emin

sıfatıyla zilyedin tasarruf yetkisinin bulunmadığını bilmemesine veya bilmesinin

gerekmemesine ihtiyaç duyulur

131

. Yani, rehin alanın güven ilkesinden

yararlanabilmesi için iyiniyetli olması, diğer bir deyiĢle, durumun gerektirdiği özeni

128 Tuor / Schnyder / Schmid / Rumo-Jungo, s. 1162; Gürsoy / Eren / Cansel, s. 1094; Cansel,

Menkul, s. 23; Davran, Rehin, s. 90; Göktürk, s. 1121; Serozan, TaĢınır, s. 344 – 345.

129 MK. m. 988 hükmünün ortaya çıkıĢı ve mukayeseli hukuktaki yeri hakkında ayrıntılı bilgi için

bkz., Düren, Akın, Mukayeseli Hukukta TaĢınırın Malik Olmayandan Ġktisabı, AÜHFD., C. 29, S. 3 – 4, 1973, s. 237 – 245.

130

Honsell / Vogt / Geiser, Art. N. 113; Wiegand, s. 114; Köprülü / Kaneti, s. 466; Oğuzman /

Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 810; Cansel, Menkul, s. 23; Gürsoy / Eren / Cansel, s. 1094;

Ayan, III, s. 233; Akipek / Akıntürk, s. 841; Sirmen, Alacak, s. 22; Hatemi / Serozan /

Arpacı, s. 355; Serozan, TaĢınır, s. 344; Uyar, Rehin, s. 28; Uyar, TaĢınır, s. 97; Ergüne, s.

164. Bu bakımdan, MK. m. 939/II’deki düzenlemenin, MK. m. 988’in gereksiz bir tekrarı olduğunu söylemek mümkündür. Aynı yönde bkz., Ergüne, s. 164, dn. 207. Ayrıca bkz.,

Spieß, s. 34; Girsberger, s. 100.

131 BGE 83 II 126; Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 810 – 811; Tekinay / Akman /

Burcuoğlu / Altop, EĢya, s. 171; Köprülü / Kaneti, s. 466 – 467; Gürsoy / Eren / Cansel, s.

1094; Cansel, Menkul, s. 131 – 132; Uyar, Rehin, s. 28; Uyar, TaĢınır, s. 97; Ergüne, s. 167;

Ayan, Mehmet, Medenî Hukuka GiriĢ, 5. Baskı, Konya 2009, s. 153; Sirmen, Lâle,

Acquisition of Movables in Good Faith, AÜHFD., C. 40, S. 1 – 4, 1988, s. 307 – 316, s. 309. Burada bahsedilen iyiniyetli üçüncü kiĢiden maksat, malı emin sıfatıyla zilyetten ivazlı veya ivazsız olarak özel bir hukukî sebebe dayanarak kazanan kimsedir. Bkz., Tekinay / Akman /

Burcuoğlu / Altop, EĢya, s. 170. Temsilci aracılığıyla hak kazanılması söz konusu ise, bu

durumda hem temsilcinin, hem de temsil olunanın, tüzel kiĢilerde ise yürütme organının iyiniyetli olması aranır. Bkz., Homberger / Bertan, s. 120; Ayan, Medenî, s. 153.

göstererek yaptığı incelemelerle rehin verenin tasarruf yetkisinin bulunmadığını

saptayamamıĢ olması gerekir

132

.

Rehin alanın, rehin verenin tasarruf yetkisinin varlığı konusunda ciddî

Ģüpheleri bulunuyorsa, artık rehin alan incelemelerini derinleĢtirmelidir

133

. Zira,

somut olayın özelliklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermemiĢ olan kiĢi

iyiniyet iddiasında bulunamaz

134

(MK. m. 3/II).

Varlığı karine olarak kabul edilen iyiniyetin (MK. m. 3/I), taĢınırın rehin olarak

alındığı sırada mevcut olması yeterlidir

135

. Sonradan, emin sıfatıyla zilyet

konumundaki rehin verenin tasarruf yetkisinin olmadığının öğrenilmesi, kazanılan

rehin hakkının geçerliliğine etki etmeyecektir (Mala fides superveniens non

nocet)

136

. Rehin olarak verilmek istenen taĢınır, malikinin elinden rızası olmadan

çıkmıĢ ise rehin alan durumundaki iyiniyetli üçüncü kiĢi, kural olarak bu taĢınır

132 Cansel, Menkul, s. 132; Köprülü / Kaneti, s. 467. Zira, kanun sadece emin sıfatıyla zilyet

olan, fakat tasarruf yetkisi olmayan kimseden iyiniyetle taĢınırı teslim alan kiĢiyi korumaktadır. Bkz., Tuor / Schnyder / Schmid / Rumo-Jungo, s. 1162.

133

Rehinli alacaklının göstermek zorunda olduğu özenin ölçüsü üzerine Ġsviçre Federal Mahkemesinin vermiĢ olduğu bir karar için bkz., Kaniti, Salamon, Ġsviçre Federal Mahkemesinin BGE 83 II 122 Sayılı Kararının Çevirisi, ĠBD., 1959, S. 9 – 10, s. 78 – 84.

134 Motorlu taĢıtlarda mülkiyet hakkı trafik siciline tescil edildiğinden, motorlu taĢıt üzerindeki

zilyetliğin, sıradan taĢınırlarda olduğu güçte mülkiyet hakkına karine teĢkil etmesi beklenemez. Bu sebeple, motorlu taĢıt üzerindeki aynî haklarla ilgili iyiniyet iddiaları değerlendirilirken, trafik sicili ile motorlu taĢıt tescil belgesinin bir arada incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, iyiniyet iddiaları ancak trafik sicilindeki kaydın, motorlu taĢıt tescil belgesine yansıdığı oranda bir anlam ifade etmektedir. Yoksa, salt alenî olmayan trafik sicilini incelememiĢ olmak, iyiniyeti ortadan kaldırıcı bir iĢleve sahip değildir. Bkz., Ozanoğlu, s. 33;

Öğüz, s. 720 – 721.

135 Rehin hakkının geciktirici Ģarta bağlı olarak tesis edildiği hâllerde, iyiniyet Ģartın gerçekleĢtiği

ana kadar devam etmelidir. Bkz., Ergüne, s. 167.

136 4. HD., 27.2.1958, E. 1958/8102, K. 1958/1129 (Renda / Onursan, s. 340 – 341); Homberger

/ Bertan, s. 120; Köprülü / Kaneti, s. 466; Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 811;

Gürsoy / Eren / Cansel, s. 1094; Ayan, Medenî, s. 153; Akipek / Akıntürk, s. 841;

Karahacıoğlu / Doğrusöz / Altın, s. 13; Ergüne, s. 167. Aynı Ģekilde, geçerli olarak iyiniyetle

aynî hak kazanan kiĢiden o aynî hakkı devralan öteki kiĢilerin iyiniyetli olmaları da zorunlu değildir. Ancak, iyiniyetle kazanımda bulunan ilk kiĢinin, baĢkalarının kötüniyetine alet edilmesi durumu saklıdır. Bkz., Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop, EĢya, s. 174.

üzerinde rehin hakkını kazanamaz

137

(MK. m. 989). Bu durumda, taĢınırı elinden

çıkmıĢ olan kimse (çoğunlukla malik), beĢ yıllık hak düĢürücü süre içerisinde taĢınır

davası açarak taĢınırı geri alabilir (MK. m. 989/I)

138

.

Bir taĢınırın zilyedinden bir kiĢisel hak kazanılması, MK. m. 988’in kapsamı

dıĢında kalır

139

. Ancak, kiĢisel hak sahibinin hapis hakkı, MK. m. 950/III

doğrultusunda, borçluya ait olmayan taĢınırlar üzerinde de zilyetliğin iyiniyetle

kazanılmasının korunduğu ölçüde korunmaktadır

140

. Yani, alacaklı, iyiniyetli olmak

137

Aynı Ģekilde, kıymetli evraka bağlanmamıĢ alacaklar üzerinde hak sahibi olmayandan iyiniyetle rehin hakkı kazanılması mümkün değildir. Bkz., Leemann, Art. 884, N. 76; Honsell

/ Vogt / Geiser, Art. 884, N. 126; Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 811. Ancak,

hamiline yazılı senetler üzerinde rehin hakkının kazanımı, bunların malikin elinden rızası ile çıkmıĢ olmasına bağlı değildir. Bu sebeple, hamiline yazılı senetler, sahibinin elinden rızası dıĢında çıkmıĢ olsalar da, bunlar üzerinde iyiniyetle rehin hakkının kazanımı mümkündür (MK. m. 990). Bkz., Oftinger / Bär, Art. 884, N. 325; Honsell / Vogt / Geiser, Art. 884, N. 125;

Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 811; Köprülü / Kaneti, s. 467; Gürsoy / Eren / Cansel, s. 1094; Cansel, Menkul, s. 129; Akipek / Akıntürk, s. 842; Sirmen, Alacak, s. 22; Sirmen, Acquisition, s. 309; Ayan, Medenî, s.152; Karahacıoğlu / Doğrusöz / Altın, s. 13; Ergüne, s. 164 – 165. Nama yazılı kıymetli evraklar üzerinde ise, eĢya hukuku kuralları

uyarınca iyiniyetli aynî hak kazanılması söz konusu değildir. Bkz., Oftinger / Bär, Art. 884, N. 333; Honsell / Vogt / Geiser, Art. Art. 884, N. 126; Köprülü / Kaneti, s. 468. Bunlar

hakkında, alacağın temlikine iliĢkin BK. m. 168 (TBK. m. 189) vd. hükümleri uygulanır. Bu alanda, “kimse hakkından fazlasını devredemez” ilkesi geçerli olup, rehin veren rehin verdiği alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip değilse, rehin alan iyiniyetli de olsa rehin hakkını kazanamaz. Bununla beraber, muvazaalı bir borç senedine dayanılarak, bu senette belirtilen alacak üzerinde iyiniyetle kazanılmıĢ olan rehin hakkına karĢı borçlu, BK. m. 18/II (TBK. m. 19/2)’ye kıyasen muvazaa iddiasında bulunamaz. Ayrıca, taraflar alacağın devrini, dolayısıyla rehnini aralarında yasaklamıĢ olmalarına rağmen bu durum senette belirtilmemiĢse, böyle bir senede güvenen iyiniyetli rehin alanın rehin hakkı BK. m. 162/II (TBK. m. 183/2)ye kıyasen korunur. Emre yazılı kıymetli evraklar üzerinde iyiniyetli üçüncü kiĢilerin kazanacağı rehin hakkına gelince, bu hakkın, TK. m. 598/II (YTK. m. 686/2) ve 704 (YTK. m. 792) uyarınca korunacağı söylenebilir. Ancak, kıymetli evraka özgü bu korumadan yararlanabilmek için, emre yazılı senedin mutlaka kıymetli evrakın rehnine iliĢkin MK. m. 956 hükmü uyarınca rehnedilmiĢ olması gerekir. Bkz., Sirmen, Alacak, s. 22 – 23; Köprülü / Kaneti, s. 467 – 468. Bundan baĢka, ipotekli borç senedi veya irat senedini rehin alan iyiniyetli üçüncü kiĢinin tapu sicilinin sağladığı korumadan yararlanması mümkündür. Ancak, rehin alanın iyiniyetinin korunması, senet ile tapu sicilindeki kayıtların birbirini tutmasına bağlıdır. Bkz., Sirmen, Lâle, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, Ankara 1976, s. 21.

138 Tuor / Schnyder / Schmid / Rumo-Jungo, s. 1162; Gürsoy / Eren / Cansel, s. 1094; Cansel,

Menkul, s. 23 – 24; Saymen / Elbir, s. 643; Göktürk, s. 1122; Sirmen, Acquisition, s. 309; Karahacıoğlu / Doğrusöz / Altın, s. 13.

139

Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop, EĢya, s. 171; Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir,

s. 811; Ayan, Medenî, s. 153; Sirmen, Acquisition, s. 311.

140 Oftinger, Fahrnispfand, Art. 895, N. 131 vd.; Honsell / Vogt / Geiser, Art. 884, N. 118; BGE

kaydıyla kendisine teslim edilen borçludan baĢka bir kiĢiye ait motorlu taĢıt üzerinde

de hapis hakkını kazanacaktır.

ġimdiye kadar ifade edilenler, bir taĢınırın teslime bağlı rehin prosedürü

çerçevesinde kurulduğu hâllerde geçerlilik taĢıyacaktır. O hâlde, motorlu taĢıt

rehninin teslime bağlı rehin usulüyle kurulduğu hâllerde, güven ilkesinin iĢlemesine

herhangi bir engel bulunmadığından, emin sıfatıyla zilyedin elinde bulunan motorlu

taĢıt üzerinde iyiniyetli üçüncü kiĢinin rehin hakkını kazanması mümkün

gözükmektedir.

Diğer taraftan, kanunkoyucunun motorlu taĢıt rehninin kurulması açısından

getirmiĢ olduğu ikili (düalist) sistem, yani sicile tescil yanında zilyetliğin devrinin de

motorlu taĢıt rehninin kurulmasında geçerlilik arz etmesi ve trafik sicilinin kamusal

açıklığı olmayan bir sicil olması, rehin hakkının teslimsiz ve sicile tescil ile

kazanıldığı hâllerde güven ilkesinin iĢleyip iĢlemeyeceği sorununu doğurmuĢtur.

Rehin hakkının, kamusal açıklığı bulunmayan trafik siciline tescili sadece

olumsuz (menfî) etkiye sahiptir

141

.

Ancak, motorlu taĢıtlar üzerinde mülkiyet

hakkının kazanılması açısından trafik sicilinde gerçekleĢtirilecek tescilin aynı

olumsuz etkisinden bahsetmek mümkün değildir. Zira, KTK. m. 20/d hükmünün

24.12.2009 tarihli ve 5942 sayılı Kanunla

142

değiĢik son Ģekli uyarınca, motorlu

taĢıtın mülkiyeti, noterce düzenlenen resmî senetten sonra zilyetliğin devri ile alıcıya

Burcuoğlu / Altop, EĢya, s. 171; Oğuzman / Seliçi / Oktay – Özdemir, s. 811; Köprülü / Kaneti, s. 467; Ayan, Medenî, s.153.

141 Motorlu taĢıtlar üzerindeki rehin hakkı açısından söz konusu tescilin olumsuz etkisine, MK. m.

940/II’nin “Gerçek veya tüzel kişilerin alacaklarının güvence altına alınması için, kanun gereğince bir sicile tescili zorunlu olan taşınır mallar üzerinde, zilyetlik devredilmeden de, taşınır malın kayıtlı bulunduğu sicile yazılmak suretiyle rehin kurulabilir.” Ģeklindeki ifadesi kanunî dayanak olarak gösterilebilir. Teslimsiz ve sicilli rehin türlerinde rehin hakkının ilgili sicile tescilinin olumsuz etkisiye sahip olmasının gerektiği yönünde Girsberger, s. 108. Aynı yönde bkz., Judit / Orsolya, s. 859; Simpson, s. 8.

geçmektedir. Sicile yapılan tescil ise Ģart olmayıp; kurucu değil, açıklayıcı bir etkiye

sahiptir

143

.

Görüldüğü gibi, kanunkoyucu, motorlu taĢıt üzerindeki mülkiyetin satıĢ ve

devir yoluyla geçiĢinde trafik siciline yapılan tescili, açıklayıcı tescil olarak

değerlendirirken; rehin hakkında tescili, kurucu tescil olarak nitelendirmiĢtir. Bu

düzenleme tarzının, oldukça isabetsiz olduğu ve uygulamada ciddî sorunlar

doğuracağı ortadadır. Örneğin, bir motorlu taĢıt üzerinde rehin sözleĢmesinin

yapılmasından sonra ve rehnin trafik siciline tescilinden önce, motorlu taĢıtın maliki

yapılan resmî sözleĢmenin ardından aracı baĢkasına devrederse, yeni malik tescil

edilmediği için kurulmamıĢ olan rehin hakkından arınmıĢ olarak aracın mülkiyetini

elde etmiĢ olur

144

.

Bu gibi sorunların doğmasını engellemek amacıyla, KTK. m. 20/d hükmü,

4.6.2008 tarihli ve 5766 sayılı Kanunla

145

yapılan değiĢiklik sonucunda, “Tescil

edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı

motorlu taşıtlar vergisi borcu bulunmadığının tespit edilmesi hâlinde, araç sahibi

adına düzenlenmiş tescil belgesi esas alınarak trafik tescil şube veya bürolarındaki

ilgili memurlar tarafından siciline işlenmek suretiyle yapılır. Trafik tescil şube veya

büroları tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” Ģeklini

almıĢtı. 30.7.2008 tarihli ve 5795 sayılı Kanunla

146

1.1.2009 tarihinde yürürlüğe

gireceği belirlenen hükmün, daha sonra 31.12.2008 tarihli ve 27097 Mükerrer sayılı

Resmî Gazetede yayınlan 2009 Yılı Merkezî Bütçe Kanununun 29. maddesi ile

yürürlük tarihi 31.12.2009 olarak değiĢtirilmiĢtir.

143

4. HD., 4.6.1965, E. 1965/2769, K. 1965/1900 (ÇeliktaĢ, Noter, s. 3, dn. 3); 4. HD., 14.7.1966, E. 1966/867, K. 1966/7687 (Gürsoy, Sorumluluk, s. 19); Ozanoğlu, s. 31; Doğan, Murat, s. 192; ErtaĢ, Sicil, s. 14 – 15; ÇeliktaĢ, Noter, s. 2 – 3; Barlas, Aynî, s. 577, dn. 21; Ergüne, s. 169, dn. 231; Uyar, Sicil, s. 355, 356; Kısa, Tez, s. 42 vd.; Akman, Rıza, Trafik Sicilinde MüĢahade Edilen Bir Noksan, ĠBD., C. 39, S. 1 – 2 – 3, 1965, s. 143 – 147, s. 143.

144 Doğan, Murat, s. 192 – 193.

145 RG. 6.6.2008, S. 26898. 146

Kanunkoyucunun bu tutumundan, motorlu taĢıtların satıĢ ve devir iĢlemlerinde

yetkiyi noterlerden alıp, trafik tescil Ģube ve bürolarına vermeyi amaçladığı, rehin

açısından geçerli olan trafik siciline tescilin kurucu etkisini, mülkiyet hakkı açısından

da hükme bağlayarak, aynî hakların kazanımı bakımından kanunlar arasında var olan

farklılığı da gidermeye çalıĢtığı söylenebilir.

Fakat, 24.12.2009 tarihli ve 5942 sayılı Kanunla KTK. m. 20/d hükmü tekrar

değiĢtirilerek “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri

yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı,

vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt

üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması

hâlinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas

alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış

ve devirler geçersizdir.” Ģeklini almıĢtır. 1.5.2010 tarihinde yürürlüğe giren hükmün

yeni Ģekli ile motorlu taĢıtların satıĢ ve devirlerinde resmî Ģekli gerçekleĢtirecek

yetkili makam tekrar noterler olmuĢtur

147

.

Türk Mevzuatında trafik sicilindeki yolsuz kayda güvenilerek aynî hak

kazanılmasını öngören özel bir düzenleme olmadığından, sicile tescilin olumlu

(müspet) etkisi söz konusu değildir

148

.

147 KTK. m. 20/d hükmünün değiĢim süreci incelendiğinde, hükmün yürürlüğünün ardından kısa

süre geçmesine rağmen sıkça değiĢtirildiği görülür. Bkz., Kısa, Tez, s. 26 vd. Kanunkoyucunun bu tutumunu, hükmün uygulamada doğurduğu hukukî sorunları çözmek amacına bağlamak mümkünse de, 5766 sayılı Kanunla yapılan ve oldukça olumlu sonuçlar doğuracağı düĢünülen değiĢikliğin daha yürürlüğe bile girmeden kaldırılmasına ve hükmün eski hâle dönüĢtürülmesine anlam vermek güçtür.

148

Öğüz, s. 719, dn. 83; ErtaĢ, Sicil, s. 14; Doğan, Murat, s.195; Evren, s.70. Teslimsiz ve sicilli

taĢınır rehni müssesesi açısından sicile tescilin olumlu etkisinin bulunmadığı yönünde bkz.,

Altorfer, s. 253, 255; Girsberger, s. 108; Ozanoğlu, 33 vd. Ayrıca bkz., Simpson, s. 8; Judit

/ Orsolya, s. 860. Genel olarak tüm dünyada teslimsiz ve sicilli taĢınır rehni sistemlerinde tescilin olumlu etkisinin bulunmadığı; yalnız Ġngiliz Hukukunda iyiniyetli kazanımların korunması yönünde küçük bir istisnanın bulunduğu yönünde bkz., Altorfer, s. 252. Aynı sonuca, hayvan rehni açısından da varmak mümkündür. Bilindiği gibi, motorlu taĢıt rehninde olduğu gibi, rehin hakkının hayvan rehni siciline tescili olumsuz etkiye sahip olmakla beraber, tescilin iyiniyeti koruyucu olumlu etkisi söz konusu değildir. Diğer sicilli taĢınır rehni türlerinde ise durum farklıdır. Zira, TK. m. 884/I (YTK. m. 974/1) uyarınca, gemi sicilinde malik olarak kayıtlı bulunan kimse, geminin maliki sayılır. Bu nedenle, rehinli alacaklı gemi sicilindeki kayda iyiniyetle güvenmiĢ olmak kaydıyla, sicile kayıtlı bir gemi üzerinde rehin

Gerçekten, ne Karayolları Trafik Kanununda, ne de baĢka bir mevzuatta trafik

siciline tescilin olumlu etkiye sahip olduğu yönünde bir hüküm yoktur

149

.

Dolayısıyla, taĢıtın gerçek maliki olmamakla birlikte, trafik sicilinde ve tescil

belgesinde malik olarak gözüken kiĢiden iyiniyetle rehin hakkının kazanılması

mümkün olamaz

150

.

hakkını kazanabilir. Aynı Ģekilde, hava aracı ipoteğinde de güven ilkesi iĢler. Zira, TSHK. m. 52’de, uçak sicilindeki bir kayda iyiniyete dayanarak mülkiyet, ipotek veya diğer bir aynî hakkı iktisap eden kiĢinin bu iktisabının geçerli olacağı açıkça düzenlenmiĢtir. Ticarî iĢletme rehni alanında da, TĠRK. m. 5/IV’in, “ticaret veya esnaf ve sanatkâr sicilindeki kayda istinat ederek rehin hakkı iktisap edenin bu iktisabı muteberdir” Ģeklindeki ifadesi, ticarî iĢletme rehninin kazanılması açısından güven ilkesinin geçerlilik arz edeceğine iĢaret etmektedir. Son olarak, Maden Kanunu m. 38, maden sicilinin alenî olduğunu; ilgililerin, sicil kayıtlarının maden sicil memurlarından biri huzurunda gösterilmesini isteyebileceğini ve maden sicilindeki kayıtların bilinmediğinin iddia edilemeyeceğini ifade ederken, maden ipoteği açısından da güven ilkesinin geçerli olduğuna iĢaret etmektedir.

149 HGK., 25.9.2002, E. 2002/4 – 608, K. 2002/643, “Hukuki sebebi bulunmayan ya da geçerli

olmayan bir kayda (yolsuz tescil) dayanarak hak iktisap eden iyiniyetli kiĢinin bu iktisabının korunduğu hâllerde sicile güvenden söz edilir. Buna sicile güven ilkesi denir. Bu ilke, tapu sicili anlamında geçerlidir. Medeni Kanunun 931. maddesine göre Tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle, istinat ederek mülkiyet veya diğer bir ayni hakkı iktisap eden kimsenin bu iktisabı muteber olur. Acaba aynı ilke, trafik sicili bakımından da kabul edilmiĢ midir? Trafik Yasa ve Yönetmeliğinde Medeni Kanunda yazıldığı Ģekilde Sicile Ġtimat Ģeklinde bir madde yer almamıĢtır. Buna göre, trafik kaydında yolsuz bir tescile dayanarak hareket eden iyiniyetli kiĢinin hak iktisap etmesi hususunda bir düzenleme getirilmemiĢtir. Bu itibarla trafik sicilindeki kayıtlara güvenerek iyiniyetle hareket eden kiĢinin bu güveninin korunacağını, mevcut yasal düzenleme karĢısında söylemek olanağı bulunmamaktadır” (Kazancı BiliĢim – Ġçtihat Bilgi Bankası).

150 Teslimsiz ve sicilli taĢınır rehni türlerinde sicile tescilin olumlu etksinin olması gerektiği

yönünde bkz., Simpson, s. 8. Tescilin olumlu hükmü, ilgili siciline yapılmıĢ olan her tescilin belirli bir aynî hakkı karĢılamasını ifade eder. Bu nedenle, söz konusu sicilde yer alan tescillerin bir aynî hakkı karĢıladıklarına iliĢkin düĢünce doğru kabul edilir. Herkes, tescilin olumlu etkisinin bulunduğu sicildeki tescillerin gerçek aynî hak durumuna uygun olduğunu kabul etmekte haklıdır. Kısaca, tescil, böyle bir sicilde iliĢkin olduğu aynî hakkın varlığına karine teĢkil eder. Bu yüzden, iyiniyetle sicile güvenen kiĢilerin korunması gerekeceğinden, tescilin olumlu etkisi, güven ilkesini karĢılar. Trafik sicili açısından konuya yaklaĢıldığında, tescilin olumlu etkisi olmadığına göre, sicildeki kayda iyiniyetle güvenen kiĢinin güveni korunmayacağından iyiniyetli de olsa rehinli alacaklı rehin hakkını kazanamaz. MK. m. 940/II hükmünün varlığından önce, 743 sayılı Medenî Kanun zamanında, sicilli menkul rehninin tescilsiz vücut bulamayacağı, rehin verende tasarruf yetkisi yok ise, rehinli alacaklının iyiniyetle rehin hakkını kazanamayacağı yönünde bkz., Davran, Sicilli, s. 180. Bununla birlikte Davran’a göre, sicilli taĢınır rehni sistemi, üçüncü kiĢileri, sicili incelemekle yükümlü tutularak takviye edilmelidir. Bu durum, her ne kadar Medenî Kanunun iyiniyetle kazanma sistemini ihlâl etmekteyse de, iktisadî hayatın icapları karĢısında alıĢılmıĢ düĢünce kalıplarından fedakârlık etmek gerekmektedir (Davran, Sicilli, s. 181). Trafik siciline tescilli araçların mülkiyetini kazanmada iyiniyet ilkesinin etkili olmayacağı yönünde bkz., Ayan, II, s. 418; Toprak, s. 46.

Belgede Motorlu taşıt rehni (sayfa 186-194)